huseyin gazi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 13 Kas 2008
- Mesajlar
- 25
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 66
DERDİM VAR TABİP BEY
Derdim var tabip bey,hem de çok derinden,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
Hikayem uzun ve kederli, ne olur beni iyi anla,
Üç kuruşluk menfaat için sakın ha vaktim alma.
Unutur yahut yanılırsam,tutup sorguya çekme,
Zaten derdim başımı aşar ,birazda sen yükleme.
Ben: bir mafya babasıyım,yahut belanın anası!
-Kapışmayalım seninle muayene ile reçete arası.
Yüreğini iyi aç,olmasın arada gaflet perdesi,
Karışmasın birbirine ney ile düdük sesi!
Dinle şimdi hayat hikayemi,dertlerim satır aralarında,
Belkide bu hastalığın bir benzeri yok tıb kitaplarında.!
Anam beni dizlerinde salladı, beşik görmedim,
Çocukluğum yoksulluk içinde geçti hiç gülmedim.
Ancak bayram sabahları babam okşardı başımı,
İçime gömerdim sicim gibi akan göz yaşımı.
Ağlamak,
İfade edilmeyen düşlerimi haykırmak,
Ağladığım hergünü yaşanmamış saymak.!
Ağlamaktan geliyorum tabip bey! Ağlamaktan,
Karanlığın cirit attığı, zülmet yüklü sokaklardan!
Göz yaşlarımla yıkanırdı ruhumun öfkesi,
Her damla, kimbilir?Sağlam olmanın ifadesi!
Gönlümde yaşlar birikmiş, aşılmaz derya olmuş,
Umuda yelken açmış hicran yüklü gemiler,
Gayretimi yitirmedim çok uzakta olsada sahiller,
Bilmem tıp dilinde bu hale ne derler ?
Derdim var tabip bey sen bakma ateşime,
Küsmedim asla oyuncağımı kapan kardeşime.
Oyuncak dediğim şey, iki basit taş parçası,
Canım anacığım hemen bir yenisini yapardı.
Fırlatırdım sonra hepsini kör bir kuyuya,
Ruhumda nice derin kuyular,derin ve sessiz.
Dehlizleri geceleri dolaşırdım donsuz,gömleksiz,
Bilmem tıpta siz bu hale ne dersiniz?
Aç aman dinlemez,çocuk zaman bilmez,
Dokuz yorgan örtsen gözüme uyku girmez,
Tabip bey,açık yaraya tuz biber ekilmez,
Bilmiyorum tıp ta siz bu hastalığa ne dersiniz?
Derdim var tabip bey,nefesim tamam,
Sabırla dinle, yoksa derdim sana anlatmam.
Hayal değil,gerçeğin ta kendisi saydıklarım,
Nice şeyler de var ki, teşhir etmez saklarım.
Sünnet günümde beyaz mintan almıştı amcam,
Çoraplarımda yeni,lakin lastik pabuçlarım delik,
Ceplerim delik deşik,elim görmedi metelik,
Dertler peşim sıra ben kaçarım fellik fellik.
Su almış minicik ayaklarım bilenim mi var?
Koskoca alem bana geliyordu zaten dar!…
Vicdan fakiri zenginlerle doluyken sokaklar,
Onların umrundamı benim gibi yoksul çocuklar?
Kinim sokaklara değil ne de zenğinlere
Bilmem bu maraz a var mı bir reçete ?
Beş yaşında ekmek ararken bir sabah çöplükten,
Kuru bir somunu kaptırıverdim elimden.
Öfkem bayat somunu kapana değil,belli ki açtı,
Garibim cılız gövdeyle nasıl da kaçtı?
Koskoca adam hücum etti kuru ekmeğe,
O esnada birileri geldi çöp dökmeğe,
Ben sevinçle uzanırken kirli ellerimle,
Arabadaki görevli seslendi,´” Buyrun beyler, diye”
Yemek içmek hoş amma israf olmasa,
Şehrin tüm açları doyarmış buraya atılanlarla.!
Kadere bak, kimi lokma bulamaz, kimi atar,
Bu nasıl dünya birisi yer dokuzu bakar?
