İsmi Muhammed bin Yusuf tur. Daha çok Senûsî adı ile tanınır. Bir zamanlar adamın biri çarşıdan ev ihtiyaçları için alışverişini yapar. Aldığı malzemelerin içinde bir miktar da et bulunmaktadır. Aldığı malzemeler bir torbanın içinde olduğu halde evinin yolunu tutar. Evine gidiş yolunun üzerinde bulunan Senûsî Hazretlerinin devamlı bulunduğu mescidin önünden geçerken öğlen ezanı okunmuş. Müminler öğlen namazının farzına durmak üzereydiler.
Adam cemaat ehli bir mümindi. Hazır cemaate rastlamış, namazını kılmalıydı. Ama kasabın sözü de aklından çıkmıyordu. Eti evine yetiştirmesi gerekiyordu. Yoksa bu sıcakta et bozulabilirdi. Çünkü eti alalı epeyce zaman olmuştur.
Ne olursa olsun namazı kılacaktı. Abdesti vardı. Çuvalı yanı başına koyarak cemaate katıldı. Senûsî Hazretleri namazı kıldırdı, tesbihat ve dualardan sonra adam evinin yolunu tuttu.
Eve vardığında torbayı açtı ve ette en küçük bir bozulma işareti dahi görmedi. Eti hanımı ile birlikte büyükçe bir kaba koyarak ateşin üzerine attılar. Et ateşin üstünde pişmeye başladı. Aradan epeyce zaman geçmişti. Etin piştiğini düşünen kadın, kabı ateşin üzerinden aşağı aldı. O da ne! Kapdaki su kaynamış, ama etlerde en küçük bir değişiklik yoktur.
Kabı tekrar ateşin üzerine koydular. Akşam ezanına kadar kap ateşin üstünde kaldı. Su kaynadı, kabın suyu bitti. Kabı tekrar indirdiler, etler yine aynı şekilde duruyordu. Adam da, hanımı da dehşet içinde kalmışlardı. Son bir deneme daha yapmaya karar verdiler. Bu sefer de ateşin şiddetini arttırsın diye ateşe attıkları odunları değiştirdiler. Bu şekilde yatsı ezanına kadar devam ettiler. Etlerde en küçük bir değişiklik olmamış, etler pişmiyordu.
Adam abdestini alarak yatsı namazını kılmak için mescidin yolunu tuttu. Namazdan sonra bugün yaşadığı hadisenin hikmetini Senûsî Hazretlerine sordu. Adamı dikkatle dinleyen Senûsî Hazretleri meseleyi çözmüştü:
–Evladım! Biz dua ederiz ki; "Ya Rabbi! Cemaatimizin bedenini, etini, kemiğini ateşte yakma, cehennemden uzak eyle. Sen namaz kılarken et senin yanındaydı. İşte o et, bu duanın hürmetine pişmedi, der.
Bu hadiseyi de kimseye anlatmamasını tembihler. Ne zaman Senûsî, ebedi hayata intikal eder, o zaman bu hadiseyi umuma duyururlar.
Adam cemaat ehli bir mümindi. Hazır cemaate rastlamış, namazını kılmalıydı. Ama kasabın sözü de aklından çıkmıyordu. Eti evine yetiştirmesi gerekiyordu. Yoksa bu sıcakta et bozulabilirdi. Çünkü eti alalı epeyce zaman olmuştur.
Ne olursa olsun namazı kılacaktı. Abdesti vardı. Çuvalı yanı başına koyarak cemaate katıldı. Senûsî Hazretleri namazı kıldırdı, tesbihat ve dualardan sonra adam evinin yolunu tuttu.
Eve vardığında torbayı açtı ve ette en küçük bir bozulma işareti dahi görmedi. Eti hanımı ile birlikte büyükçe bir kaba koyarak ateşin üzerine attılar. Et ateşin üstünde pişmeye başladı. Aradan epeyce zaman geçmişti. Etin piştiğini düşünen kadın, kabı ateşin üzerinden aşağı aldı. O da ne! Kapdaki su kaynamış, ama etlerde en küçük bir değişiklik yoktur.
Kabı tekrar ateşin üzerine koydular. Akşam ezanına kadar kap ateşin üstünde kaldı. Su kaynadı, kabın suyu bitti. Kabı tekrar indirdiler, etler yine aynı şekilde duruyordu. Adam da, hanımı da dehşet içinde kalmışlardı. Son bir deneme daha yapmaya karar verdiler. Bu sefer de ateşin şiddetini arttırsın diye ateşe attıkları odunları değiştirdiler. Bu şekilde yatsı ezanına kadar devam ettiler. Etlerde en küçük bir değişiklik olmamış, etler pişmiyordu.
Adam abdestini alarak yatsı namazını kılmak için mescidin yolunu tuttu. Namazdan sonra bugün yaşadığı hadisenin hikmetini Senûsî Hazretlerine sordu. Adamı dikkatle dinleyen Senûsî Hazretleri meseleyi çözmüştü:
–Evladım! Biz dua ederiz ki; "Ya Rabbi! Cemaatimizin bedenini, etini, kemiğini ateşte yakma, cehennemden uzak eyle. Sen namaz kılarken et senin yanındaydı. İşte o et, bu duanın hürmetine pişmedi, der.
Bu hadiseyi de kimseye anlatmamasını tembihler. Ne zaman Senûsî, ebedi hayata intikal eder, o zaman bu hadiseyi umuma duyururlar.