Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dualar niçin kabul olmaz... (1 Kullanıcı)

nazlı ceylan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2013
Mesajlar
354
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
43
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Allahü teâlâ, duânızı kabûl eder. Duâ ettim, hâlâ duâm kabûl olmadı diye acele etmeyiniz! Allah'tan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.”

“Duâ ettim, duâm kabul olmadı diye acele etmeyin! Allahtan çok isteyin! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.”

“Duâ eden, üç şeyden hâli değildir: Ya günâhı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, Yahut âhırette mükâfatını bulur.”

“Rabbiniz, şüphesiz hayâ ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp kendisinden birşey istedikleri zaman, onların ellerini boş çevirmekten hayâ eder.”

“Duâda acele edilmezse, duâ kabûl olur.”

Duâda acelenin nasıl olduğu sorulunca Peygamber Efendimiz “Duâ ettim de kabûl edilmedi demektir” buyurdu.
 

KRMUS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2013
Mesajlar
1,794
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
51
kader-ve-sebebi.jpg
 

nazlı ceylan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2013
Mesajlar
354
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
43
Mutlu yaşamak istiyorsan aşağıdaki reçeteyi uygulayıp,mutluluğu keşfedin
Kalbini nefretden arındır: Nefret, mutluluğu engelleyen, etkenlerin en büyüğüdür.Nefretten kurtulmanın ilacı, affetmek, sevmek,değiştirmeye çalışmadan, onu anlamak,onun gözüyle bakmak, onun düşüncelerini anlamaya çalışmakdır.
Zihnimizi endişelerden arındırmak:Endişe etmek doğaldır ama bunu hastalık haline getirmek, seni huzursuz,depresif, ve mutsuz kılar.Elinden geleni yaparak,dua ederek,kadere inanarak,Allaha hafiz ismiyle sığınarak,kulluk görevimizi yapmaya çalışarak endişlerinden kurtulabilirsin.Zaten sen elinden geleni yaparak sonucunu Allah dan beklesen sorun ortadan kalkar.
Basit yaşa:Yarının ne getireceğini bilmiyoruz.Akşam yatarken sabaha çıkcağımızı bilmiyoruz.O zaman, dünyamız için yeterince çalışırken ahiretimizi de unutmayarak,peygamberimizin yaşamını örnek almaya çalışırsak, mutlu bir yaşam seni bekliyor demekdir.
Elinden geldiğince çok verici ol: Ne verirsen sana kat kat gelir düşüncesiyle,karşılık beklemeden vermeye çalış.takdirini Allaha bırak.ne yaparsan Allahın rızasını kazanacağını düşünerek yap.Onun rızasını, memnuniyetin kazanmak sana sonsuz mutluk getirecektir.
Beklentilerinin az olmasına dikkat et: Dünya hayatının beklentilerinin seni fazla zora sokmasınz izin verme.Zaten fazla beklenti seni mutsuz kılar.
Yarın ölebileceğinin farkında olarak yaşa ve önceliklerinin farkına var.Senin hayattan gitmenle, işyerin senin yerine anında birinin bulur.Ama Ailen senin kaybını asla untmaz.eğlecelerle,gezintilerle geçidiğin hayat Aileni unutturmasın.Elinden geldiğince ailen ile birlikde kaliteli zaman geçir, onlara sevdiğini göster, vakit varken.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
selamün aleyküm
bu üstteki yazı çok güzel gerçekten uygulaması zor da olsa yapmamız lazım
Allah razı olsun kardeşim paylaşımın için
 

GülünSanaAşkı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Nis 2012
Mesajlar
435
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Allah (c.c) kuluna 3 şekilde cevap verir:
Evet ! der istediğini verir.
Hayır ! der daha iyisini verir.
Bekle ! der en iyisini verir.

Hz.Mevlana
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Allahım!
Açlıktan sana sığınırım.
Çünkü açlık, ne kötü bir arkadaştır.
Hainlikten de sana sığınırım.
Çünkü hainlik, ne kötü bir sırdaştır.
İbn Mâce, Etime,53
 

nazlı ceylan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2013
Mesajlar
354
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
43
Hafize isimli üyenin çok güzel bi yazısını okudum affına sığınarak burada paylaşıyorum

SIKINTISI OLANLAR LÜTFEN BU YAZIYI OKUSUN.


Gün gelecek ALLAH’a bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum” demişti bir arkadaşım.

Belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu. Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini uzun uzun konuşmuştuk. Bir acının öğrettiğini bin kahkahanın öğretemeyeceği üzerine birçok örnekler vermiştik o konuşmamızda.

Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince arkadaşımın haklı çıktığını gördük. O günlerin acı görünen olaylarının

kendisine ne kadar büyük kapılar açtığını gördükçe “verdiğin acılar için sana şükürler olsun ALLAH’ım!” demeye başladı.

Gündüzleri fırsat buldukça bir araya geldiğimiz arkadaşıma o günlerde aşağıdaki hikayeyi yollamıştım.

“Strese girenin imanından şüphe ederim!” başlıklı yazımı anlamayan ve/veya yanlış anlayan arkadaşlar

umarım bu sefer beni doğru anlarlar.

Yaşlı Kadın bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi.

Fincanın biçimi üzerindeki işlemeler renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı;hayır hiç de pahalıya almamıştı.

Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı Kadın.

“Demek istiyorum ki ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı ezdi dövdü yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

“Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım.

Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.

“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm döndüm döndüm. Döndükçe başım da döndü.

Sonunda yine haykırdım:

“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!”

Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

“Henüz değil!”

“Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum.

Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek”

Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:

“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”

“Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.

“Bir saat kadar sonra fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

“Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

“Lütfen usta! Yapma gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”

“Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma lütfeeen!” diye bağırdım.

Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”

Ona “Evet” dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”

“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.

Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım kuruyup gidecektin.

Döner tezgahın üstüne koymasaydım ufalanıp toz olacaktın.

Sıcak fırına sokmasaydım çatlayacaktın.

Boyamasaydım hayatında renk olmayacaktı.

Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.

Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.”


Ve ben kahve fincanı şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!

Bana zarar vereceğini düşündüm.

Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.

Bakışım kısaydı ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.

Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim…

Teşekkür ederim.”Usta fincanı yaratıcı insanı şekillendirir. Yeter ki acı da ki hikmeti görelim.

Kahrın da hoş lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Vahiyle İnşa Olmanın Mektebi Aile Yuvalarımızdır!...
Sabiha Ateş Alpat
Tevhidi dillendiren her mükellef,vahye uymayan hayat şekillerini,vahye uymayan ahlâk ilkelerini,vahye uymayan sosyal ve siyasal ilkeleri, vahye uymayan ticari ve kültür algılarını reddetmiş olur.
Yerleşik olup vahye uymayan geleneksel algıları da çağdaş modernist algıları da “Lâ” ile red etmiştir...
Vahiyle İnşa Olmanın Mektebi Aile Yuvalarımızdır!...
Tevhidi dillendiren her mükellef,vahye uymayan hayat şekillerini,vahye uymayan ahlâk ilkelerini,vahye uymayan sosyal ve siyasal ilkeleri, vahye uymayan ticari ve kültür algılarını reddetmiş olur. Yerleşik olup vahye uymayan geleneksel algıları da çağdaş modernist algıları da “Lâ” ile red etmiştir...Her işini Allah’a sorarak yapacağını kelime-i Tevhid ile ilan eden mükellefin dikkat edeceği en önemli hususlardan birisi de aile yapısını Allah’a sorarak teşekkül ettirip ve yine Allah’ın rızası doğrultusunda idame ettirmesidir…
Aile bilindiği üzere toplumun en önemli yapısıdır…
Ne acıdır ki günümüzde çatırdayan aile yapılarının gümbürtüsü sağır sultanlara kadar ulaştı..
Toplumun huzuru ve toplumsal emniyet bireylere, bireylerin sağlıklı olması da hiç kuşkusuz ailelere bağlı..
Aile sözlük olarak; aynı işte olan, aynı gaye için çalışan fertleri ifade eder..
Aynı hedef birliğine sahip,aynı gaye için yürüyen insanlar topluluğu…
Her dünya görüşünün kendine göre tanımladığı aile yapısı var olsa da tarih şunu göstermiştir ki; Hiçbir beşer ideolojisi toplumun tüm katmanlarına adaleti, huzuru sağlayamamıştır,sağlayamaz da!..
İslam dininde ailenin temeli için esaslar bellidir…
Hayatı dünyadan ibaret sayan materyalist,seküler yaklaşımlar iflas etmiş, aklı selim için İslam’ın eşsiz bir sistem olduğu,yaşanan süreçte bir kez daha tescillenmiştir..
İslam’da ailenin temeli , sadece ve sadece Allah’a kulluk üzere bina edilmesi istenmektedir..
Erkeğin eksiklerinin kadınla,kadının eksiklerinin erkekle giderildiği İslam’ın en önemli kurumlarından biridir aile!...
En büyük okul ve bir ocaktır aile!..
Bidat/hurafe ve şirkin sağanak yağışlarının oluşturduğu tsunamilerin önünde çöp gibi sürüklenen ailelerimizin tek çözümü, Nuh’un (as) (vahyin) gemisine binmektir..
Aile nesillerin devamı içindir ama çağımızda nesiller aileler elinde helake sürüklenmektedir…
Allah (cc) nesillerden ebeveyni sorumlu tutmuştur.
Tahrim suresinde şöyle buyrulmuştur.
“ Ey iman edenler kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyun.
Onun yakıtı insanlar ve taşlardır”
(Tahrim-6)…
Nasıl korunacak?
Şüphesiz bunun cevabı peygamberimizin eğitim metodunda yatmaktadır.
Gün boyu babalar maişet temaşasından anneler günlük ev ve el işlerinden kendilerine emanet edilen çocuklara yeterli vakit ayırmıyorlarsa bunun vebali ağırdır…
Rabbimiz buyuruyor;
“Yoksulluk/fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin onları da sizi de biz rızıklandırırız.
Onları öldürmek gerçekten büyük günahtır”.
(İsra-31)…
Çocukların bedenlerini öldürmek ne ise, onları vahiyle büyütmeyip,vahiyden uzak maneviyata ölü yetiştirmek de onları manen öldürmektir…
Tv kültürüyle mum ışığının eriyip tükendiği gibi aile yapılarımızın erimesinin müsebbibi bizleriz.
Her baba haftanın belirli günlerinde aile efradını etrafına toplayarak uygun bir lisan ile Kur’an tefsirinden, özellikle imandan,fıkıhtan aile dersleri yapmalı değil midir?!.
Anne ise,babadan aldıkları bu dersin pratiğini evde çocuklarıyla güle oynaya uygulamalı derslerin hocası olmalı değil midir?.Eğitim zor zahmetli ve uzun süreç isteyen bir iştir.
Basma kalıp emr edici “namaz kıl oğlum” “Başını ört kızım” vb cümlelerle eğitim olmaz…
Aile “Tevhidin Kalesi olmalıdır”.
Bu sağlam kalenin kapısında anne ve baba nöbet tutmalı,asla Tevhid’e aykırı bir düşüncenin,Tevhid’e aykırı bir eylemin,Tevhide aykırı bir eşyanın kısacası,tevhide aykırı hiçbir şeyin girmesine izin vermemeli değiller miydi?!.
Eğitim, zaten kendisi öğütüm olan okullara bırakılamaz.
Zira karma sınıflarda midelerini doyurduğunuz çocukların ruhları boşaltılıp maneviyata öldürüyorlar!.
Şu açık bir hakikattir; Şirk sistemlerinde öğretim(!) yaygın olsa da eğitimden söz etmek mümkün değildir.
23.nisan,analar günü, babalar günü vb. gibi çeşit çeşit bahanelerle, çocuklarımızı özlerinden uzaklaştıran sistematik uygulamalar neticesinde bir nesil yok oldu!.
Artık yanlışı değil doğruyu görünce hayrete düşer olduk!.
Dışlanan hayasızlık değil,hayayı kuşanmak utanılacak durum olarak algılara yerleşti.
( Okul’lu çocukları konuşturun ne demek istediğimiz anlaşılacaktır)…
Nesillerin zihin dünyası şirkin öldürücü virüslerinin saldırısındayken, vahiyle formatlanmayınca kayıp nesillerle yüz yüze kaldık!..
Cidden ebeveynler olarak elimizi çabuk ve sıkı tutmazsak,yarınlara, çocuklarımız için vahiyli bir toplum bırakamayacağımız açıktır..
Şimdi yeni evlenenler temelini sadece Allah’a kulluk üzere atmalı aile binalarının, evli olanlar da onarıma geçerek temelleri güçlendirip sadece Allah’a kulluk sütunlarıyla güçlendirme yapmalıyız aile binalarımıza!..
Temeli kulluk üzerine olan ailelerde ilk söz de son söz de Allah(cc) ve Resul’üne aittir..
Aile sahiplerine Kur’an’ı kerimde şöyle buyrulmuştur:
Ey inananlar, kendinizi ve ehlinizi (yakınlarınızı) ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır.”
(tahrim suresi:6)..
Model aile örnekliğinden bahseden kur’an, bize İmran ailesinden bahseder.
Evlat özlemiyle ellerini Sema’ya kaldıran İmran’ın ailesi,istediği evladı niçin istediğinin farkındalığıyla sunar dilekçesini Rahman’a!.
“Onlar ki, ey Rabbimiz ! derler, bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözlerin aydınlığı (ölçüsünde) bağışla ve bizi (Allah'tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlara önder ve lider eyle.”
(Furkan suaresi:74)..
Salih evlatlar göz aydınlığımız olsun!.. Kim istemez hayırlı Salih evlat sahibi olmayı?..
Ya peki Salih ve Saliha olmadan,Salih evlatlara nasıl sahip olunacak?!...
Önce örnek ve önder birer ebeveyn olmak!.
Tüm işlerini,diyaloglarını Salih amel üzerine bina eden bir yuva ve bu yuvada “Evin Çobanı” olduğunun farkında lığıyla hareket eden erkek ve evli olan ama evcilik oynamayan bir hanım..
Hanımın hocasının, kocası,çocuklarının hocasının, annesi olduğu bir aile okulu!...
İmran’ın karısı gibi adanan,adayan bir ruhla..
Çocuklarının aslında emanetçisi olduğunun farkında lığıyla mücahid ve mücahide yetiştiren bir aile okulu!.
Hani İmranın karısı demişti:
“Hani, İmran'ın karısı 'Rabbim, karnımdaki çocuğu, her türlü endişeden arınmış olarak sırf sana adadım, O'nu benden yana kabul buyur. Hiç , kuşkusuz sen işiten ve bilensin' dedi.
”(Al-i İmran.35)..
Ve yine hayat kitabımız Kur’an’da İbrahim ailesinden örnek verilir.
Teslimiyet sınavından takdirle geçmiş bir baba ve yine teslimiyette İbrahim’ce bir duruş sergileyen bir ANA ve bu okuldan mezun olmuş bir evlat olan İsmail..
Ahiret saadetinin öncelendiği,hayatın kulluk (hayatta yalnızca Allah’ın sözünün yerine getirilmesi) anlayışı üzerine bina edildiği yuvalar, dünyada bedenen sıkıntıda olsalar da ruhen huzurlu ve kendinden emindirler,çünkü Allah’a tevekküllüdürler.. Ya şimdi!...
Tv lerle düştü ocaklarımıza ateş.Reklamlarla tüketim budalası haline getirildi nesiller…
Bedenler rahatta şimdi, gelin görün ki psikologlar mesai yaparak dahi yetişemiyorlar stres hastalığına..
Depresyon haplarıyla uyuşturulan/uyutulan beyinler…
Şirkin,hurafenin,bidatin yoğun bombardımanı tsunami etkisi yapıyor aile binalarımıza..
Moderinst,seküler,popüler fırtınalar savuruyor gençlerimizi vahiyli yaşamın uzaklarına…
Şimdi vahyi yeniden kuşanmanın vaktidir.
Yeniden darul erkam modeline çevirerek evlerimizi “Ey iman edenler iman edin” ayeti ışığında aydınlatarak yönlerimizi, ıkra emriyle bulmalıyız yol ve yöntemlerimizi..
Sünneti seniyyeye boyayalım eylemlerimizi…
Tüm bunlar bedel gerektirecektir.
O zaman hatırlayalım ilahi fermanı
“(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.”
(Bakara suresi:214)
Ve yeniden dik duruşun,direnişin dersini okuyalım hayatus-sahebeden..
Tutunmazsak savrulacağımızı farkında lığıyla urvetul vuskanın bağıyla tutunalım bir birimize. Ailelerimiz Tevhid’in kalesi haline gelene kadar sürdürelim kararlılığımızı.
İhtiyacımız olan kuvvet,damarlardaki kanda değil, kalbimizde bulunan İman da mevcuttur…
Savrulmayanlara,dik duranlara çağa şahidlik görevini ifa edenlere selam olsun!...
Sabiha Ateş Alpat
 

nazlı ceylan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2013
Mesajlar
354
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
43
Her gün defalarca okuduğumuz ama anlamını düşünmediğimiz FATİHA suresi bize dost doğru yolu ve mutluluğun yolunu açık bir şekilde şöyle anlatıyor.
Gelin birlikte inceleyelim bakalım bize ne anlatıyor,neyi fark etmemizi istiyor!
Hamd [olsun]: Varlığın boş yere ve rasgele değildir. Burada çaresiz, amaçsız ve sahipsiz değilsin. Öylesine ya da tesadüfen var olmuş değilsin; sen var edildin. Varlığın yokluğuna bilerek ve isteyerek tercih edildi. Önüne sonsuz genişlikte bir sofra konuldu. Duyguların ve bedenin, hayâllerin ve ideallerin besleniyor. Hiç ummadığın bir yerdesin ve hiç beklemediğin güzellikler içindesin. Şimdi, “Tabii ki, bunlar benim hakkım!” diyerek şımarman mı gerekir yoksa derin bir mahcubiyetle minnettarlığını ifade etme telaşına mı kapılman gerekir? Onun için teşekkür et. Minnettar ol. Hamd et.
Alemlerin Rabbine: Seni var eden, sana eşlik edecek âlemler de var eyledi. Onları ve seni terbiye ediyor. Her şeyi sana uyumlu kılıyor. Her şeyi sana sevimli eyliyor. Ne senin varlığın ne de diğerlerinin varlığı anlamsız ve boştur. Gördüğün her şey, seni çevreleyen herkes, senin gibi bile-isteye var edildi. Varlıkları yokluklarına tercih edildi. Yabancı ve yabanî bir yerde değilsin. Her şey seni terbiye eden Rabbinden terbiye almış. Bütün bir kâinat kardeşindir. Kardeşlerin arasındasın. Herkes senin için var edilmiş, senin için yaşıyor. Her şey sana dostluk elini uzatıyor. Dostlarının yanındasın. Telaşlanma. Korkma.
Rahman O; Rahîm O: Sana şefkat eden bir Rabbin var; sahipsiz değilsin. O seni ve diğerlerini şefkatle terbiye ediyor. Herkesi merhametinin kucağında ağırlıyor. Seni sevdiği için var eyledi. Seni severek var eyledi. Senin varlığından hoşnut. Varlığın O’na yük değil. Yaşaman O’na ağır gelmez. Seni beslemek ve büyütmek O’na zor değildir. Rabbin seni seviyor. Rabbin senin sevdiklerini de seviyor. Rabbin sevdiklerini sevmeni seviyor. Rabbin sevdiklerini sevindiriyor. Rabbin sevdiklerini sevindirmeni seviyor. Üzülme. Endişe etme.
Din gününün sahibi O: Ayrılıklara ve vedalara üzülüyorsun. Sevdiklerin gidiyor, sevenlerin uzaklara dağılıyor. Kalbin acı çekiyor, ağlıyorsun. Merak etme; seni var eden Rabbin senin kalbini de biliyor. Senin çektiğin acıları ve hüzünleri senin bildiğinden daha çok biliyor. Her şeyin dağıldığı gün, her işin sonlandığı gün sana ve sevdiklerine sahip çıkar Rabbin. Uzaklara gitmene gerek yok; her gününü ‘gün’ eden, sabahı pencerene getiren, gündüzü sana aydınlık eyleyen, geceyi uykunun ve dinlenmenin döşeği eyleyen O’dur. Akşamla veda eden her günü, yeni bir sabahla sana getiren, sana bütün zamanlarda, ebediyen sahip çıkacaktır. Emin ol!
Yalnız Sana kulluk ederiz: Şimdi yüzünü O’na dön. Başkasından medet umma; herkese ümit ve medet veren Rabbindir. Şimdi sadece O’na yönel. Başkalarının peşinde koşup yorulma; seni biricik eyleyen ve önemli kılan Rabbindir. Korkma; O seni kalabalıkta unutup bırakmaz. Endişe etme; O seni yolda bırakıp terk etmez. Telaşlanma; O sana arkasını dönüp gitmez.
Yalnız Senden yardım dileriz: Her ihtiyacını O’ndan iste. Başkaları sana yetişemez. Her dilediğin O’nun yanındadır. Başkaları seni ciddiye almaz. Sen O’nun için sıradan biri değilsin; önemlisin, bi’tanesin. Sana iyilik etmek yormaz O’nu. Senin dilediklerini yerine getirmek usandırmaz O’nu.
Bizi ‘doğru yol’a hidayet eyle: Senin nasıl huzur bulacağını Rabbin senden iyi bilir. Kendine bulacağın yollar içinde, en iyisi O’nun seni çağırdığı yoldur. Senin için doğru olanı O bilir. Senin iyiliğini senden çok O bilir.
Gazaba uğramışların ve sapmışların [yoluna] değil: Rabbin, yanlışa düşüp acı çekmeni istemez. Acılar ve sancılar, senin kendini bilmeyişinden kaynaklanır. Seni en çok sıkıntıya düşüren senin kendini bilmeyişindir. Rabbinin terbiyesini kabul et ki, kendine acı çektirmekten kurtulasın. Rabbinin senin iyiliğini istediğini bilerek O’na teslim ol ki, kendini ateşe kendi ellerinle ateşe atmayasın.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt