Dünya Bir Misafirhanedir
Eşrefoğlu Rûmî(k.s.) anlatıyor: “Dâvud (a.s.) ın evinde bir merdiven vardı. Bu dört ayaklı merdivenle çıkacağı yere çıkardı. Bir gün abdest aldı ve namaz kılmak için taht üzerine çıkmak istedi. Orada bir müddet Allah’ına yalvaracaktı. Geldi o merdivenin ikinci basamağına ayağını koyar koymaz Melek-ül Mevt (Azrail) geldi.
Davud (a.s.) Azrail’e dedi ki:
-Ya Azrail bana mühlet ver. Yukarı çıkıp başımı seccadeye koyayım. Başım secdede iken ruhumu kabzet. Davud Peygamber (a.s.)’a Azrail mühlet vermeyince sana bana acaba mühlet verir mi?İyi düşün kardeşim.
Davud Peygamber’e dediler ki:
-Ya Davud! Bu dünyada bunca yıldır yaşadın. Nasıl gördün?
Davud (a.s.) buyurdu ki:
-Nasıl göreceğim? Bu dünya bir kervansaray imiş. Bir kapısından girdim öbüründen çıktım. Bu esnada dünyayı ne kadar görmüş olabilirim?
Sonra ağladı.
Şimdi sen de bunlardan ibret almalısın. Gören göz ibret alan gözdür. İbret almayan gözü gözden saymazlar.
Hak Teâlâ:
“Ey göz (basiret) sahipleri! İbret alınız” (Haşr, 2) buyurdu. Gözünde ibret ve hikmet olmayan göz hayvandır.”
Bediüzzaman Hazretleri der ki:
İnsan dünya misafirhanesinde geçirdiği kısacık hayatında ebedî bir hayatın gereklerini karşılamakla mükellef. Yani lüzumlu işleri çok fazla. Buna mukabil ömür sermayesi de çok az. Hal böyle olunca her gün ömür sermayesinin mühim bir kısmını ebedî hayatında kendisine lazım olacak azıkları hazırlamaya vermesi gerekmez mi?
Şair demiş:
Bir emanettir bu mülk-ü mal,
Sorulacak şüphesiz bir gün su’al...
__________________
Eşrefoğlu Rûmî(k.s.) anlatıyor: “Dâvud (a.s.) ın evinde bir merdiven vardı. Bu dört ayaklı merdivenle çıkacağı yere çıkardı. Bir gün abdest aldı ve namaz kılmak için taht üzerine çıkmak istedi. Orada bir müddet Allah’ına yalvaracaktı. Geldi o merdivenin ikinci basamağına ayağını koyar koymaz Melek-ül Mevt (Azrail) geldi.
Davud (a.s.) Azrail’e dedi ki:
-Ya Azrail bana mühlet ver. Yukarı çıkıp başımı seccadeye koyayım. Başım secdede iken ruhumu kabzet. Davud Peygamber (a.s.)’a Azrail mühlet vermeyince sana bana acaba mühlet verir mi?İyi düşün kardeşim.
Davud Peygamber’e dediler ki:
-Ya Davud! Bu dünyada bunca yıldır yaşadın. Nasıl gördün?
Davud (a.s.) buyurdu ki:
-Nasıl göreceğim? Bu dünya bir kervansaray imiş. Bir kapısından girdim öbüründen çıktım. Bu esnada dünyayı ne kadar görmüş olabilirim?
Sonra ağladı.
Şimdi sen de bunlardan ibret almalısın. Gören göz ibret alan gözdür. İbret almayan gözü gözden saymazlar.
Hak Teâlâ:
“Ey göz (basiret) sahipleri! İbret alınız” (Haşr, 2) buyurdu. Gözünde ibret ve hikmet olmayan göz hayvandır.”
Bediüzzaman Hazretleri der ki:
“Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bie şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi bu şehirden de çıkacaksın. Ve kezâ, bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.”
Dünya insanın misafirhanesi. Ebede giden yolculuğunda bir uğrak yeri. İnsan ise Nihayetsiz Hazineler Sahibi Bir Zat’ın ebedî ziyafetine davet edilen şerefli yolcu. Mühim olan bu yolculuğun farkında olmak her zaman. İnsan nisyandan yani unutkanlıktan türemeymiş. Bunun için yolcu olduğunu çoğu zaman unutuyor. Oysa ki yolcu nereye gittiğinden habersiz olur mu? Gideceği yere hiç hazırlıksız gider mi? Uğradığı kervansaraylarda devamlı kalacakmış gibi oralara bel bağlar mı?
İnsan dünya misafirhanesinde geçirdiği kısacık hayatında ebedî bir hayatın gereklerini karşılamakla mükellef. Yani lüzumlu işleri çok fazla. Buna mukabil ömür sermayesi de çok az. Hal böyle olunca her gün ömür sermayesinin mühim bir kısmını ebedî hayatında kendisine lazım olacak azıkları hazırlamaya vermesi gerekmez mi?
Şair demiş:
Bir emanettir bu mülk-ü mal,
Sorulacak şüphesiz bir gün su’al...
__________________