seng-i mezar
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 25 Mar 2009
- Mesajlar
- 8
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 50
İctihad Kapısı Nereye Açılır ya da Dinlerarası Diyaloğun Öteki Yüzü
Dr. Ebubekir Sifil
Modern zamanların Müslümanlar’a en büyük “hediye”sinin, kuyuya inmede kullanmamız için elimize tutuşturulan “gâvur ipi” olduğunu söylersek abartı yapmış sayılır mıyız? Din’i de, ondan kaynaklanan hayat algısını/tarzını da geçmiştekinden farklı anlayıp takdim etmenin geçer akçe olduğu bir döneme ilişkin olması hasebiyle yukarıdaki tesbitin, bu yazının konusu bakımından da çok kolay yanlışlanamayacağı aşikâr.
Ömrünü kendi anlayışı içinde İslamî ve ilmî hizmetlere adamış, hayli eser vermiş, talebe yetiştirmiş ve “Hocaların hocası” ünvanına layık görülmüş bir ilim adamının, ağzından çıkan sözün etki alanıyla mütenasip bir sorumluluk taşıdığının farkında olduğu düşünülür. Ne ki hepimiz beşeriz ve hatayla malulüz.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman hoca gibi, yetiştirdiği birkaç kuşak öğrencinin hocalık yaptığını görme bahtiyarlığına ermiş birisinden, beşeriyet gereği sadır olmuş herhangi bir hatanın usulünce tashih edilmesi konusunda bütün öğrencileri üzerinde hakkı bulunduğu açıktır. Gönül isterdi ki, yakınında bulunan, kendisiyle daha güçlü bir hukuk tesis etmiş bulunduğu düşünülen bu insanlar "el-hakku ehakku en yutteba’" hakikatini düstur edinerek hem hakkın hatırını âli tutsunlar, hem de hocalarının üzerlerindeki hakkını ifa babında görevlerini yerine getirsinler.
Âlâ külli hal, bütün ümmeti ilgilendirdiği için tabii olarak benim de ilgisiz kalamayacağım temel/Usulüddin’e müteallik bir “mesele” söz konusu. Yukarıdaki paragrafta yer alan “hata” kelimesi, “mesele”nin mahiyetini yansıtması düşüncesiyle bilinçli olarak seçilmiştir; ayrıca hocanın düşüncelerinin, fikirlerinin iç tutarlılığına ilişkin bir problemi işaret ediyor olması dolayısıyla özel bir anlam da taşımaktadır.
Umarım Karaman hoca burada, meselenin kendisiyle ilgilenir ve yazının kaleme alınış tarzı üzerinden yapılan polemik türlerine yeni bir örnek vermekle iştigal etmez. Sonuçta bir “tenkit” yazısı bu ve her tenkit gibi “soğuk” gelen, rahatsız edici duran yanlarının olması eşyanın tabiatındandır!
Moderniteyi “cin çarpması”na benzeten ve modernizmi “sapma” olarak niteleyen hocanın, ictihad kapısını Fıkhiyyat alanıyla sınırlı tutmayıp İtikadiyyata kulaç atarken İslam’ın modernist yorumlarıyla örtüşme aşamasına nasıl ve ne zaman geldiğinin izini sürmek ilgi çekici olabilirdi. Ama burada benim için birinci öncelikli husus, hocanın, aşağıda peş peşe iki ara başlık altında takdim edeceğim tesbitlerindeki “makas değişikliği.”
İkinci Tavır
1. “Soru: “Hristiyanlar cennete gidebilir mi? Kur’ân’daki âyetlerden Bakara/2:62 ve Mâide/5:69’a göre “evet”, gidebilirler. Ama yine Kur’ân âyetlerinden Mâide/5:72 ve Âl-i İmrân/3:85’e göre ise “hayır”, gidemezler. Demek ki, bu konuda da Kur’ân’da çelişki vardır.”
“Cevap: “Hayır, Kur’ân’da çelişki yoktur; çelişki bazı kafalardadır. Kur’ân’ın cennete gireceklerini bildirdiği Yahudîler ve Hristiyanlar ile cehenneme gireceklerini bildirdikleri arasında fark vardır. Allah’a şirk koşmadan, Allah’ın bildirdiği dinlerine göre yaşayan ehl-i kitap (Yahudîler ve Hristiyanlar) cennete girecekler, şirke düşenler, “İsa Allah’ın oğludur...” diyenler, kendi dinlerine göre zulmedenler, haram yiyenler cehenneme gireceklerdir. Nitekim Müslümanlar da böyledir; iman ve salih amel sahipleri cennete, günahkârlar ise cehenneme gireceklerdir. Bunun böyle olduğunu bildiren âyetler arasında çelişki yoktur, birbirini tamamlama, konuyu bütünüyle açıklama ilişkisi vardır.”
2. “(…) Bir Hıristiyan veya Musevi, “Hz. Muhammed’in de Allah’dan vahiy aldığına inanıyorum” der. Sonra “bu peygamber (Hz. Muhammed) benden ne istiyor?” sorusunu sorar. Yani “Ben bir Museviyim ya da İseviyim, dinimi bırakıp şu ana kadar inandığım ve yaşadığım şeylerden tevbe edip Müslüman olmamı mı bekliyor? Yoksa başka bir beklentisi mi vardır?” Müslümanların çoğu, “Peygamberin, bütün din saliklerini İslam’a çağırdığına” inanırlar. Ben diyorum ki, İslâm uleması içinde, Kur’ân-ı Kerim’e bakarak Peygamberimizin beklentisinin bundan ibaret olmadığına inananlar da var. Peygamberimiz “Yahudi mutlaka Müslüman olsun!” demiyor, “Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!” demiyor. Diyor ki; “Yahudiler ve Hıristiyanlar tek Allah’a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler), beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler.” Dolayısıyla “Bu takdirde onlar da cennete giderler” demiş oluyor.”
3. “(…) Bir insan şöyle itikat etse; “Ben Müslümanım. Allahü Teâlâ beni cennete götürecek yola rehber olarak Hz. Muhammed’i nasip etmiş, bu kardeşime de Hz. Musa’yı nasip etmiş, buna da Hz. İsa’yı nasip etmiş. Ama hepsi de onun çırakları. Yani hepsi O’nun peygamberi.”
“(…) Burada şu var, hani korkulan şey, böyle dersek, böyle inanırsak, “Hıristiyan ve Musevi Müslüman olmaz” deniyor. Bundan endişe ediliyor.
“- E olmazsa olamasın.
“- Peki, ama Kur’ân bunları müslüman olmaya davet ediyor.
“- Acaba?
“İşte şimdi sorunun kökenine indik. Acaba Kur’ân onları yalnızca, tek seçenek olarak Müslüman olmaya mı davet ediyor yoksa başka bir seçenek daha mı var? Önemli bir soru bu.
“(…) Kur’ân-ı Kerim’de Ehl-i kitapla ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a iman, ahirete iman ve amel-i salihtir. Kur’ân bir çok ayette bunu söylüyor; yani “Peygamber’e iman edin” demiyor. “Allah’a iman, ahirete iman ve amel-i salih” diyor. Bunları nazarı itibara alınca ben diyorum ki, İslâm, Ehl-i kitabı, tek seçenek olarak –son dinin mensubu olmak manasında– Müslüman olmaya çağırmıyor, “hanîfiyyete” (Hz. İbrahim çizgisindeki tevhîde ve bu manada İslâm’a) çağırıyor. Şöyle buyuruyor: “De ki, Allah doğruyu söylemiştir öyle ise tevhîde bağlanarak atanız İbrahim’in dinine uyun; o müşriklerden değildi.” (Âl-i İmrân: 3/95) Çağrı budur.
“(…) Şimdi bir adam hem Ehl-i kitap olur, hem de kafir olmayabilir mi? Evet bu mümkün. Bunun delili, işte o (2/el-Bakara) 62. ayettir. Bu ayete göre Allah’a şirksiz inanan, ahirete iman eden kafir değildir. Peki kafir kimdir? Kafir, Allah’a iman ettiği halde, “Allah üçün üçüncüsüdür” (Mâide: 5/73) veya “Üzeyir Allah’ın oğludur” (Tevbe: 9/30) diyerek O’na şirk koşanlardır.
“(…) Peki (Katolik Hristiyan, E.S.) şirk koşmasaydı ne olurdu? Peygamberlerin atası İbrahim’in “hanifiyyeti”ne tabi olsaydı ne olurdu? Kafir olmazdı, mü’min (İbrâhimî tevhîdin mümini) olurdu…”
Dr. Ebubekir Sifil
Modern zamanların Müslümanlar’a en büyük “hediye”sinin, kuyuya inmede kullanmamız için elimize tutuşturulan “gâvur ipi” olduğunu söylersek abartı yapmış sayılır mıyız? Din’i de, ondan kaynaklanan hayat algısını/tarzını da geçmiştekinden farklı anlayıp takdim etmenin geçer akçe olduğu bir döneme ilişkin olması hasebiyle yukarıdaki tesbitin, bu yazının konusu bakımından da çok kolay yanlışlanamayacağı aşikâr.
Ömrünü kendi anlayışı içinde İslamî ve ilmî hizmetlere adamış, hayli eser vermiş, talebe yetiştirmiş ve “Hocaların hocası” ünvanına layık görülmüş bir ilim adamının, ağzından çıkan sözün etki alanıyla mütenasip bir sorumluluk taşıdığının farkında olduğu düşünülür. Ne ki hepimiz beşeriz ve hatayla malulüz.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman hoca gibi, yetiştirdiği birkaç kuşak öğrencinin hocalık yaptığını görme bahtiyarlığına ermiş birisinden, beşeriyet gereği sadır olmuş herhangi bir hatanın usulünce tashih edilmesi konusunda bütün öğrencileri üzerinde hakkı bulunduğu açıktır. Gönül isterdi ki, yakınında bulunan, kendisiyle daha güçlü bir hukuk tesis etmiş bulunduğu düşünülen bu insanlar "el-hakku ehakku en yutteba’" hakikatini düstur edinerek hem hakkın hatırını âli tutsunlar, hem de hocalarının üzerlerindeki hakkını ifa babında görevlerini yerine getirsinler.
Âlâ külli hal, bütün ümmeti ilgilendirdiği için tabii olarak benim de ilgisiz kalamayacağım temel/Usulüddin’e müteallik bir “mesele” söz konusu. Yukarıdaki paragrafta yer alan “hata” kelimesi, “mesele”nin mahiyetini yansıtması düşüncesiyle bilinçli olarak seçilmiştir; ayrıca hocanın düşüncelerinin, fikirlerinin iç tutarlılığına ilişkin bir problemi işaret ediyor olması dolayısıyla özel bir anlam da taşımaktadır.
Umarım Karaman hoca burada, meselenin kendisiyle ilgilenir ve yazının kaleme alınış tarzı üzerinden yapılan polemik türlerine yeni bir örnek vermekle iştigal etmez. Sonuçta bir “tenkit” yazısı bu ve her tenkit gibi “soğuk” gelen, rahatsız edici duran yanlarının olması eşyanın tabiatındandır!
Moderniteyi “cin çarpması”na benzeten ve modernizmi “sapma” olarak niteleyen hocanın, ictihad kapısını Fıkhiyyat alanıyla sınırlı tutmayıp İtikadiyyata kulaç atarken İslam’ın modernist yorumlarıyla örtüşme aşamasına nasıl ve ne zaman geldiğinin izini sürmek ilgi çekici olabilirdi. Ama burada benim için birinci öncelikli husus, hocanın, aşağıda peş peşe iki ara başlık altında takdim edeceğim tesbitlerindeki “makas değişikliği.”
İkinci Tavır
1. “Soru: “Hristiyanlar cennete gidebilir mi? Kur’ân’daki âyetlerden Bakara/2:62 ve Mâide/5:69’a göre “evet”, gidebilirler. Ama yine Kur’ân âyetlerinden Mâide/5:72 ve Âl-i İmrân/3:85’e göre ise “hayır”, gidemezler. Demek ki, bu konuda da Kur’ân’da çelişki vardır.”
“Cevap: “Hayır, Kur’ân’da çelişki yoktur; çelişki bazı kafalardadır. Kur’ân’ın cennete gireceklerini bildirdiği Yahudîler ve Hristiyanlar ile cehenneme gireceklerini bildirdikleri arasında fark vardır. Allah’a şirk koşmadan, Allah’ın bildirdiği dinlerine göre yaşayan ehl-i kitap (Yahudîler ve Hristiyanlar) cennete girecekler, şirke düşenler, “İsa Allah’ın oğludur...” diyenler, kendi dinlerine göre zulmedenler, haram yiyenler cehenneme gireceklerdir. Nitekim Müslümanlar da böyledir; iman ve salih amel sahipleri cennete, günahkârlar ise cehenneme gireceklerdir. Bunun böyle olduğunu bildiren âyetler arasında çelişki yoktur, birbirini tamamlama, konuyu bütünüyle açıklama ilişkisi vardır.”
2. “(…) Bir Hıristiyan veya Musevi, “Hz. Muhammed’in de Allah’dan vahiy aldığına inanıyorum” der. Sonra “bu peygamber (Hz. Muhammed) benden ne istiyor?” sorusunu sorar. Yani “Ben bir Museviyim ya da İseviyim, dinimi bırakıp şu ana kadar inandığım ve yaşadığım şeylerden tevbe edip Müslüman olmamı mı bekliyor? Yoksa başka bir beklentisi mi vardır?” Müslümanların çoğu, “Peygamberin, bütün din saliklerini İslam’a çağırdığına” inanırlar. Ben diyorum ki, İslâm uleması içinde, Kur’ân-ı Kerim’e bakarak Peygamberimizin beklentisinin bundan ibaret olmadığına inananlar da var. Peygamberimiz “Yahudi mutlaka Müslüman olsun!” demiyor, “Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!” demiyor. Diyor ki; “Yahudiler ve Hıristiyanlar tek Allah’a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler), beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler.” Dolayısıyla “Bu takdirde onlar da cennete giderler” demiş oluyor.”
3. “(…) Bir insan şöyle itikat etse; “Ben Müslümanım. Allahü Teâlâ beni cennete götürecek yola rehber olarak Hz. Muhammed’i nasip etmiş, bu kardeşime de Hz. Musa’yı nasip etmiş, buna da Hz. İsa’yı nasip etmiş. Ama hepsi de onun çırakları. Yani hepsi O’nun peygamberi.”
“(…) Burada şu var, hani korkulan şey, böyle dersek, böyle inanırsak, “Hıristiyan ve Musevi Müslüman olmaz” deniyor. Bundan endişe ediliyor.
“- E olmazsa olamasın.
“- Peki, ama Kur’ân bunları müslüman olmaya davet ediyor.
“- Acaba?
“İşte şimdi sorunun kökenine indik. Acaba Kur’ân onları yalnızca, tek seçenek olarak Müslüman olmaya mı davet ediyor yoksa başka bir seçenek daha mı var? Önemli bir soru bu.
“(…) Kur’ân-ı Kerim’de Ehl-i kitapla ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a iman, ahirete iman ve amel-i salihtir. Kur’ân bir çok ayette bunu söylüyor; yani “Peygamber’e iman edin” demiyor. “Allah’a iman, ahirete iman ve amel-i salih” diyor. Bunları nazarı itibara alınca ben diyorum ki, İslâm, Ehl-i kitabı, tek seçenek olarak –son dinin mensubu olmak manasında– Müslüman olmaya çağırmıyor, “hanîfiyyete” (Hz. İbrahim çizgisindeki tevhîde ve bu manada İslâm’a) çağırıyor. Şöyle buyuruyor: “De ki, Allah doğruyu söylemiştir öyle ise tevhîde bağlanarak atanız İbrahim’in dinine uyun; o müşriklerden değildi.” (Âl-i İmrân: 3/95) Çağrı budur.
“(…) Şimdi bir adam hem Ehl-i kitap olur, hem de kafir olmayabilir mi? Evet bu mümkün. Bunun delili, işte o (2/el-Bakara) 62. ayettir. Bu ayete göre Allah’a şirksiz inanan, ahirete iman eden kafir değildir. Peki kafir kimdir? Kafir, Allah’a iman ettiği halde, “Allah üçün üçüncüsüdür” (Mâide: 5/73) veya “Üzeyir Allah’ın oğludur” (Tevbe: 9/30) diyerek O’na şirk koşanlardır.
“(…) Peki (Katolik Hristiyan, E.S.) şirk koşmasaydı ne olurdu? Peygamberlerin atası İbrahim’in “hanifiyyeti”ne tabi olsaydı ne olurdu? Kafir olmazdı, mü’min (İbrâhimî tevhîdin mümini) olurdu…”