“Dokuz köyden kovulsan da doğru ol!
Eğri olma, dövülsen de doğru ol!
“Doğruda aç, eğirde tok bulunmaz,”
Kırılsan da dökülsen de doğru ol!”
Doğruluk; doğru olma, iki yüzlülükten uzak durma, dürüstlük gibi anlamlara gelir.
Bir olay karşısında, iyi veya kötü davranışlar gösterebiliriz. İçimizde bir ses, bizi iyiliğe çağırır. İyi davranışlar göstermemizi ister. Kötü davranışlar yaptığımız zaman, bize pişmanlık duygusu verir.
Bizi, iyiliğe, doğruluğa çağıran bu sese, vicdan diyoruz.
Doğruluk, vicdanımızın sesine kulak vererek hareket etmektir.
Doğruluk; toplumda kardeşlik, dostluk, sevgi ve saygı, adalet, acıma duygularını geliştirir. Yüce dinimiz, kişinin, düşünce, söz ve davranışlarında doğru olmasını ister. Doğruluğun karşıtı, yalancılık, iki yüzlülüktür: Bunlar, toplumda sevgi, saygı ve güveni sarsan, çirkin huylardır.
İnsan, toplumda söz ve davranışları ile değerlendirilir.
Doğru sözlülükle ve doğru davranışlarla toplumda yerimizi almalıyız.
Doğruluk, önce içimizde gerçekleşmelidir.
Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, doğru düşünmemizi sağlar. Doğru düşünme, inanç ve düşüncelerimizin doğru olmasıyla belirir.
Kimi insanlar, inançlarını sağlam temellere oturtamadıkları için doğruyu bulamaz¬lar.
Geçmişte peygamberleri dinlemeyen, Allah’ı yalanlayarak, putlara, ateşe, aya, yıldızlara tapan insanlar vardı. İnançları doğru olmayan bu insanların yanıldıkları ve pek çok yanlışa, “doğru” diye sarıldıkları görülmüştür. Meselâ o dönemde, “ata¬larımızdan böyle gördük” diyerek, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen insanlar vardı.
Doğru düşünmenin bir önemli şartı da, bilgili olmaktır. Bir konuda doğru karar vermemiz, o konu ile ilgili bilgileri bilmemize bağlıdır. Yanlış bilgiler, doğruyu bilmemizi ve bulmamızı engeller.
İlk emri “Oku!” olan dinimiz, tüm insanlara öğrenmelerini ve öğrendikleriyle doğruyu bulmalarını emretmektedir.
Yalan münafıklığın belirtisidir. Doğruluksa inanmanın, gerçeğe sarılmanın, kurtuluşa ermenin adıdır. Atalarımız doğrunun yardımcısını yüzyıllar boyu haykırır: “Doğrunun yardımcı Allah’tır”
İyi bir Müslüman, sözü özüne, özü sözüne uyan insandır. O, konuşurken doğruyu söyler. Verdiği sözü yerine getirir, yapamayacağı iş için, söz vermez.
Her zaman doğruyu söylemeliyiz.
Yaptığımız bir hatayı, “ben yapmadım” diyerek inkâr etmek ya da bir başkasının üzerine atmak, çirkin bir davranıştır. Hele hele, mahkemelerde yalancı şahitlik yapmak, yalan yere yemin etmek, insanlığa sığmaz. Bu durumda, haklı ile haksızı ayırmak mümkün olmaz, ortaya adaletsizlik çıkar.
Doğru sözlü insanlar, kişilikli insanlardır. Onlar, sözün önemini bilir, bu nedenle doğru konuşurlar. Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy doğru söylemenin önemini şöyle vurgular:
“Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek.”
Atalarımız, “Doğru gidenin başı duvara çarpmaz.” diyor. Sırat-ı Müstakim’de gitmenin ödülü kutlu cennettir elbette. Doğruluk, doğru söz kalıcıdır. Unutulmaz, kaybolmaz. Bu anlamda atalarımızın ifadesiyle “Doğru söyleyene ölüm yoktur.” Doğru sözlü ölmez, ebediyetle, ölümsüzlükle ödüllendirilir. Atalarımızın deyimiyle : “Doğruya zeval yoktur, çekseler bin divana.”
“Doğru söze akan sular durur.” diyen atalarımız, “Doğru söze canım kurban” , “Doğru söze ne denir”sözleriyle doğruluğu önemser, doğruluktan yana tavrını ortaya koyar.
Hiç yalan söylemeyen, kendisine teklif edilen bütün ödüllere rağmen, doğruluktan ve doğru sözlülükten ayrılmayan Peygamberimize “Muhammedül Emin (Güvenilir Muhammed)” denildiğini biliyoruz.
İyi bir Müslüman, Peygamberimizin; “Doğru sözlülük iyiliğe, iyilik de cennete götürür” sözünü unutmaz, doğru sözden, iyilikten ayrılmaz.
İyi bir Müslüman, her zaman ve her yerde doğru davranmayı kendisine ilke edinir.
Düşünce, söz ve davranışlarda doğru insanlardan oluşan bir toplum, huzur ve güven içindedir. Böyle toplumlarda; kötülükler azalır, insanlar birbirlerine güvenir, sevgi ve saygıya dayalı bir hayat yaşanır.
Doğruluğu hayatına yansıtamayan, yalanın öne çıktığı toplumlarda, belki “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.”
İnanan, mü’min olduğunu söyleyen bir insan “dokuz köyden kovulsa” da doğruluktan ayrılmaz.
Rıfkı Kaymaz
Eğri olma, dövülsen de doğru ol!
“Doğruda aç, eğirde tok bulunmaz,”
Kırılsan da dökülsen de doğru ol!”
Doğruluk; doğru olma, iki yüzlülükten uzak durma, dürüstlük gibi anlamlara gelir.
Bir olay karşısında, iyi veya kötü davranışlar gösterebiliriz. İçimizde bir ses, bizi iyiliğe çağırır. İyi davranışlar göstermemizi ister. Kötü davranışlar yaptığımız zaman, bize pişmanlık duygusu verir.
Bizi, iyiliğe, doğruluğa çağıran bu sese, vicdan diyoruz.
Doğruluk, vicdanımızın sesine kulak vererek hareket etmektir.
Doğruluk; toplumda kardeşlik, dostluk, sevgi ve saygı, adalet, acıma duygularını geliştirir. Yüce dinimiz, kişinin, düşünce, söz ve davranışlarında doğru olmasını ister. Doğruluğun karşıtı, yalancılık, iki yüzlülüktür: Bunlar, toplumda sevgi, saygı ve güveni sarsan, çirkin huylardır.
İnsan, toplumda söz ve davranışları ile değerlendirilir.
Doğru sözlülükle ve doğru davranışlarla toplumda yerimizi almalıyız.
Doğruluk, önce içimizde gerçekleşmelidir.
Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, doğru düşünmemizi sağlar. Doğru düşünme, inanç ve düşüncelerimizin doğru olmasıyla belirir.
Kimi insanlar, inançlarını sağlam temellere oturtamadıkları için doğruyu bulamaz¬lar.
Geçmişte peygamberleri dinlemeyen, Allah’ı yalanlayarak, putlara, ateşe, aya, yıldızlara tapan insanlar vardı. İnançları doğru olmayan bu insanların yanıldıkları ve pek çok yanlışa, “doğru” diye sarıldıkları görülmüştür. Meselâ o dönemde, “ata¬larımızdan böyle gördük” diyerek, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen insanlar vardı.
Doğru düşünmenin bir önemli şartı da, bilgili olmaktır. Bir konuda doğru karar vermemiz, o konu ile ilgili bilgileri bilmemize bağlıdır. Yanlış bilgiler, doğruyu bilmemizi ve bulmamızı engeller.
İlk emri “Oku!” olan dinimiz, tüm insanlara öğrenmelerini ve öğrendikleriyle doğruyu bulmalarını emretmektedir.
Yalan münafıklığın belirtisidir. Doğruluksa inanmanın, gerçeğe sarılmanın, kurtuluşa ermenin adıdır. Atalarımız doğrunun yardımcısını yüzyıllar boyu haykırır: “Doğrunun yardımcı Allah’tır”
İyi bir Müslüman, sözü özüne, özü sözüne uyan insandır. O, konuşurken doğruyu söyler. Verdiği sözü yerine getirir, yapamayacağı iş için, söz vermez.
Her zaman doğruyu söylemeliyiz.
Yaptığımız bir hatayı, “ben yapmadım” diyerek inkâr etmek ya da bir başkasının üzerine atmak, çirkin bir davranıştır. Hele hele, mahkemelerde yalancı şahitlik yapmak, yalan yere yemin etmek, insanlığa sığmaz. Bu durumda, haklı ile haksızı ayırmak mümkün olmaz, ortaya adaletsizlik çıkar.
Doğru sözlü insanlar, kişilikli insanlardır. Onlar, sözün önemini bilir, bu nedenle doğru konuşurlar. Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy doğru söylemenin önemini şöyle vurgular:
“Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek.”
Atalarımız, “Doğru gidenin başı duvara çarpmaz.” diyor. Sırat-ı Müstakim’de gitmenin ödülü kutlu cennettir elbette. Doğruluk, doğru söz kalıcıdır. Unutulmaz, kaybolmaz. Bu anlamda atalarımızın ifadesiyle “Doğru söyleyene ölüm yoktur.” Doğru sözlü ölmez, ebediyetle, ölümsüzlükle ödüllendirilir. Atalarımızın deyimiyle : “Doğruya zeval yoktur, çekseler bin divana.”
“Doğru söze akan sular durur.” diyen atalarımız, “Doğru söze canım kurban” , “Doğru söze ne denir”sözleriyle doğruluğu önemser, doğruluktan yana tavrını ortaya koyar.
Hiç yalan söylemeyen, kendisine teklif edilen bütün ödüllere rağmen, doğruluktan ve doğru sözlülükten ayrılmayan Peygamberimize “Muhammedül Emin (Güvenilir Muhammed)” denildiğini biliyoruz.
İyi bir Müslüman, Peygamberimizin; “Doğru sözlülük iyiliğe, iyilik de cennete götürür” sözünü unutmaz, doğru sözden, iyilikten ayrılmaz.
İyi bir Müslüman, her zaman ve her yerde doğru davranmayı kendisine ilke edinir.
Düşünce, söz ve davranışlarda doğru insanlardan oluşan bir toplum, huzur ve güven içindedir. Böyle toplumlarda; kötülükler azalır, insanlar birbirlerine güvenir, sevgi ve saygıya dayalı bir hayat yaşanır.
Doğruluğu hayatına yansıtamayan, yalanın öne çıktığı toplumlarda, belki “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.”
İnanan, mü’min olduğunu söyleyen bir insan “dokuz köyden kovulsa” da doğruluktan ayrılmaz.
Rıfkı Kaymaz