Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Değerlerimiz Vardi Bizim (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Değerlerimiz vardı bizim... Bizi gerçekte biz kılan, bizi yüce bir varlık kılan değerlerimiz vardı bizim... Sevgimiz vardı bizim... Tertemiz, çıkarsız, içten gelen bir sevgimiz vardı bizim... Ve yüce sevdalarımız vardı bizim... Kendimizi adadığımız, . Uğruna nice fedakârlıklarda bulunduğumuz bütün zorlukları göze aldığımız sevdalarımız vardı bizim... Hayâ duygumuz vardı bizim... Alçakgönüllü olmamızı sağlayan, kibirlenmemizi engelleyen bir hayâ duygumuz vardı bizim... Adalet duygumuz vardı bizim... Kendi çıkarlarımıza ters düşse bile, haksızlık yapmamıza izin vermeyen bir adalet duygumuz vardı bizim... Ve merhamet duygumuz vardı bizim... İnsanlık için bize gözyaşı döktüren, başkalarının acısına bizi ortak kılan, zalimleşmemizi engelleyen bir merhamet duygumuz vardı bizim... Onurumuz vardı bizim... Zalimler karşısında bize boyun eğdirmeyen, bizi kendimizden emin kılan, dik durmamızı sağlayan bir onurumuz vardı bizim...

Değerlerimiz vardı bizim... Bizi gerçekte biz kılan, insan kılan, bizi yüce bir varlık kılan değerlerimiz vardı bizim... Sekülerleşmenin hayatımızın her alanını işgal etmeye başlamasıyla birlikte, onları bir bir yitirmeye başladık. Yüreğimiz pas tutar hale geldi Sekülerliğin bataklığında dibe doğru her batışımızda, değerlerimizden bir parça yitirmeye başladık. Kendimizi yitirmeye başladık. Yani insanlığımızı yitirmeye başladık. Yani kendimizi...
Sevgimiz vardı bizim... Tertemiz, çıkarsız, içten gelen bir sevgimiz vardı bizim. Sevgimiz vardı bizim... Yüreklerimizi birbirine ısındıran, bizi birbirimize ısındıran, karşılıksız, yalansız bir sevgimiz vardı bizim. Sevgimiz vardı bizim... Yüreğimizin derinliklerinde, ta derinlerde hissettiğimiz bir sevgimiz vardı bizim. Sevgimiz vardı bizim... Bize maddenin her şey olmadığını, bize her şeyin akli olamayacağını ve olmaması gerektiğini öğreten bir sevgimiz vardı bizim.

Sevgimiz vardı bizim..
Bize gerçek mutluluğu ve huzuru sağlayan bir sevgimiz vardı bizim...
Sevgimizi dönüştürmeye başladık. Bize en fazla çıkar sağlayacak olan şeyleri sevmeye başladık. Daha fazla, hep daha fazlasını, hep en fazlasını elde ederek mutlu olacağımızı, mutluluğu ancak böyle elde edebileceğimizi düşünmeye başladık. Mutluluk... Seküler bir dünyada neydi ki mutluluk? Daha fazla kazanmak, daha fazla harcamak, yemek, içmek... Mutlu azınlıklara ve mutsuz çoğunluklara ne kadar mutlu olduğumuzu göstermek için mutlu olmaya çalışmak.
Mutluluk... Seküler bir dünyada huzursuz bir mutluluktu söz konusu olan... Bunun için gönül harcamalarında da kısıtlamaya gidilmesi gerekiyordu. Bunun için kimseleri sevmemize gerek yoktu. Daha fazla kazanmamız yeterliydi. Biz daha fazla kazandıkça, daha fazla kişi bize hürmet gösterecek, daha fazla kişi bizi sevecekti. Çıkar sevgisiyle bize bağlanacaktı daha fazla kişi...
Sevgimiz... Paylaştıkça büyüyen, paylaştıkça çoğalan sevgimiz... Sevgimizi dönüştürmeye, sevgimizi yitirmeye başladık. Çıkarsız, yalansız, yüreğimizin ta derinlerinden gelen sevgimizi yitirmeye başladık...

Yüce sevdalarımız vardı bizim... Kendimizi sevgiliye adadığımız, uğruna kendimizi feda ettiğimiz, bütün zorluklan göze aldığımız sevdalarımız vardı bizim. Yüce sevdalarımız vardı bizim... Yüreğimizi alev alev yakan yüce sevdalarımız vardı bizim. Bizi sevgiliye dönüştüren yüce sevdalarımız vardı bizim. Bizi sabır imtihanına tabi tutan... Yüce sevdalar bize artık uzak görünmeye başladı. Filmlerde kalır oldu yüce sevdalar. Sevenin, sevgilisi için, yüce sevdası uğruna katlandığı zorlukları hayretler içerisinde izler olduk filmlerden. Güzellikleri bir kameranın görüntüsünden bize yansıyanlarla sınırlandırdık. Renkli ekrandan bize yansıyanlarla hayatımızı renklendirmeye çalıştık. Yaşamadık hayatı... Bir dairenin, kareden bize yansıttıklarıyla izleyicisi olduk hayatın. Yüce sevdalar bize artık uzak görünmeye başladı... Kimi zamanda onları kitap sayfalarına mahkûm ederek, bu sayfalar arasından okumaya koyulduk heyecanla..

.Yüce sevdalarımız vardı bizim... Kitaplarda kalır olan, heyecanını yaşamaktan uzak olduğumuz...
Yüce sevdalar bize artık uzak görünmeye başladı... Sekülerleşmenin zihnimizi bulanıklaştırmasıyla birlikte onu şehvet sevdasına dönüştürmekten uzak kalmadık. Kendimizi sevgiliye adamak yerine, şehvet peşine düşüp sevgilileri kendimize bir bir feda etmeye başladık. Sevdiğimiz için fedakârlık yapmamız gerektiğinde, onun için, onunla birlikte zorluklara katlanmamız gerektiği hallerde onu terk edip, yeni sevgililer aramaya koyulmaktan geri kalmadık. Yüce sevdalar... Yüce sevdalardan çok uzakta yaşamaya başladık. Hayatımızı yaşamak için yüce sevdalardan çok uzakta hayat sürer olduk…
Hayâ duygumuz vardı bizim... Alçakgönüllü olmamızı sağlayan, kibirlenmemizi engelleyen bir hayâ duygumuz vardı bizim. Yanlış bir şey yaptığımızda yanaklarımızın al al olmasına sebep olan, bizi tekrar o masum halimize döndüren bir haya duygumuz vardı bizim. Hayâ duygumuz vardı bizim... Yaptığımız iyilikleri, güzel şeyleri başkalarına anlatıp böbürlenmemizi engelleyen bir hayâ duygumuz vardı bizim.

Hayâ duygumuz vardı bizim... Bizi yalanlardan, yapmacık davranışlardan uzak tutan bir hayâ duygumuz vardı bizim. İçimizdeki çocuğun ölmediğini, onu orada hep yaşattığımızı gösteren bir hayâ duygumuz vardı bizim...
Yitirmeye başladık hayâ duygumuzu... Sekülerliğin söylemlerine boyun eğerek, hayâ duygumuzu çöp kutusuna atıverdik. Modern bireyin akıllı olması, girişken olması, rekabetçi olması, kendisini ispatlaması gerekiyordu. Hayâ duygusu... Hayâ duygusu bunlar için bir engeldi ve atılması gerekiyordu. Bizi hedefe götürecek her şey meşru olmalıydı. Hayâ duygumuz ise, bu meşrutiyetin sağlanmasının önünde bir engeldi. Gerektiğinde en akilâne bir tarzda yalanlar uydurabilmeli, dâhiyane aldatmacalar gerçekleştirebilmeliydik. Söylemler dünyasında kendimize iyi bir yer kapabilmek için, bu dünyanın nitelikli bir üyesi olduğumuzu göstermek adına, başarılarımızı en süslü, en abartılı kelimelerle anlatabilmeliydik. Hayâ duygumuzu yitirmeye başladık... Bizi gerçekte büyük bir insan kılan hayâ duygumuzu, büyük bir insan olmamızın önünde bir engel olarak görmeye başladık.

Adalet duygumuz vardı bizim... Kendi çıkarlarımıza ters düşse bile, haksızlık yapmamıza izin vermeyen bir adalet duygumuz vardı bizim. Nefsimize huzursuzluk veren olaylarla karşılaştığımızda bile, yanlış kararlar almamızı engelleyen bir adalet duygumuz vardı bizim. Adalet duygumuz vardı bizim... "Ben"lik duygusuna köle olmamızı engelleyen bir adalet duygumuz vardı bizim. Kendi çıkarlarımızı değil, insanlığın çıkarlarını gözetmemizi sağlayan bir adalet duygumuz vardı bizim... Adalet duygumuzu yitirmeye başladık... Her geçen gün sekülerleştik ve her eylemimizde, karşılaştığımız her olayda elde edeceğimiz çıkarın büyüklüğüyle ilgilendik. Hayatın adaleti yoktur deyip, gerçekte bizim eserimiz olan adaletsizliğin bizle ilgisi yokmuş rahatlığına kendimizi kaptırdık. Adalet duygumuzu yitirmeye başladık... İnsanlık dengelerinin gözetilmediği bir dünyada adalet duygumuzu yitirmeye başladık...
Onurumuz vardı bizim... Zalimler karşısında bize boyun eğdirmeyen, bizi kendimizden emin kılan, dik durmamızı sağlayan bir onurumuz vardı bizim.

Onurumuz vardı bizim... Kınayanların kınamasından korkmamızı engelleyen bir
onurumuz vardı biziM
En güçlünün bile haksızlık yapması durumunda, bunu ona haykırmamızı sağlayan bir onurumuz vardı bizim. Uğruna ölmeyi göze aldığımız, taviz vermeye yanaşmadığımız bir onurumuz vardı bizim... Onurumuzu yitirmeye başladık... Anlamlı, insanca bir hayat yaşamaya çalıştığımız onurumuzu yitirmeye başladık. Onurumuz yitirmeye başladık... Çıkar kapılarını açmak için yalakalık yapmaktan, onursuzluk yapanları onurlandırmaktan geri kalmadık. Onlar gibi ileride onurlandırılmak için onursuz yollardan geçmeyi ihmal etmedik. Onurumuzu yitirmeye başladık... Kuytu köşelerde terk ettik onurumuzu. Onurumuzu yitirmeye başladık ve böylece hayatımızdaki anlam karelerini tek tek silmeye başladık.
Merhamet duygumuz vardı bizim... İnsanlık için bize gözyaşı döktüren, başkalarının acısına bizi ortak kılan, zalimleşmemizi engelleyen bir merhamet duygumuz vardı bizim. Merhamet duygumuz vardı bizim... Başkalarının acısını kendi acımızmış gibi hissetmemizi sağlayan, bize insan olduğumuzu hatırlatan bir merhamet duygumuz vardı bizim. Merhamet duygumuz vardı bizim... Komşumuz açken bizim tok yatmamızı engelleyen bir merhamet duygumuz vardı bizim...

Merhamet duygumuzu yitirmeye başladık... "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" düsturundan hareketle merhamet duygumuzu yitirmeye başladık. İnsanlığımızı yitirmeye başladık. Başkaları açken, başkaları acı çekerken, başkaları gözyaşı dökerken kendimiz mutlu olmayı başarabildik. Merhamet duygumuzu yitirmeye başladık... Gözyaşları ıslatmıyordu artık yüreğimizi.
Yüreğimiz... Dünyadaki sınırlar karşısında hapseylediğimiz yüreğimiz. Kulak vermek istemiyorduk artık yüreğimize. Öyle ya yarınlarımız için başka şeylerle zihnimizi meşgul etmememiz gerekiyordu. Daha fazla kazanmamız için, daha fazla çalışmamız gerekiyordu. Ve daha da fazla kazanabilmenin yollarını da bulmamız gerekiyordu. Hep daha fazlası, hep daha da fazlası... Yüreğimiz bu konuda bize rehber olamazdı. Yüreğimize kulak vermemiz gerekiyordu. Akıllı olmak gerekiyordu. Başkalarının zulüm görmesi, mutsuz olması ve bunlardan dolayı feryat emesi bizi ilgilendirmemeliydi. Merhamet duygumuzu yitirmeye başladık. Yani insanlığımızı yitirmeye başladık. Yani kendimizi yitirmeye başladık. (ALINTI)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt