HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
DELİL OLMADIĞI HALDE DELİL SANILANLAR
--------------------------------------------------------------------------------
Muteber dört delil işte bunlardır: Kitap, Sünnet, Sahabelerin İcması ve illeti Şeriatta geçmiş olan Kıyas. Bazı imam ve müçtehitlerin bunların dışında delil olarak itibar ettikleri hususlar ise delil değildir. Zira sadece bunların Şer’î delil olarak itibar edilmesine kesin delil getirilmiştir. Bunların dışında kalanlar hakkında bir kesin delil getirilmemiştir. Dolayısıyla Şeriata göre muteber deliller sadece bu dört delildir. Çünkü Şer’î delil, usulden/asıllardan bir asıldır. Dolayısıyla o, sadece yakîn delil ise sabit olan akideler gibidir. Böylece ona delâlet eden kesin bir delilin olması kaçınılmazdır.
Ancak bu dört delilden başka içerisinde delil şüphesi bulunan hususlarla istidlâl/delillendirme Şer’î delillendirmekten sayılır, onun gereği istinbat edilen hüküm de Şer’î hüküm sayılır. Çünkü o, şüphetüddelildir. Fakat onlara delil olarak itibar etmeyen kimse hakkında Şer’î hüküm olmaz. Fakat ortada delil şüphesi olduğundan dolayı o, o kimsenin nazarında Şer’î hüküm olur.
Delil olmadığı halde delil sanılan hususlara gelince, onların hüccet olduğuna delâlet eden deliller, zannî delildirler veya delil getirdikleri hususa uymayan delildirler. Bunların en önemlileri şu dört husustur:
1- Şer’u men kablenâ/önceki Şeriatlar,
2- Sahabe mezhebi,
3- İstihsan,
4- Mesâlihi mürsele.
1- Şer’u Men Kablenâ:
Bazı imamlar dediler ki; ‘Şer’u Men Kablenâ/Önceki Şeriatlar, Şer’î delillerden bir delildir. Zira Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisinden önceki Şeriatlardan -değiştirilmiş kitapları ve ehillerinin nakli yönünden değil de vahiy yoluyla- kendisine ulaşan sahih Şeriatlarla ibadet etmekteydi.’ Dediler ki: ‘Doğrudur! Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Şeriatı, daha önceki Şeriatı nesh edicidir. Fakat önceki Şeriattan nesh olunan, İslâm Şeriatına muhalif olandır. Dolayısıyla O’nun SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Şeriatından önceki Şeriatta muhalif olan husus, nesheden olmaktadır. Fakat önceki Şeriatlardan İslâm Şeriatına muhalif olmayan hususlar O’nun Şeriatındandır. Zira o, bu hususta önceki Şeriatlara uymakla mukayyeddir. O zaman onu nesh edici olmaz. Onun için, O’nun Şeriatı, kendisinden önce konulmuş bazı hususları nesh edici olarak vasfedilmez. Meselâ, imanın vacib oluşu, küfrün haram oluşu, zina, öldürme, hırsızlık v.b. Bizim Şeriatımızda olup da önceki Şeriatlara uygun düşen hususlar gibi.’
Önceki şeriatların bize de şeriat olduğuna dair Kitap ve Sünnetten delil getirdiler. Kitaptan şu ayetleri şöyle delil getirdiler:
- Allah’u Teala nebiler hakkında şöyle demiştir: أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُدَاهُمْ اقْتَدِهِ “İşte o nebiler, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine/yoluna uy.”[1]
Allah Rasule, o nebilerin yoluna, onların yolundaki şeriatlarına uymasını emretti. Dolayısıyla Rasulün ona uyması vacib oldu.
- Allah’u Teala şöyle dedi: إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ “Biz Nuh’a... vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.”[2] شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا “...Nuh’a tavsiye ettiğini Allah size de din kıldı.”[3]
Allah’ın bu sözü, Rasulün Nuh’un Şeriatına uymasının vacib olduğuna delâlet etmektedir.
- Allah’u Teala şöyle dedi: أَنْ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ ثم أوحيتا إليك “Sonra da sana İbrahim’in milletine uy diye vahyettik.”[4]
Burada da Nebi’ye İbrahim’in dinine uymasını emretti. Burada emir vacib kılmak içindir.
- Allah’u Teala şöyle dedi: إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ “Biz, içinde hidâyet ve nur olduğu halde, nebilerin kendisiyle hükmettikleri Tevrat’ı indirdik.”[5]
Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de nebiler topluluğundandır. Dolayısıyla onun da Tevratla hükmetmesi vacib oldu.
Sünnetten delilleri ise şöyledir:
- Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, bir Yahudinin recm edilmesinde Tevrata başvurduğu rivayet edilmiştir.
- Kendisinden kırılmış bir dişe kısas talep edildiğinde şöyle demiştir: يا أنس كتاب الله القصاص “Ey Enes! Allah’ın kitabı kısas ile hükmetmektedir.”[6] Tevrat’ın dışında Kitapta diş hakkında kısas ile hükmetmek yoktur. O da Allah’u Teala’nın Tevrat’ta geçtiğini söylediği şu sözdür: ... وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ ... “... dişe diş...”[7]
-Yine Rasul’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: مَنْ نَسِيَ صَلاةً أَوْ نَامَ عَنْهَا فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا إن الله نعالى يقول : وَأَقِمْ الصَّلاةَ لِذِكْرِي “Kim bir namaz vakti uyuyakalır veya unutup vaktini geçirirse, hatırladığında onu kılsın. Allah’u Teala diyor ki: ‘Beni anmak için namaz kıl.’[8] ”[9] Bu kitap, Musa Aleyhisselam’a yönelik bir kitaptır.
- Ebu Hüreyre’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: الأنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ مِنْ عَلاتٍ وَأُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ “Nebiler farklı annelerden olma kardeştirler. Anneleri farklıdır, dinleri tektir.”[10] Bu demektir ki onların şeriatları Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem için de şeriattır.
- Yine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, yahudileri aşure günü oruç tuttuklarını gördüğünde şöyle demiştir: نَحْنُ أَوْلَى بِمُوسَى مِنْهُمْ “Biz Musa’ya onlardan daha yakınız.”[11] Bu da, Musa’nın şeriatının ona da şeriat olduğuna delâlet etmektedir. Dolayısıyla bu, önceki şeriatların bize de şeriat olduğuna dair bir delildir.
Önceki şeriatların bize de şeriat olduğunu söyleyenlerin delilleri işte bunlardır. Bu söz esasından batıldır. Zikredilen deliller, bu söze hüccet olmazlar. Önceki şeriatlar bize şeriat değildir ve Şer’î delillerden sayılmazlar. Bunun delili de; Kitap, Sünnet, Sahabelerin İcmaı ve bizden öncekilere ait ve bize ait Şer’î hükümlerin vakıasıdır.
* Kitaptan deliller şunlardır:
- Allah’u Teala şöyle demiştir: إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الإسْلامُ “Allah katında din İslâm’dır.”[12] وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الإسْلامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (o din) ondan asla kabul edilmez.”[13] وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve ona hakim olmak üzere hak olarak Kitab’ı indirdik”[14] لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا “Her birinize (her ümmete) bir Şeriat ve metot verdik.”[15]
Bu ayetlerle delil getirme şekli şöyledir:
- İlk iki ayet: Her ne kadar الإسلام –“İslâm” kelimesi, Allah’a teslim olmak manasında olsa da, o iki ayette الدين –“Din” kelimesi ile birlikte zikredilmiştir. Bu demektir ki, bu kelimeden kast olunan İslâm Dinidir, Allah’u Teala’ya teslim olmak değil. “İslâm” kelimesinin “din”e atfedilmesi/isim olarak verilmesi sadece Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirdiği Şeriata isim olarak verilmesi olur. Onun için ilk ayetin manası: ‘Allah katında kabul görülen din, Rasul’ün gönderilmesinden sonra gelen İslâm Dinidir.’ şeklinde olur.
- İkinci ayetin manası da şöyle olur: ‘Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in gönderilmesinden sonra kim İslâm dininden başka bir dine inanırsa, Allah ondan bunu kabul etmez ve o Ahirette hüsrana düşenlerden olur. Bunu şu da teyit ediyor: Hıristiyanlar ve Yahudiler İslâm Şeriatı ile muhataptırlar ve kendi şeriatlarını terk etmekle emrolunmuşlardır. Rasul’ün gönderilmesinden sonra, Hıristiyanlık ve Yahudilik küfür, tâbileri de kâfir sayılmışlardır. Böylece o iki ayetin manası şöyle sabit oluyor: Rasul’ün gönderilmesinden sonra, onun Şeriatında olmayan her şeriat küfürdür.
- Üçüncü ayet: Bu ayette, مهيمنا –“müheyminen” sözü ile kast olunan مصدقا –“musaddikan”/“doğrulayıcı olmak” değildir. Çünkü aynı ayette مصدقا – “musaddikan” da denilmekte مهيمنا –“müheyminen” de denilmektedir. Dolayısıyla مهيمنا –“müheyminen” kelimesinin “doğrulayıcı olmaktan” başka bir manasının olması kaçınılmazdır. O mana da, önceki şeriatlara “hakim olmasıdır.” Kur'an’ın önceki şeriatlara hakim olması, önceki şeriatları nesh etmesidir. Yani onları doğrulayıcı ve nesh edici olarak gelmiştir.
- Dördüncü ayet: Allah’u Teâlâ, her Rasule, diğerinin şeriatından başka bir şeriat vermiştir. Bu demektir ki, Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Şeriatı, önceki şeriatlardan başkadır, önceki şeriatlar da Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ait şeriat değildir. Çünkü onun Şeriatı ve minhacı/yöntemi değildir. Zira her Rasule bir kanun ve yöntem verilmiştir, yani şeriat verilmiştir. Bu da Rasul’ün, başkasının şeriatı ile değil de kendi Şeriatı ile kayıtlı olduğuna dair bir delildir.
Ayrıca Allah’u Teala şöyle dedi: أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (133) تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Yoksa Yakub’a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman Yakub oğullarına: ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?’ demişti. Onlar: ‘Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz. Biz ancak O’na teslim olmuşuzdur’ dediler. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.”[16]
Allah bu ayetlerle bize, o nebilerin yaptıklarından, bizi sorguya çekmeyeceğini haber veriyor. Biz, onların amellerinden sorguya çekilmediğimize göre onların şeriatlarından da sorguya çekilmeyiz. Çünkü o şeriatın tebliği ve onunla amel etmek, onların amellerindendir. Kendisinden sorgulanmadığımız husus, kendisi ile talep olunmadığımız ve bize zorunlu olmayan husustur.
--------------------------------------------------------------------------------
Muteber dört delil işte bunlardır: Kitap, Sünnet, Sahabelerin İcması ve illeti Şeriatta geçmiş olan Kıyas. Bazı imam ve müçtehitlerin bunların dışında delil olarak itibar ettikleri hususlar ise delil değildir. Zira sadece bunların Şer’î delil olarak itibar edilmesine kesin delil getirilmiştir. Bunların dışında kalanlar hakkında bir kesin delil getirilmemiştir. Dolayısıyla Şeriata göre muteber deliller sadece bu dört delildir. Çünkü Şer’î delil, usulden/asıllardan bir asıldır. Dolayısıyla o, sadece yakîn delil ise sabit olan akideler gibidir. Böylece ona delâlet eden kesin bir delilin olması kaçınılmazdır.
Ancak bu dört delilden başka içerisinde delil şüphesi bulunan hususlarla istidlâl/delillendirme Şer’î delillendirmekten sayılır, onun gereği istinbat edilen hüküm de Şer’î hüküm sayılır. Çünkü o, şüphetüddelildir. Fakat onlara delil olarak itibar etmeyen kimse hakkında Şer’î hüküm olmaz. Fakat ortada delil şüphesi olduğundan dolayı o, o kimsenin nazarında Şer’î hüküm olur.
Delil olmadığı halde delil sanılan hususlara gelince, onların hüccet olduğuna delâlet eden deliller, zannî delildirler veya delil getirdikleri hususa uymayan delildirler. Bunların en önemlileri şu dört husustur:
1- Şer’u men kablenâ/önceki Şeriatlar,
2- Sahabe mezhebi,
3- İstihsan,
4- Mesâlihi mürsele.
1- Şer’u Men Kablenâ:
Bazı imamlar dediler ki; ‘Şer’u Men Kablenâ/Önceki Şeriatlar, Şer’î delillerden bir delildir. Zira Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisinden önceki Şeriatlardan -değiştirilmiş kitapları ve ehillerinin nakli yönünden değil de vahiy yoluyla- kendisine ulaşan sahih Şeriatlarla ibadet etmekteydi.’ Dediler ki: ‘Doğrudur! Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Şeriatı, daha önceki Şeriatı nesh edicidir. Fakat önceki Şeriattan nesh olunan, İslâm Şeriatına muhalif olandır. Dolayısıyla O’nun SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Şeriatından önceki Şeriatta muhalif olan husus, nesheden olmaktadır. Fakat önceki Şeriatlardan İslâm Şeriatına muhalif olmayan hususlar O’nun Şeriatındandır. Zira o, bu hususta önceki Şeriatlara uymakla mukayyeddir. O zaman onu nesh edici olmaz. Onun için, O’nun Şeriatı, kendisinden önce konulmuş bazı hususları nesh edici olarak vasfedilmez. Meselâ, imanın vacib oluşu, küfrün haram oluşu, zina, öldürme, hırsızlık v.b. Bizim Şeriatımızda olup da önceki Şeriatlara uygun düşen hususlar gibi.’
Önceki şeriatların bize de şeriat olduğuna dair Kitap ve Sünnetten delil getirdiler. Kitaptan şu ayetleri şöyle delil getirdiler:
- Allah’u Teala nebiler hakkında şöyle demiştir: أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُدَاهُمْ اقْتَدِهِ “İşte o nebiler, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine/yoluna uy.”[1]
Allah Rasule, o nebilerin yoluna, onların yolundaki şeriatlarına uymasını emretti. Dolayısıyla Rasulün ona uyması vacib oldu.
- Allah’u Teala şöyle dedi: إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ “Biz Nuh’a... vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.”[2] شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا “...Nuh’a tavsiye ettiğini Allah size de din kıldı.”[3]
Allah’ın bu sözü, Rasulün Nuh’un Şeriatına uymasının vacib olduğuna delâlet etmektedir.
- Allah’u Teala şöyle dedi: أَنْ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ ثم أوحيتا إليك “Sonra da sana İbrahim’in milletine uy diye vahyettik.”[4]
Burada da Nebi’ye İbrahim’in dinine uymasını emretti. Burada emir vacib kılmak içindir.
- Allah’u Teala şöyle dedi: إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ “Biz, içinde hidâyet ve nur olduğu halde, nebilerin kendisiyle hükmettikleri Tevrat’ı indirdik.”[5]
Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de nebiler topluluğundandır. Dolayısıyla onun da Tevratla hükmetmesi vacib oldu.
Sünnetten delilleri ise şöyledir:
- Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, bir Yahudinin recm edilmesinde Tevrata başvurduğu rivayet edilmiştir.
- Kendisinden kırılmış bir dişe kısas talep edildiğinde şöyle demiştir: يا أنس كتاب الله القصاص “Ey Enes! Allah’ın kitabı kısas ile hükmetmektedir.”[6] Tevrat’ın dışında Kitapta diş hakkında kısas ile hükmetmek yoktur. O da Allah’u Teala’nın Tevrat’ta geçtiğini söylediği şu sözdür: ... وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ ... “... dişe diş...”[7]
-Yine Rasul’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: مَنْ نَسِيَ صَلاةً أَوْ نَامَ عَنْهَا فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا إن الله نعالى يقول : وَأَقِمْ الصَّلاةَ لِذِكْرِي “Kim bir namaz vakti uyuyakalır veya unutup vaktini geçirirse, hatırladığında onu kılsın. Allah’u Teala diyor ki: ‘Beni anmak için namaz kıl.’[8] ”[9] Bu kitap, Musa Aleyhisselam’a yönelik bir kitaptır.
- Ebu Hüreyre’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: الأنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ مِنْ عَلاتٍ وَأُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ “Nebiler farklı annelerden olma kardeştirler. Anneleri farklıdır, dinleri tektir.”[10] Bu demektir ki onların şeriatları Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem için de şeriattır.
- Yine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, yahudileri aşure günü oruç tuttuklarını gördüğünde şöyle demiştir: نَحْنُ أَوْلَى بِمُوسَى مِنْهُمْ “Biz Musa’ya onlardan daha yakınız.”[11] Bu da, Musa’nın şeriatının ona da şeriat olduğuna delâlet etmektedir. Dolayısıyla bu, önceki şeriatların bize de şeriat olduğuna dair bir delildir.
Önceki şeriatların bize de şeriat olduğunu söyleyenlerin delilleri işte bunlardır. Bu söz esasından batıldır. Zikredilen deliller, bu söze hüccet olmazlar. Önceki şeriatlar bize şeriat değildir ve Şer’î delillerden sayılmazlar. Bunun delili de; Kitap, Sünnet, Sahabelerin İcmaı ve bizden öncekilere ait ve bize ait Şer’î hükümlerin vakıasıdır.
* Kitaptan deliller şunlardır:
- Allah’u Teala şöyle demiştir: إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الإسْلامُ “Allah katında din İslâm’dır.”[12] وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الإسْلامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (o din) ondan asla kabul edilmez.”[13] وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve ona hakim olmak üzere hak olarak Kitab’ı indirdik”[14] لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا “Her birinize (her ümmete) bir Şeriat ve metot verdik.”[15]
Bu ayetlerle delil getirme şekli şöyledir:
- İlk iki ayet: Her ne kadar الإسلام –“İslâm” kelimesi, Allah’a teslim olmak manasında olsa da, o iki ayette الدين –“Din” kelimesi ile birlikte zikredilmiştir. Bu demektir ki, bu kelimeden kast olunan İslâm Dinidir, Allah’u Teala’ya teslim olmak değil. “İslâm” kelimesinin “din”e atfedilmesi/isim olarak verilmesi sadece Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirdiği Şeriata isim olarak verilmesi olur. Onun için ilk ayetin manası: ‘Allah katında kabul görülen din, Rasul’ün gönderilmesinden sonra gelen İslâm Dinidir.’ şeklinde olur.
- İkinci ayetin manası da şöyle olur: ‘Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in gönderilmesinden sonra kim İslâm dininden başka bir dine inanırsa, Allah ondan bunu kabul etmez ve o Ahirette hüsrana düşenlerden olur. Bunu şu da teyit ediyor: Hıristiyanlar ve Yahudiler İslâm Şeriatı ile muhataptırlar ve kendi şeriatlarını terk etmekle emrolunmuşlardır. Rasul’ün gönderilmesinden sonra, Hıristiyanlık ve Yahudilik küfür, tâbileri de kâfir sayılmışlardır. Böylece o iki ayetin manası şöyle sabit oluyor: Rasul’ün gönderilmesinden sonra, onun Şeriatında olmayan her şeriat küfürdür.
- Üçüncü ayet: Bu ayette, مهيمنا –“müheyminen” sözü ile kast olunan مصدقا –“musaddikan”/“doğrulayıcı olmak” değildir. Çünkü aynı ayette مصدقا – “musaddikan” da denilmekte مهيمنا –“müheyminen” de denilmektedir. Dolayısıyla مهيمنا –“müheyminen” kelimesinin “doğrulayıcı olmaktan” başka bir manasının olması kaçınılmazdır. O mana da, önceki şeriatlara “hakim olmasıdır.” Kur'an’ın önceki şeriatlara hakim olması, önceki şeriatları nesh etmesidir. Yani onları doğrulayıcı ve nesh edici olarak gelmiştir.
- Dördüncü ayet: Allah’u Teâlâ, her Rasule, diğerinin şeriatından başka bir şeriat vermiştir. Bu demektir ki, Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Şeriatı, önceki şeriatlardan başkadır, önceki şeriatlar da Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ait şeriat değildir. Çünkü onun Şeriatı ve minhacı/yöntemi değildir. Zira her Rasule bir kanun ve yöntem verilmiştir, yani şeriat verilmiştir. Bu da Rasul’ün, başkasının şeriatı ile değil de kendi Şeriatı ile kayıtlı olduğuna dair bir delildir.
Ayrıca Allah’u Teala şöyle dedi: أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (133) تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Yoksa Yakub’a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman Yakub oğullarına: ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?’ demişti. Onlar: ‘Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz. Biz ancak O’na teslim olmuşuzdur’ dediler. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.”[16]
Allah bu ayetlerle bize, o nebilerin yaptıklarından, bizi sorguya çekmeyeceğini haber veriyor. Biz, onların amellerinden sorguya çekilmediğimize göre onların şeriatlarından da sorguya çekilmeyiz. Çünkü o şeriatın tebliği ve onunla amel etmek, onların amellerindendir. Kendisinden sorgulanmadığımız husus, kendisi ile talep olunmadığımız ve bize zorunlu olmayan husustur.