Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR? (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Bu başlık üzerine konuşan ve yazanlar -ki, AB ile ilişkiler yüzünden son günlerde konu daha sık ele alınır olmuştur- içinde bilenler ve bilmeyenler, iyi niyetli olanlar ve olmayanlar var. Bilmeden konuşulur mu demeyin, Türkiye'de konuşuluyor ve pek de ayıplanmıyor. Bu işin iyi niyetle ne alakası var diye sorabilirsiniz; şöyle bir alakası var: Bir gurup bir başka gurup hakkında iyi düşünmüyor, arada rekabet, hatta adavet var; bu yüzden karşılıklı veya tek taraflı olarak öküzün altında buzağı aranıyor, yakıştırma ve abartmalar yapılıyor, tahminler ve vehimler birer gerçekmiş gibi ortaya atılıyor, karşı tarafa mal ediliyor ve bütün bunlardan bir sonuç alınmak isteniyor: Karşı tarafı yıpratmak, üzerine kuşku bulutlarını çekmek, mümkün olursa haritadan silmek.

Dünyanın şurasında burasında bu isim altında toplantı yapanları da aynı kaba koymak mümkün değildir; iyi niyetli ve samimi olanlar yanında istismarcılar, komplocular, kötü maksatla kullanıcılar da vardır.

Pek azına olsa da, ben de bu çeşit toplantılara katıldım. Bunlardan biri, bir yıl kadar önce Avustralya'da yapılmıştı; dört müslüman ile çeşitli oturumlarda sayıları değişen hristiyan din ve ilim adamları vardı. Tebliğler sunuldu, müzakereler yapıldı, bazı sonuçlar ede edildi. Bunların arasında İslam'a aykırı olan bir sonuç yoktu; biz dinimizi anlattık, onlar da dinlerini anlattılar; biz tevhidden asla taviz vermedik, ama onlar teslisten (Allah hakkında şirke varan "baba-oğul-ruhulkudüs üçlemesinden") hayli taviz verdiler; "Allah'ı bir bildiklerini, diğerlerinin O'nun sıfatları gibi olduğunu açıkça söyleyenleri" oldu. Bu arada aslı vahye dayanan dinlerin mensupları olarak dünyanın, ortak olarak benimsediğimiz problemleri ile savaşmak, bunları çözmek ve durumu iyileştirmek için ortak gayret sarfetmek gerektiğinin altı çizildi. Toplantının adı üzerinde de duruldu, "diyalog dinler arasında değil, dine inananlar arasında olur" denildiği için, "dinler arası" veya "İslam-Hristiyanlık diyalogu" yerine, "Müslüman-Hristiyan diyalogu" ismi tercih edildi.

Son yıllarda dinler arası diyalog toplantılarını daha çok belli bir cemaatin mensupları yürüttüğü için işin geçmişini bilmeyenlere, bu faaliyette kötü bir niyet bulunduğu zannı verilmeye çalışıldı. Aynı cemaat Abant toplantılarını da tertip ediyordu ve buraya yalnızca bir dine inananları veya ilahiyatçıları değil, ülkenin kanaat önderlerini, kamu oyunu etkileyen ve önde gelen düşünür ve yazarları, bunların dine inananlarını ve inanmayanlarını -her yıl listeyi değiştirip daha çok ve çeşitli katılımcı çağırarak- toplantıları sürdürüyordu. Son yılda yurtdışına da taşarak ABD ve Brüksel'de Abant platformlarının benzerlerini tertiplediler. Bu faaliyetin de altında çapanoğlu arayanlar oldu, oluyor. Benim bizzat şahit olduğum gerçek odur ki, tertip heyeti her defasında şunu tekrarladı: "Biz başlattık; istedik ki, kavga yerine barış, kaos yerine düzen ve huzur, güvensizlik yerine güven, birbirini anlamamak ve dinlememek yerine anlamak ve dinlemek; paylaştığımız tek ülke ve tek dünyada bütün insanların zarar gördüğü olumsuzluklar yerine bazı olumlu gelişmeler.. olsun! Sizler isterseniz biz size hizmet etmeye devam ederiz; ama başka bir gurup, heyet, sivil toplum örgütü bu işi üstlenirse memnun ve yardımcı oluruz." Ama bu işe sahip çıkan bulunamadı, hizmet yine aynı heyetin omzunda kaldı.

"Peki bunların hiç menfaatleri yok mudur?" diye bir soru sorulabilir. Bunu toplantılarda da soranlar, hatta "Siz de kendinizi meşrulaştırmak ve bizlerden destek almak için bu toplantıları yapıyorsunuz" diyenler oldu. Bunu diyenleri de dışlamadılar, bir sonraki yıl tekrar çağırdıkları da oldu. Ben bu konuda şunu söylemeyi uygun görüyorum: Bir insan veya bir gurup bir faaliyeti yaparken kendileri ve başkaları için bir takım amaçları ve beklentileri olur, bu tabiidir; önemli olan meşruiyet ve fayda-zarar dengesidir. Bu ikisini değerlendirmek de katılımcılara düşer; kimse kimseyi zorlamıyor.

Bundan sonraki yazımda dinlerarası diyalogun Türkiye bakımından geçmişine temas etmek ve islamî bakımdan meşruiyeti üzerinde durmak istiyorum.





Diyaloğun Meşruiyeti



Başta Hristiyanlık olmak üzere bazı İslam dışı dinlerde ötekilere dini tebliğ etmek, onları dine kazanmak kutsal bir vazife, âdeta bir ibadettir. İslam'da da dine davet ve dinin tebliği ümmetin (Müslümanların) önemli bir vazifesidir. Peygamberimiz (s.a.) Hz. Ali'ye hitaben, "Senin sayende, senin çabalarınla bir insanın hidayete kavuşması (Müslüman olması) senin için, dünyanın en değerli nimetlerine sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurmuştur. Bu teşvikler sebebiyle olmalıdır ki, Müslüman tüccarlar, dervişler ve alimler meşakkatli seyahatlere katlanarak dünyanın hemen her tarafına ulaşmış, insanlara İslam'ı anlatmışlardır.

Bir dini, onun mensubu olmayanlara anlatmak manasında "tebliğ" bir yandan İslâmî bir ödev, diğer yandan başkalarına da tanınmış bir haktır. Ancak tarih boyunca yapılan uygulamalara bakıldığında özellikle Hristiyanların yaptıkları misyonerlik faaliyetlerini bu masum "tebliğ" çerçevesine sokmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Çünkü bu dinin mensupları içinden misyonerlik vazifesini üstlenmiş olan şahıs ve kurumların hem amaçları hem de araçları meşru ve masum değildir.

Misyonerlerin amacı yalnızca insanları Hristiyanlaştırmak değildir; amaç Batılı Hristiyan devletlere daha kolay sömürecekleri veya çıkarları yönünde kullanacakları ülkeler ve topluluklar kazandırmaktır. Bu amaç, devletlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarına, kilise mensuplarının da dinî arzularına uygun düştüğü için zalim bir ittifak gerçekleşmiş, devletler kiliseyi, kilise de sömürgeci güçleri kullanarak yollarında ilerlemişlerdir. Bu iddianın en açık ve kesin delili tarihtir, tarihten günümüze olup bitenlerdir. Bugün geri kalmış veya kalkınmakta olan ülkelere bakıldığında görülecektir ki, bunlar arasından Hristiyanlaştırılmış olanlar da, Batılı ve beyaz seçkin topluluklara eşit olamamış, her bakımdan ikinci sınıf insan muamelesi görmüşler, ayrıca Hristiyanlaşma yüzünden sömürüye karşı dirençlerini kaybettikleri için kılçıksız balık haine gelmişlerdir. Kendilerine uygun görülen, İncil'in de telkin ettiği şefkat, merhamet ve paylaşım değil, ahiret mutluluğu uğrunda dünya mahrumiyetlerine katlanmaktan ibarettir.

Kullandıkları araçlar meşru ve masum değildir; çünkü masum ve meşru bir din tebliği (dini anlatma) eğip bükmeden, aldatmadan, hiçbir şeyi gizlemeden, insanların zaaf ve ihtiyaçlarını istismar etmeden yapılan anlatımdır. Halbuki Hristiyan misyonerleri şunları yapıyorlar:

1. Hz. Îsâ'ya vahyedilen kitaptan çok farklı olan, adlarına aziz denilen insanlar tarafından yazılmış ve yazdırılmış bulunan İnciller çerçevesinde oluşmuş Hristiyan akidesinin ve ritüellerinin insan tabiat ve mantığına ters düşen taraflarını -en azından başlangıçta- ya gizlerler veya olmayacak bir şekilde tevil ederler.

2. İnsanlara, kılık kıyafetleri ve söylemleriyle birer Hristiyan misyoneri olarak yaklaşmazlar. Ya onlardan biri gibi veya onlara öğretim, tedavi, sosyal, teknik, felaket yaralarının sarılması vb. alanlarda, insanlık ve yüksek ahlak adına hizmet veren kimseler gibi yaklaşırlar. Muhataplarını istedikleri kıvama getirdikten sonra (kendilerine karşı sevgi, güven ve bağlanma duyguları oluştuktan sonra) ya kendileri veya çağırdıkları başka misyonerler yoluyla dini telkin etmeye başlarlar.

3. Muhatapların dinleri ve gelenekleri konusunda kafa karıştıran, gerçekleri çarpıtan, güzeli çirkin, normali anormal gösteren faaliyetler yaparlar.

4. Her yaşta ve baştaki insanın çeşitli ihtiyaç ve zaaflarını iyi kullanırlar; önce bu ihtiyaçlara cevap verirler, sonra din telkin ederler; hatta dini kabul şartına bağlı yardımları bile tespit edilmiştir.

Böyle bir misyonerlik faaliyetine karşı İslam'ın bakışı ve Müslümanın tavrı nedir, nasıldır?
Son hak din olan ve daha önce vahyedilmiş bütün hak dinlerin asıllarını kabul ve tasdik eden -daha önceki ilâhî dinlerde neyin hak olarak durduğu ve neyin değiştirildiği konusunda- kendisini ölçüt olarak takdim eden İslam dini, diğer dinlerin olduğu gibi anlatılmasına karşı çıkmaz; zaten Kur'an da bunları uzun uzadıya anlatmıştır. Ancak bir Müslümanı dininden döndürmek için herhangi bir faaliyeti günahların en büyüğü olarak görür ve mutlaka engellenmesini ister. İslam'da en büyük günah dinden çıkmaktır; bu en büyük günahı işletmek için insanların arasına giren ve çeşitli faaliyetler yürütenleri hoşgörmek ve bunları -meşru yollar ve usuller ile- engellemeye çalışmamak dini bütün bir Müslümandan beklenemez.



--------------------------------------------------------------------------------

HAYRETTİN KARAMAN
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

gerekenler yapılması kaydıyle
 

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

bence gereken yapılması kaydı ile olur bu hangisi daha üstün yarışması değil islam dinini tanıtmak amacıyla olan olur...
 

orion

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
38
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

"Allah İndinde hak din ancak İslamdır." 53

"Sizin için din olarak İslamı beğendim."54

"Kim İslamdan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez." 55


"MÜMİNLER, MÜMİNLERİ BIRAKIP DA, KAFİRLERİ DOST EDİNMESİNLER!
ONLARI DOST EDİNEN, ALLAH'IN DOSTLUĞUNU BIRAKMIŞ OLUR." 56

"SEN , ONLARIN DİNİNE UYMADIKÇA, HIRİSTİYANLAR VE YAHUDİLER SENDEN RAZI OLMAZLAR. DE Kİ:"DOĞRU YOL, ANCAK ALLAHIN YOLUDUR."58

EHLİ-İ KİTAPLA AMENTÜ'DE FARKIMIZ YOK DİYENLER İNSAF ETSİNLER, HERKESİ KÖR VE SAĞIR SANMASINLAR.



53.AL-İ İMRAN
54.MAİDE;3
55.AL-İ İMRAN;85
56.AL-İ İMRAN;28
58.BEKARA;120





ALINTIDIR.
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

değerli kardeşim sumru yeryüzünde bizler tüm insanlık aynı dinden olmayanlarla birlikte yaşıyoruz dine bakmadan şöyle bir değerlendirme yapmak istiyorum rabbim tüm insanları yaratırken kendi nurundan yaratmamışmıdır ve bu dünyada iken rahman sıfatı ile müslümana hristiyana yahudiye tecelli etmiyormu yani rabbim bu dünyada çalışana veriyor adaletli davranıyor bir yağmur yağsa mevlam ayırıyormu sadece müslümana yağsın diye peki herşeyi yaratan böyle bir kanun işletiyorda biz insanlara ne oluyor kendimizi büyükmü sanıyoruz haşaa diyolog bence yeryüzünde anlaşarak yaşamaktır herkesin birbirini kabul ederek yaşamaktır heleki biz müslümanlar olarak bunu yapmayı en çok hak edenleriz biizm peygamberimiz söz verdiğii yerde 3 gün bir münafığı beklemiştir sonra hz ali önünde yaşlı bir yahudi yürüyor diye sabah onu geçmemek için sabah namazına geç kalma tehlikesi yaşamıştır malik bin dinar hz yahudi komşusunun yıllarca evine akıttığı lağama karşılık mübarek ses çıkarmamış sabır etmiştir peygamberimiz sav gayri müslümlere nasıl bir şeklilde davranmamız gerekiyor diye bir çok yerde hadisler buyurmuştur sırf bizleri eğitmek için elbette rabbim katında din yalnız islamdır bu değişmez bir kanundur önemli olan bizlerin din ayrımı yapmadan herkese hoş görü güzel ahlakla yanaşmaktır osmanlıyı göze alalım tüm dinlere olan saygısını kiliseleri tamir ettirdiğini yeri geldi yapımı için yardım ettim hz mevlana vefat ettiğinde yahudiler yas tuttular neden bu düşündükmü hiç biz müslümansak bize güzel ahlak yakışır vakar yakışır onur yakışır hoşgörü yakışır rabbimki bu dünyada rahman sıfatıyla tecelli ediyor bizde elimizden geleni yapmak zorundayız umarım anlaşılmıştır değerli kardeşim dua ile
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

kardeşim bende zaten size karşısınız veya aynı fikirde değilsiniz diye yazmadım herhalde siz benim kardeşimsiniz aynı fikirde olmayabiliriz siz farklı düşünüyor bende farklı düşünüyor olabilirm ben acizane değerli kardeşime kendi fikrimi tekrar açıklamak istedim okadar tşk ederim kardeşim farklı düşünmek her zaman ayrıcalıtır insanın bakış açısını değiştirir aeo
 

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

s.a. evet zerda ablama ve sumru kardeşime katılıyorum insanları küçümsemek ve onlara kötü davranmak bizim hasletimiz degil onlar yahudilerin hasletleri biz efendimizin şeklinde gitmeliyiz. Dialog arayışlarında en dogrusu hangisi denildiginde tabi ki dogru olan islam şüphesiz bunu biz dini degiştirme ya da dinimize yeni güzel şeyler adı altında bişeyler katmak degil yeni müslümanlar katmak adına yapmalıyız ne yazık ki islam dünyası artık kalkıp savaş ile dinimizi oraya götürme gibi bi lüksümüz yok dille bunu yapmaktan başka çaremizde yok. dedigim gibi dinler arası dialogtan kasıt müslümanlıgı yaymak güzelliklerimizi yaymaktır diye düşünüyorum... s.a.
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

haklısın kardeşim çok tşk ederim allah razı olsun biz üstümüze düşen görevi yapalım yapmayanlarıda allaha havale edelim
 

e_m_i_n

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Nis 2007
Mesajlar
218
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

Değerli Arkadaşlar ;

Zaten tüm dinler arasında bir diyalog olduğunu,çünkü aynı kaynaktan geliyor oluşunun bunu kaçınılmaz kıldığını biliyoruz .Belki asıl sorun:yukardaki metinde bahsi geçen ortamda yaşanan ufak kavram problemininde de yer alan ve sorunun dinler arası değil bu dinleri "temsil edenler" arasında olduğu gerçeğidir. Ve bu sorunun sadece diyaloglarla çözülemeyeceğide sanırım görülebilmektedir !

Elbetteki yeryüzünde yaşayan her insanın ağzından şahadetler çıkması ,başlarının secdelerde,ellerinin havaya açık olması...bunları zaten yapıyor olan tüm müslümanların dilekleri arasındadır. Ancak yaşadığımız ve büyük bir çoğunluğunun müslüman olduğunu zannettiğimiz ülkemizde, gerçek islamı öğrenmek ve yaşamak için yardıma ihtiyacı olan onca insan varken ,bunlardan önce farklı din mensuplarını dinimizle şereflendirmeye çalışmak kanımca yanlış daha doğrusu zamansız bir adımdır !
Kanımca ,öncelikle etrafımızdan başlamalı ,yukarda metni yazan arkadaşında yazısında dile getirmeye çalıştığı masunluk çalışmalarınadan ve benzeri asimile edici çalışmalardan insanlarımızı,inan mümin kardeşlerimizi ve tabiki de kendimizi korumalıyız !

Diğer din temsilcileri ile olan diyalogların amacı ise ,o insanlara bizim dini anlatmaya çalışmaktan ziyade onların insanlarımızın dinlerini yaşamalarına direk yada dolaylı yollarla engel teşkil etmemeleri doğrultusunda olmalıdır diye düşünüyorum .

Selamlar,saygılar !
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
RE: DİNLER ARASI DİYOLOG NEDİR?

Ravza_Nur yazdı:
Bu başlık üzerine konuşan ve yazanlar -ki, AB ile ilişkiler yüzünden son günlerde konu daha sık ele alınır olmuştur- içinde bilenler ve bilmeyenler, iyi niyetli olanlar ve olmayanlar var. Bilmeden konuşulur mu demeyin, Türkiye'de konuşuluyor ve pek de ayıplanmıyor. Bu işin iyi niyetle ne alakası var diye sorabilirsiniz; şöyle bir alakası var: Bir gurup bir başka gurup hakkında iyi düşünmüyor, arada rekabet, hatta adavet var; bu yüzden karşılıklı veya tek taraflı olarak öküzün altında buzağı aranıyor, yakıştırma ve abartmalar yapılıyor, tahminler ve vehimler birer gerçekmiş gibi ortaya atılıyor, karşı tarafa mal ediliyor ve bütün bunlardan bir sonuç alınmak isteniyor: Karşı tarafı yıpratmak, üzerine kuşku bulutlarını çekmek, mümkün olursa haritadan silmek.

Dünyanın şurasında burasında bu isim altında toplantı yapanları da aynı kaba koymak mümkün değildir; iyi niyetli ve samimi olanlar yanında istismarcılar, komplocular, kötü maksatla kullanıcılar da vardır.

Pek azına olsa da, ben de bu çeşit toplantılara katıldım. Bunlardan biri, bir yıl kadar önce Avustralya'da yapılmıştı; dört müslüman ile çeşitli oturumlarda sayıları değişen hristiyan din ve ilim adamları vardı. Tebliğler sunuldu, müzakereler yapıldı, bazı sonuçlar ede edildi. Bunların arasında İslam'a aykırı olan bir sonuç yoktu; biz dinimizi anlattık, onlar da dinlerini anlattılar; biz tevhidden asla taviz vermedik, ama onlar teslisten (Allah hakkında şirke varan "baba-oğul-ruhulkudüs üçlemesinden") hayli taviz verdiler; "Allah'ı bir bildiklerini, diğerlerinin O'nun sıfatları gibi olduğunu açıkça söyleyenleri" oldu. Bu arada aslı vahye dayanan dinlerin mensupları olarak dünyanın, ortak olarak benimsediğimiz problemleri ile savaşmak, bunları çözmek ve durumu iyileştirmek için ortak gayret sarfetmek gerektiğinin altı çizildi. Toplantının adı üzerinde de duruldu, "diyalog dinler arasında değil, dine inananlar arasında olur" denildiği için, "dinler arası" veya "İslam-Hristiyanlık diyalogu" yerine, "Müslüman-Hristiyan diyalogu" ismi tercih edildi.

Son yıllarda dinler arası diyalog toplantılarını daha çok belli bir cemaatin mensupları yürüttüğü için işin geçmişini bilmeyenlere, bu faaliyette kötü bir niyet bulunduğu zannı verilmeye çalışıldı. Aynı cemaat Abant toplantılarını da tertip ediyordu ve buraya yalnızca bir dine inananları veya ilahiyatçıları değil, ülkenin kanaat önderlerini, kamu oyunu etkileyen ve önde gelen düşünür ve yazarları, bunların dine inananlarını ve inanmayanlarını -her yıl listeyi değiştirip daha çok ve çeşitli katılımcı çağırarak- toplantıları sürdürüyordu. Son yılda yurtdışına da taşarak ABD ve Brüksel'de Abant platformlarının benzerlerini tertiplediler. Bu faaliyetin de altında çapanoğlu arayanlar oldu, oluyor. Benim bizzat şahit olduğum gerçek odur ki, tertip heyeti her defasında şunu tekrarladı: "Biz başlattık; istedik ki, kavga yerine barış, kaos yerine düzen ve huzur, güvensizlik yerine güven, birbirini anlamamak ve dinlememek yerine anlamak ve dinlemek; paylaştığımız tek ülke ve tek dünyada bütün insanların zarar gördüğü olumsuzluklar yerine bazı olumlu gelişmeler.. olsun! Sizler isterseniz biz size hizmet etmeye devam ederiz; ama başka bir gurup, heyet, sivil toplum örgütü bu işi üstlenirse memnun ve yardımcı oluruz." Ama bu işe sahip çıkan bulunamadı, hizmet yine aynı heyetin omzunda kaldı.

"Peki bunların hiç menfaatleri yok mudur?" diye bir soru sorulabilir. Bunu toplantılarda da soranlar, hatta "Siz de kendinizi meşrulaştırmak ve bizlerden destek almak için bu toplantıları yapıyorsunuz" diyenler oldu. Bunu diyenleri de dışlamadılar, bir sonraki yıl tekrar çağırdıkları da oldu. Ben bu konuda şunu söylemeyi uygun görüyorum: Bir insan veya bir gurup bir faaliyeti yaparken kendileri ve başkaları için bir takım amaçları ve beklentileri olur, bu tabiidir; önemli olan meşruiyet ve fayda-zarar dengesidir. Bu ikisini değerlendirmek de katılımcılara düşer; kimse kimseyi zorlamıyor.

Bundan sonraki yazımda dinlerarası diyalogun Türkiye bakımından geçmişine temas etmek ve islamî bakımdan meşruiyeti üzerinde durmak istiyorum.





Diyaloğun Meşruiyeti



Başta Hristiyanlık olmak üzere bazı İslam dışı dinlerde ötekilere dini tebliğ etmek, onları dine kazanmak kutsal bir vazife, âdeta bir ibadettir. İslam'da da dine davet ve dinin tebliği ümmetin (Müslümanların) önemli bir vazifesidir. Peygamberimiz (s.a.) Hz. Ali'ye hitaben, "Senin sayende, senin çabalarınla bir insanın hidayete kavuşması (Müslüman olması) senin için, dünyanın en değerli nimetlerine sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurmuştur. Bu teşvikler sebebiyle olmalıdır ki, Müslüman tüccarlar, dervişler ve alimler meşakkatli seyahatlere katlanarak dünyanın hemen her tarafına ulaşmış, insanlara İslam'ı anlatmışlardır.

Bir dini, onun mensubu olmayanlara anlatmak manasında "tebliğ" bir yandan İslâmî bir ödev, diğer yandan başkalarına da tanınmış bir haktır. Ancak tarih boyunca yapılan uygulamalara bakıldığında özellikle Hristiyanların yaptıkları misyonerlik faaliyetlerini bu masum "tebliğ" çerçevesine sokmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Çünkü bu dinin mensupları içinden misyonerlik vazifesini üstlenmiş olan şahıs ve kurumların hem amaçları hem de araçları meşru ve masum değildir.

Misyonerlerin amacı yalnızca insanları Hristiyanlaştırmak değildir; amaç Batılı Hristiyan devletlere daha kolay sömürecekleri veya çıkarları yönünde kullanacakları ülkeler ve topluluklar kazandırmaktır. Bu amaç, devletlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarına, kilise mensuplarının da dinî arzularına uygun düştüğü için zalim bir ittifak gerçekleşmiş, devletler kiliseyi, kilise de sömürgeci güçleri kullanarak yollarında ilerlemişlerdir. Bu iddianın en açık ve kesin delili tarihtir, tarihten günümüze olup bitenlerdir. Bugün geri kalmış veya kalkınmakta olan ülkelere bakıldığında görülecektir ki, bunlar arasından Hristiyanlaştırılmış olanlar da, Batılı ve beyaz seçkin topluluklara eşit olamamış, her bakımdan ikinci sınıf insan muamelesi görmüşler, ayrıca Hristiyanlaşma yüzünden sömürüye karşı dirençlerini kaybettikleri için kılçıksız balık haine gelmişlerdir. Kendilerine uygun görülen, İncil'in de telkin ettiği şefkat, merhamet ve paylaşım değil, ahiret mutluluğu uğrunda dünya mahrumiyetlerine katlanmaktan ibarettir.

Kullandıkları araçlar meşru ve masum değildir; çünkü masum ve meşru bir din tebliği (dini anlatma) eğip bükmeden, aldatmadan, hiçbir şeyi gizlemeden, insanların zaaf ve ihtiyaçlarını istismar etmeden yapılan anlatımdır. Halbuki Hristiyan misyonerleri şunları yapıyorlar:

1. Hz. Îsâ'ya vahyedilen kitaptan çok farklı olan, adlarına aziz denilen insanlar tarafından yazılmış ve yazdırılmış bulunan İnciller çerçevesinde oluşmuş Hristiyan akidesinin ve ritüellerinin insan tabiat ve mantığına ters düşen taraflarını -en azından başlangıçta- ya gizlerler veya olmayacak bir şekilde tevil ederler.

2. İnsanlara, kılık kıyafetleri ve söylemleriyle birer Hristiyan misyoneri olarak yaklaşmazlar. Ya onlardan biri gibi veya onlara öğretim, tedavi, sosyal, teknik, felaket yaralarının sarılması vb. alanlarda, insanlık ve yüksek ahlak adına hizmet veren kimseler gibi yaklaşırlar. Muhataplarını istedikleri kıvama getirdikten sonra (kendilerine karşı sevgi, güven ve bağlanma duyguları oluştuktan sonra) ya kendileri veya çağırdıkları başka misyonerler yoluyla dini telkin etmeye başlarlar.

3. Muhatapların dinleri ve gelenekleri konusunda kafa karıştıran, gerçekleri çarpıtan, güzeli çirkin, normali anormal gösteren faaliyetler yaparlar.

4. Her yaşta ve baştaki insanın çeşitli ihtiyaç ve zaaflarını iyi kullanırlar; önce bu ihtiyaçlara cevap verirler, sonra din telkin ederler; hatta dini kabul şartına bağlı yardımları bile tespit edilmiştir.

Böyle bir misyonerlik faaliyetine karşı İslam'ın bakışı ve Müslümanın tavrı nedir, nasıldır?
Son hak din olan ve daha önce vahyedilmiş bütün hak dinlerin asıllarını kabul ve tasdik eden -daha önceki ilâhî dinlerde neyin hak olarak durduğu ve neyin değiştirildiği konusunda- kendisini ölçüt olarak takdim eden İslam dini, diğer dinlerin olduğu gibi anlatılmasına karşı çıkmaz; zaten Kur'an da bunları uzun uzadıya anlatmıştır. Ancak bir Müslümanı dininden döndürmek için herhangi bir faaliyeti günahların en büyüğü olarak görür ve mutlaka engellenmesini ister. İslam'da en büyük günah dinden çıkmaktır; bu en büyük günahı işletmek için insanların arasına giren ve çeşitli faaliyetler yürütenleri hoşgörmek ve bunları -meşru yollar ve usuller ile- engellemeye çalışmamak dini bütün bir Müslümandan beklenemez.



--------------------------------------------------------------------------------

HAYRETTİN KARAMAN





ESSELAMÜN ALEYKÜM.


RAVZA_NUR KARDEŞİM.

BİZ "ELHAMDÜLİLLAH" MÜSLÜMANLAR, Hz ADEM (as) BAŞTA OLMAK ÜZERE, Hz MUHAMMED (sav) EFENDİMİZE KADAR GELMİŞ OLAN BÜTÜN PEYGAMBERLERE İMAN ETMİŞİZ.
İSLAMIN DIŞINDA"Kİ İNANÇ SAHİPLERİNİN, İSLAM DİN"İNİ DİN OLARAK GÖRMEYİŞLERİNİ
HANGİ "DİYALOG" ANLAYIŞ STATÜSÜ İLE BAĞDAŞTIRDINIZ.

KARŞIMDAKİ İNANÇ PLATFORMU, DAHA "ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERİLMİŞ OLAN"
PEYGAMBERİMİN, BIRAKIN PEYGAMBERLİĞİNE İNANMASINI; PEYGAMBER OLDUĞUNU KABULLENMİYOR.
DİKKAT...!!!
ŞİMDİ NASIL BİR DİYALOG KONSENSÜSÜNDEN BAHSEDİLEBİLİR"Kİ...

ALLAH"A EMANET, EMANETE SAHİP OLUNUZ.
 

FATMA-ZEHRA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
486
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ESSELAMÜN ALEYKÜM.


RAVZA_NUR KARDEŞİM.

BİZ "ELHAMDÜLİLLAH" MÜSLÜMANLAR, Hz ADEM (as) BAŞTA OLMAK ÜZERE, Hz MUHAMMED (sav) EFENDİMİZE KADAR GELMİŞ OLAN BÜTÜN PEYGAMBERLERE İMAN ETMİŞİZ.
İSLAMIN DIŞINDA"Kİ İNANÇ SAHİPLERİNİN, İSLAM DİN"İNİ DİN OLARAK GÖRMEYİŞLERİNİ
HANGİ "DİYALOG" ANLAYIŞ STATÜSÜ İLE BAĞDAŞTIRDINIZ.

KARŞIMDAKİ İNANÇ PLATFORMU, DAHA "ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERİLMİŞ OLAN"
PEYGAMBERİMİN, BIRAKIN PEYGAMBERLİĞİNE İNANMASINI; PEYGAMBER OLDUĞUNU KABULLENMİYOR.
DİKKAT...!!!
ŞİMDİ NASIL BİR DİYALOG KONSENSÜSÜNDEN BAHSEDİLEBİLİR"Kİ...

ALLAH"A EMANET, EMANETE SAHİP OLUNUZ.

S.A...
YORUM YAPACAKTIM ABİM AMA
SİZİN BU YORUMUNUZUN ÜSTÜNE
BAŞKA SÖZ SÖYLENMEZ....
S.A...
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
s.a. arkadaşlar,
Konuya bir alıntı ile katkıda bulunmak istiyorum, zaten alıntı yazıda benim fikrimi ortaya koyuyor. Ama yazıdan bir kısmını kesmek zorunda kaldım, cevaplamada kullanılacak karekter sayısını aştığı işin.

Ebubekir SİFİL

Son ikiyüz elli yıldır İslâm dünyasına hakim olan Batılılaşma anlayışıyla birlikte son derece önemli bir mesele gündeme geldi: Gayrimüslimlerle, özellikle de Ehl-i Kitap ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? Ülkeler arasında anlaşmalar, birliktelikler, paktlar olur; bu uluslararası siyasetin gereğidir. Peki dinler arası ilişki nasıl olmalıdır?
Ülkeler arasında çıkara dayalı birliktelikler kurulabilir. Bunun için siyasi, ekonomik, askeri... unsurlar bir araya getirilebilir. Çünkü bunların bir araya gelmesi milletin kimliğine, şahsiyetine bir zarar vermez.
Fakat milletlere asıl karakterini veren dinî inanç, değer ve kabulleri bir araya getirip ortak bir zemin tedarikine çalışmak beyhudedir. Eşyanın tabiatına aykırı bu çabanın sonuç verebilmesi, ancak tabiatınızı değiştirmenize, inancınızı dönüştürmenize bağlıdır.
Tarihte Ehl-i Kitap’ın (yahudiler ve hıristiyanlar) İslâm’a ve müslümanlara bakışı, insaf, hakkı teslim etme, doğruyu ikrar etme noktasına hiçbir zaman ulaşmamıştır. Geçen ay Katoliklerin ruhani lideri Papa 16. Benedikt’in sarf ettiği sözler de bunun açık bir örneği olmakla yeni bir durum değildir. Dinler arası ilişkiler söz konusu olunca “ortak zemin teşkili” gibi bir şeyin olabileceğini düşünmek ya sanrılı bir hayal ya da kasıtlı bir aldatmadır. Ferdî hidayet hikâyeleri dinlemek için buna gerek yok.
Medine dönemi
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz Medine’ye hicret ettiğinde, Mekke’deki durumun aksine müslümanlarla yahudi ve hıristiyanlar arasında yoğun münasebetler oluştu. Mekke’de iken müşriklere muhalefet temel strateji idi ve bu bağlamda Ehl-i Kitap’a kısmî bir yakınlık söz konusu idi. Hatta hıristiyan Bizans İmparatorluğu ile mecusi Sâsânî İmparatorluğu arasındaki savaşta Sâsânîler’in galip gelmesi müşrikleri sevindirmiş, müminleri üzmüştü. Müşrikler, “Siz de kitap ehlisiniz, onlar da. Şimdi kitap ehli hıristiyanlar Fars kardeşlerimiz tarafından nasıl mağlup edildiyse, siz de bizimle karşılaştığınızda aynen öyle mağlup olacaksınız!” diyerek müminleri tahkir ediyorlardı.
O esnada nazil olan Rum Suresi bu duruma değinmiş, bir süre sonra ikinci bir savaş yapılacağını ve bu defa Bizanslılar’ın galip geleceğini ve müminlerin sevineceğini haber vermişti (Rum, 2-4). Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr r.a. müşriklerle Bizans’ın 3 yıl içinde galip geleceği konusunda bahse tutuşmuş ve konuyu Efendimiz s.a.v.’e de bildirmişti. Efendimiz s.a.v., süreyi 9 yıla uzatıp, bahsi de artırmasını söyledi. Hz. Ebu Bekr r.a., Efendimiz s.a.v.’in buyurduğu gibi süreyi uzatıp bahsi artırdı. Nihayet aradan 9 yıl geçtikten sonra Hudeybiye barışı zamanında Bizans ile Sâsânîler arasında ikinci bir savaş daha oldu ve bu defa Bizans galip geldi.
Ancak belirtmeliyiz ki, müminlerin Ehl-i Kitap ile kısmî yakınlığı Medine döneminde tamamen ortadan kalkmıştır. Zira bu dönem, müşriklerin etkinliğinin tamamen yok edildiği, buna mukabil İslâm’a Ehl-i Kitap’ın cephe aldığı bir dönem olarak dikkat çekmektedir.
Yahudilerle ilişkiler
Medine döneminde gayrimüslimlerle ilişkilerin biraz daha farklı bir zeminde geliştiği görülmektedir. Efendimiz s.a.v.’in burada uygulamaya koyduğu “Medine Sözleşmesi”, yahudi kabilelerini de içine alan bir çerçeve getirmiş, yahudilerle ilişkiler belli kurallara riayet ettikleri sürece barış zemininde yürütülmüştür.
Bu sözleşmenin metnini yakından inceleyenlerin, hakim mevkide bulunanlar ile teba arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hava sezmemesi mümkün değildir. Bundan daha tabii bir şey olamaz. Zira Medine’nin iki hakimi olan Evs ve Hazreç kabileleri müslümandır ve yahudiler de bu iki kabile ile aralarında bulunan anlaşmalar çerçevesinde orada ikamet etmektedir. Efendimiz s.a.v. buraya hicret ettiğinde İslâm’ın hakimiyeti tartışmasız biçimde tescillenmiş ve ilan edilmiş oldu.
Bir süre sonra Medine’deki bu yahudi kabileleri birer birer sözleşmeyi ihlal etmeye başladığında, kendilerine karşı Hayber, Benî Kaynuka, Benî Mustalık... gazveleri düzenlenmiş, kimi Medine dışına sürülmüş, kimi de daha sıkı şartları kabul ederek Medine’de kalabilmiştir.
Nihayet Hz. Ömer r.a. dönemi geldiğinde Medine’de kalan küçük gruplar da taşkınlığa devam ettikleri için buradan sürülmüştür.
Efendimiz s.a.v.’in yahudilere muhalefet tavrı, Aşure orucu meselesinde de net bir şekilde gözlenmektedir. Medine’ye ilk hicret vaki olduğunda buradaki yahudilerin Muharrem ayının 10. günü oruç tuttuğunu gördüler. Efendimiz s.a.v., Hz. Musa a.s.’ın İsrailoğulları’nı Mısır’dan çıkarışının anısına tutulan bu orucu hemen benimsedi; ancak yahudilere muhalefet olsun diye Muharrem’in 10. gününe, öncesinden veya sonrasından bir gün daha eklenmesini emir buyurdu.
Keza Medine’ye hicretin ilk zamanlarında -tıpkı Mekke’deki gibi- namazlarda Beyt-i Makdis’e doğru dönülürken, bilahare Kur’an’ın emriyle kıble olarak Kâbe tayin edilmiştir (Bakara, 141-144). Burada da yahudilere muhalefet tavrını görmemek mümkün değildir.
Hıristiyanlarla ilişkiler
Bu dönemde hıristiyanlarla ilişkiler de yoğun bir mahiyet arz etmiştir. Bilhassa Yemen tarafında bulunan Necran hıristiyanları ile ilişkilerin önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz. Âl-i İmrân Suresi’nin ilk 80 küsur ayetinin inişine sebep teşkil eden hadise şöyle gelişmiştir:
Efendimiz s.a.v., tebliğ vazifesi çerçevesinde, komşu devlet başkanlarına ve kabile reislerine İslâm’a davet mektupları göndermiştir. Bu meyanda hicretin 8 veya 9. yılında Efendimiz s.a.v., Necran hıristiyanlarına da bir davet mektubu gönderdi. Bunun üzerine Necran hıristiyanları, başlarında ileri gelen din adamları ve kabile reisleri olmak üzere 60 kişilik bir heyeti Medine’ye gönderdiler.
Heyet geldiğinde Efendimiz s.a.v. ile görüşmelerde bulundu ve mesele gelip Hz. İsa a.s.’da kilitlendi. Onlar Hz. İsa a.s.’ın -hâşâ- ilâh olduğu iftirasını tekrarlayınca, Âl-i İmrân Suresi’nin 61. ayeti indi. “Mübâhale/lânetleşme ayeti” denen bu ayette Efendimiz s.a.v.’e Necran heyeti ile “Allah’ın, lânetini yalancılar üzerine yağdırması için” lânetleşmesi emir buyuruldu.
Heyet konunun ciddiyetini anlayıp, ilâhi gazaba muhatap olmaktan korktuğu için lânetleşmeye yanaşmadı ve Efendimiz s.a.v.’in (cizye vergisi ve diğer) şartlarını kabul ederek Necran’a döndü.
Günümüzde durum
Bütün bunlar bir noktayı açık biçimde dikkatimize sunmaktadır: Tarih içinde müslümanlar ile Ehl-i Kitap arasında hep savaşa, çatışmaya, gerginliğe dayalı bir ilişki yürütülmüş değildir. Aksine, İslâm toplumunda yaşayan Ehl-i Kitap’ın, ülkenin aslî unsuru olan müslümanlardan ayrı bir millet olarak varlığını sürdürmesi, kendi dinî ve kültürel kimliğini muhafaza etmesi temin edilmiştir.
Öte yandan ne Ehl-i Kitap’tan ne de müslümanlardan, İslâm ile diğer dinler arasında ortak noktalar temin ve tesisine çalışmak gibi bir çaba müşahede edilmiştir. Herkes kendi dinî ve kültürel varlığını muhafaza etmiştir. İslâm’ın diğerlerine tebliği dışında müslümanlarla Ehl-i Kitap arasındaki ilişki, İslâm alimleriyle diğer dinlerin müntesipleri arasında ilmî münakaşa ve münazaralar cereyanı şeklinde vücut bulmuştur.
Günümüzde de yahudiler ve hıristiyanlar ne dinlerinden ne de kültürlerinden ve tarihî geçmişlerinden vazgeçti. Tam aksine, İslâm’a ve müslümanlara karşı her zamanki kin, düşmanlık ve fırsatçılıklarıyla hareket ediyorlar. İsrail’in son Filistin ve Lübnan saldırıları, Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği batılı devletlerin Afganistan ve Irak ile başlayan ve nerelere kadar uzanacağı kestirilemeyen işgal politikaları ve nihayet Papa 16. Benedikt’in İslâm’a hakaret içeren mesajları bütün açıklığıyla bu gerçeği teyit ediyor.
Aralık 2004’te basına yansıyan bir haber şöyleydi:
“İslâm dünyasına yönelik büyük bir haçlı seferberliğine hazırlanan Vatikan, İslâm’a karşı başlattığı savaş ve mücadele politikasını kamuoyuna açıkladı. Milan’daki Katolik Üniversitesi profesörlerinden Vittorio Parsi tarafından yazılan ve İtalyan Papazlar Konferansı’nda okunan bildiri, İngiliz gazetesi Daily Telegraph’ta yayınlandı. (...)
Daha önce Kasım 2003 tarihinde Vatikan İslâm’a karşı resmen entellektüel düzeyde savaş açmış ve yeni bir strateji belirlediğini açıklamıştı. Bir yıl sonra ise Vatikan askeri düzeyde de savaş ilan etti. Bu savaşın ana hedefi İslâm dünyasında müslüman hükümetlerin iktidara geçmesini engellemek. Vatikan geçtiğimiz aylarda yayımladığı ‘Milyonlar Muhammed’e karşı’ raporunda da İslâm dünyasındaki yeni misyonerlik çalışmaları hakkında detaylar sunmuştu...”
Bu tavır, Ehl-i Kitap’ın müslümanlara bakışını net olarak gösteriyor. Onlardan farklı bir tavır beklentisi içinde değiliz. Sorun biz müslümanların Ehl-i Kitap’tan iyi niyet bekleme hatasına düşmemiz. Ehl-i Kitap ile olsun diğer gayrimüslim kesimlerle olsun, ilişkilerimizi farklı zeminler üzerine kurmak durumundayız.
Gerek Ehl-i Kitap ile, gerekse diğer din mensuplarıyla mesela içki ve uyuşturucu kullanımı, fuhuş, insan ticareti, organ kaçakçılığı... gibi insanlığın ortak problemlerinin çözümü için işbirliği yapabiliriz. Fakat herhangi bir din ile ortak zemin arayışlarına, İslâm dışındaki herhangi bir dinin de Hak Din olduğu ve Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in peygamberliğini kabul etmenin zorunlu olmadığı anlamına gelebilecek tavır ve beyanlardan mutlaka uzak durmalıyız.


k.s.eo.
 

FATMA-ZEHRA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
486
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Dinler arası ilişkiler söz konusu olunca “ortak zemin teşkili” gibi bir şeyin olabileceğini düşünmek ya sanrılı bir hayal ya da kasıtlı bir aldatmadır. Ferdî hidayet hikâyeleri dinlemek için buna gerek yok.
____________________
Vatikan geçtiğimiz aylarda yayımladığı ‘Milyonlar Muhammed’e karşı’ raporunda da İslâm dünyasındaki yeni misyonerlik çalışmaları hakkında detaylar sunmuştu...”
______________________-
İslâm dışındaki herhangi bir dinin de Hak Din olduğu ve Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in peygamberliğini kabul etmenin zorunlu olmadığı anlamına gelebilecek tavır ve beyanlardan mutlaka uzak durmalıyız.

____________
s.a....
bu yazıda
dikkatimi çeken noktalardan bazıları bunlar.....
mtekik kardeş ben buyazıdan
sizin görüşünüzü
net olarak algıladım....
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
Dinler arası ilişkiler söz konusu olunca “ortak zemin teşkili” gibi bir şeyin olabileceğini düşünmek ya sanrılı bir hayal ya da kasıtlı bir aldatmadır. Ferdî hidayet hikâyeleri dinlemek için buna gerek yok.
____________________
Vatikan geçtiğimiz aylarda yayımladığı ‘Milyonlar Muhammed’e karşı’ raporunda da İslâm dünyasındaki yeni misyonerlik çalışmaları hakkında detaylar sunmuştu...”
______________________-
İslâm dışındaki herhangi bir dinin de Hak Din olduğu ve Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in peygamberliğini kabul etmenin zorunlu olmadığı anlamına gelebilecek tavır ve beyanlardan mutlaka uzak durmalıyız.

____________
s.a....
bu yazıda
dikkatimi çeken noktalardan bazıları bunlar.....
mtekik kardeş ben buyazıdan
sizin görüşünüzü
net olarak algıladım....

v.a.s. ablam,
Allah c.c. razı olsun.
Her müslüman gibi güzel dinimiz islama bir çok saldırının olduğu bir dönemde yaşıyoruz maalesef.
Bu durumda iken, kalkıpta tamam siz saldırın, zamanla hatanızı anlarsınız manasında hoşgörülü davranmaya çalışmak , acaba İslamın ilk yıllarından bu yana hangi tarihte olmuştur ki, bizde onları örnek alıp ona göre davranıyoruz.
Eğer bölye bir durum olmamışsa , bu yapılanları neyle açıklayabiz ki.
Adamların emelleri, fiilleri ortada.
Efet efendimiz Hz. Muhammed s.a.v. 'in ehli kitaba karşı tavrı ortadadır, onların hakları hep gözetilmiş ve sırf dinlerinden dolayı savaş yapılmamıştır. Hatta birlikte yaşayabilmek için anlaşmalar yapılmıştır.
Amaaa hiç bir zaman dini islama saldırıldığında, yada sinsi planlar içine girdiklerinde hoşgörü gösterilmemiş ve hatta bundan dolayı savaşlar yapılmıştır. (Medinedeki yahudilerin sürülmesi gibi)
Dolayısıyla bizler şu günlerde sürekli olarak yürütülen sinsi planları görmezden gelerek tamam siz kızmayın elbette bir ortak noktada buluşuruz (İbrahimi dinler) gibi bir yanılgıya düşersek korkarım bunu gelecek nesillere anlatmakta güçlük çekeriz.

k.s.e.o.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ne diyaloğu be yahu! Belli başlı bir anlayış kökünde beraber olup ta dallarında ayrı olanlar arasında tutturabilecek hangi aşı olabilir? Her birinin ne yediği ve ne ile beslendiği malûm , KARTALLA-KARGA nasıl diyaloğa girebilir? ‘
Necip Fazıl Kısakürek
"ALLAH İndinde hak din ancak İslamdır." 53

"Sizin için din olarak İslamı beğendim."54

"Kim İslamdan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez." 55


"MÜMİNLER, MÜMİNLERİ BIRAKIP DA, KAFİRLERİ DOST EDİNMESİNLER!
ONLARI DOST EDİNEN, ALLAH'IN DOSTLUĞUNU BIRAKMIŞ OLUR." 56

"SEN , ONLARIN DİNİNE UYMADIKÇA, HIRİSTİYANLAR VE YAHUDİLER SENDEN RAZI OLMAZLAR. DE Kİ:"DOĞRU YOL, ANCAK ALLAHIN YOLUDUR."58

EHLİ-İ KİTAPLA AMENTÜ'DE FARKIMIZ YOK DİYENLER İNSAF ETSİNLER, HERKESİ KÖR VE SAĞIR SANMASINLAR.



53.AL-İ İMRAN
54.MAİDE;3
55.AL-İ İMRAN;85
56.AL-İ İMRAN;28
58.BEKARA;120
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Ne diyaloğu be yahu! Belli başlı bir anlayış kökünde beraber olup ta dallarında ayrı olanlar arasında tutturabilecek hangi aşı olabilir? Her birinin ne yediği ve ne ile beslendiği malûm , KARTALLA-KARGA nasıl diyaloğa girebilir? ‘
Necip Fazıl Kısakürek
"ALLAH İndinde hak din ancak İslamdır." 53

"Sizin için din olarak İslamı beğendim."54

"Kim İslamdan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez." 55


"MÜMİNLER, MÜMİNLERİ BIRAKIP DA, KAFİRLERİ DOST EDİNMESİNLER!
ONLARI DOST EDİNEN, ALLAH'IN DOSTLUĞUNU BIRAKMIŞ OLUR." 56

"SEN , ONLARIN DİNİNE UYMADIKÇA, HIRİSTİYANLAR VE YAHUDİLER SENDEN RAZI OLMAZLAR. DE Kİ:"DOĞRU YOL, ANCAK ALLAHIN YOLUDUR."58

EHLİ-İ KİTAPLA AMENTÜ'DE FARKIMIZ YOK DİYENLER İNSAF ETSİNLER, HERKESİ KÖR VE SAĞIR SANMASINLAR.



53.AL-İ İMRAN
54.MAİDE;3
55.AL-İ İMRAN;85
56.AL-İ İMRAN;28
58.BEKARA;120


tebliği kime karşı yapacaksın kardeşim Müslümanlara mı ? Biz zaten en mükemmel dini temsil etmiyor muyuz ? İslam ALLAH ın en son kelamı kusursuz olan din değil midir ? Nedir o zaman bu diyalogtan çekinmek ?? Ehl i Kitab diye belirttiğimiz insanlar değil mi bundan birkaç yıl öncesinde kafir iken şimdi akın akın İslam a giren ? Dünya üzerinde İslam dan daha hızlı yayılan bir din var mı günümüzde ? O zaman bu çekinceler neden bu kuşkular neden ? Siz yoksa birkaç toplantıda İslam ın temel değerlerinin yontulup bir orta yol bulunacağını bu Ümmetin buna izin vereceğini mi sanıyorsunuz ?

Diyalog veya adına ne koyarlarsa koysunlar bize tebliğ etme imkanı veren her oluşum Müslümanlar için fırsattır bırakın anlatalım kendimizi bırakın anlatalım ki insanlar gerçek İslam nedir öğrensin .Neden ALLAH katında tek din İslam olduğunu İslam ın kendi inançlarından ne gibi üstünlüklerinin bulunduğunu İslam dan başka bir dine mensup olmanın onları cennete ulaştıramayacağını ALLAH ın tüm insanlığa uygun olarak İslam ı seçmesinin hikmetini gayrımüslimlere açıklama fırsatı bulalım.BİZ GÜÇLÜYÜZ ; ÇÜNKÜ BİZ HAK DİN İSLAM IN TEMSİLCİLERİYİZ..


selam ve dua ile...
 

barla06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Haz 2009
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Selamün aleyküm kardeşlerim.

Hepinizin yazdıklarını teker teker okudum. Yanlız bir konuya dikkat çekmek istedim. Aşağıda vereceğim örnek, hem dikkat cekmek istediğim konuyu hem de benim fikrimi içerisinde barındırıyor.

Arkadaşlar!!! İngiltereden ve ya herhangi bir hristiyan ülkesinden yüz kadar genci getirelim. İstanbul a yada yurdumun baska bir köşesine serpiştirelim. kendi içimizden olan insanlarla aralarındaki farka bakalım. Giyim kuşam olsun, yemek kültürü olsun, hal hareket vs. vs. gibi unsurlarda bizden ne kadar farklı insanlar olduklarını iyice gözlemleyelim. Bizim toplumumuz içerisinde hiç sırıtacaklar mı?!!! Sonra bu müslüman, bu hristiyan bu da yahudi evladı diye ayırt etmeye calısalım. Bakalım ayırt edebiliyor muyuz? Ben bu ayırt etme işinin içinden çıkacağımızı hiç zannetmiyorum.

Bence öncelikle kendi insanlarımıza güzel dinimizi öğretmemiz gerekir. Sonra dünya ülkelerinin sorunlarıyla ugraşırız. Tabii kıyamet kopmadan bütün bunları başarabilirsek!!! Benim bu konudaki görüşüm bu.

ALLAH (c.c.) bütün müslümanların yardımcısı olsun...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ne diyaloğu be yahu! Belli başlı bir anlayış kökünde beraber olup ta dallarında ayrı olanlar arasında tutturabilecek hangi aşı olabilir? Her birinin ne yediği ve ne ile beslendiği malûm , KARTALLA-KARGA nasıl diyaloğa girebilir? ‘
Necip Fazıl Kısakürek

"ALLAH İndinde hak din ancak İslamdır." 53

"Sizin için din olarak İslamı beğendim."54

"Kim İslamdan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez." 55


"MÜMİNLER, MÜMİNLERİ BIRAKIP DA, KAFİRLERİ DOST EDİNMESİNLER!
ONLARI DOST EDİNEN, ALLAH'IN DOSTLUĞUNU BIRAKMIŞ OLUR." 56

"SEN , ONLARIN DİNİNE UYMADIKÇA, HIRİSTİYANLAR VE YAHUDİLER SENDEN RAZI OLMAZLAR. DE Kİ:"DOĞRU YOL, ANCAK ALLAHIN YOLUDUR."58

EHLİ-İ KİTAPLA AMENTÜ'DE FARKIMIZ YOK DİYENLER İNSAF ETSİNLER, HERKESİ KÖR VE SAĞIR SANMASINLAR.



53.AL-İ İMRAN
54.MAİDE;3
55.AL-İ İMRAN;85
56.AL-İ İMRAN;28
58.BEKARA;120
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt