Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Devletin şekli (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
DEVLETİN ŞEKLİ

68- İslâm'daki idare şekli, diğer idare şekillerinden temelde büyük farklılıklar arzeder. O, bir krallık rejimi değildir, krallık rejimini de kabul etmez. Zira o, ümmetin fertlerinden bir fert için tanıdığı hakkın dışında devlet başkanına bir hak tanımaz. Devlet reisini bir yönetim sahibi olarak değil, Allah'ın şeriatını icra eden bir kimse olarak görür. Şeriat, devlet reisini yönetime sahip fakat hükmetmeyen ümmet için bir sembol olarak da görmez. Bilakis onu, ümmet tarafından idareye nasb edilen ve onun yerine idareyi yürüten, bu yönetimden herhangi bir şeye malik olmayan bir kimse olarak görür. İslâm'daki yönetimde kesinlikle veliahtlık yoktur.

İslâm idaresi bir cumhuriyet rejimi de değildir. Zira İslâmî sistemde devlet başkanlığı belli bir süre ile sınırlandırılmaz. O ancak, belirli keyfiyetle sınırlandırılır. Nitekim halifenin, Hilâfet'e ehil olabilmesi için bazı şartların kendisinde bulunması lazımdır. Bu şartlardan birisi bozulursa Hilâfet'ten dışarı çıkmış olur ve o görevden uzaklaştırılır. Veya uzaklaştırmaya müstehak olur. Fakat bu şartları kendisinde tam olarak bulunduğu sürece ölünceye kadar halifeliğe devam eder. Ayrıca, İslâmî sistemin tersine, cumhuriyet rejiminde, devlet başkanının yetkileri halk tarafından sınırlandırılır. İslâm'da ise devlet başkanının (halifenin) yetkileri sınırsızdır. O, bütün yetkilere sahiptir ve bütün yetkileri ile o, devlet demektir.

İslâm nizamı, diktatörlük nizamı da değildir. Zira, İslâm'da devlet başkanı şerî hükümlere bağlıdır. Bir helâlı haram yapamayacağı gibi, bir haramı da helâl yapamaz. O, bütün yetkilerinde şerî hükümlerle kayıtlıdır. Diktatörlük nizamı ise, bunun tersinedir. Devlet başkanı mutlak şekilde (kayıtsız ve şartsız) yetkilere sahiptir. Sorgusuz sualsiz istediği gibi hareket eder. O, hem kanun koyucu hem de uygulayıcıdır. Halife ise kanun koyucu olmayıp sadece Şeriat'ı uygulayandır.

İslâm nizamı imparatorluk nizamı da değildir. İslâm nizamında ırkları ve renkleri ne olursa olsun, İslâmın hakim olduğu bütün beldeler tek bir merkeze bağlıdır. İslâm Devleti'nin her bölgesinde bulunan ve çeşitli farklılıklar arzeden toplumlara eşit davranılır. Devlet merkezini diğer yerlerden farklı ve üstün duruma getirmez. Devletin bütün bölgelerinde tahsil edilen mal ve mülk, bütün toplumun malıdır. Bir bölgeye oradan toplanan miktar kadar harcama yapılmaz. Toplanan miktara bakılmaksızın, bölgenin muhtaç olduğu miktar oraya harcanır. İslâm'ın bütün bölgelere ait kanunu ve hükmü birdir. İdare ve sevk de devletin her bölgesinde aynıdır.

İslâm nizamı; beldeleri iç idarede bağımsız olup genel yönetimde birleşen federal bir nizam da değildir. Bilâkis İslâm nizamı bütün bölgeleri tek bir memleket olarak kabul eden tek bir nizamdır. Hiç bir bölge, onun iç ve dış siyasetinde, iktisatta, eğitimde ve her şeyde kesinlikle ayrı bir sultaya (idareye) sahip değildir. Bütün otorite tek elde ve tek merkezde toplanmıştır. Zira şeriat, birliği muhafaza etmek için savaşı ve savaşmayı emrediyor. Nitekim, Resulullah (SAV) buyurdu ki : "Kim bir imama biat ederse ona avucunun ve kalbinin meyvesini verirse gücü yettiği kadar itaat edsin. Eğer ondan başkası gelir de halifelik için çekişirse sonra çıkanın boynunu vurunuz." [1]

Böylece, İslâm'ın devlet şekli bütün devlet şekillerinden farklı olmaktadır. Zira, şeriatı tatbik eden halifedir. Bir kişi, rıza ve ihtiyara dayanan biat ile müslümanlar tarafından tayin edilmedikçe, halife olmaz yani sulta sahibi olmaz. Halife olduğunda ise bütün idare yetkilerini elinde bulundurur.

