Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

“Dinle Küçük Adam!” (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Oturmuş kahvemi höpürdetip sigarayla kafamı demlerken, çıkageldi elinde iki sayfa kağıt parçasıyla dostum. Karşılıklı demlenirken Haliç'in ışıklarla oynayıveren kara sularına bakarak, "artık herkes "savaş nizamı"nda yazıyor, bak" diyerek uzatıverdi getirdiği kağıtları.

Baktım.
Öyle olduğunu da haberi verişlerinden de anlamak mümkün idi.
1980'lere hatta 1990'lara kadar matbuatda kullanılan uslub artık sizlere ömür, bu peşinen kabul edilmesi gereken bir hakikat; bir devirler, şimdi kendisi de "büyük medya"da çalışan birisinin "ağır eleştiri" vezninde yazdığı "KENAR MAHALLE ARİSTOKRATLARI... SİVRİ VE KESKİN ANLATIM/DİL" meselesi, bizlere, İbda bağlılarına diyordu böyle, "aristokratik bir anlatım" taşıyor olup olmamaları ayrı bir bahis olmalı muhakkak ama bahsettiği "kenar mahalle ağzı" halinde BÜTÜN MEDIA'ya sirayet etmiş durumda.Bakmayınız siz televizyonlara çıkıp kibar kibar "tartışma programlarında tartışan" ismi büyük "meslekden gazeteci", en az 30 senelik, tiplerin "kibarlıklarına"... Onların gerçek "konuşma dillerini", 1990'ların ilk yarısında sağolasıca "gladio kemikçisi" Alaattin Çakıcı'nın "ses kayıtları" ile öğrenmiştik zaten ama unutanlara, "Ergenekon Terör Örgütü Delil Klasörleri"ndeki "tape kayıtları" ile de hatırlattılar.
Hatta bunların Silivri'ye girmeyenlerinin "canlı canlı anlatımlarını" izlemek isteyenler için "facebook" ve "twitter" de var; herhangi birisinin "follow"u olun, birebir olarak "dilleri" bir kenara "ağızlarını" da görün: Ne cıvımalar, ne laçkalıklar, ne bayağılıklar!
Elbetteki bunlar basit bir "kahvehane ağzı"ndan farklı bir özellik taşımıyor; aslında dikkatlice bakarsanız, en azından İslâm hakkındaki konuşmalarına nazar ettiğinizde, "genel kültür seviyeleri"nin bile asgari seviyenin altında olduğunu görmek mümkün. Araya sıkıştırdıkları, "dı niyork taymsda çıkan bir analizde... Başkan Obama'nın son konuşmasında... devletin hazırladığı bir istihbarat raporuna göre..." türünden kısımları çıkardığınızda, ortalıkda "konuşma"da yok aslında, sadece VERİLENİ papağanvari tekrarlamak, o kadar.Ama "savaş nizamı" her zaman için geçerli; karşısındakini "dinleme" yok, "anlaşma" yok, "mat" etmek için, "nasıl geçirdim!" demek için büyük ve yoğun bir çaba...Meselâ 10 kasım 2011’de “TV 8”deki bir programda (Basın Odası veya kulisi) Hasan Celal Güzel, Gülay Göktürk, Fikri Sağlar ve Ümit Özdağ oturmuşlar "teatilerde" bulunuyorlar. Konular çok, “10 Kasım”dan tutun PKK'ya ve Bedelli askerlik meselesine kadar geniş bir yelpaze...
Derde deva?
Ne gezer!
Seçim öncesinde CHP'nin "kontr atak"ı ile "bedelli sevdası"na yatanlar, şimdi AKP'nin bu işi kesin çözüme bağlama iradesini görünce, "efendim, terör bu aşamadayken olurmu"ymuş demeye başladılar!
Bugüne kadar çıkan üç "bedelli"de "yararlanacak kişi" sayısı toplamda 600-700 bini bulmamış ama dikkat edin bu "yararlanacak kişi sayısı"dır, "yararlananların" sayısı ise 100 bin bile yok! Şimdiki "bedelli"den de "yararlanacak kişi" olarak 200 bin sayısından bahsediliyor, uzun bir süredir çıkmadığından bu sefer %20'u aşabilir belki ama yine de cüzi kalacakdır; o hâlde bu gürültü ne?
Buna "savaş nizamı" diyebilirsiniz; basitçe de "hükümet-muhalefet çekişmesi"... Bu memlekette her dönem zaten "SEÇİLMİŞLERİN ÇOCUKLARI", yurtdışında okuyor veya çalışıyor diye "paralı askerlik"den yararlanarak "asker ocağına" gitmekden kurtulmuyor muydu, bunların sayısı inanın şu "bedelli"den yararlanan insanlardan fazladır!
"Biz ona da karşıyız efendim, herkes tıpış tıpış gidip askerliğini, vatani ödevini yapmalı!!!"
Görüleceği üzre aslında bunlar, "vatani ödevi", "bir dönem" için kabul eden ve onu da "yapıp kurtulunan" bir şey olarak telakki etmekteler. Ağızlarına sakız yaptıkları, "memleketin etrafı savaş hâlinde, ya bir savaşa girersek" meselesi gerçekleştiğinde, inanın bunlar ilk "firar" edecek olanlardır, "Vatandaş Mehmet" av tüfeğiyle bile savaşa katılacak belki şehid düşecekken, onlar cebheden uzakda kalacaklardır.
Bunlar bahanedir yani.
Üstelik AİHM, kendine yapılan "vijdani red" davalarında TC Devletini otomatik olarak "zorunlu askerlik" nedeniyle mahkûm ederken, hükümetin "bedelli" meselesini halletme teşebbüsü "hazinenin korunması" için de efdal olan bir hareketdir. (Bu arada “bedel” olarak telaffuz edilen o rakamlar da ne? 20 bin 30 bin “yuro”dan bahsediliyor! Hani zengin-fakir ayrımı olmayacaktı? Bu memlekette asgari ücret ne kadar beyler? Doğu’da, işte depremlerle sarsılan Van’da, insanlar ne kadar “aylık” alabiliyorlar? 25 bin “yuro”yu ödeyebilecek mi zannediyorsunuz onları? “Kredi verilecek” bahanesi söylense bile, yine de “borç” değil midir o, üç kuruş maaşla onu nasıl ödeyecek? Aklınızı başınıza alın! Kafanızı “royters penceresi”ne değil, evinizin penceresine uzatın dışarıya bakın!)
“TV 8”deki programda "bedelli" meselesi hakkında dişe gelir bir şey konuşulmadı elbette, sadece ıvır zıvır, ama babası darbeci bir subay olan Ümit Özdağ'ın ki kendisi de ETÖ'den Veli Küçük’ün MHP'nin başına geçirmeye çalıştığı biridir, ilginç şeylerden bahsetti. Bahsettiklerini her yerde son zamanlarda okuyoruz ama bunu onun söylemesi ilginç kılıyor.Meselâ M. Kemal'in ölmeden önce kendine geldiği, gözlerini açtığı ve "aleyküm selam" diyerek gözlerini kapatıp vefat ettiğini anlattı ki, "müslümanlığını" bırakın onun, bir âyet okuyarak "Veliliğine" delil kıldı!
İsraille çok yakın ilişkiler kurulması taraftarı ve "strateji merkezi" yöneticisi Özdağ'ın aslında gayet "laik" biri olarak gayet "derunî" bir konuya girmesi ilginç. Aslında GİRMEK ZORUNDA KALDI o da ayrı mesele; bu, "Mirzabeyoğlu"nun "ARTIK GÜNDEM İSLÂM" demesinin "Özdağca" itirafından başka bir şey değil.Fakat değinmeden geçmemek lâzım, M. Kemal o son sözüyle de bütün "Devrimlerini" kaldırıp çöpe atmış oluyor, en azından "Dil Devrimi"ni...
Ne demek şimdi "aleyküm selam"?!
Tamam efendim, gelmiş, hatta bir "vision" görmüş olabilir değil mi "seküler bir tÂbirle", "vision"daki ona "Selamün Aleyküm" demiş olabilir, der elbette, "good morning... iyi günler... tünaydın" demeyebilir, ama "Dil Devrimi"nin "Yapıcısı", "Büyük Devrimci Atatürk", nasıl olur da bu türden bir selamlamaya, "Dil Devrimi" ortadayken, uğruna binlerce insan katledilmişken, "selamun aleyküm" hitabına, "TÜNAYDIN... İYİ GÜNLER" dememiş de gayet "İslâmî" ve "gerici" ve üstelik "Türkçe olmayan" bir şekilde "aleyküm selam" diyebilmiş?!Eğer Ü. Özdağ'ın dediği doğruysa, niye yalan konuşsun hem, demek ki "Büyük Kurtarıcı ve Devrimci Atatürk", son nefesinde DEVRİMLERDEN CAYMIŞ?(Acaba niye? "Devrim"in sökmediği BİRİ mi geldi acaba?)
Bunu anlatıp, ardından da o bildik "küçümser" ifadelerle "Büyük Kurtarıcı"yı müslüman saymayanlara laf atmalar... Bilmiyor ki, misâli bile aslında kendisini çelici!Ve üstelik, "Büyük Kurtarıcı ve Devrimci"yi "anmak" için bula bula "anti-seküler" örnek mi buldunuz, diye de soran hiç yok! (Sormuş olalım.)
Program böyle "misâller" ve karşılıklı, özellikle Gülay Göktürk'le "hafif şiddetli tartışmalar"la gitti ve bitti; biz hafif şiddetli diyoruz ama, farzı muhal şu "darbe" konusu gerçek olsa, Gülay hanım da muhakkak gözetime alınacaklardandır; Özdağ'ın ona olan hitabını merak etmiyorum da değil yani, bunların "kahvehane ağızlarını" gördükten sonra.
Yani, bunların "kibarlıkları" bile aslında "iğneleme" ile dolu.
Dostumun "savaş nizamı" örneği olarak getirdiği kağıt parçası da bu minval...
"Yener Dönmez Fehmi Koru'ya Çaktı!"
Başlığı görüyor musunuz...
AKP'nin yanında, onun içinde de R.T.E.'nin yanında çoğunlukla tavır alan bir "medya sitesi"nden bir haberin "çıktısı" imiş bu...
Yener bey demiş ki:
"- Bugün kadar terörle mücadele adına Türkiye’nin yaptığı şeylerin tamamı sineklerle mücadeledir.
Türkiye hiçbir zaman bataklıkla mücadele etmedi.
Şimdi ediyor."
Hay maaşşallah!
Yener beyden öğrenmiş olduk, ki kendisi hakkında "Ankara diplomasisine de istihbaratına yakındır" notunu verdi dostum, öyle olsun, Türkiye Devleti artık "bataklıkla mücadele
çalışması"na başlamış.
"Sineklerle mücadele" olarak da şunları yazmış:
"- PKK’yla ilgili iki kelam eden herkes bu işin “dış bağlantılarından/dış destekçilerinden” dem vurur. PKK’nın dış bağlantılarına operasyon yapılınca da bu çok zeki arkadaşların hiçbiri anlamaz.
Kürt hareketlenmelerinin tarihine biraz bakanlar 1800’lerin sonundan bugüne her aşamada “İngiltere Patenti” olduğunu görürler.
Bugün de bölgenin dinamikleri İngiltere eksenlidir.
PKK’nın liderleriyle masa görüşmesinin ses kaydı internete düştüğünde, Aslı Aydıntaşbaş gibi lisan hakimiyeti iyi olanların hepsi birden masadaki koordinatör ülke temsilcisinin “Elit bir İngiltere lisanıyla” konuştuğunu yazmışlardı.
İki gün içinde bir şeyler oldu ve hepsi birden bu fikirlerinden vazgeçiverdiler.
Onların vazgeçmesi gerçeği değiştirmiyor tabii.
PKK üzerinde etkin ülkelerin, örgütü yönlendiren ve yöneten hamlelerini bizzat resmi İstihbarat ve Diplomasi elemanları üzerinden yürütmesini beklemek komik olur.
Bunu “ara elemanlar” üzerinden yürütüyorlar yıllardır.
Dönem dönem hatırlayın PKK kamplarında ders verenleri.
Doğu Perinçek, PKK kamplarında ders vermedi mi?
Yalçın Küçük PKK kamplarında ders vermedi mi?
Şimdi örgütün değişen stratejisi gereği “akademi” adı altında şehirlere taşınan kamplarda Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakoğlu ders vermiyor mu?
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kayıtlarında Büşra Ersanlı, İngiliz istihbaratıyla ilişkili olarak dosyalanmış vaziyette değil mi?
Saydığım isimlerin hepsinin tarihsel sürecine baktığınızda arkalarındaki dış istihbarat bağlantılarını kolaylıkla görebilirsiniz.
İstiyorlar ki, biz sineklerle uğraşalım.
Molotofkokteyli atan gençlerle, taş attırılan çocuklarla, kırsaldaki teröristlerle mücadele edelim.
Ama bataklıkla mücadeleye asla girmeyelim."
Bunları kim inkâr edebilir ki?
Yazdıklarını bir bir bizzat gazetelerden okumuştuk Yener beyin, o bize bir hatırlatmada bulunmuş sadece.
Fakat bir küçük itirazda bulunmak istiyorum, şu molotof atanlar, ses bombası atanlar, mahalle aralarında nümayiş yapanlar, gençler ve hatta dağda karakol basanlarla Yalçın Küçük beyi,
Doğu Perinçek beyi, Ragıp Zarakolu beyi, Büşra Ersanlı hanımı "aynı sepette", yani "sineklerden bir sinek" olarak değerlendirmesi yakışmamış.