Kurtlar yapmazmış bu haksız taksimatı,
Bizler kader bilirdik yıllardır bu ıcraatı!
Meğer kahrolası düzen böyle imiş,
Onca kaymağı götüren üç beş kişiymiş!
Mide en şerli kap imiş doymak bilmeyen,
Hiç mi hesap vermeyecek bunca nimeti tepen ?
Herğün fakirin hakkını pervasız çöpe atanlar,
Şeytanın biraderi olmuş,saçıp savuranlar,
Şeytan ise doğrusu çok nankör Rabbine,
Naneye muhtaç olmak var günün birinde!
Kinim ekmeğe değil ne de çöplerden,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
2.BOLUM
On yaşında vurdum sırtıma boya sandığını,
Kendim kazanıyordum artık harçlığımı.
Sokaklar benim sanmıştım, meğer sahipleri varmış,
Kurtları öteden tanırım,ejderhanın adı mafyaymış!...
Mafya, sanırsın üç beş kişilik çete heyeti,
Ulaşamazsın, zira çok derinde kurmuşlar devleti!...
Kırk kurnaz tilki sinsice oynaşırlar bir ipte,
Hem bağlı kuyrukları sıkıca birbirine.
Kanunen emniyet peşlerinde,sevk ise emirlerinde...
Hududta mayın döşeli,merkezden geçmişler bile!
Mafya çoğalırmış bir ülkede yoksa adalet,
Soygunu seyretmek için mi kurulmuş bu devlet ?
Kinim ne mafyadan ne de aciz düzenden,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
Bir gün bedava çizmesini boyadım bir polisin,,
Böylece adıyla tanışmış oldum rüşvetin.
Konu açılmışken aklıma geliverdi hemen,
Ne kadar istiyorlar sevk için hasteneden ?
İnşallah yolum bir daha düşmez oraya,
Hastalığım azıyor,rüşvet verince kapıcıya.
İdarecilere bahşiş yasak,hediye mübah,
Hakimlerin hediye alması küfre yakın günah!...
Galiba İmam.ı Gazzali den okudum,
Bu rüşvetci kapıcılar cehennem köpeği imiş!...
Onların haksız icraatları,
Hastaların günahına keffaret imiş.!..
Rüşvet ;
Ülkemin kanayan yarası,şifasız illet,
Çocuğuna isim için rüşvet verir oldu bu millet.
Bazıları soruyor, var mı bunun belgesi ?
Var, ama günahdan kısılmış vicdanların sesi!..
Bir gün bu toplum batarsa yedi kat yerin dibine,
Adl- i İlahi nihayet tecelli etmiştir biline!...
Kinim ne mafyadan ne de görevli polisten,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten ?
Babam fazla dayanamadı bu çarpık düzene,
Hiç direnmeden teslim oldu aniden gelen ecele.
Duvar dibinde kaldık altı çocuk, bir kadın,
Koskoca şehirde ne tanıdık var ne de bir yakın.
Sanki bedenimde koptu bir tarafım,çok ağladım,
Henüz çocuk yaşımda bir hakikatı kavradım.
Her nefis mutlaka birgün ölümü tadacak,
Sonunda bütün yollar sahibine varacak.!
Babamın naaşını omuzladı birisi,sevabına diye,
Meğer sahipsiz cesetleri satarmış üniversiteye.
Saglığında şehirde yoktu yeri ölünce mi olsun?
Mezarlık dünyanın parası anam nereden bulsun ?
Derdim var tabip bey,boşuna dinleme kalbimi,
Sağlam atıyor ama sen duyamazsın sesini!...
İçimde kaynayan volkanın ateşi sönmüş,
Şu yürüyenler canlı mı?Bunlar çoktan ölmüş.!..
Nice gövdeler baş mı taşır sanırsın üstünde ?
Öyle başlarda vardır sürünür yerlerde.!..
Sahi doktor bey, sen hiç düşündün mü ?
Ölüler nasıl şaşalı hayat sürer bu ülkede ?
Sefalet diz boyu, vatanperver asil beyler nerede ?
Borusu hala ötenler var miadı çoktan geçsede!...
Öyle garip bir belde ki,
Ölüler hayat sürüyor,diriler uykuda,
Kendimi arıyorum,dipsiz boşlukta!...
Bu ne doyulmaz uyku?bir asır geçti nihayet,
Kısa bir ömür adına ,çekilir oldu nice melanet!
Meydanlarda bol keseden nutuk atanlar,
Her sene şan ve şerefle vatan kurtaranlar,
Kinim yok destanlara,ucuz kahramanlara,
Haydi tabip bey sen derdime bir çare ara.
Nerede hak, hukuk,sosyal adalet ?
Kaybolmuş uhuvvet,gönüllerde hep adavet.
Cambaza bak,muhasır medeniyet falan diyor!...
Ben sefil ölürken o deveyi hamuduyle götürüyor!...
İlim ve teknik mi? Yoksa dalalet ve sefahat,
Yok mu? Muhasır medeniyet hakkında izahat!
Kinim ne deveye nede muhasır medeniyete,
Haydi tabip bey, sen yaz bana bir reçete.
Dinle şimdi:yaramı biraz daha deşeyim,
Küçüklüğüm böyle,müsadenle gençliğime geçeyim.
On beş yaşında ilk günüm başladı hapishanede,
Neler gelmedi garip başıma? Hele sen bir dinle.
Dilerim Allah tan kimsenin yolu düşmesin buraya,
Gardiyan diyorlar, meymenetsiz musallat oldu bana.
Karşı koyunca çirkin emeline olanca gücümle,
Coplar acımasızca indi sırtıma daha ilk gecede.
Kullarıma işkence etmeyiniz buyrulurken Kur’ anda
Merhametin zerresi yoktu bu ahlaksız adamda.
Ertesi gün çaresiz ağlarken bitkin halimle,
Allah tan tanıştırdılar beni bir hemşerimle.
Doğu Anadoludan gelmiş Ökkeş adında,
Hakşinas bir mahkum kendi çapında.
Ökkeş ismi: meğer mubarek sahabiden birisiymiş,
O mübarek sahabi bizim Maraş ‘ta meftun imiş.
Sorardım hep niçin Ökkeş ismi sıkca verilir?
Öğrendim nihayet, Anadoluda sahabe böyle sevilir!
Ağlayarak anlattım gardiyanın sufli arzusunu,
Gür kaşlarını çattı,
-Biz önceden tanırız dedi ,o namussuzu.
Kokma evladım... artık emin ellerdesin,
Cesareti varsa hele senin kılına bir değsin.
Şüphesiz Allah aynı ölçüde verecek ceza,
Allah Resulude hadislerle anlatıyor keza.
Hapishane;
Burası kocaman bir ev lakin garipce,
Her mahkumun içinde saklı sayısız bilmece.
Güneşe hasret gözler sanki her anınız bir gece,
Nimetlerin kadri kiymeti bilinir buraya düşünce.
Kuşlar konmaz,çiçekler açmaz,
Parlamaz ay,yıldızlar kaymaz.
Mevsimler bahar olsa da dışarda,
Zifiri karanlık ve ayaz olur burada.
Dayanışma nedir? Doğrusu ben burda öğrendim,
Dinsizin üstesinden imansız gelir bilirdim,
Meğer yanılmışım,
Kin iyilikleri ateş misali yakarmış,
Yanan benim ülkem kömür gibi kararmış!
Kinim ne oduna ne de yanan ateşten,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
Hikayem karışık, uzatmayalım hulasa,
Beş yıl sonra bana kaldı büyük oda.
Arkadaşım Ökkeş dışarda ben ise burada,
Eşkiyalar,zaniler ve caniler yaşarken bir arada,
Düzen kurmuştuk ayrı bir dunyada.
-“Baba” diyordu tüm mahkumlar bana.
Artık hiç hesap tutmuyordum ki geçen yıllara,
Af çıktı bir ara,
Bazan böyle siyasi kıyaklık yapılırmış,
Önce ayrıcaklı mahkumlar, sonra da garipler bırakılırmış.!..
Her on seneye bir ihtilal , sonra peşinden af,
Cinayetler rafa kalkar,davaların tümü kuru laf!
Biz de azad olup yırttık bu sayede,
Günlerce partiler verdik en lüks meyhanede.
Derdim var tabip bey,hem de çok derinden,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
Hikayem uzun ve kederli, ne olur beni iyi anla,
Üç kuruşluk menfaat için sakın ha vaktim alma.
Unutur yahut yanılırsam,tutup sorguya çekme,
Zaten derdim başımı aşar ,birazda sen yükleme.
Ben: bir mafya babasıyım,yahut belanın anası!
-Kapışmayalım seninle muayene ile reçete arası.
Yüreğini iyi aç,olmasın arada gaflet perdesi,
Karışmasın birbirine ney ile düdük sesi!
Dinle şimdi hayat hikayemi,dertlerim satır aralarında,
Belkide bu hastalığın bir benzeri yok tıb kitaplarında.!
Anam beni dizlerinde salladı, beşik görmedim,
Çocukluğum yoksulluk içinde geçti hiç gülmedim.
Ancak bayram sabahları babam okşardı başımı,
İçime gömerdim sicim gibi akan göz yaşımı.
Ağlamak,
İfade edilmeyen düşlerimi haykırmak,
Ağladığım hergünü yaşanmamış saymak.!
Ağlamaktan geliyorum tabip bey! Ağlamaktan,
Karanlığın cirit attığı, zülmet yüklü sokaklardan!
Göz yaşlarımla yıkanırdı ruhumun öfkesi,
Her damla, kimbilir?Sağlam olmanın ifadesi!
Gönlümde yaşlar birikmiş, aşılmaz derya olmuş,
Umuda yelken açmış hicran yüklü gemiler,
Gayretimi yitirmedim çok uzakta olsada sahiller,
Bilmem tıp dilinde bu hale ne derler ?
Derdim var tabip bey sen bakma ateşime,
Küsmedim asla oyuncağımı kapan kardeşime.
Oyuncak dediğim şey, iki basit taş parçası,
Canım anacığım hemen bir yenisini yapardı.
Fırlatırdım sonra hepsini kör bir kuyuya,
Ruhumda nice derin kuyular,derin ve sessiz.
Dehlizleri geceleri dolaşırdım donsuz,gömleksiz,
Bilmem tıpta siz bu hale ne dersiniz?
Aç aman dinlemez,çocuk zaman bilmez,
Dokuz yorgan örtsen gözüme uyku girmez,
Tabip bey,açık yaraya tuz biber ekilmez,
Bilmiyorum tıp ta siz bu hastalığa ne dersiniz?
Derdim var tabip bey,nefesim tamam,
Sabırla dinle, yoksa derdim sana anlatmam.
Hayal değil,gerçeğin ta kendisi saydıklarım,
Nice şeyler de var ki, teşhir etmez saklarım.
Sünnet günümde beyaz mintan almıştı amcam,
Çoraplarımda yeni,lakin lastik pabuçlarım delik,
Ceplerim delik deşik,elim görmedi metelik,
Dertler peşim sıra ben kaçarım fellik fellik.
Su almış minicik ayaklarım bilenim mi var?
Koskoca alem bana geliyordu zaten dar!…
Vicdan fakiri zenginlerle doluyken sokaklar,
Onların umrundamı benim gibi yoksul çocuklar?
Kinim sokaklara değil ne de zenğinlere
Bilmem bu maraz a var mı bir reçete ?
Beş yaşında ekmek ararken bir sabah çöplükten,
Kuru bir somunu kaptırıverdim elimden.
Öfkem bayat somunu kapana değil,belli ki açtı,
Garibim cılız gövdeyle nasıl da kaçtı?
Koskoca adam hücum etti kuru ekmeğe,
O esnada birileri geldi çöp dökmeğe,
Ben sevinçle uzanırken kirli ellerimle,
Arabadaki görevli seslendi,´” Buyrun beyler, diye”
Yemek içmek hoş amma israf olmasa,
Şehrin tüm açları doyarmış buraya atılanlarla.!
Kadere bak, kimi lokma bulamaz, kimi atar,
Bu nasıl dünya birisi yer dokuzu bakar?
Kurtlar yapmazmış bu haksız taksimatı,
Bizler kader bilirdik yıllardır bu ıcraatı!
Meğer kahrolası düzen böyle imiş,
Onca kaymağı götüren üç beş kişiymiş!
Mide en şerli kap imiş doymak bilmeyen,
Hiç mi hesap vermeyecek bunca nimeti tepen ?
Herğün fakirin hakkını pervasız çöpe atanlar,
Şeytanın biraderi olmuş,saçıp savuranlar,
Şeytan ise doğrusu çok nankör Rabbine,
Naneye muhtaç olmak var günün birinde!
Kinim ekmeğe değil ne de çöplerden,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
2.BOLUM
On yaşında vurdum sırtıma boya sandığını,
Kendim kazanıyordum artık harçlığımı.
Sokaklar benim sanmıştım, meğer sahipleri varmış,
Kurtları öteden tanırım,ejderhanın adı mafyaymış!...
Mafya, sanırsın üç beş kişilik çete heyeti,
Ulaşamazsın, zira çok derinde kurmuşlar devleti!...
Kırk kurnaz tilki sinsice oynaşırlar bir ipte,
Hem bağlı kuyrukları sıkıca birbirine.
Kanunen emniyet peşlerinde,sevk ise emirlerinde...
Hududta mayın döşeli,merkezden geçmişler bile!
Mafya çoğalırmış bir ülkede yoksa adalet,
Soygunu seyretmek için mi kurulmuş bu devlet ?
Kinim ne mafyadan ne de aciz düzenden,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
Bir gün bedava çizmesini boyadım bir polisin,,
Böylece adıyla tanışmış oldum rüşvetin.
Konu açılmışken aklıma geliverdi hemen,
Ne kadar istiyorlar sevk için hasteneden ?
İnşallah yolum bir daha düşmez oraya,
Hastalığım azıyor,rüşvet verince kapıcıya.
İdarecilere bahşiş yasak,hediye mübah,
Hakimlerin hediye alması küfre yakın günah!...
Galiba İmam.ı Gazzali den okudum,
Bu rüşvetci kapıcılar cehennem köpeği imiş!...
Onların haksız icraatları,
Hastaların günahına keffaret imiş.!..
Rüşvet ;
Ülkemin kanayan yarası,şifasız illet,
Çocuğuna isim için rüşvet verir oldu bu millet.
Bazıları soruyor, var mı bunun belgesi ?
Var, ama günahdan kısılmış vicdanların sesi!..
Bir gün bu toplum batarsa yedi kat yerin dibine,
Adl- i İlahi nihayet tecelli etmiştir biline!...
Kinim ne mafyadan ne de görevli polisten,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten ?
Babam fazla dayanamadı bu çarpık düzene,
Hiç direnmeden teslim oldu aniden gelen ecele.
Duvar dibinde kaldık altı çocuk, bir kadın,
Koskoca şehirde ne tanıdık var ne de bir yakın.
Sanki bedenimde koptu bir tarafım,çok ağladım,
Henüz çocuk yaşımda bir hakikatı kavradım.
Her nefis mutlaka birgün ölümü tadacak,
Sonunda bütün yollar sahibine varacak.!
Babamın naaşını omuzladı birisi,sevabına diye,
Meğer sahipsiz cesetleri satarmış üniversiteye.
Saglığında şehirde yoktu yeri ölünce mi olsun?
Mezarlık dünyanın parası anam nereden bulsun ?
Derdim var tabip bey,boşuna dinleme kalbimi,
Sağlam atıyor ama sen duyamazsın sesini!...
İçimde kaynayan volkanın ateşi sönmüş,
Şu yürüyenler canlı mı?Bunlar çoktan ölmüş.!..
Nice gövdeler baş mı taşır sanırsın üstünde ?
Öyle başlarda vardır sürünür yerlerde.!..
Sahi doktor bey, sen hiç düşündün mü ?
Ölüler nasıl şaşalı hayat sürer bu ülkede ?
Sefalet diz boyu, vatanperver asil beyler nerede ?
Borusu hala ötenler var miadı çoktan geçsede!...
Öyle garip bir belde ki,
Ölüler hayat sürüyor,diriler uykuda,
Kendimi arıyorum,dipsiz boşlukta!...
Bu ne doyulmaz uyku?bir asır geçti nihayet,
Kısa bir ömür adına ,çekilir oldu nice melanet!
Meydanlarda bol keseden nutuk atanlar,
Her sene şan ve şerefle vatan kurtaranlar,
Kinim yok destanlara,ucuz kahramanlara,
Haydi tabip bey sen derdime bir çare ara.
Nerede hak, hukuk,sosyal adalet ?
Kaybolmuş uhuvvet,gönüllerde hep adavet.
Cambaza bak,muhasır medeniyet falan diyor!...
Ben sefil ölürken o deveyi hamuduyle götürüyor!...
İlim ve teknik mi? Yoksa dalalet ve sefahat,
Yok mu? Muhasır medeniyet hakkında izahat!
Kinim ne deveye nede muhasır medeniyete,
Haydi tabip bey, sen yaz bana bir reçete.
Dinle şimdi:yaramı biraz daha deşeyim,
Küçüklüğüm böyle,müsadenle gençliğime geçeyim.
On beş yaşında ilk günüm başladı hapishanede,
Neler gelmedi garip başıma? Hele sen bir dinle.
Dilerim Allah tan kimsenin yolu düşmesin buraya,
Gardiyan diyorlar, meymenetsiz musallat oldu bana.
Karşı koyunca çirkin emeline olanca gücümle,
Coplar acımasızca indi sırtıma daha ilk gecede.
Kullarıma işkence etmeyiniz buyrulurken Kur’ anda
Merhametin zerresi yoktu bu ahlaksız adamda.
Ertesi gün çaresiz ağlarken bitkin halimle,
Allah tan tanıştırdılar beni bir hemşerimle.
Doğu Anadoludan gelmiş Ökkeş adında,
Hakşinas bir mahkum kendi çapında.
Ökkeş ismi: meğer mubarek sahabiden birisiymiş,
O mübarek sahabi bizim Maraş ‘ta meftun imiş.
Sorardım hep niçin Ökkeş ismi sıkca verilir?
Öğrendim nihayet, Anadoluda sahabe böyle sevilir!
Ağlayarak anlattım gardiyanın sufli arzusunu,
Gür kaşlarını çattı,
-Biz önceden tanırız dedi ,o namussuzu.
Kokma evladım... artık emin ellerdesin,
Cesareti varsa hele senin kılına bir değsin.
Şüphesiz Allah aynı ölçüde verecek ceza,
Allah Resulude hadislerle anlatıyor keza.
Hapishane;
Burası kocaman bir ev lakin garipce,
Her mahkumun içinde saklı sayısız bilmece.
Güneşe hasret gözler sanki her anınız bir gece,
Nimetlerin kadri kiymeti bilinir buraya düşünce.
Kuşlar konmaz,çiçekler açmaz,
Parlamaz ay,yıldızlar kaymaz.
Mevsimler bahar olsa da dışarda,
Zifiri karanlık ve ayaz olur burada.
Dayanışma nedir? Doğrusu ben burda öğrendim,
Dinsizin üstesinden imansız gelir bilirdim,
Meğer yanılmışım,
Kin iyilikleri ateş misali yakarmış,
Yanan benim ülkem kömür gibi kararmış!
Kinim ne oduna ne de yanan ateşten,
Bilmem bu maraza var mı bir reçeten?
Hikayem karışık, uzatmayalım hulasa,
Beş yıl sonra bana kaldı büyük oda.
Arkadaşım Ökkeş dışarda ben ise burada,
Eşkiyalar,zaniler ve caniler yaşarken bir arada,
Düzen kurmuştuk ayrı bir dunyada.
-“Baba” diyordu tüm mahkumlar bana.
Artık hiç hesap tutmuyordum ki geçen yıllara,
Af çıktı bir ara,
Bazan böyle siyasi kıyaklık yapılırmış,
Önce ayrıcaklı mahkumlar, sonra da garipler bırakılırmış.!..
Her on seneye bir ihtilal , sonra peşinden af,
Cinayetler rafa kalkar,davaların tümü kuru laf!
Biz de azad olup yırttık bu sayede,
Günlerce partiler verdik en lüks meyhanede.