A
İslâm Dinî, üç boyutlu bir sistemdir: 1: İnanç boyutu, 2: İbadet ve Hukuk boyutu, 3: Maneviyat boyutu.
Bu üç boyutu sırasıyla, " en, boy ve derinlik kavramlarıyla da ifade edebiliriz. Buradan çıkan sonuç şudur:
1: Bu üç boyuttan herhangi birisinin yokluğu durumunda İslâm'dan söz edilemez.
2: Bu üç boyuta herhangi bir ekleme de yapılamaz
Şu ayet birinci sonucu ifade etmektedir. "Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası, dünyâ hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de (onlar) azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir." (1) İkinci sonucu da şu ayet ifade etmektedir: "... Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için de din olarak İslâm'ı beğendim..." (2)
Başta belirttiğimiz üç boyut, Kur'an ve Sünnet'te Vurgulanmaktadır. "Cibril Hadisi" olarak bilinen tanınmış bir hadiste bu üç boyut şöylece sunulmaktadır:
Hz. Ömer anlatıyor: "Ben Hz. Peygamberin yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Gelip Hz. Peygamberin önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne saygıyla koyduktan sonra sormaya başladı:
"Ey Muhammed! Bana iman hakkında bilgi ver?
Hz. Peygamber açıkladı:
"Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. .Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır."
Yabancı: "Doğru söyledin" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu:
"Ey Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber açıkladı:
"İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir."
Yabancı: "Doğru söyledin" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber açıkladı:
"İhsan, Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a kulluk etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor."
İcmBu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. (...) Hz. Peygamber: "Ey Ömer, soru soran bu zâtın kim olduğunu biliyor musun?" dedi. Ben: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir' deyince şu açıklamayı yaptı: 'Bu, Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye geldi." (3)
Görüldüğü gibi burada inanışlar, ibadetler ve bunlar yerine getirilirken sahip olunacak ruh ve mânâ ile sahip olunacak manevî öz ve usûller söz konusu edilmektedir. (4)
Nesâî'nin rivayetinden
Cebrail'in sahabeden Dıhyetü'l Kelbî'nin suretinde geldiğini öğreniyoruz. (5) Bu hadise, Hicretin 10. yılının son aylarında (Miladî 631 tarihinde), herkesin gözü önünde ve herkes onları dinler vaziyette iken gerçekleşmiştir. (6) Zaten Celâleddin Suyutî de bu hadisin "mütevâtir" olduğunu belirtmektedir. (7)
Hadisimizdeki "Bu, Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye geldi" ifadesi dikkat çekicidir.
"Dinin bütünü böylece formüle edilmişti." (8) Buna göre "iman nedir?" sorusuna verilen cevap İslâm Dininin "İnanç boyutunu", İslâm nedir?" sorusuna verilen cevap, "ibadet ve hukuk boyutunu", "ihsan nedir" sorusuna verien cevap da "maneviyat boyutunu" ifade etmektedir.
İslâm'ın inanç boyutu ile ibadet ve hukuk boyutunun alanına giren konular hadisin metninde geçmektedir. Maneviyat boyutunun alanına hangi konular girmektedir? İşte İslâm'ın rûhî/kalbî hükümleri, -ki bunlara bâtınî ve manevî hükümler de demek mümkündür- maneviyat boyutunun konusunu oluşturmaktadırbir, şükür, Allah sevgisi, Allah korkusu gibi emirler; küfür, nifak, şirk, kibir, gurur, haset, Allah'ın azabından emin olmak rahmetinden ümit kesmek gibi yasaklar, "maneviyat boyutunun" alanına girmektedir.
B
Bu üç boyut ayrılmaz bağlarla birbirine bağlıdır. Zaten bu üç boyuttan ayrı ayrı bahsetmek teorik bir çalışmadır. Pratikte bu üç boyut iç içedir.
Örneğin inanç boyutunda, iman esasları sıralanır: Allah vardır ve birdir, insana şah damarından daha yakındır, işitendir, görendir... Maneviyat boyutunda ise bu iman esaslarının, insanın kalbine ve ruhuna yerleş¬tirilmesi sözkonusudur. Böylece insan, her an Allah tarafından görüldüğü şuuru ile hareket edecektir. İnanç boyutunda, imanın, küfrün, şirkin ve nifakın çerçevesi verilir. Maneviyat boyutunda ise imanın kalbe nasıl egemen kılınacağı, kalbin küfür, nifak, şirk ve benzeri hastalıklardan nasıl arındırılacağı işlenir. Böylece insan, maneviyat boyutunda "imanın zevkini" yaşar. Pek çok hadiste bundan "imanın tadından" söz edilir (9). Ezcümle, maneviyat boyutu, imanın idrâk, şuur ve zevk ile yaşanmasını ifade eder.
