mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
Bizanslılar devrinde, bir doktor yaşıyordu.
Allaha inanmıyor, hâşâ "Yoktur" diyordu.
O, semâvî dinlerden, inanmazdı birine.
Derdi ki: (Var olmuştur, âlem kendi kendine.
Yoktur bu kâinâtı bir yaratan, var eden.
Bana, isbât eylesin, aksini varsa diyen.
Kim iknâ eder ise, beni kendi fikrine,
Ben dahî gireceğim, o kimsenin dînine.)
Halk ifsâd oluyordu, zehirli sözlerinden.
Hıristiyân âlemi, âciz kaldı elinden.
Bunu, krallarına, gidip haber verdiler.
(Bu dinsizi, biz iknâ edemedik) dediler.
Kralın da o ara, geldi ki hâtırına:
"Göndereyim bunu ben, müslümân diyârına.
Onların âlimleri, daha çok bilgilidir.
Bu dehrînin haddini, ancak onlar bildirir.”
Bir de mektup yazarak islâm hükümdârına,
Dedi: (Dinsiz bir doktor gönderiyorum sana.
Kendisi dehrî olup, tanımıyor Rabbini.
Bildirsin ulemânız, bu dehrîye haddini.)
Haber saldı hükümdâr, “Ahmed bin Harb”e hemen.
O dahî hükümdâra, buyurdu ki cevâben:
(Hazırlayın sarayda, münâzara yerini.
Ben biraz gecikirim, az beklesin o beni.)
Ahmed-i harb, meclise geç gelince bilerek,
Sordu dehrî: (Ne için, geç kaldınız?) diyerek.
Buyurdu ki: (Ben abdest almak için, Dicle'ye,
Gidince, şâhit oldum gâyet tuhaf bir şeye.)
(Ne gördünüz?) deyince, buyurdu: (Biraz evvel,
O suyun kenârında, “Ağaç” vardı çok güzel.
Baktım, yere yıkıldı, sonra o ağaç yine,
Biçilip tahta oldu, hemen kendi kendine.
Sonra da bu tahtalar, insan eli değmeden,
birbiriyle birleşip, bir “Sandal” oldu hemen.
Kayıkçısız, küreksiz, başladı yürümeye,
Bu sebeple geciktim, yanınıza gelmeye.)
Dehrî bunu dinleyip, dedi ki: (Bu, delidir.
Bu saçma sözleri de, bunun bir delîlidir.)
Buyurdu ki: (Ey ahmak, vazgeç bu gurûrundan.
Senin saçmalarının, bir farkı var mı bundan?
Sen dersin ki: "Bu âlem, olmuş kendi kendine".
Bu sözün, uyuyor mu hiç bir akla ve dîne?
Bir sandal ki, ustasız yapılamazsa mâdem,
Nasıl kendi kendine oldu bu koca âlem?
Bir âlem ki, içinde, ne ince san’atlar var.
Ay, güneş sistemleri, milyonlarca yıldızlar.
Akılları şaşırtan, bu incelikleriyle,
Bu âlem, hiç sâhipsiz olur mu, peki söyle?)
Dedi ki: (Çok haklısın, lâzım elbet bir yapan.)
“Şehâdet”i getirip, îmâna geldi o an.
DEHRÎ ÎMÂN EDİYORAllaha inanmıyor, hâşâ "Yoktur" diyordu.
O, semâvî dinlerden, inanmazdı birine.
Derdi ki: (Var olmuştur, âlem kendi kendine.
Yoktur bu kâinâtı bir yaratan, var eden.
Bana, isbât eylesin, aksini varsa diyen.
Kim iknâ eder ise, beni kendi fikrine,
Ben dahî gireceğim, o kimsenin dînine.)
Halk ifsâd oluyordu, zehirli sözlerinden.
Hıristiyân âlemi, âciz kaldı elinden.
Bunu, krallarına, gidip haber verdiler.
(Bu dinsizi, biz iknâ edemedik) dediler.
Kralın da o ara, geldi ki hâtırına:
"Göndereyim bunu ben, müslümân diyârına.
Onların âlimleri, daha çok bilgilidir.
Bu dehrînin haddini, ancak onlar bildirir.”
Bir de mektup yazarak islâm hükümdârına,
Dedi: (Dinsiz bir doktor gönderiyorum sana.
Kendisi dehrî olup, tanımıyor Rabbini.
Bildirsin ulemânız, bu dehrîye haddini.)
Haber saldı hükümdâr, “Ahmed bin Harb”e hemen.
O dahî hükümdâra, buyurdu ki cevâben:
(Hazırlayın sarayda, münâzara yerini.
Ben biraz gecikirim, az beklesin o beni.)
Ahmed-i harb, meclise geç gelince bilerek,
Sordu dehrî: (Ne için, geç kaldınız?) diyerek.
Buyurdu ki: (Ben abdest almak için, Dicle'ye,
Gidince, şâhit oldum gâyet tuhaf bir şeye.)
(Ne gördünüz?) deyince, buyurdu: (Biraz evvel,
O suyun kenârında, “Ağaç” vardı çok güzel.
Baktım, yere yıkıldı, sonra o ağaç yine,
Biçilip tahta oldu, hemen kendi kendine.
Sonra da bu tahtalar, insan eli değmeden,
birbiriyle birleşip, bir “Sandal” oldu hemen.
Kayıkçısız, küreksiz, başladı yürümeye,
Bu sebeple geciktim, yanınıza gelmeye.)
Dehrî bunu dinleyip, dedi ki: (Bu, delidir.
Bu saçma sözleri de, bunun bir delîlidir.)
Buyurdu ki: (Ey ahmak, vazgeç bu gurûrundan.
Senin saçmalarının, bir farkı var mı bundan?
Sen dersin ki: "Bu âlem, olmuş kendi kendine".
Bu sözün, uyuyor mu hiç bir akla ve dîne?
Bir sandal ki, ustasız yapılamazsa mâdem,
Nasıl kendi kendine oldu bu koca âlem?
Bir âlem ki, içinde, ne ince san’atlar var.
Ay, güneş sistemleri, milyonlarca yıldızlar.
Akılları şaşırtan, bu incelikleriyle,
Bu âlem, hiç sâhipsiz olur mu, peki söyle?)
Dedi ki: (Çok haklısın, lâzım elbet bir yapan.)
“Şehâdet”i getirip, îmâna geldi o an.
Malu mülke olma mağrur deme var mı ben gibi
Bir muhalif yel eser savurur harman gibi...
Bir muhalif yel eser savurur harman gibi...