Tamer Keskin son günlerde iyice bunalıma girmişti. Başta karısı Necla olmak üzere 19 yaşındaki kızı İnci, 17 yaşındaki diğer kızı Hülya, üniversitede okumak için İstanbul’a gelen ve kendilerinde kalan abisinin kızı Oya ve 14 yaşındaki oğlu Sezgin tam bir dizi manyağı olup çıkmışlardı.
Neredeyse haftanın 4-5 akşamı, önce Necla hanım görev taksimi yapıyordu:
-İnciciğim, sen ve Oya, 55 ekranlı televizyonda “Zerdali” ve “Canım sana feda olsun” dizilerini dönüşümlü izleyin. Yani hangisinde reklam başlarsa ötekine geçin. Ben, Hülya ve Sezgin ise salondaki televizyonda “Acı Sevda” ve “Mafya adres sormaz” dizilerini dönüşümlü izleyeceğiz. Haydi herkes odasına. Diziniz mübarek olsun!
Görev taksiminin ardından da dizi terörü bütün gürültüsüyle sürüp gidiyordu:
-Ne oldu, bu adam ne zaman vuruldu?
-Sen mutfağa çayı almaya gittiğinde.
Bu arada sık sık da odalar arası haberleşme yaşanıyordu:
-Gülten kocasını affetti mi Oya?
-Hayır, henüz naza çekiyor kendini.
-İnci! Küçük çocuk için ameliyat parasını buldular mı kız?
-Buldular anne. Patron ahlaksız teklifte bulundu. Zavallı kadın da kabul etti.
-Boyu devrilsin böyle namussuzların inşallah!
Zavallı Tamer bu gürültü patırtı arasında çoğu zaman kendisine bir bardak çay dolduracak birini bulamıyordu:
-Necla bir çay verir misin?
-Veremem. Görmüyor musun; televizyonda kan gövdeyi götürüyor, sen burada çay derdindesin.
-Sezgin oğlum, babana bir çay doldur.
-Dur baba, adam kızı kaçırmak üzere. Kaçırsın; hemen dolduracağım.
Tamer ne zaman bu dizi faciasını eleştirecek olsa, aile elbirliğiyle bastırıyordu:
-Biz senin maç izlemene, saatlerce futbol yorumları dinlemene bir şey diyor muyuz?
-Ama bu diziler incir çekirdeğini doldurmayan konuları işliyor.
-Topun çizgiyi geçip geçmediği ya da ofsaytın doğru olup olmadığı çok mu dolduruyor incir çekirdeğini?
-Canım o şey…
-Bizimki de şey Tamer!
Sadece dizileri izlemekle kalmıyor, bir araya geldiklerinde de dizileri konuşuyorlardı:
-Bu haftaki bölümde ne olur acaba? Gülsüm kocasını ihbar eder mi?
-Bence etmez. Çünkü sonuçta kocası ve onu delice seviyor.
Evdeki bu dizi çılgınlığı o kadar sistematik işliyordu ki, dizilerin tekrarı verilen günlerde de görev taksimi yapılıyor, herkes canlı yayınlanırken izleyemediği dizinin tekrarını bölüşüyordu.
Tamer dertliydi. Ev sanki tımarhaneye dönmüştü. Kimse doğru dürüst ders çalışmıyor, dizi dışında birbiriyle konuşmuyordu.
Bir keresinde Sezgin’e okumanın önemini anlatmaya kalkmış ama aldığı cevapla şaşkına dönmüştü:
-Günümüzde okuyanlar ne yapmış ki baba? “Aşkım dağları deler” dizisinde görmüyor musun; adam orta ikiden terk ama yanında 5 tane üniversite mezunu çalıştırıyor!
Tamer, bir akşam dizilerin başlama saatine yakın aileyle, bu dizi çılgınlığına dair bir durum değerlendirmesi yapmak istedi:
-Bakın sizinle bir hususu konuşmak istiyorum.
Necla gergin görünüyordu:
-Biz de seninle bir hususu görüşmek istiyoruz Tamer. Bu eve iki televizyon yetmiyor. Hiç değilse bir tane 37 ekran istiyoruz; mutfağa, banyoya falan kolaylıkla taşınacak bir şey.
-Siz kafayı yemişsiniz!
-Hah ha. Biz hiç değilse bedava şeyler izliyoruz. Senin gibi her ay maç izlemeye ekstradan dünyanın parasını ödemiyoruz.
Tamer bir şeyler daha söyleyecekti ki, Necla görev taksimine başlamıştı bile:
-İnci, bu sefer Sezgin ve sen, “Sonsuza kadar seninim” ve “En ilk anneler duyar”ı izleyeceksiniz, Oya, Hülya ve ben “Dağların oğlu Zorbey”i izleyeceğiz. Reklam arasında siz de bize katılın, çünkü bu bölümde Zorbey’in kanser olup olmadığı anlaşılacak.
Herkes trans halinde dizilerini seyrederken birden elektrikler kesildi. Herkesin yüzünde derin bir şok vardı. Bir süre kimse yerinden kalkamadı. Tamer mutfaktan birkaç mum getirip yaktı. Diğer odada bulunanlar da asık bir yüzle salona gelip kendilerini koltuklara attılar. Evde sanki bir cenaze sessizliği vardı. Yalan da değildi.
Televizyon ölmüştü!
O gece geç vakitlere kadar elektrik gelmedi. Aile mecburen kendi halini konuştu. Tamer’in son günlerde hayli zayıfladığı ve tansiyon sorunları yaşadığı, Sezgin’in matematikten çok kötü durumda olduğu, Hülya’nın kaç gündür dolgusu düşen diş yüzünden sağ tarafıyla yemek yiyemediği, Oya’nın banyoda sağ bacağını fena halde burktuğu, İnci’nin yeni bir mont satın aldığı, Necla Hanım’ın geçenlerde marketten dönerken arabayı marketin bahçe duvarına sürterek hayli hasara uğrattığı vs fark edildi.
Hepsi de bir konuda anlaştılar: Televizyon sayesinde dizi kahramanlarıyla büyük ünsiyet kurarken birbirlerine yabancılaşmışlardı. Bir süre evde hiç televizyon açılmayacaktı. Tamer Bey maç, onlar da dizi izlemeyecekti.
Anlaşma hiç de fena gitmiyordu. Aile akşamları tatlı tatlı sohbet ediyor, öğrenciler derslerine daha çok zaman ayırıyorlardı.
Ay sonu olup telefon faturaları geldiğinde Tamer şoka girdi. Meğer özellikle Necla ve kızları, dizilerde neler olup bittiğini teyzeleriyle bol bol laflayarak öğreniyorlarmış.
Hele de Necla! Telefonda saatlerce konuştuğu yetmezmiş gibi, ablası Nurcan’a günde en az 50 adet de SMS gönderiyor, meraktan çatladığı diziler hakkında bilgi alıyormuş!
Telefon masrafı aylık mutfak masrafını bile geçince, Tamer televizyonları saklandığı yerden çıkardı.
Şimdi evdeki bu dizi çılgınlığından kurtulmak için aklında başka bir formül var; eğer bir akşam gene elektrik kesilir de fırsat bulursa, aileye yeni önerisini açıklayacakmış.
Umutlu mu derseniz; pek değil.
“Bu manyaklar bir yolunu bulup gene dizilerden kopmaz ama şansımızı bir deneyeceğiz” diyor!
M.Emin Kazcı
Neredeyse haftanın 4-5 akşamı, önce Necla hanım görev taksimi yapıyordu:
-İnciciğim, sen ve Oya, 55 ekranlı televizyonda “Zerdali” ve “Canım sana feda olsun” dizilerini dönüşümlü izleyin. Yani hangisinde reklam başlarsa ötekine geçin. Ben, Hülya ve Sezgin ise salondaki televizyonda “Acı Sevda” ve “Mafya adres sormaz” dizilerini dönüşümlü izleyeceğiz. Haydi herkes odasına. Diziniz mübarek olsun!
Görev taksiminin ardından da dizi terörü bütün gürültüsüyle sürüp gidiyordu:
-Ne oldu, bu adam ne zaman vuruldu?
-Sen mutfağa çayı almaya gittiğinde.
Bu arada sık sık da odalar arası haberleşme yaşanıyordu:
-Gülten kocasını affetti mi Oya?
-Hayır, henüz naza çekiyor kendini.
-İnci! Küçük çocuk için ameliyat parasını buldular mı kız?
-Buldular anne. Patron ahlaksız teklifte bulundu. Zavallı kadın da kabul etti.
-Boyu devrilsin böyle namussuzların inşallah!
Zavallı Tamer bu gürültü patırtı arasında çoğu zaman kendisine bir bardak çay dolduracak birini bulamıyordu:
-Necla bir çay verir misin?
-Veremem. Görmüyor musun; televizyonda kan gövdeyi götürüyor, sen burada çay derdindesin.
-Sezgin oğlum, babana bir çay doldur.
-Dur baba, adam kızı kaçırmak üzere. Kaçırsın; hemen dolduracağım.
Tamer ne zaman bu dizi faciasını eleştirecek olsa, aile elbirliğiyle bastırıyordu:
-Biz senin maç izlemene, saatlerce futbol yorumları dinlemene bir şey diyor muyuz?
-Ama bu diziler incir çekirdeğini doldurmayan konuları işliyor.
-Topun çizgiyi geçip geçmediği ya da ofsaytın doğru olup olmadığı çok mu dolduruyor incir çekirdeğini?
-Canım o şey…
-Bizimki de şey Tamer!
Sadece dizileri izlemekle kalmıyor, bir araya geldiklerinde de dizileri konuşuyorlardı:
-Bu haftaki bölümde ne olur acaba? Gülsüm kocasını ihbar eder mi?
-Bence etmez. Çünkü sonuçta kocası ve onu delice seviyor.
Evdeki bu dizi çılgınlığı o kadar sistematik işliyordu ki, dizilerin tekrarı verilen günlerde de görev taksimi yapılıyor, herkes canlı yayınlanırken izleyemediği dizinin tekrarını bölüşüyordu.
Tamer dertliydi. Ev sanki tımarhaneye dönmüştü. Kimse doğru dürüst ders çalışmıyor, dizi dışında birbiriyle konuşmuyordu.
Bir keresinde Sezgin’e okumanın önemini anlatmaya kalkmış ama aldığı cevapla şaşkına dönmüştü:
-Günümüzde okuyanlar ne yapmış ki baba? “Aşkım dağları deler” dizisinde görmüyor musun; adam orta ikiden terk ama yanında 5 tane üniversite mezunu çalıştırıyor!
Tamer, bir akşam dizilerin başlama saatine yakın aileyle, bu dizi çılgınlığına dair bir durum değerlendirmesi yapmak istedi:
-Bakın sizinle bir hususu konuşmak istiyorum.
Necla gergin görünüyordu:
-Biz de seninle bir hususu görüşmek istiyoruz Tamer. Bu eve iki televizyon yetmiyor. Hiç değilse bir tane 37 ekran istiyoruz; mutfağa, banyoya falan kolaylıkla taşınacak bir şey.
-Siz kafayı yemişsiniz!
-Hah ha. Biz hiç değilse bedava şeyler izliyoruz. Senin gibi her ay maç izlemeye ekstradan dünyanın parasını ödemiyoruz.
Tamer bir şeyler daha söyleyecekti ki, Necla görev taksimine başlamıştı bile:
-İnci, bu sefer Sezgin ve sen, “Sonsuza kadar seninim” ve “En ilk anneler duyar”ı izleyeceksiniz, Oya, Hülya ve ben “Dağların oğlu Zorbey”i izleyeceğiz. Reklam arasında siz de bize katılın, çünkü bu bölümde Zorbey’in kanser olup olmadığı anlaşılacak.
Herkes trans halinde dizilerini seyrederken birden elektrikler kesildi. Herkesin yüzünde derin bir şok vardı. Bir süre kimse yerinden kalkamadı. Tamer mutfaktan birkaç mum getirip yaktı. Diğer odada bulunanlar da asık bir yüzle salona gelip kendilerini koltuklara attılar. Evde sanki bir cenaze sessizliği vardı. Yalan da değildi.
Televizyon ölmüştü!
O gece geç vakitlere kadar elektrik gelmedi. Aile mecburen kendi halini konuştu. Tamer’in son günlerde hayli zayıfladığı ve tansiyon sorunları yaşadığı, Sezgin’in matematikten çok kötü durumda olduğu, Hülya’nın kaç gündür dolgusu düşen diş yüzünden sağ tarafıyla yemek yiyemediği, Oya’nın banyoda sağ bacağını fena halde burktuğu, İnci’nin yeni bir mont satın aldığı, Necla Hanım’ın geçenlerde marketten dönerken arabayı marketin bahçe duvarına sürterek hayli hasara uğrattığı vs fark edildi.
Hepsi de bir konuda anlaştılar: Televizyon sayesinde dizi kahramanlarıyla büyük ünsiyet kurarken birbirlerine yabancılaşmışlardı. Bir süre evde hiç televizyon açılmayacaktı. Tamer Bey maç, onlar da dizi izlemeyecekti.
Anlaşma hiç de fena gitmiyordu. Aile akşamları tatlı tatlı sohbet ediyor, öğrenciler derslerine daha çok zaman ayırıyorlardı.
Ay sonu olup telefon faturaları geldiğinde Tamer şoka girdi. Meğer özellikle Necla ve kızları, dizilerde neler olup bittiğini teyzeleriyle bol bol laflayarak öğreniyorlarmış.
Hele de Necla! Telefonda saatlerce konuştuğu yetmezmiş gibi, ablası Nurcan’a günde en az 50 adet de SMS gönderiyor, meraktan çatladığı diziler hakkında bilgi alıyormuş!
Telefon masrafı aylık mutfak masrafını bile geçince, Tamer televizyonları saklandığı yerden çıkardı.
Şimdi evdeki bu dizi çılgınlığından kurtulmak için aklında başka bir formül var; eğer bir akşam gene elektrik kesilir de fırsat bulursa, aileye yeni önerisini açıklayacakmış.
Umutlu mu derseniz; pek değil.
“Bu manyaklar bir yolunu bulup gene dizilerden kopmaz ama şansımızı bir deneyeceğiz” diyor!
M.Emin Kazcı