Bilhassa Yalçın Küçük bey ile Doğu Perinçek bey, aslında başka bir kategori içerisinde kıymetlendirilmeye tabi tutulmalı, diyorum. Çünkü bu beyler de, yaptıklarını DEVLET GÖREVİ olarak ifade ve ifşa etmişlerdi.
YALÇIN BEYİN "DEVLET GÖREVİ", 28 Şubat günlerine denk geliyordu, "Kürt Aydınlanması"ymış vazifesi, "Paris'e bunun için gitmiş" ve üstelik, "PKK'nin Hizbullaha olan şiddeti, Laik TC'ye ışık olmalı" demişti.
PERİNÇEK BEYİN VAZİFESİ de bu dönemlerle alâkalıydı, İsmail Beşikçi beyi öne çıkarmaya çalışmışlardı, "KÜRTLERİN DOĞAL MÜTTEFİĞİ İSRAİLDİR!" sözünü söyleyen Beşikçi beyi, MİT Müşteşarı Hakan Fidan'ın basına yansıyan PKK görüşmelerinde karşısında "muhatab" olarak bulunan Mustafa Karasu bey de bir dizi yazı kaleme alıp Ali Fırat müstear ismini kullanan Abdullah Öcalan beyin, "İSRAİL, ORTADOĞU'YA SOKULMUŞ BİR HANÇERDİR!" ifadesi etrafında "PKK Görüşü"nü açıklamış ve bunları tek kelime ile defetmişlerdi.
Mamafihi, Yener beyin "sivrisinek" tâbiri içinde kastettiği bu zatların DEVLET GÖREVLERİNİN "hangi devlet?" sorusu ile karşılaşması mukadderdir, olmalıdır, ama "sivrisinek" diyerek molotof atan bastıbacaklarla birlikte anılmaları, kıymetlendirme yaparken bir hataya neden olabilir.
"Hangi Devlet?" sorusu elbette TC Devleti'dir, başkası düşünülemez; bu kişilerin, bu kadar "vitrinde" bulunan ve "önemli" olan zatların, "falanca devletin ajanı" gibi "basitçe" değerlendirilmeleri, değerlendirmeyi sakat hâle sokabilir.
Elbette şimdiki hâllerine bakıp, Silivri'de tıpış tıpış oturuyor olmalarından güçleri kalmadı gibi bir neticeye çıkmak, "düşmanı küçümsemek" olarak çerçevelenmelidir; amiyane tâbirle "maç 90 dakikadır ve bunun 3-5 dakika da uzatması vardır", 1960'lardan beri belli bir "Yön"de faaliyetde bulunan bu zatların, bu 50 sene içerisinde inişli çıkışlı bir hayatları olmuş, "2000'ne Doğru"da çıkışlarını hızlandırmışlardır, elbette şimdi bir inişe geçiş bulunuyor olsa da, bu durum onlar için "sorun" değildir, "beklerler"...
Bu zevatın falanca devletin ajanı olmak gibi bir "basitlik" içinde olmalarından ziyade, FALANCA DEVLETLE ÇIKAR İLİŞKİSİ KURMUŞ OLMALARI, çok daha makul bir anlatım olacaktır, kanaatindeyim.
Bu da makuldur; sol tarih içerisinden bakıldığında...
Evet, Yener beyin "sivrineklerine" dair bunları yazdıktan sonra "bataklıkla mücadele" meselesinde dediklerine gelelim:
"- ........................................................................................................................................................................................................................................................................."
Görüldüğü üzere nokta koyarak geçiştirdim, niye, çünkü Yener beyin "bataklıkla mücadele" üzerine yazdıkları, aslında yukarıda yazdıkları oluyor, boşuna fazladan bir şey beklemeyiniz.Yener bey, molotof atanları "sivrisinek", yukarıda isimlerini yazdıklarımızı da "bataklık" olarak görüyor, tabiî bu bataklığın ismi KCK, onun "kurutulmasını" da "dış bağlantı yerine operasyon" olarak algılıyor.
Elbette Yener beyin bakışı bu.
Katılmak veya katılmamak bize, size kalmış.
Yener bey, aslında bunları, bahsettiğimiz "medya sitesi"nin "çaktı" diye haber yaptığı Fehmi Koru beyin fikrine dair bir eleştirinin öncüsü olarak ifade ediyor ve "çakıyor" sonrada:
"- Fehmi Koru, dün köşesinde “Bir akademisyen ve bir yayıncının tutuklanması üzerine KCK operasyonundan rahatsızlık duymaya başlayanlar mı hatalı, yoksa yanlışlık yapılmışsa bile daha büyük yarar için görmezden gelinmesini bekleyenler mi?” diyor.
Bu Türkiye’nin eski zihniyetinin birebir kopyası bir yaklaşım.
Büyük faydalar için yanlışlıkları görmezden gelme mantığı.
Bu büyük fayda sürekli değişir.
Geçmişte hataların örtülmesi için bu mantık milyon kere kullanıldı.
Demode militarist bu yaklaşımı şimdi Fehmi Koru, iki KCK sanığının hatalarının görmezden gelinmesi için taleb ediyor.
Oldu.
Bırakalım bu isimler, paralel devlet KCK’nın yönetici kadrolarına ideolojik, örgütsel ve yapısal eğitim versin, yetiştirsin.
Bölgede, devlet kurumlarını by-pass eden, vergi toplayan, yargılama yapan, belediye hizmetlerini kontrolüne alan, asayiş timleri kuran, icra tutanakları düzenleyen ve tahsilatlar yapan çok etkili bir KCK yapılanması var.
Hatta diyebilirim ki zaman zaman devletten daha güçlüler.
Bu yapıyı, dağda kalaşnikof ve doçka kullanmaktan başka mahareti olmayan okur yazarlığı şüpheli teröristler mi kurdu?
Elbetteki hayır. Bu yapıyı profesör seviyesindeki eğitmenlerin siyasi-ideolojik-yapısal-devrimci eğitiminden geçmiş KCK ekibi kurdu.
30 yıldır bitmeyen, Türkiye’nin 1 numaralı gündemi olmaktan düşmeyen bir örgütten söz ediyorsak “beyin takımını” anlamalıyız."
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yener beyin yazdıklarında haklılık payları olmakla birlikte, aslında dikkatimi çeken, kendisinin üzerinde yaşadığımız toprakların sahibi olarak "patenti" milletlerarası andlaşmalar ile almış “TC Devleti”ni, hani şu Küçük ve Perinçek beylerin 10 sene bile olmayan bir geçmişte fikri olarak etkiledikleri TC Devleti'ni, iktidarın değişmemesi ama alt tarafı ve ne yapacağı da ne yapabileceği de tartışmalı bir Hükümetin, AKP hükümetinin kontrollu kontrolüne geçmesi ile SAHİBLENİVERMESİ ve "eski zihniyetinin birebir kopyası" diye, şübhesiz "eski zihniyetin" gitmesi için belki kendisinden de çok çaba sarefetmiş bulunan Fehmi beyi "eski zihniyet sahibi" olarak bile değil, "kopyacı" olarak çok daha aşağı bir ifade ile tenkit etmesi.
Öyle değil mi?
Ne değişti?
Evet "göreceli" olarak bir "hürriyet" mevcud; ama mâlûmdur ki bunlar kağıt üzerinde, yani bir "zihniyet değişiminden" kaynaklanan işler değil, hükümetin şu andaki "gücü"nden veya ona karşı olanların sessizliği-hareketsizliği tercih etmesinden; üstelik bazıları kağıt üzerinde bile değil, misâl "başörtüsü yasağı" hâlen mevcud kanunlara göre "yasaldır", ama hükümet korkusundan bunu pek kimse icra edemiyor o ayrı hesab.
Misâl, SALİH MİRZABEYOĞLU, 1998'in Noel'inden MİT tarafından tutuklandı, idam cezasına çarptırıldı, Vakit Gazetesi'nde de neşredildiği üzere idam kararını açıklayan hâkimin bile "hata olmuş olabilir" açıklamasına idamla cezalandırıldı, yetmedi ispatı çok zor bir işkence yöntemi olan Telegram ile (bunun için ancak "beyan"a inanmalısınız; Mirzabeyoğlu'nun "yalan" söylediğini şimdiye kadar görenler varsa, buna da inanmayabilirler, ama bir kişi çıksın ve şurada şu tarihte şu yalanı söylemiştir desin, hatta bunu en zıdlarından bile kabul edebiliriz, bir kişi çıksın yeter, ama bu şimdiye kadar görülmedi, görülmeyecek bir şeydir de, o hâlde onun Telegram İşkencesine tabi tutulduğuna da inanmanız gerekir.) 11 senedir "Ölüm Odası"nda tutuluyor.
Defalarca yazdık, Furkan Dergisi'nden "açık mektub"lar kaleme aldık, işte Yener beyin gazetesi, oradaki bir iki yazar, bir "komşu gazete", oradaki bir iki yazar, (komşu gazetedeki yazar şimdi başka bir gazetede ve orada da yazıyor ama o yeni gazetesinden tık yok!), bunun dışında ne basından ne de hükümetden hiç ses seda yok!
Beyler!
Bir adam herkesin gözü önünde her hafta "BANA İŞKENCE EDİLİYOR" diyor!
Bir adam herkesin gözü önünde her hafta "BANA 11 SENEDİR İŞKENCE YAPILIYOR" diyor!
Tüm dünya bunu okuyor, biliyor ama bizim memleketimizde üç beş kişi dışında kimseden ses çıkmıyor?
Niye?
"Teröristle yanyana gözükmek istemiyorlar..."
Bu olabilir mi?
"Eski kafa" olsa neyse, ama Yener beyin dediği gibi, o eski kafanın kopyacısı Fehmi Koru bey bile "canım görmemezlikten gelin" diyorsa, görmemezlikten gelinmesi istenen BİR KISIM "AYDINLARIN" TERÖR ÖRGÜTÜYLE İLİŞKİSİ-BEYİN TAKIMI OLMASI ise, demek ki başka bir hesab var, "teröristlerle yanyana gözükmek istemiyorlar" bahanesi geçerli değildir.
Kaldı ki, MİT müsteşarının ve yardımcısının PKK "Terör Örgütü Sorumluları" ile masaya oturup "ne olacak bu memleketin hâli" sorusu üzerinde içerek yiyerek devamlı konuşmaları da bu bahaneyi silip atıyor.
Aslında bu "sol zihniyet" için zaten olmayan bir şeydi; onlar için "askerî kanat" ve "propaganda kanatı", "entellektüel kanat" gibi "ayrımlar" baştan beri Leninist Örgütlenmenin doğası gereği vardı, onlar için "teröristle görüşme" gibi bir "sorun" mevcut değildi, bu "sorun" sadece "sağ"cılarda ve garib bir şekilde mevcuttu.
Onlar hem "teröristlerle görüşülmez" diyorlardı hem de devletin "terörist" olarak gördüklerini, meselâ Ülkücü bazı "teröristleri", "vatansever" olarak göstermeye çalışıyorlardı.
Piç bir mantıkdı.
Bu piç mantık, senelerce "sağ"da kullanıldıktan sonra, 12 Eylül ertesinde ANAP ile gemi azıya aldı ve Fetulah Gülen Cemiyeti tarafından da "bayraklaştırıldı"...
Fehmi Koru bey de bunun şakşakçısı idi.
MİT-PKK görüşmeleri ortalığa inkâr edilemez bir şekilde çıktıkdan sonra durumlar da değişiverdi; işte Fehmi Koru beyin aslında "canım dokunmayın, görmezlikten gelin" demesinin nedeni de bu.
Artık o "masallara" kimsenin inanacak aklı yok çünkü!
Teröristmiş...
Görüşülmezmiş...
Eli kanlı bebek katiliymiş...
Dikkat ediniz, o görüşmelerde bulunan Sabri Ok hakkında, Ergenekon sürecinde özellikle "Cemiyet" tarafından neler neler söylenmişti, ama şimdi..
Fehmi beyin, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" liberalizminin "çok duygusal" bir dışa vurumu olan KCK sanıkları hakkındaki fikri, aslında onun "büyük Türk düşünürleri" arasına girmesine, tv tv dolaştırılıp konuşturulmasına hak veriyor: Zerre kadar fikir haysiyeti yok çünkü!
Dün öyle dediğine bugün böyle diyende ne haysiyeti aracayacaksınız ki! (Bir de bunun bir başka ve aslında biraz da arsız versiyonu Emre Uslu bey var; onun 10 Kasım-12 Kasım arası "twit"lerine bir baksanız kendince nasıl bir "suç-suç değil" ayrımı yaptığını göreceksinizdir.)
Şimdi bunları yazınca, hakkımızda "bunlar demek ki terörsitlerle görüşülmesi taraftarı değil" gibi yanlış bir anlama doğabilir zihinlerde, yanılırlar.
Efendim, biz zaten TC'nin kuruluşundan itibaren "parya" statüsüne yerleştirilmiş "Sakarya nesli"ndeniz, üzerimizdeki damga, ne Çayanlar'ın Denizler'in ne Apo'nun Karayılan'ın ne Zarakol'un, Küçük'ün, Perinçek'in üzerindeki "terörist damgası"na benzer.
Bu sebebdendir ki:
Bir adam herkesin gözü önünde her hafta "BANA İŞKENCE EDİLİYOR" diyor!
Bir adam herkesin gözü önünde her hafta "BANA 11 SENEDİR İŞKENCE YAPILIYOR" diyor!
Tüm dünya bunu okuyor, biliyor ama bizim memleketimizde üç beş kişi dışında kimseden ses çıkmıyor?
Alınan alınsın ama bu durumda "ses vermeyenlerin" hepsi SAFİ ALÇAK, safi alçak değilse SAFİ KORKAK, safi korkak değilse SAFİ AHMAKDIR!
Görmüyor musunuz vatanın durumunu...
Görmüyor musunuz vatanın etrafının durumunu...
Nasıl çare bulacaksınız bunlara...
En basitinden Yener beyin bahsettiği ve "çözüm gibi" gösterdiği, hedefine İngiltereyi oturtuğu ("Amerikan emperyalizmi" diskuruna bir tokat!) "durum", meseleyi halledebilecek mi?Meselâ "askerî olarak bastırıp, eşit değil zelil şartlarda masaya oturtmak", eğer başarılı olursa,"Terör sorunu"nun bir müddet için bitiriverse de, acaba "Kürt Sorunu"nu bitiriverir mi?Ne diyordu Murat Karayılan bey, ki aslında 20 senedir ETA-IRA diye çok bilmişcesine milletin önünde akıl satanları bir çırpıda siliveren ve senelerdir de "bunlardan hiç bir şey olmaz!" diye de onlarla alay ettiklerini ortaya koyan sözüyle:
"Biz ETA-IRA gibi 100, 150 kişilik bir örgüt değiliz ki binlerce gerillamız var ve bunların şehir yapılanması var; siz bunların sonrki durumlarını halledemezseniz hiç bir şey yapılamaz!"
Emre Uslu bey hemencecik buna da bir çözüm bulmuştu hatırlarsınız, "Doğu'da güvenlik elemanı olacaklar!"
İşte bu kadar!
Sorunlar nasıl çözülüyor ama değil mi?
E, peki "beyin takımı"nı ne yapacaksınız?
"Doğu'da Üniversilerde rektör ve öğretim üyesi" mi?
Görüldüğü üzere, aslında Yener beyin de, "çaktığı" Fehmi bey ve "zihindaşlarının" da hareket tarzları aslında ÇÖZÜM DEĞİL UYUTMA; ve bu iklimde de elbette çözümü ortaya koyan Salih Mirzabeyoğlu'na kimse dönüp bakmaz!
Kimse sesini çıkarmaz!
Düşünebiliyor musunuz, bunlar "Kürt Sorunu"nu sadece Misak-ı Millî içerisinde düşünen (!) bir zihniyet sahibleri; bu "çapları" ile de aslında sorunu sorun hâline getirenlerden yani 80 senedir iktidarda olanlardan tek farkları "oturup konuşmaları", o kadar!
Yoksa birbirlerinden tek bir farkları bile yok!
Kafaları sadece Misak-ı Millî içinde ve LOZAN'A HAPSEDİLMİŞ!
Oysa işte şimdi herkes anlıyor, hatta komplo teorileri üretiyorlar, İran, Suriye ve Irak'daki "Kürdistan parçaları" da "sorun" ve bunlar ancak "birleşirse" o da belki bir "çözüm" olabilir diyorlar...
Komplo teorisi üretip bu durumun "Amerikan emperyalizminin oyunu" olduğundan, "hükümetin buna müsaade ettiğinden" dem vuruyorlar.
Mümkündür.
Olabilir.
“Reel politik” her yerde!
Ama şunu gözden kaçırmamaları gerekiyor.
"TC Devleti", asla "sonsuza kadar yaşamayacaktır", bu bir halüsinasyondur; 1. Dünya Harbi'nde açılan "defterler", harbin sonunda kapatılamamıştı, 2. Dünya Harbi de bunun için açıldı ama yine kapatılamadı; kimsenin tek başına işgal etmeye cesaret edemediği Anadolu kıtasında MUVAKKATEN BİR DEVLET, TC DEVLETİ KURULMASINA KARAR VERİLDİ, "niteliği" de LOZAN'LA ÇİZİLDİ, bu öyle bir anlaşmaydı ki, 2. Dünya Harbiyle dünya yanıp kül olurken, etrafımız zırhlı araçların paletleriyle çiğnenir, bombalarla yerlebir edilirken, tek bir bomba bile düşmedi bu topraklara, harbin akabinde özellikle Stalin'in "aç iştahına" bile karşı konularak "TC Devleti" korundu, "Hür Dünya Cebhesi" içine alınıverdi, çünkü COĞRAFYANIN KIYMETİ MÜKEMMELDİ, ama 100 yıllık hesabların artık mecburen KAPATILMA AŞAMASINA gelindi.
Bu "hesab kapatma" nasıl olacak?
İşte bütün mesele efendiler!
Onlar istiyorlar ki yine kendilerince ama "paryaların da istemeleri-istemeye zorlanmaları" ile düzenlerinin devamı bir "yeni dünya düzeni" oluşsun.
Bunun için de lanetler olası "reel politik" dedikleri nesne ile "aydınlara" zorlama yapıyorlar; onlar da hayalleri olmadığından buna "yatıyorlar"...
İşte Yener beyin de Koru beyin de veya onların tam karşıtlarının da içine düştükleri TUZAK!
Dubai bile iflas noktasına geldi ama "TC Devleti" pespembe yaşıyor; bunun "ekonomi" ile bir açıklaması var mı?
Hayır! Dilediğiniz laf cambazlığını yapın, dilediğiniz "teoriyi" kullanın, hiçbir açıklama tatminkâr olamaz!
İşte bu "teorilerin işlemediği" noktada, "TC Devleti", muvakkaten kurulması gibi muvakkaten bir rahatlık içerisinde bulunuyor ve etrafımız ateş çemberi içerisinde yanarken bizde bir şeyler olmuyor!
Bu da bizim "aydınlarımızın" idrar yarışına sebeb oluyor; teröristle pazarlık olur mu olmaz mı vs.
Yaptın da ne oldu?
Daha ne olacak?
Dilediğin gibi de bitirdin pazarlığı ne umuyorsun?
Bunların cevabları nerede?
Sorun topyekûn ZİHNİYET SORUNU; sistemi tamamen değiştirmezsen, "yeni anayasa" gibi "pansumanlarla" uğraşırsan üstelik memleketin içindeki hâli de "yeni anayasayı engelleme girişimleri" diye tercüme edersen, KARGA'NIN BURNU NEREDE İSE, ORADA OLURSUN!
Bunun lamı cimi yok!
Bir de şu var.
MÂNEVİYATI OLANLAR İÇİN, Salih Mirzabeyoğlu “11 senedir işkence görüyorum” diye her hafta açıklama yaparken kılınız kıpırdamıyorsa, "mâneviyatçısınız" ya, O'NUN AHINI ALARAK YAPTIĞINIZ İŞLERİN NE HAYRI OLUR?
Dilediğiniz kadar "forumlarınızda", "Cevşen hatmi" indirin, laf!
MÂNEVİYATDAN BERİ OLANLAR İÇİN, Salih Mirzabeyoğlu “11 senedir işkence görüyorum” diye her hafta açıklama yaparken kılınız kıpırdamıyorsa, onu idama mahkûm eden hâkim bile "işaretli dosyalar gelirdi... hata yapmış olabiliriz o davada" diyerek hukuksuzluğu, alçaklığı zımnen itiraf ediyorsa, onu içeri tıkan zihniyet olarak hâlâ sesiniz çıkmıyorsa, sizin devriniz ALÇAK HUKUKSUZLUK DEVRİ olacaktır, size kim bakar?
Salih Mirzabeyoğlu'nun durumu TURNUSOL KAĞIDIDIR!
Kürt meselesinde de, terör meselesinde de, ekonomi meselesinde de, vatan meselesinde de, her meselede O'nun durumu TURNUSOLDUR; Yener beyin de Koru beyin de, Uslu beyin de "turnusoludur"...
Çünkü O, ÇÖZÜM'ÜN TA KENDİSİ OLDUĞU İÇİN İDAMLA CEZALANDIRILDI; onun için de "sessizlikle karşılanıyor"...
Dostumun "savaş hâlindeler" demesinin hak payı var yani bu cihetden bakıldığında; ama değiştirerek:
Bunların yaptıkları sadece "kayıkçı kavgası"; eh, o da bir "savaş", "küçük adamlar"ın savaşı ne de olsa!
O halde, "Dinle Küçük Adam!"
Mirzabeyoğlu'na "yankı" yapmazsan SANA HAYAT HAKKI YOK!
Bu oyunu bozarız, oyunu yeniden kurarız!
Biz sussak mezarlarımız konuşur, haykırır; tersinde de MEZARLARINIZA TÜKÜRÜRÜZ!
İşte esas "savaş hâli" budur!


Münir Oyunbozan



moyunbozan(x)yenifurkan.com
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt