Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dilin Afetleri (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Büyükler “İnsanoğlunun hayatta başına ne geldiyse dilinden gelmiştir.”derler. Ve dil konusunda gayet dikkat çekici sözler sarf etmişlerdir. Yunus emre hazretleri ağızdan çıkan sözlerin nelere mal olacağını da şu güzel sözle ifade etmiştir. “Söz ola kestire başı, Söz ola kestire savaşı, Söz ola ağulu aşı, Bal ile yağ eder bir söz”


İbnu Abdullah nakletti;"Ey Allah`ın Resulü" dedim, "uyacağım bir amel tavsiye et bana!" Şu cevabı verdi: "Rabbim Allah`tır de, sonra doğru ol!" "Ey Allah`ın Resulü" dedim tekrar, "Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" Eliyle dilini tutup sonra: "İşte şu!" buyurdu.(kütübü site 5909)


Başka bir hadisi şerifte de dilin (söylenen sözün) insanoğlunun akıbetini (cennet yada cehennem olacağını) belirleyici bir unsur olduğuna işaret edilmiştir.


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kul (bazen), Allah`ın rızasına uygun olan bir kelamı, ehemmiyet vermeksizin sarf eder de Allah onun sebebiyle cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen) Allah`ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah, o sebeple onu cehennemde yetmiş yıllık aşağıya atar."(kütübü site 5913)


Dil hakkında atalarımız “Dilim Dilim, ettin beni dilim dilim” buyurmakla dilin insanın başına türlü işler açabileceğine işaret etmişlerdir.

Resulullah (sav) da yine şu uyarıda bulunmuştur;

Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan anlatıyor:
"Ademoğlu sabaha erdimi, bütün azaları, dile temenna edip: "Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikâmette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız!" derler." (Tirmizi, Zühd 61, (2409).(kütübü sitte 5872)


İnsanlar mademki ağızlarından çıkan söz vesilesiyle bu kadar töhmet ve sıkıntı altına girmektedir. O zaman söylenecek sözler “kırk ölçülüp, bir biçilmelidir” Eğer neticesi hoş olmayacak şeylere sebebiyet verecekse;o sözün söylenmemesi daha iyidir. Sadi’nin dediği gibi“Söylenmediği müddetçe söze sen hâkimsin. Bir kere söylendi mi, o sana hâkim olur.”


Söylenecek söz vardır telafisi mümkün olmayan, nice ocaklar yıkan, canlar alan, türküler yakılan “dil yarası derin olur, çare bulunmaz” diye…

Dilin afetlerini anlamak adına, söylenecek sözlerin insan gönlünde yapacağı tahribatı şu söz ne güzel ifade eder "Bak; şu çeşmenin tası yok, kırma insan kalbini; yapacak ustası yok"


“Ağızdan çıkan söz bil ki, yaydan fırlayan ok gibidir. O Ok gittiği yerden geri dönmez. Seli baştan bağlamak gerek.” (Hz. Mevlana)


Aslında ağızdan çıkan her söz, sahibinin karekter yapısını, kişiliğini de ele verir;
“Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır.” (Ataullah İskenderi)


Halk arsında sıkça kullanılan bir söz vardır "bakma onun kötü söylemesine, kalbi temizdir" Bu sözün ne kadar yanlış olduğunu Hazreti Mevlananın şu sözünden anlıyoruz. “Bal küpünden sirke taşmaz” Bu ifadeyle, ağızdan çıkan sözün; o kişinin kalbindeki duygu ve düşüncelerini, açığa çıkardığı anlaşılmaktadır.

Mademki; "söz; özün tercümanıdır" O halde,dilin afetlerinden korunmanın yolu da; "özü(kalbi) temizlemektir"

www.kilispostasi.com
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
En Tatlı Günah Gıybet

En Tatlı Günah Gıybet

İnsanoğlu Adem babamız ve Havva anamızdan yaratıldığını unutup, kardeş olduğunu hatırında tutmaz. Onun içindir ki birbiri aleyhine çok rahat konuşur. Eğer kardeş olduğumuzu hatırlarsak bu kadar çok birbirimizi çekiştirmeyiz. Çünkü insanoğlu kendi canından, kanından olan kardeşine çok farklı davranır. onun için bir hatasını gördüğünde, hemen ya ikaz eder, veya görmezden gelir. Arkasından konuşsa bile, konuştuğunu ona çok rahat söyler. Çünkü kardeşler arasında kırılma çok az olur ve birbirlerini çok çabuk affederler zaten, onun için rahatça eleştiri yaparlar. Fakat biz müminler kendimizi diğer insanlarla kardeş görmediğimizden dolayı gidip de arkasından konuştuğumuz insandan hiç helallik almayız. Çünkü o hatalı, suçlu, ben haklıyım der işin içinden çıkarız. Zaten haksız olsan yani onun yapmadığı bir şeyi söylersen o kardeşine iftira atmış olursun. Gıybet kardeşinin yaptığını veya onda olan bir şeyi onun hoşlanmadığı bir şekilde ifade etmendir. Kısaca gıybetin tanımını yaptıktan sonra peygamberimizin gıybet hakkındaki sözlerine bakalım. Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyuruyor; Birbirimizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah’ın kulları kardeş olunuz. Cabir ve Ebu Said Allah Rasülü’nün şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: “Aman gıybetten uzak durunuz. Hiç kuşkusuz gıybet zinadan daha fenadır. Çünkü adam zina eder ardından pişmanlık duyar, Allah da tevbesini kabul buyurur. Halbuki gıybetçi gıybet ettiği kişi tarafından affedilmedikçe bağışlanmaz.” Enes (r.a) Peygamberimiz (S.A.V)’in şöyle anlattığını haber verir: Mirac gecesi tırnaklarıyla yüzlerini tırmıklayan bir takım topluluklar gördüm. Cebraile: Bunlar kimlerdir? diye sordum. Onlar insanları arkalarından çekiştirip namuslarına dil uzatanlardır dedi. Selim B. Cabir anlatıyor: Rasulullah’ın yanına vardım ve bana faydalanacağım bir hayır öğret dedim. Şöyle buyurdu: Senden su isteyenin su kabına kendi kabından boşalttığın su bile olsa en ufak iyiliği hor görme. Kardeşini güler yüzle karşıla, sırtını dönüp gittiğinde de gıybetini yapma. Bera anlatıyor: Bir gün Peygamber (S.A.V) bize evlerinde oturan kızlara duyuracak şekilde yüksek sesle bir konuşma yapıp şunları söyledi: “Ey dilleriyle inanıp gönülleriyle inanmayanlar topluluğu! Müslümanları arkalarından çekiştirmeyiniz, onların gizli yönlerini araştırmayınız, şüphesiz kardeşinin kapalı bir yönünü araştıranın kapalı tarafını da Allah araştırır. Allah da kimin gizli halini araştırır ise evinin içinde de olsa onu rezil, perişan eder.” Cenabı Hak )C.C)’da bizi uyarıp: “Bazınız bazınızı gıybet etmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz.” (Hucurat 12 ) diyerek gıybet eden kişinin ölü eti yemekle aynı olduğunu söylemiştir. Bu kadar iğrenç bir şeyi nasıl olurda tatlı tatlı yaparız şaşırıyorum. Demek ki bu nefis insana her türlü pisliği çok güzel bir şekilde tatlı tatlı yediriyor. Onun için bu düşmana çok ciddi savaş açıp onunla çok ciddi mücadele etmek gerekiyor. Alemlere rahmet olan peygamberimizin bu konuda yine bir ikazına kulak verelim. Zina olayında Maiz’e recm cezası tatbik ettiğinde birisi arkadaşına; İt gibi birden ölüverdi.” der. Allah Rasulü olaydan sonra bu iki kişi ile birlikte yürürlerken bir leşe rastlarlar. Rasulüllah bu iki kişiye; ‘Şu leşten ısırın’ buyurur. Ya Râsulullah leşten mi ısıracağız? Rasülullah (S.A.V): ‘Kardeşiniz (Maiz)’den kopardığınız şeyler bundan daha pis kokuludur” buyurur. Ebu Hureyre (r.a.) şöyle der: Dünyada kardeşinin etini yiyen kimseye ahirette o et takdim edilir ve dünyada yediğin gibi burada da ye denilir. Adam yemeye çalışır. Ağzında geveleyip durur, yüzünü buruşturur.” Ebu Hureyre’nin bu sözleri Peygamberimiz (S.A.V)’in sözü olarak da aktarılmıştır. Sahabeler güzel yüzle birbirlerini karşılar ve ayrıldıklarında birbirlerinin arkalarından konuşmazlardı. Bunu amellerin en üstünü görür aksi davranışlarını da münafıklık belirtisi olarak değerlendirirlerdi. Katade diyorki; ‘Bize kabir azabının üçte birlik parçanın üçüncü dilimi olduğu söylenirdi, ki üçte biri gıybetten, 2. üçte birlik dilimi nemimeden (kovuculuk) 3. üçte birlik dilimi de idrardan korunmamaktan meydana gelmektedir’. Hasan–i Basri de şöyle der: “Yeminle söylüyorum gıybetin mümin kişinin dinine verdiği zararın etkisi akile illetinin vücuttaki etkisinden çok daha süratlidir.” Hz. Ömer (r.a.h.)’de şöyle der. ‘Allah’ı anmağa bakınız. Çünkü o bir şifadır. İnsanları çekiştirmeyiniz zira bir derttir. Gıybet sadece sözle değil, taklit yolu ile de yapılır. Bir keresinde Hz. Aişe annemiz (r.a.h.) Rasulullah’a bir kadını hatırlatmaya çalışırken eliyle boyunun kısa olduğunu işaret etmiş ve Rasulullah (S.A.V) efendimiz onun gıybetini yaptın buyurarak annemizi uyarmıştır. Gıybetin bir başka türü yapılan gıybeti can kulağı ile dinlemektir. Çünkü gıybet eden gıybetinin hayranlıkla, can kulağıyla dinlediğini görünce gıybet etme şevki artar, gıybetin derinlerine dalar. Kendisi de gıybetin içinde sürüklenir ve: “Hayret ben böyle bilmiyordum, onu daha başka türlü tanıyordum, şu ana kadar kendisi hakkında hayırdan başka bir şey düşünmüyordum. Allah (c.c) onun belasından bizi korusun” der. Rasülullah Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Her müslümanın her müslümana canı, malı ve ırzı haramdır. Enes (r.a.h.) anlatıyor bir keresinde Peygamber (s.a.v.) oruç tutmamızı emretti ve “Ben izin vermeden kimse orucunu açmasın” buyurdu. Akşam olunca adam geliyor ve: Ya Rasülullah! hep oruçtum, müsade ederseniz orucumu açayım diyordu. Rasülullah da izin veriyordu böylece adamlar teker teker geliyor izin istiyor kendilerine izin veriliyordu. Derken bir adam geldi; Ya Rasülullah! Senin yakınlarından iki genç kız da oruç tutmuşlar idi ama huzuruna gelmekten utanıyorlar. Onlara oruç açmalarına izin verir misiniz? Rasülullah (s.a.v.)adama cevap vermedi. Adam sözlerini tekrarladı. Rasülullah (s.a.v.) yine cevap vermedi Adam tekrar sözlerini yineledi. Peygamberimiz (s.a.v.); O ikisi oruç tutmadılar? Gün boyu insanların etlerini yiyen nasıl oruç tutmuş olabilir? Git kendilerine eğer oruçlu iseler istifra etmelerini söyle. Emrini verdi Adam gitti, emri iletti bunun üzerine ikisi de istifra etmeye başlarlar ve her ikisi de kan pıhtısı çıkarır. Adam Peygamber (s.a.v.)’in yanına geri döndü ve gördüğü manzarayı anlattı. Rasülullah (s.a.v.): ‘Ruhumu kudret elinde tutana yemin ederim ki eğer o kan pıhtıları midelerinde kalsaydı kendilerini cehennem ateşi yerdi’ buyurdu. Hz.Aişe (r.a.h.) diyorki; ‘Sakın gıybet etmeyin çünkü ben bir keresinde Allah Rasülü’nün yanında bir kadının eteklerini dilime dolayıp –kadının etekleri uzun– deyince Allah Rasülü: “Tükür tükür” buyurdu. Ben de et parçası tükürdüm’, der. Çok ciddi hastalık olan gıybet hakkındaki ayet ve hadislere göz attıktan sonra nasıl korunacağımızın yolları da bize aktarılmıştır dilerseniz başka bir yazımızda da onu işleriz. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.


Hayriye Bektaş
 

Mekarim-i Ahlak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ocak 2008
Mesajlar
515
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selamünaleyküm kardeşim.

güzel faydalı ve ders çıkartılacak bir konu.

selam ve baki dua ile saygılarımla.

“Ağızdan çıkan söz bil ki, yaydan fırlayan ok gibidir. O Ok gittiği yerden geri dönmez. Seli baştan bağlamak gerek.” (Hz. Mevlana)
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
selamünaleyküm kardeşim.

güzel faydalı ve ders çıkartılacak bir konu.

selam ve baki dua ile saygılarımla.

“Ağızdan çıkan söz bil ki, yaydan fırlayan ok gibidir. O Ok gittiği yerden geri dönmez. Seli baştan bağlamak gerek.” (Hz. Mevlana)

ve aleyküm selam, teşekkür ederim.

saygılarla
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Gıybetten Korunmanın Yolları

Gıybetten Korunmanın Yolları

Geçen haftaki yazımızda ifade ettiğimiz gibi bugün Ahlak–ı Hamide’nin unsurlarından olan gıybet hastalığını tedavi etmenin yollarını aramaya çalışacağız. Kadınıyla, erkeğiyle zevkle yaptığımız günahlardan en önemlilerinden biri gıybettir. Öncelikle bizleri gıybete sürükleyen sebepleri irdeleyeceğiz. Zira gıybet kalbin bir hastalığıdır. Tedavisi de tıpkı bir tıp doktorunun bir hastaya teşhis koymasıyla başlaması gibi önce teşhis konur, sonra tedaviye başlanır. İlk olarak kendimize; ben en çok hangi durumlarda gıybet ediyorum diye bir soru sormamız lazım. Kızgınlıktan ötürü bir insanın aleyhinde konuşursak aklımıza hemen şu gelmeli ben o insana kızgınlığımdan ötürü aleyhinde konuşursam Allah’da bana onun gıybetini yaptığım için kızar. Çünkü beni gıybetten men etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuştur. Rabbinden korkan kişinin dili ağırlaşır ve kinini gıybetle dindirmeye kalkışmaz. Demek ki biz Rabbimizden yeteri kadar korkmuyoruz. Her şeyimiz dilimizde gönlümüze işlemiyor. İki cihan güneşi sevgi Peygamberimiz (s.a.v.) bizlere bakın ne müjdeler veriyor. Gereğini yapma imkanı varken öfkesini yutan kişiyi, Allah–ü Teala kıyamet günü mahlukatın huzurunda çağırır ve istediği hurileri alması konusunda kendisini serbest bırakır. Peygamberlerden birine indirilen kitaplardan birinde şöyle deniliyor. Ey Ademoğlu! kızdığında beni anki, bende kızdığımda seni anayım da seni helak edeceklerimin arasına katıp helak etmeyeyim. Diğer bir gıybet de arkadaşlara uyarak yapılandır. Şunu unutmamalıyız, birilerini memnun etmek için seni yaradanın emrini çiğnemiş oluyorsun. Arkadaşın tercih etmiş oluyorsun. Unutmamak gerekir ki Allahın hukuku bütün her şeyin üstündedir. Bilakis o arkadaşını dinlemek yerine onu çok tatlı bir şekilde uyarıp, ona günah işlediğini ve Allah’a isyan ettiğini hatırlatırsan, susar, suzmaz ise sert bir dille uyarırsın. Buda işe yaramazsa o artık sendeki ölçüyü alır ve bir daha senin yanında konuşmaya cesaret edemez.
Biz o insanı kırdığımızdan dolayı acaba benim amel defterime bu ne olarak yazılacak diye de üzülmemeliyiz. Çünkü burada bir emri yerine getirmek için yapılan bir eylem var, tabi amaç Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Nefsi buraya karıştırmamak gerekir. Aksi taktirde sende onunla helak olursun. Gıybetin bir çeşidi de kıskanarak yapılandır. Bir kişiyi kullandığın zaman onda şu var bende yok, o çok varlıklı ben değilim vs. gibi sözlerle o insanın zenginliğine zenginlik katarsın. Çünkü yaptığın ibadetler onun hanesine sevap olarak yazılır senin ise onun günahını almaktan başka bir şeyin olmaz. Kısaca hem bu dünyada onu kıskanarak yanarsın hem öteki dünyada işlediğin günahtan yanarsın. Hasedin ve ahmaklığın yüzünden helak olup gidersin. O zaman insanlarda olan maddi ve manevi zenginlikleri ve güzel halleri hoş karşılamak gerekir. Değil onun aleyhinde konuşmayı, ondan istifade etmemiz gerekir, Çünkü hepimizin tanıdığı ve çevresinde örnek gösterilen bir arkadaşı yakını vardır. Nitekim bir beyitte şöyle söylenir: Allah–ü Teala dürülmüş (kimsenin farkında olmadığı) bir faziletin yayılmasını murad buyurduğunda, o fazileti yaymak için hasetçinin dilini kullandırır. Unutmamak gerekir ki gıybet sadece dille değil elle ve gönülle de yapılır. Gönülle yapılan gıybet yani kötü zan; buradan şunu ifade edelim ki eğer bu kötü zan yani su–i zan, eğer sizin o insan hakkındaki bir karara, yargıya sebep oluyorsa gıybettir. Yani insanın kalbinden geçen değildir. Kalp, tıpkı sokak gibidir, her şey gelip geçer, önemli olan takılmamasıdır. Cenab–ı Hak şöyle buyurur; Ey iman edenler! Zan’nın bir çoğundan kaçının. Çünkü bazı zan vardır ki günahtır (Hücurat–12)buyurmuştur. Şimdi çok iyi düşünüp elimizle, dilimizle, gönlümüzle, gıybetini yaptığımız insandan helallik alalımda ahirete birşey kalmasın. Zira orası çok çetin bir yerdir dünyada bunları halledelim. Eğer o insan bizden çok uzakta ise onun için Allah’a istiğfar edelimde Allah bizi ve onu affetsin.
Son olarak Allah’ın en sevgili dostlarından olan Hasan–i Basri Hz.’nden bir örnekle sözlerimi noktalamak istiyorum. Rivayete göre adamın biri Hasan–i Basri’ye: falanca seni çekiştirdi demiş oda tutmuş gıybetçiye bir tabak taze hurma göndermiş ve; Duyduğuma göre sevaplarını bana hediye etmişsin! Bunun altında kalmak istemem, ancak tam mukabelede bulunamadığım için beni bağışlayın! diye bir mesaj göndermiş. Allah (c.c) gıybet yapacağımız zaman, elimizi, dilimizi ve gönlümüzü, bağlasın. Amin.

Hayriye Bektaş
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt