Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Duanın İnce Sırrı Nedir? (1 Kullanıcı)

_misal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2012
Mesajlar
84
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
341f87a8.png



Dua, kulun Rabbine yönelip O'ndan yardım dilemesidir. İnsan, gücünün yetmediği ihtiyaçlarını elde etmek, kendi kudretiyle erişemediği arzularına erişmek için Allah'a sığınır. Çünkü Allah'tan başka hiç kimse yoktur ki, onun en gizli arzularını duyup yerine getirsin, ihtiyaçlarını karşılasın.

Dua bir ibadettir. Hatta ibadetin ruhudur.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergahına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir. Yoksa bir sinekten korkan haylaz bir çocuk gibi, “Bu insanları kendi gücümle emrimde çalıştırıyorum” deyip nankörlük etmek, insanın yaratılışına aykırı olduğu gibi, üstelik ahirette şiddetli bir azabı da hak eder.

İnsan dua vasıtasıyla Cenab-ı Hakka yaklaşır. Bu itibarla başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlaması cihetiyle rahmettir. Çünkü insan bilhassa böyle vakitlerde ne kadar aciz ve çaresiz olduğunu anlayıp sığınacak bir yer bulmaya muhtaç durumdadır. Dua bunun en güzel vesilesidir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan acizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegane zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır. O Yaratıcı sonsuz bir kudret, bir rahmet ve bir hikmet sahibidir.

Bütün kainat Onun eseridir ve Onun izni olmadan yaprak bile kıpırdayamaz. Bütün kemal sıfatların sahibi olan Cenab-ı Hak, buna karşılık bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yarattığı canlı-cansız bütün varlıkları sayısız nimetlerle donatmış, onların üstünde insanı en yüksek bir mevki ile şereflendirmiştir. Bunun için Cenab-ı Hak sonsuz hamd ve senaya layıktır. Zaten varlıkların yaratılış maksadı da hamd, tesbih, tekbirle Ona kulluk etmek değil midir? İşte dua bundan dolayı ehemmiyet taşımaktadır.

Her dua kabul olur mu?

Her ettiğimiz dua kabul olunmuyor. Oysa ayet-i kerimede “Bana dua edin, size cevap vereyim” buyuruluyor? Bunun sebebi nedir?

Dua meselesinde iki ifade vardır; biri cevap, diğeri de kabul. Yani ettiğimiz her duaya Cenab-ı Hakk'ın cevap vermesi ayrıdır, kabul etmesi ayrıdır. Allah her duaya cevap verir. Fakat her zaman istenen şeyin aynısını vermez. Çünkü hikmeti bunu gerektirmektedir.

Bu durum, doktor çocuk misaline benzer. Şöyle ki: Doktora götürülen çocuk muayenehanede bir ilaç görür, hemen onu ister. O ilacın hastalığına iyi geleceğini sanır. Doktor muayene eder. Hastalığı teşhis ettikten sonra, ya çocuğun istediği ilacı verir, ya başka bir ilaç verir, yahut gerek görmez, hiç ilaç yazmaz.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nazırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezeli ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükafatı ahirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Mesela hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

Bunun gibi, insanın birtakım bela ve musibetlere uğraması, hastalanması, bazı duaların vakitleri sayılır. İnsan böyle zamanlarda çaresizliğini, güçsüzlüğünü anlar, dua ve niyazla İlahi dergaha iltica eder. İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir. Şayet Cenab-ı Hak, edilen duanın aynısını verse, belayı kaldırsa, işte o zaman duanın vakti sona ermiş olur.

Başka bir misal:

İnsan duasında Allah'tan erkek çocuğu ister, Hz. Meryem'in annesinin duasında olduğu gibi Cenab-ı Hak ona Hz. Meryem gibi bir kız çocuğu verir. Bu insan, “Duam kabul olunmadı” diyemez, belki “Daha güzel bir şekilde kabul edildi” der.

Diğer taraftan, bazan insan dünyevi bir ihtiyacı için dua eder. Fakat Cenab-ı Hak duasını ahireti için kabul eder. Yani ettiği bu duası sayesinde ya Cehennem azabından kurtulur veya Cennetteki makamı yükselir. Bu insan, “Duam reddedildi” diyemez, “belki daha faydalı bir şekilde kabul edildi” diyebilir.

Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki:

“Dua eden adam bilir ki, Birisi var ki, onun sesini dinler, derdine derman yetişir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil, bir Kerim zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını defedebilir bir Zatın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp Elhamdülillahi Rabbi'l-alemin der.

“Dua ubudiyetin (kulluğun) ruhudur ve halis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kainata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılaı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.”1

Duanın çeşitleri

1. İstidat diliyle dua:


Bitki ve hayvanların duasıdır. Bütün tohumlar, çekirdekler hal ve istidat dilleriyle Cenab-ı Hakka şöyle dua ederler:

“Ya Rab! Senin isimlerinin nakışlarını tafsilatlı olarak göstermek için bizi geliştir. Küçük hakikatlerimizi sümbül ve ağaçla büyük hakikata çevir. Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün her tarafında kendi türümüzün bayrağını dikelim. Yeryüzü mescidinin herbir köşesinde Sana ibadet etmek için bize yardım et. Dünya sergisinde Senin güzel sanatlarını kendi dilimizle sergilemek için güç ver.”

Bitkilerin bu duasının kabulü için sebepler biraraya gelir. Mesela, güneş, su ve toprak çekirdeğin etrafında bir vaziyet alarak şöyle derler:

“Ya Rab! Bu çekirdeği ağaç yap!” Çekirdek ağaç olur. İşte sebeplerin biraraya gelmesi bir çeşit duadır. Çünkü o ağacı şuursuz sebepler yapmıyor, onu yeşerten Cenab-ı Hak'tır. Ayrıca bitkilerin tohumları da rüzgar vasıtasıyla dünyanın dört bir tarafına ulaşır ve kendi türünün bayrağını dalgalandırır.2

Her şey Bismillah der

Bismillah güzel bir duadır. Bu duayı sadece insan yapmaz. Bitkiler ve hayvanlar da yapar. Şöyle ki:

Her şey Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder. Zerre kadar tohum ve çekirdekler başlarında koca ağaçları taşır, dağ gibi yükleri kaldırır. Demek ki, her bir ağaç “Bismillah” der, rahmet hazinesi meyvelerinden ellerini doldurur, bizlere tablacılık eder. Her bir bostan “Bismillah” der, kudret mutfağından bir kazan olur, çeşit çeşit pek çok leziz yiyecekler beraber içinde pişirilir. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “Bismillah” der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzak namına en latif, en nazif ab-ı hayat gibi bir gıdayı takdim eder. Her bitki ve ağaçların ipek gibi yumuşak kökleri “Bismillah” der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey onun emrine girer.

Evet, havada dalların yayılması ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kolaylıkla yayılması ve yer altında yemiş vermesi, kavurucu sıcağa karşı aylarca nazik, yeşil yapraklarının yaş kalması, tabiatçıların ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki:

“En güvendiğin sertlik ve sıcaklık dahi emir altında hareket ediyorlar; o ipek gibi yumuşak damarlar birer Asa-yı Musa gibi “Asanı taşa vur demiştik” emrine uyarak taşları şak eder. Ve o sigara kağıdı gibi ince yapraklar İbrahim Aleyhisselamın birer azası gibi ateş saçan hararete karşı “İbrahim için serin ve selametli ol” mealindeki ayeti okuyorlar.3

Değişme ve gelişme halinde olan her varlığın istidat diliyle yaptıkları dua da bu kısma girmektedir. Her şey kendine has diliyle Cenab-ı Hakkı tesbih ettiği gibi, ihtiyacıyla da Allah'a dua etmektedir.4

Diğer bazı varlıkların kendi dilleriyle yaptıkları dua Sözler'de şöyle ifade edilir:

“Eğer o yüksek hakikatleri yakından temaşa etmek istersen, git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor, 'Ne diyorsunuz?' de. Elbette 'Ya Celil, ya Celil, ya Aziz, ya Cebbar' dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor, 'Ne diyorsunuz?' de. Elbette, 'Ya Cemil, ya Cemil, ya Rahim, ya Rahim' diyecekler. Semayı dinle. Nasıl 'Ya Celil-i Zülcemal' diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl, 'Ya Cemil-i Zülcelal' diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl 'Ya Rahman, ya Rezzak' diyorlar. Bahardan sor. Bak, nasıl, 'Ya Hannan, ya Rahman, ya Rahim, ya Kerim, ya Latif, ya Atuf, ya Musavvir, ya Münevvir, ya Muhsin, ya Müzeyyin' gibi çok esmayı işiteceksin.”5

Bediüzzaman, kedilerin hırhır ve mırmırlarıyla “Ya Rahim, ya Rahim!” dediklerini hem kendisinin, hem de talebelerinin fark ettiğini söylemektedir.

2. Fıtri ihtiyaç diliyle dua:

İnsan ve hayvan bütün canlılar, iktidar ve iradeleri ile elde edemedikleri zaruri ihtiyaçlarını Cenab-ı Hak'tan isterler. Her bir varlık o ihtiyaç diliyle hayatlarını devam ettirmek için Cenab-ı Hak'tan rızık hükmünde ihtiyaçlarını isterler. Bu duaları kabul olunur, ihtiyaçları münasip vakitte ummadıkları yerden gönderilir.

3. Iztırar diliyle yapılan dua:

Muztar durumda kalan her insan Yüce Allah'a iltica ederek dua eder, göremediği bir hamisine sığınır, Rabbine yönelir. Tarih boyu insanlığın yapmış olduğu keşif ve icatlar da bu duaya dahildir.

Muztar olan bir insanın yaptığı duanın büyük bir tesiri vardır. Bazan böyle duaların hürmetine en büyük bir şey en küçük bir şey kadar insanın emrine girer. “Evet, kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir ve kalbi kırık bir masumun duası hürmetine denizin fırtınası, şiddeti, hiddeti inmeye başlar. Demek dualara cevap veren Zat mahlukata hakimdir. Öyle ise mahlukata dahi Halık'tır (yaratıcıdır).”6

Bu üç çeşit dua, bir mani olmazsa daima makbuldür.

4. Her zaman yaptığımız meşhur dua

Bu da iki kısımdır:

a. Fiili dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiili duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk'ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

b. Kavli dua: Dil ve kalble yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

“Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, acizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Hayvanların acıktıkları zaman kendilerine has dilleriyle çıkardıkları sesler de kavli duaya girmektedir.7

Duada elleri ters çevirmenin sünnetteki yeri

Bu hususta Peygamberimizin (a.s.m.) tatbikatı belli ve açıktır. Sahabilerin ifadesine göre, Peygamberimiz (a.s.m.) ellerini göğüs hizasına getirip, avuç içlerini yüzüne meyilli olarak açar, dua buyururlardı. Hatta yağmur duası esnasında ellerini iyice yukarı kaldırdığını ve koltuk altlarının beyazlıkları görülünceye kadar dua ettiğini on yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes bin Malik bildirmektedir.(8)

Peygamberimizin (a.s.m.) yağmur duası dışındaki dualarında da ellerini fazla kaldırdığı rivayet edilmektedir.

Allah'tan birşey isterken veya arzu etmediğimiz bir şeyden korunmak için dua ettiğimizde, ifadelerimizde değişiklikler olduğu gibi, duruşunda da farklılık vardır.

Nitekim, Hallad bin Saibi'l-Ensari, Peygamberimizin (a.s.m.) dua ederken ellerini nasıl tuttuğunu şöyle anlatmaktadır:

''Peygamber (a.s.m.) Allah'tan birşey istediği zaman avuçlarının içini semaya kaldırır, bir şeyden Allah'a sığındığı zaman da avuçlarının dışını, ellerinin tersini semaya çevirirdi.”(9)

Yine Peygamberimizin (a.s.m.) yağmur duası esnasında ellerinin dışını çevirdiğini rivayet eden Enes bin Malik (r.a.) şöyle demektedir:

“Peygamber (a.s.m.) yağmur duası yaptı ve avuçlarının sırtı ile semaya işaret etti.”(10)

Çünkü yağmurun kesilmesi ve uzun bir süre yağmaması bir musibettir. Bu belanın def'i için yağmur duası yapılmaktadır. Kıtlığın, yağmursuzluğun gidip, bereketin ve bolluğun gelmesi istenmektedir. İşte bu susuzluğun gitmesi için dua esnasında elin tersi döndürülmektedir.

Sahih-i Müslim'in Şarihi ve Şafii mezhebinin büyük alimlerinden İmam-ı Nevevi Hazretleri bu hadisi açıklarken şöyle demektedir:

“Bizim alimlerimizden bir cemaat ve diğer bazı alimler kıtlık ve benzeri belaların def'i için edilen dualarda elleri kaldırıp avuçların sırtlarını semaya çevirmiş, Allah'tan bir şey isterken de avuçların içini semaya kaldırmanın sünnet olduğunu, bu hadisi delil getirerek söylemişlerdir.”(11)

Enbiya Suresinin 90. ayetinin, duanın adabını bildirdiğini söyleyen müfessirler, bu ayete göre dua esnasında yerine göre ellerin bazan içi, bazan da tersi çevrilir demektedir. Ayetin meali şöyledir:

“Gerçekten onlar daima hayırlı işlere koşar ve rahmetimizi umup azabımızdan korkarak Bize dua ederlerdi. Onlar Bize karşı derin bir hürmet ve tevazu içindeydiler.”

Ayette geçen “rağaben” rağbet ve ümit manasına gelirken, “rahaben” kelimesi de korku hali demektir. İşte bazı müfessirler bu ayetten murad, “Allah'tan birşey istenildiği zaman avuçların içi, korku anında Allah'a sığınırken avuçların dışı semaya kaldırılır.” demektedirler.(12)

İşte Allah'tan sıhhat, afiyet, huzur, sükun, bereket ve bolluk dilerken ellerin iç kısmını; kötülük, kıtlık, kuraklık, bela, musibet, maişet darlığı, ihtilaf ve düşmanlıklardan sakınmak için Allah'a iltica ederken de ellerin dış kısmı çevrilir. Namaz tesbihatında “ecirna (bizi muhafaza et)” derken de fitne ve belalardan sığınma vardır. Bu anda da ellerin tersi çevrilir.

Dipnotlar:

1. Mektubat, s. 280; Sözler, 295.

2. Mektubat, s. 280.

3. Sözler , s. 6-7.

4. Mesnevi-i Nuriye, s. 216.

5. Sözler, 310.

6. Mesnevi-i Nuriye, s. 70.

7. Mesnevi-i Nuriye, s. 216.

8. Müslim, İstiska: 5.

9. Müsned, 4:56.

10. Müslim, İstiska: 6.

11. Nevevi, Şerhu Sahih-i Müslim, 5:190.

12. Buluğu'l-Meram Tercümesi, 2:230.

Mehmed Paksu

Kaynak : Sorularla İslamiyet
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt