Aşk-ı Hicab
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 15 Şub 2009
- Mesajlar
- 12,148
- Tepki puanı
- 25
- Puanları
- 38
- Yaş
- 40
Dua ederken Allah'tan (celle celaluhu) neler istenebilir?
Bizler kul olduğumuzun idraki içerisinde olduğumuz sürece Allah'tan (celle celaluhu) istediklerimizin ve isteyebileceklerimizin sınırı yoktur. Peygamberimiz (s.a.v), kendisi en yüksek makamlara talip olmuş ve bunları Allah'tan
(celle celaluhu) istemiştir. Çünkü Allah (c.c.), kendisinden bir şey istenilmesinden ve isteyene vermekten hoşlanır.(1). Bu nedenle Peygamberimiz, Allah'a (c.c) dua etme ve isteme konusunda ashabını ve ümmetini uyarıp istemede sınırsızlığı öğretmiş; çokça ve bolca isteyebileceğimizi söylemiştir. Ayrıca yüce ve mutlak zengin olan Allah'ın (celle celaluhu), kendisinden istemeyene gazap ettiğini de bildirmiştir.(2) Kendisi de zaten Allah'tan (c.c) istenebilecek şeylerin en güzelini ve en pahalılarını istemiştir. Mesela:
Makam-ı Mahmud'u istemiş; sonra ümmetine kıyamet günü Şefaat etmeyi istemiştir. Kendisinin vefatı sırasında Cebrailin refakat istemiştir. Bize de ayrıca Allah'tan (c.c.) neler isteyebileceğimiz konusunda birçok ipucu vermiştir. Bunlardan biri de şöyledir:
Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin; hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar (3)
Şu halde, Allah'tan(c.c.) neler isteyelim, neler istemeyelim, neler yerinde olur, neler olmaz gibi düşünceleri bir tarafa bırakarak, ondan dünyalık ve âhiretlik, her şeyimizi ama her şeyimizi istemeliyiz. Bir şartla ki, bütün dua ve ibadetler için geçerli olan ihlâs ve samimiyetle. Evet, ihlâsla ve samimi olarak Allah'tan (c.c.) kim ne isterse Allah (c.c.) ona istediğini verir, mahrum bırakmaz.
Kendisine hiçbir şey zor gelmeyen yüce Allah (c.c) da, bizden razı olduktan ve bizi kabul ettikten sonra, bizim istek ve ihtiyaçlarımızı yerine getirecektir. Biz, küçük-büyük, önemli-önemsiz demeden; ne olursa olsun, her şeyimizi yalnız ondan istemeliyiz. Zira Onun hazinesinde yok yoktur; yeter ki biz isteyelim ve istemesini bilelim.
(1) Tirmizî, Daavât 126 (3566).
(2) Tirmizî, Daavât 3, (3370); İbnu Mâce, Dua 1, (3827).
(3) Tirmizî, Daavât 149, (3607, 368)
Bizler kul olduğumuzun idraki içerisinde olduğumuz sürece Allah'tan (celle celaluhu) istediklerimizin ve isteyebileceklerimizin sınırı yoktur. Peygamberimiz (s.a.v), kendisi en yüksek makamlara talip olmuş ve bunları Allah'tan
(celle celaluhu) istemiştir. Çünkü Allah (c.c.), kendisinden bir şey istenilmesinden ve isteyene vermekten hoşlanır.(1). Bu nedenle Peygamberimiz, Allah'a (c.c) dua etme ve isteme konusunda ashabını ve ümmetini uyarıp istemede sınırsızlığı öğretmiş; çokça ve bolca isteyebileceğimizi söylemiştir. Ayrıca yüce ve mutlak zengin olan Allah'ın (celle celaluhu), kendisinden istemeyene gazap ettiğini de bildirmiştir.(2) Kendisi de zaten Allah'tan (c.c) istenebilecek şeylerin en güzelini ve en pahalılarını istemiştir. Mesela:
Makam-ı Mahmud'u istemiş; sonra ümmetine kıyamet günü Şefaat etmeyi istemiştir. Kendisinin vefatı sırasında Cebrailin refakat istemiştir. Bize de ayrıca Allah'tan (c.c.) neler isteyebileceğimiz konusunda birçok ipucu vermiştir. Bunlardan biri de şöyledir:
Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin; hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar (3)
Şu halde, Allah'tan(c.c.) neler isteyelim, neler istemeyelim, neler yerinde olur, neler olmaz gibi düşünceleri bir tarafa bırakarak, ondan dünyalık ve âhiretlik, her şeyimizi ama her şeyimizi istemeliyiz. Bir şartla ki, bütün dua ve ibadetler için geçerli olan ihlâs ve samimiyetle. Evet, ihlâsla ve samimi olarak Allah'tan (c.c.) kim ne isterse Allah (c.c.) ona istediğini verir, mahrum bırakmaz.
Kendisine hiçbir şey zor gelmeyen yüce Allah (c.c) da, bizden razı olduktan ve bizi kabul ettikten sonra, bizim istek ve ihtiyaçlarımızı yerine getirecektir. Biz, küçük-büyük, önemli-önemsiz demeden; ne olursa olsun, her şeyimizi yalnız ondan istemeliyiz. Zira Onun hazinesinde yok yoktur; yeter ki biz isteyelim ve istemesini bilelim.
(1) Tirmizî, Daavât 126 (3566).
(2) Tirmizî, Daavât 3, (3370); İbnu Mâce, Dua 1, (3827).
(3) Tirmizî, Daavât 149, (3607, 368)