69- Sulta (otorite), kuvvetten başka bir şeydir. Her ne kadar sulta, kuvvet olmadan yaşamazsa da. Kuvvet de, sultadan başka bir şeydir. Her ne kadar kuvvetin işi sulta olmadan düzenlenmezse de. Sulta (otorite); hükmetmektir, devletin yönetimidir. Sulta, ümmetin kabul ettiği ölçü, mefhum ve fikirlerin toplamını uygulayan varlıktır. Otoritenin işi, hükümleri uygulamak, insanların işlerini gütmek ve onların durumlarını idare etmektir.

Böylece otorite, kuvvet olmadan yaşama şansına sahip olmamakla beraber, kuvvetten farklı bir konuma sahiptir. Çünkü kuvvet; otoritenin ikâme ettiği, fikir, mefhum, ölçü ve hükümlerin ve yönetimin koruyucu vasıtasıdır. Aynı zamanda o; hükümleri tatbik etmek, zalim, haksız ve suçluları sindirmek, hükümlere uyasıya kadar onları boyun eğdirmek için otoritenin elinde kullandığı bir vasıtadır.

Devlette kuvvetin varlığı; halkın işlerini idare ve onların durumlarını gözetmek demek değildir. Yani kuvvet, sulta (otorite) demek değildir. Otorite olmadan kuvvetin varlığı, oluşumu, seyri ve hazırlanması ve düzenlemesi de mümkün olmaz...

Kuvvet maddî varlığı ifade edip, ordu ile temsil edilir. Polis teşkilatı ondan bir parçadır. Otorite bu maddî güç yardımıyla hükümleri tatbik eder. Yine onunla, canileri ve fasıkları kahreder, başkaldıranları ezer. Hakkı tanımayanlara onunla engel olur. Otorite, kendisinin dayandığı fikir, mefhum ve ölçüleri korumak için onu vasıta olarak kullanır.

Bu izahattan; otoritenin, kuvvetten başka bir şey, kuvvetin de otoriteden başka bir şey olduğu ortaya çıkmış bulunuyor.

Bunun için otoritenin kuvvet olması doğru olmaz. Çünkü, eğer sulta (otorite) kuvvete dönüşürse, insanların işlerini yürütmek fesada uğrar. Çünkü, o zaman otoritenin mefhumları ve ölçüleri; idare ve yönetim mefhumları değil de baskı, ezmek ve zorbalık mefhumlarına dönüşür. Sulta (otorite), polisiye yönetimine dönüşür. Onda terör, zorba, baskı, öfke ve kan dökmeden başka bir şey olmaz.

Otoritenin kuvvet yerine geçmesi nasıl doğru değilse, kuvvetin de otorite yerine geçmesi doğru değildir. Çünkü, o zaman kuvvet mantığı ile hükmet-meye gider. İnsanların işlerinin idaresi, askerî hükümlerin ölçü ve kavramlarına göre, baskı ve ezme ölçüleri ile yürütülür. Her iki durum, devletin yok olup gitmesine neden olabileceği gibi, halkta da korku ve dehşet hislerini doğurur. Ümmeti felâket çukuruna götürür. Böylece ümmette en büyük zararı ortaya çıkarır. Halbuki bir şerî kaide:"Ne zarar vermek ne de zarara maruz kalmak" şeklindedir

70- Hükmetme nizamı dört temele dayanır :

A- Hakimiyet halkın değil, Şeriat'ındır.

B- Otorite ümmete aittir.

C- Tek bir halife nasbetmek müslümanlar üzerine farzdır.

D- Devlette, şerî hükümleri benimseme hakkı yalnız halifeye aittir.

Bu nedenle anayasa ve diğer kanunları halife hazırlar.

Hakimiyeti, demokratik anayasaların belirlediği gibi halka değil de Şeriat'a vermenin sebebi şudur: İslâm ümmeti, kendi istek ve iradesiyle hareket eden istediğini yapan bir toplum değildir. Bilâkis o, Allah'ın emir ve nehiylerine göre yürüyen ve Şeriat'a boyun eğen bir toplumdur. Bundan dolayı hakimiyet, Şeriat'ındır. Demokratik anayasalarda ise, hakimiyet halka aittir.

Sultanın (otoritenin ve yetkinin), ümmete ait olması ise; halifenin ümmet tarafından seçilmesini, sultanın biatla alınmasını emreden şerî nassa dayanır.

Üçüncü kaideye gelince; bir halife nasbetmenin farziyeti hadisi şerif ile sabittir. Resulullah (SAV) bir hadisinde;"Kim elini itaattan çekerse, Kıyamet Günü Allah'a hüccetsiz gidecektir. Kim de boynunda biat olmadan ölürse, cahiliyye ölümü üzere ölmüş olur." [2] Vacip olan her müslümanın boynunda biatın bulunmasıdır. Yani halifenin varlığı, her müslümanın boynunda biatın varlığını gerekli kılar.

Dördüncü kaide ise; sahabenin icmaı ile sabittir. Bu icmadan şu meşhur kaideler çıkarılmıştır :

"İmamın emri anlaşmazlıkları ortadan kaldırır." "İmamın emri geçerlidir." "İmam meydana gelen problemler kadar hükümler ve çözümler ortaya koyabilir."

71- Devlet sekiz rükne ayrılır :

1- Halife

2- Tefviz Muavini

3- Tenfiz Muavini

4- Cihad Emiri

5- Valiler

6- Kadılar

7- Devlet Maslahatları (Devlet işleriyle ilgili idarî teşkilat)

8- Ümmet Meclisi

Resulullah (SAV) devlet reisi olarak, devlet teşkilâtını bu şekilde kurmuştur. Nitekim o kurduğu devletin başı idi. Müslümanlara bir halife nasbını emrederken, onlara kendileri için bir devlet reisi nasbetmelerini emretmiş bulunuyordu. Resulullah (SAV) Ebu Bekir ve Ömer (RA)'ı kendisine iki vezir yani iki muavin olarak seçmişti. Nitekim o dedi ki:"Yer ehlinden iki vezirim vardır. Onlar da Ebu Bekir ve Ömer'dir." [3] Çeşitli bölgelerde valiler tayin ettiği gibi, insanlar arasında hükmetmesi için de kadılar tayin etmiştir. İdarî Teşkilâta gelince: Resulullah (SAV) devletin maslahat ve işlerini idare etmek için katipler tayin etmiştir. Sanayî, haricî ve dahilî işler ve harp işlerini yürüten Cihad Emirliğine gelince: Resulullah (SAV) ve onun halifeleri bizzat bu işi yürütüyorlardı. Ancak Ömer (RA) ordu işlerinin görüşülüp tartışıldığı bir divan icad etmiştir. Bu divanda sorumlu bir kişi tayin etmiştir. Bu iş cihad emirinin yetkileri arasında yer alır. Ümmet Meclisine gelince: Resulullah (SAV) istediği zaman müslümanlarla istişare ederdi. Daimi şekilde kavmin seçkinlerinden belli kişileri çağırır onlarla istişare ederdi.

Bundan da anlaşılıyor ki Resulllah (SAV) devlet için özel bir şekil üzerinde belli bir mekanizma tesis etmiştir.

72- Halife, kendisine yardım için tefviz muavini (genel yetkili yardımcı) tayin eder. Bu kimse idarenin mesuliyetini taşır. Halife ona, işleri kendi reyi ile idare etme ve onları kendi ictihadı ile yürütme konusunda genel yetki verir.

Bu nedenle bu temsilin, bir vekalet akdi olabilmesi için hükmetme yetkilerinin hepsini taşıyan ifadelerin ve kelimelerin bu yetki belgesinde bulunması şartı koşulur. Yine onun halife vekili olduğunu ifade eden lafızları kapsaması şartı da koşulur. Yani halife yardımcılığı pusulasında, yardımcılığa delalet eden lafızların bulunması lazımdır. Bu lafızların manası, halife vekaletinden ibaret olup halifeye ait olan bir çok yetkilere sahip olduğunu ifade eder. Halife gibi o da hükmetme yetkilerinin hepsine sahiptir. O, otoritede halife gibidir. Bundan dolayı Ebu Bekir (RA), Ömer (RA)'ı muavin (yardımcı) olarak tayin ettiği zaman insanlar Ebu Bekir (RA)'e Ömer'den şikayette bulunuyorlardı. Ebu Bekir'e şöyle soruyorlardı: "Sen mi halifesin yoksa Ömer (RA) mı?" Ebu Bekir (RA) ise ; "Ben de o da." diyordu. Bunu söylerken bütün sahabeler görüp işittiler.

Ancak yardımcı tayin edilen kişi, halifenin haberi olmadan bir işi yapamaz. Yapacağı işi önce halifeye arzeder. Eğer halife razı olmazsa o işten vazgeçer. Şayet bir şey demezse onu yapar. Yardımcı, halifeden izin almak için onu haberdar etmez. Sadece haberi olması için ona takdim eder ve iznini almadan harekete geçer. Şayet halife o işin yapılmamasını isterse yardımcı o işi yapmaktan vazgeçer. Aynı şekilde halife, yardımcısının yaptığı işlerin bozulmasını uygun görürse bozabilir. Ancak halifenin bizzat kendisinin yaptığı işlerden dönmesi uygun olmaz. Halife, yardımcısının teklifi ile yapmış olduğu işleri de bozamaz. Meselâ; kendisinin uygun gördüğü bir şekilde uyguladığı bir hüküm ve kendisinin uygun gördüğü şekilde dağıttığı bir mal gibi. Doğru olanın tespiti ve hatayı telâfi etmek için halifenin, yardımcısının bütün işlerini detaylı olarak incelemesi gerekir. Zira muavin (yardımcı), Hilâfet işlerinin hepsinde halifenin vekilidir. Ancak yardımcısının yapacağı bütün işler tatbik sahasına konmadan önce halifenin mütealası alınır. Ve onun tasvibine sunar. Muavinin yapacağı her iş aynı zamanda halifenin tasvibini yansıtır. Eğer halife, işin yapılmasını tasvip etmezse yardımcı o işi yapamaz. Bu durumda olan bir yardımcılığa Tevfiz Muavinliği denir.

73- Halife icraat (tenfiz) için bir yardımcı tayin eder. Onun görevi idarî işlerin yürütülmesidir. O, yönetimle ilgili işlerden sorumlu değildir. Bunun sahası haricî ve dahilî işlerle ilgili olarak "Halife" veya "Tefviz Muavini" tarafından ortaya konan hususları yerine getirmektir. Ayrıca haricî ve dahilî işlerle ilgili birimlerden gelen istekleri halifeye ve halifeden gelen emirleri de ilgili birimlere intikal ettirmek gibi bir vasıtadır. Bu teşkilât da halife yardımcılığı mesabesindedir. Ancak bu yardımcılık yönetimde değil icraattadır. Bu bir memurluk görevi olup idarecilik niteliği yoktur. Bu, Tenfiz Muavini diye isimlendirilir. Bu görevi aslında bir kişi yürütür. Ancak işlerin yürütülebilmesi için onunla birlikte birden fazla kişinin tayin edilmesi de caizdir. Eğer birden fazla kişi tayin edilirse, herkesin yapacağı iş ve kısım ayrıca belirtilir. Tenfiz Muavini direkt olarak devlet reisine bağlıdır. İlişkilerini doğrudan doğruya devlet reisi ile kurar. Ve onun isteklerini yerine getirir, gelen istekleri ona sunar. O, her ne kadar hükümden (yönetimden) bir teşkilat değilse de, bir bakıma halifeye bağlı bir teşkilât olarak görev yapar. Buna göre Hilâfet teşkilâtı üç kısımdan oluşuyor. Birincisi; devlet başkanı olan Halife. İkincisi; yardımcı, diğer bir ifade ile Tefviz Muavini. Üçüncüsü ise; icra teşkilâtı veya Tenfiz Muavini.

74- Ümmet Meclisi; idarecileri muhasebe etmek ve halkın görüşlerini halifeye ulaştırmak için müslümanları temsilen seçilen şahıslardan oluşur. İdarecilerin zulümlerinden ve onlara İslâmı kötü uygulamalarından doğacak şikayetleri Ümmet Meclisi'ne götürmeleri için gayri müslimlerin de ümmet meclisinde bulunmaları caizdir. Fakat gayri müslimlerin, Şura işinde hakları yoktur. Yine onlar, halife adaylarını tespit etme işine de katılmazlar. Halifenin seçimine de katılamazlar, seçilen bir halifeye biat edemezler ve kanunlar üzerindeki konuşma ve tartışmalara katılamazlar. Bu meclise girecek olan üyeler doğrudan doğruya halk tarafından seçilir. İslâm Devleti tabiyyetini taşıyan her yetişkin, akıllı kimse, erkek olsun, kadın olsun müslüman veya gayri müslim olsun bu meclise üye olabilirler. Meclisin müslüman olan üyeleri Hilâfet için adayları tespit ederler ve bu hususta görüşleri bağlayıcıdır.

75- Müslümanların; idarecileri muhasebe etmek veya ümmet yolu ile iktidara ulaşmak için, İslâm akidesini esas almak ve benimsenen hükümlerin şerî hükümler olması şartıyla siyasî partiler kurma hakları vardır. Parti kurulurken herhangi bir izne ihtiyaç yoktur. Sosyalist, milliyetçi veya vatancı gibi İslâm esası dışında bir esas üzerine partiler veya kitleleşmeler kurulmasına asla izin verilmez ve men edilirler.

76- İslâm Devleti'nin her tabiyyetlisinin, siyasî veya gayri siyasî dergi ve gazete çıkarabilme ve herhangi bir izne bağlı olmadan kitap çıkarabilme hakkı vardır. Devlet yönetiminin dayandığı esasa yani, İslâm akidesine ters düşen, herhangi bir şeyi çıkartan, yayınlayan veya bastıran her kişi cezalandırılır.


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ahmed b. Hanbel, Mükessirin, 6214

[2] Müslim, İmara, 3441

[3] Tirmizi, Menakıb, 2613
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt