mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
Din , Millet ve Seriat .
Bütün madde münasebetlerini aşan ve hâdiseleri madde üstü ulvî ve ilâhî sebebe bağlayan bir inanış manzumesinin ismi dindir. Dinler içinde de hak ve bâtıl olanları vardır. Bir madde parçasından ibaret olan bir puta tapan da, bu ilâhî kudreti kabul etmiş, fakat onu aslî sahibine bağlamamak yüzünden küfre düşmüş olur. Onunki de dindir, fakat bâtıldır.
Hak dinler, peygamberleri vasıtasıyla Allah’ın kullarına bildirdikleridir. Hak dinler de, İslamiyet’e gelinceye kadar, birbirini takip ederek ve her biri daha ilerisindeki peygamber vasıtasıyla hükümden kaldırılarak, belli başlı zamanlar ve hattâ mekânlarla kayıtlandırılmıştır. Allah’ın, “Sevgilim!” diye hitap ettiği Son Peygamber eliyle gelen İslamiyet ise, maziye doğru ezelî olduğu kadar, istikbale doğru da ebedî olarak, topyekûn bütün zaman ve mekanı kucaklamıştır. İslâmiyet, kendisine gelinceye kadar bütün hak dinlerin toplayıcısı ve tamamlayıcısı olan nihaî Allah müessesesidir. Demek ki, din deyince anlayacağımız ve kabul edeceğimiz, yalnız İslâmiyettir.
İşte, İslâmi iman manzumesine din denildiği gibi, bu dinin bağlıları kadrosuna da millet adı verilir.
Bizde millet mefhumu kavim manasına kullanılıyor. Kelimenin aslı ve öz kaynağı bakımından ne büyük yanlış! Millet, Allah’ın Sevgilisine, getirdiği her şeye inananların topluluk ismidir. Görülüyor ki, millet mefhumunda, evvelâ kalb ve fikir yolu ile bir imana bağlı olanlar, sonra da, tek ve müstakil olarak Peygamberler Peygamberinin getirdiği iman halkasına girenler murat edilmiştir. Zaten “Elküfrü milletün vahidetün-Küfür, her şekliyle tek bir millettir” tarzındaki düstur, yine aynı millet mefhumunun aksi dâvasını göstermiyor mu? Fakat biz, bağlarını gevşettiğimiz kaynakların bu kadar zengin bir mefhumunu ele alıp, ona başka bir mâna çehresi vermekte, onun aslî delâletini zamanla aşındırmakta pek maharetliyiz doğrusu! Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da, mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır. Bu da gösteriyor ki, İslâma bağlı olmayanlar bile, onun zengin mefhumlarını, kendi aykırı mânalarında kullanmadan edemiyorlar.
Öyleyse bir Türk, bir Arap, bir Fars, bir Hint milleti yok, tek ve yekpare bir İslâm milleti vardır. Bunlardan herbiri de şu veya bu kavmin fertleridir.
Neticede din, Peygamberler Peygamberinin getirdiği topyekûn iman manzumesi; millet de bu iman manzumesine bağlananların kadrosu oluyor.
Şeriat, işte bu iman manzumesinin itikat ve amel mevzuunda emir ve yasaklarına ait kanun çerçevesidir.
N.Fazıl Kısakürek / Büyük Doğu-28 Ekim 1949-Sayı-3‘ten
__________________
Bütün madde münasebetlerini aşan ve hâdiseleri madde üstü ulvî ve ilâhî sebebe bağlayan bir inanış manzumesinin ismi dindir. Dinler içinde de hak ve bâtıl olanları vardır. Bir madde parçasından ibaret olan bir puta tapan da, bu ilâhî kudreti kabul etmiş, fakat onu aslî sahibine bağlamamak yüzünden küfre düşmüş olur. Onunki de dindir, fakat bâtıldır.
Hak dinler, peygamberleri vasıtasıyla Allah’ın kullarına bildirdikleridir. Hak dinler de, İslamiyet’e gelinceye kadar, birbirini takip ederek ve her biri daha ilerisindeki peygamber vasıtasıyla hükümden kaldırılarak, belli başlı zamanlar ve hattâ mekânlarla kayıtlandırılmıştır. Allah’ın, “Sevgilim!” diye hitap ettiği Son Peygamber eliyle gelen İslamiyet ise, maziye doğru ezelî olduğu kadar, istikbale doğru da ebedî olarak, topyekûn bütün zaman ve mekanı kucaklamıştır. İslâmiyet, kendisine gelinceye kadar bütün hak dinlerin toplayıcısı ve tamamlayıcısı olan nihaî Allah müessesesidir. Demek ki, din deyince anlayacağımız ve kabul edeceğimiz, yalnız İslâmiyettir.
İşte, İslâmi iman manzumesine din denildiği gibi, bu dinin bağlıları kadrosuna da millet adı verilir.
Bizde millet mefhumu kavim manasına kullanılıyor. Kelimenin aslı ve öz kaynağı bakımından ne büyük yanlış! Millet, Allah’ın Sevgilisine, getirdiği her şeye inananların topluluk ismidir. Görülüyor ki, millet mefhumunda, evvelâ kalb ve fikir yolu ile bir imana bağlı olanlar, sonra da, tek ve müstakil olarak Peygamberler Peygamberinin getirdiği iman halkasına girenler murat edilmiştir. Zaten “Elküfrü milletün vahidetün-Küfür, her şekliyle tek bir millettir” tarzındaki düstur, yine aynı millet mefhumunun aksi dâvasını göstermiyor mu? Fakat biz, bağlarını gevşettiğimiz kaynakların bu kadar zengin bir mefhumunu ele alıp, ona başka bir mâna çehresi vermekte, onun aslî delâletini zamanla aşındırmakta pek maharetliyiz doğrusu! Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da, mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır. Bu da gösteriyor ki, İslâma bağlı olmayanlar bile, onun zengin mefhumlarını, kendi aykırı mânalarında kullanmadan edemiyorlar.
Öyleyse bir Türk, bir Arap, bir Fars, bir Hint milleti yok, tek ve yekpare bir İslâm milleti vardır. Bunlardan herbiri de şu veya bu kavmin fertleridir.
Neticede din, Peygamberler Peygamberinin getirdiği topyekûn iman manzumesi; millet de bu iman manzumesine bağlananların kadrosu oluyor.
Şeriat, işte bu iman manzumesinin itikat ve amel mevzuunda emir ve yasaklarına ait kanun çerçevesidir.
Din, İslâm isimli iman sarayıdır. Millet,o sarayın içinde oturanlardır. Şeriat ise o sarayın mimarisidir.
N.Fazıl Kısakürek / Büyük Doğu-28 Ekim 1949-Sayı-3‘ten
__________________
Ne ki KAVGA:
Hak yolunda olmayınca
Ne ki ÖLÜM:
Şehadet vurmayınca..
Hak yolunda olmayınca
Ne ki ÖLÜM:
Şehadet vurmayınca..