İbâdet ve hukuk boyutunda, zahirî yükümlülükler ele alınır, namaz, oruç, zekât, hacc gibi. Bu yükümlülükleri içten gelen bir duyarlılık ile, ihlas ile yerine getirmekte maneviyat boyutunun fonksiyonudur. Zahirî yükümlülükleri yerine getirirken daima Allah için Allah'ı görüyormuşça¬sına hareket etmek maneviyat boyutu sayesinde gerçekleşir. (10)
C
Allah "sırat-ı mustakîm'i: dos-doğru yolunu", "kendilerine nimet verdiği" insanların şahsında somutlaştırmıştır. Bu nedenle Fatiha sûresinde: "Bizi dosdoğru yoluna ilet / Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna" (5 ve 6. ayet) buyurulur. Guenoncu anlamda (11) "İslâm Geleneği'dir bu. Buna "Geleneksel İslâm" diyen düşünürler de vardır. (12)
İslâm Geleneği'nde, İslâm'ın inanç boyutu "Akaid" ilminin, ibadet ve hukuk boyutu "Fıkıh" ilminin, maneviyat boyutu da "Tasavvuf ilminin konusudur. Şeyh el-Alevî'nin belirttiği gibi bu üç alanda da "içtihad" yapılabilir. (13). Buna göre Tasavvuf, Cibril hadisindeki "İhsan"ın "açılımı"dır. Ünlü metafîzikçi Frıthjof Schuon ya da müslümanca adıyla Şeyh İsâ Nureddin Ahmed el-Alevî bu nokta üzerinde hassasiyetle durur: "İhsan ve tasavvuf eşanlamlı olduklarından bu hadis bizzat tasavvufun da bir tanımıdır ve İslâm'da tasavvufun "bütünüyle inanmak" demek olduğunu da göstermektedir, çünkü "Lâ ilahe İllelah" bütün dini yapının direğidir, inancı vardır." (14;. "İhsan yani tasavvuf Allah'a tam bir "ihlâs" ile "kulluk etmek"tir. İslâm'ın özünü hiç şüphesiz Kelime-i Tevhid inancı oluşturmaktadır. Ayrıca bu inancın samimi olması da, yani ihlas, ihsan ya da tasavvufu oluşturmaktadır. Tasavvufun özü ise, Mutluk Hakikatin daimi şuurudur. (15)
Yeri gelmişken çok orjinal bulduğumuz bir tasavvuf tanımı üzerinde durmak istiyoruz. Bu tanım, îslâmın bütünlüğü içerisinde, Tasavvufun konumu ve işlevini açık ve seçik olarak vurgulaması bakımından oldukça dikkat çekicidir: 'Tarikat / Tasavvuf, hüsn-ü niyet, hüsn-ü itikat, hüsn-ü amel ve hüsn-ü ahlâk yoludur" diyor Rahmetli Üstad Hayri Öğüt. (16) Üstad, burada, manevî yol ile özdeş gördüğü Tasavvufu, niyet, itikat, amel ve ahlâkın 'iyisi ve güzeli' olarak tanımlamaktadır. Bu tanımın Cibril Hadisinden esinlendiğini düşünüyoruz. Biraz sonra ele almak üzere, hüsn-ü niyet'i dışarda bırakırsak, hüsn-ü itikat inanç boyutu ile; hüsn-ü amel, ibadet ve hukuk boyutu ile, hüsn-ü ahlâk da maneviyat boyutu ile ilgilidir. Hüsn-ü niyet ise İslâm'da hem başlangıç ve hem de yücelmede "anahtar" rolündedir; çünkü ameller niyetlere göre anlam kazanmaktadır. Buradan hareketle Rahmetli Üstad Hayri Öğüt'ün Tasavvufu, "İslâm'ı tüm boyutlarıyla kemâl derecesinde yaşama yolu" olarak gördüğünü söyleyebiliriz.
D
Parçabuçuk din anlayışına taraf olanlar şu ayeti unutmamalılar:
"De ki: 'Siz, Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah herşeyi bilendir" (16).
(1) Bakara: 85. (2) Mâı'cfe: 3. (3) Müslim, Nesâf. Ebu Dâvud ve Tirmizi'den Kütüb-ü Sille Muhtasarı. Hadis no: 15. 11/213-218; Sahih-i Buharı" Tecrid-i Sarih Tercemesi, Hadis No: 47; Riyazus Salihin, Hadis No: 60, Bâb:5 s. Ayrıca /bu Mâcc ve İbn Haııbel de rivayet etmektedir. (4) Prof. Dr. Muhammed Hamidullah: İslâm Peygamberi, ç: S. Tuğ, İst: 1990,11/718. (5) KSM. 11/218, (6) İslâm Peygamberi: II. 717. Dipnot: 1464. (7) Suyûlî: el-Fevâide'l-Mütekâsira Fî Ehbâril-Mülevâtire / Mütevatir Hadisler, Ç: M. E. Akın. Ank: 1992. Hadis no: 8, (8) Haydar Baş; Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (sav). 11/306, ist: 1993. (9) Bkz. KSM. Hn: 22- 23. U/233 vd. (10) Bkz. Said Havva; Ruh Terbiyemiz, Ç: I. Kamıış. S. Şimşek, Konya 1980, s. 89-100. (11) Rene" Gucnon: Nicelisin Egemenliği ve Çağın Alametleri, Ç: M. Ka¬nık, ist: 1990, 31. bölüm. (12) Bkz. Seyyid Hüseyin Nasr; Modem Dünyada Geleneksel islâm. Ç: S. Barkın, 11. Arslan. İst: 1989. Giriş: Geleneksel islâm Nedir? s. 13-28. (13) Martin Lings: Yirminci Yüzyılda Bir Velf. Ç: U. Uyan. B. Şahin, ist: 1988. s. 60. (14) Frilhjof Schuon: İslâm'ı Anlamak, Ç: M. Kanık, Ys: ts. s. 219. (15) Aynı eser, s. 238-241. (16) Ali Bozdağ: Hayri Baba ve Tasavvuf Felsefesi. Basılmamış tez: 1993. Ank. Ün. ilahiyat Fak. .s. 33. (16) Hucurat. 49/16.
Ali Rıza Bayzan
İcmal dergisi
İslâm Dinî, üç boyutlu bir sistemdir: 1: İnanç boyutu, 2: İbadet ve Hukuk boyutu, 3: Maneviyat boyutu.
Bu üç boyutu sırasıyla, " en, boy ve derinlik kavramlarıyla da ifade edebiliriz. Buradan çıkan sonuç şudur:
1: Bu üç boyuttan herhangi birisinin yokluğu durumunda İslâm'dan söz edilemez.
2: Bu üç boyuta herhangi bir ekleme de yapılamaz
Şu ayet birinci sonucu ifade etmektedir. "Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası, dünyâ hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de (onlar) azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir." (1) İkinci sonucu da şu ayet ifade etmektedir: "... Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için de din olarak İslâm'ı beğendim..." (2)
Başta belirttiğimiz üç boyut, Kur'an ve Sünnet'te Vurgulanmaktadır. "Cibril Hadisi" olarak bilinen tanınmış bir hadiste bu üç boyut şöylece sunulmaktadır:
Hz. Ömer anlatıyor: "Ben Hz. Peygamberin yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Gelip Hz. Peygamberin önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne saygıyla koyduktan sonra sormaya başladı:
"Ey Muhammed! Bana iman hakkında bilgi ver?
Hz. Peygamber açıkladı:
"Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. .Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır."
Yabancı: "Doğru söyledin" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu:
"Ey Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber açıkladı:
"İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir."
Yabancı: "Doğru söyledin" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber açıkladı:
"İhsan, Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a kulluk etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor."
İcmBu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. (...) Hz. Peygamber: "Ey Ömer, soru soran bu zâtın kim olduğunu biliyor musun?" dedi. Ben: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir' deyince şu açıklamayı yaptı: 'Bu, Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye geldi." (3)
Görüldüğü gibi burada inanışlar, ibadetler ve bunlar yerine getirilirken sahip olunacak ruh ve mânâ ile sahip olunacak manevî öz ve usûller söz konusu edilmektedir. (4)
Nesâî'nin rivayetinden
Cebrail'in sahabeden Dıhyetü'l Kelbî'nin suretinde geldiğini öğreniyoruz. (5) Bu hadise, Hicretin 10. yılının son aylarında (Miladî 631 tarihinde), herkesin gözü önünde ve herkes onları dinler vaziyette iken gerçekleşmiştir. (6) Zaten Celâleddin Suyutî de bu hadisin "mütevâtir" olduğunu belirtmektedir. (7)
Hadisimizdeki "Bu, Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye geldi" ifadesi dikkat çekicidir.
"Dinin bütünü böylece formüle edilmişti." (8) Buna göre "iman nedir?" sorusuna verilen cevap İslâm Dininin "İnanç boyutunu", İslâm nedir?" sorusuna verilen cevap, "ibadet ve hukuk boyutunu", "ihsan nedir" sorusuna verien cevap da "maneviyat boyutunu" ifade etmektedir.
İslâm'ın inanç boyutu ile ibadet ve hukuk boyutunun alanına giren konular hadisin metninde geçmektedir. Maneviyat boyutunun alanına hangi konular girmektedir? İşte İslâm'ın rûhî/kalbî hükümleri, -ki bunlara bâtınî ve manevî hükümler de demek mümkündür- maneviyat boyutunun konusunu oluşturmaktadırbir, şükür, Allah sevgisi, Allah korkusu gibi emirler; küfür, nifak, şirk, kibir, gurur, haset, Allah'ın azabından emin olmak rahmetinden ümit kesmek gibi yasaklar, "maneviyat boyutunun" alanına girmektedir.
B
Bu üç boyut ayrılmaz bağlarla birbirine bağlıdır. Zaten bu üç boyuttan ayrı ayrı bahsetmek teorik bir çalışmadır. Pratikte bu üç boyut iç içedir.
Örneğin inanç boyutunda, iman esasları sıralanır: Allah vardır ve birdir, insana şah damarından daha yakındır, işitendir, görendir... Maneviyat boyutunda ise bu iman esaslarının, insanın kalbine ve ruhuna yerleş¬tirilmesi sözkonusudur. Böylece insan, her an Allah tarafından görüldüğü şuuru ile hareket edecektir. İnanç boyutunda, imanın, küfrün, şirkin ve nifakın çerçevesi verilir. Maneviyat boyutunda ise imanın kalbe nasıl egemen kılınacağı, kalbin küfür, nifak, şirk ve benzeri hastalıklardan nasıl arındırılacağı işlenir. Böylece insan, maneviyat boyutunda "imanın zevkini" yaşar. Pek çok hadiste bundan "imanın tadından" söz edilir (9). Ezcümle, maneviyat boyutu, imanın idrâk, şuur ve zevk ile yaşanmasını ifade eder.
İbâdet ve hukuk boyutunda, zahirî yükümlülükler ele alınır, namaz, oruç, zekât, hacc gibi. Bu yükümlülükleri içten gelen bir duyarlılık ile, ihlas ile yerine getirmekte maneviyat boyutunun fonksiyonudur. Zahirî yükümlülükleri yerine getirirken daima Allah için Allah'ı görüyormuşça¬sına hareket etmek maneviyat boyutu sayesinde gerçekleşir. (10)
C
Allah "sırat-ı mustakîm'i: dos-doğru yolunu", "kendilerine nimet verdiği" insanların şahsında somutlaştırmıştır. Bu nedenle Fatiha sûresinde: "Bizi dosdoğru yoluna ilet / Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna" (5 ve 6. ayet) buyurulur. Guenoncu anlamda (11) "İslâm Geleneği'dir bu. Buna "Geleneksel İslâm" diyen düşünürler de vardır. (12)
İslâm Geleneği'nde, İslâm'ın inanç boyutu "Akaid" ilminin, ibadet ve hukuk boyutu "Fıkıh" ilminin, maneviyat boyutu da "Tasavvuf ilminin konusudur. Şeyh el-Alevî'nin belirttiği gibi bu üç alanda da "içtihad" yapılabilir. (13). Buna göre Tasavvuf, Cibril hadisindeki "İhsan"ın "açılımı"dır. Ünlü metafîzikçi Frıthjof Schuon ya da müslümanca adıyla Şeyh İsâ Nureddin Ahmed el-Alevî bu nokta üzerinde hassasiyetle durur: "İhsan ve tasavvuf eşanlamlı olduklarından bu hadis bizzat tasavvufun da bir tanımıdır ve İslâm'da tasavvufun "bütünüyle inanmak" demek olduğunu da göstermektedir, çünkü "Lâ ilahe İllelah" bütün dini yapının direğidir, inancı vardır." (14;. "İhsan yani tasavvuf Allah'a tam bir "ihlâs" ile "kulluk etmek"tir. İslâm'ın özünü hiç şüphesiz Kelime-i Tevhid inancı oluşturmaktadır. Ayrıca bu inancın samimi olması da, yani ihlas, ihsan ya da tasavvufu oluşturmaktadır. Tasavvufun özü ise, Mutluk Hakikatin daimi şuurudur. (15)
Yeri gelmişken çok orjinal bulduğumuz bir tasavvuf tanımı üzerinde durmak istiyoruz. Bu tanım, îslâmın bütünlüğü içerisinde, Tasavvufun konumu ve işlevini açık ve seçik olarak vurgulaması bakımından oldukça dikkat çekicidir: 'Tarikat / Tasavvuf, hüsn-ü niyet, hüsn-ü itikat, hüsn-ü amel ve hüsn-ü ahlâk yoludur" diyor Rahmetli Üstad Hayri Öğüt. (16) Üstad, burada, manevî yol ile özdeş gördüğü Tasavvufu, niyet, itikat, amel ve ahlâkın 'iyisi ve güzeli' olarak tanımlamaktadır. Bu tanımın Cibril Hadisinden esinlendiğini düşünüyoruz. Biraz sonra ele almak üzere, hüsn-ü niyet'i dışarda bırakırsak, hüsn-ü itikat inanç boyutu ile; hüsn-ü amel, ibadet ve hukuk boyutu ile, hüsn-ü ahlâk da maneviyat boyutu ile ilgilidir. Hüsn-ü niyet ise İslâm'da hem başlangıç ve hem de yücelmede "anahtar" rolündedir; çünkü ameller niyetlere göre anlam kazanmaktadır. Buradan hareketle Rahmetli Üstad Hayri Öğüt'ün Tasavvufu, "İslâm'ı tüm boyutlarıyla kemâl derecesinde yaşama yolu" olarak gördüğünü söyleyebiliriz.
D
Parçabuçuk din anlayışına taraf olanlar şu ayeti unutmamalılar:
"De ki: 'Siz, Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah herşeyi bilendir" (16).
(1) Bakara: 85. (2) Mâı'cfe: 3. (3) Müslim, Nesâf. Ebu Dâvud ve Tirmizi'den Kütüb-ü Sille Muhtasarı. Hadis no: 15. 11/213-218; Sahih-i Buharı" Tecrid-i Sarih Tercemesi, Hadis No: 47; Riyazus Salihin, Hadis No: 60, Bâb:5 s. Ayrıca /bu Mâcc ve İbn Haııbel de rivayet etmektedir. (4) Prof. Dr. Muhammed Hamidullah: İslâm Peygamberi, ç: S. Tuğ, İst: 1990,11/718. (5) KSM. 11/218, (6) İslâm Peygamberi: II. 717. Dipnot: 1464. (7) Suyûlî: el-Fevâide'l-Mütekâsira Fî Ehbâril-Mülevâtire / Mütevatir Hadisler, Ç: M. E. Akın. Ank: 1992. Hadis no: 8, (8) Haydar Baş; Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (sav). 11/306, ist: 1993. (9) Bkz. KSM. Hn: 22- 23. U/233 vd. (10) Bkz. Said Havva; Ruh Terbiyemiz, Ç: I. Kamıış. S. Şimşek, Konya 1980, s. 89-100. (11) Rene" Gucnon: Nicelisin Egemenliği ve Çağın Alametleri, Ç: M. Ka¬nık, ist: 1990, 31. bölüm. (12) Bkz. Seyyid Hüseyin Nasr; Modem Dünyada Geleneksel islâm. Ç: S. Barkın, 11. Arslan. İst: 1989. Giriş: Geleneksel islâm Nedir? s. 13-28. (13) Martin Lings: Yirminci Yüzyılda Bir Velf. Ç: U. Uyan. B. Şahin, ist: 1988. s. 60. (14) Frilhjof Schuon: İslâm'ı Anlamak, Ç: M. Kanık, Ys: ts. s. 219. (15) Aynı eser, s. 238-241. (16) Ali Bozdağ: Hayri Baba ve Tasavvuf Felsefesi. Basılmamış tez: 1993. Ank. Ün. ilahiyat Fak. .s. 33. (16) Hucurat. 49/16.
Ali Rıza Bayzan
İcmal dergisi