BULENT TUNALI
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,307
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Konum
- BURSA-m.k.paşa
- Web Sitesi
- www.bilsankimya.com
İlim yaşadığımız hayatın vazgeçilmezlerindendir. Akıllara ışık, gönüllere hayat veren yüce kitabımızda ilim hakkında sayısız ayetler bulunur. Sevgili Peygamberimiz de bu konuda ölümsüz sözler söylemiştir.
İlim nimettir.
Hayatı yaşarken yaradılış gereği değişik tasniflere ihtiyaç duyuyor, dünya hayatı, ahiret hayatı gibi adlandırmalar yapıyoruz. Dünya, ahiret bütünlüğü her ne kadar gerekliyse de anlamak ve anlatmak için böyle bir ayrıma gitmek gerekiyor. Aynı düşünce metodunu din ilimleri ve dünya ilimleri diye yapmamızda da bir sakınca yoktur.
Peki bu konunun sınırı ne olacaktır?
“Eski milletlere peygamberleri, hakikatı gösteren mucizeler ve ilahi nurlarla gelince kendilerindeki bilgilere dayanıp o mürşidlere karşı böbürlendiler; onların-gaybi kürsülerden getirdikleri-ilimleri tanımadılar da Allah ayetlerini alaya aldılar. Fakat, cehaletleri dolayısıyla yaptıkları bu karanlık alayları, onları, bir azap şeklinde sarıverdi.” (Mümin suresi, 83)
İnsanların ilahi bilgileri yok saymalarının acı sonuçları ortada.
Dünyada edindiğimiz bilgiler hayatı aydınlatır, günlük olguları izah eder oradan ötesini söylemez. Parçalanma kabul etmeyen düşünce ise ölüm ötesi hakkında zihine devamlı sorular sorar, ondan makul cevaplar ister.
Din ilimleri işte bu evrede devreye girer. Ruha ve bedene kuvvet vererek onu doğruya ve güzele sevk eder. Hak ve batılı ayıracak deliller gösterip akılı geliştirir. Vahiy ve ilhamla insanın iç dünyasını aydınlatıp bilim, sanat duyarlılığını canlı tutar.
Din ilimleri hikmet kemendini kullanıp hayatı yakalar.
Peygamberimiz şöyle buyurur: “Yalnız iki kişiye gıpta edilebilir. Allah’ın kendisine hikmet verdiği ve bu hikmet gereğince hareket eden, bunu başkalarına da öğreten adamla Allah’ın kendisine mal verdiği ve bunu hak yolunda harcayan adam.”
İlim, hikmet yolunda alacağımız mesafelerle daha iyi müslüman olacağımız gün gibi ortada. Öyleyse hep birlikte ilim yolunda yürüyelim.
İlim nimettir.
Hayatı yaşarken yaradılış gereği değişik tasniflere ihtiyaç duyuyor, dünya hayatı, ahiret hayatı gibi adlandırmalar yapıyoruz. Dünya, ahiret bütünlüğü her ne kadar gerekliyse de anlamak ve anlatmak için böyle bir ayrıma gitmek gerekiyor. Aynı düşünce metodunu din ilimleri ve dünya ilimleri diye yapmamızda da bir sakınca yoktur.
Peki bu konunun sınırı ne olacaktır?
“Eski milletlere peygamberleri, hakikatı gösteren mucizeler ve ilahi nurlarla gelince kendilerindeki bilgilere dayanıp o mürşidlere karşı böbürlendiler; onların-gaybi kürsülerden getirdikleri-ilimleri tanımadılar da Allah ayetlerini alaya aldılar. Fakat, cehaletleri dolayısıyla yaptıkları bu karanlık alayları, onları, bir azap şeklinde sarıverdi.” (Mümin suresi, 83)
İnsanların ilahi bilgileri yok saymalarının acı sonuçları ortada.
Dünyada edindiğimiz bilgiler hayatı aydınlatır, günlük olguları izah eder oradan ötesini söylemez. Parçalanma kabul etmeyen düşünce ise ölüm ötesi hakkında zihine devamlı sorular sorar, ondan makul cevaplar ister.
Din ilimleri işte bu evrede devreye girer. Ruha ve bedene kuvvet vererek onu doğruya ve güzele sevk eder. Hak ve batılı ayıracak deliller gösterip akılı geliştirir. Vahiy ve ilhamla insanın iç dünyasını aydınlatıp bilim, sanat duyarlılığını canlı tutar.
Din ilimleri hikmet kemendini kullanıp hayatı yakalar.
Peygamberimiz şöyle buyurur: “Yalnız iki kişiye gıpta edilebilir. Allah’ın kendisine hikmet verdiği ve bu hikmet gereğince hareket eden, bunu başkalarına da öğreten adamla Allah’ın kendisine mal verdiği ve bunu hak yolunda harcayan adam.”
İlim, hikmet yolunda alacağımız mesafelerle daha iyi müslüman olacağımız gün gibi ortada. Öyleyse hep birlikte ilim yolunda yürüyelim.