Deccal, İnsanlara Vesveseler Vererek Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin
Tanınmasını Engelleyecektir
Hadislerde bildirildiğine göre, Deccal'in hilelerinden biri de insanlara sinsice vesveseler vermesi, bu yolla onların akıllarını karıştırmasıdır. Deccal, insanların yersiz şüpheler duymalarını ve bu nedenle de Hz. İsa ve Hz. Mehdi geldiklerinde onlara uymakta tereddüte kapılmalarını sağlayacaktır. Oysa Hz. İsa, Rabbimiz'in Katında seçkin ve onurlu kılınmış mübarek bir peygamberdir. Güçlü Allah korkusu ve derin imanının nuruyla, görenlerin diğer insanlara kıyasla çok üstün bir şahısla karşı karşıya olduklarını anlayacakları kutlu bir peygamberdir. Samimiyetle bakanların onu tanımak konusunda kalplerinde Allah'ın izniyle hiçbir şüphe oluşmayacaktır. Hz. Mehdi ise, Allah'ın ahir zamanda insanların hidayetine vesile olmakla şereflendirdiği çok üstün ahlaklı ve mübarek bir kimse ve tüm insanlar için bir hidayet önderidir. Gördüklerini vicdanıyla değerlendiren her insan, Allah'ın dilemesiyle Hz. Mehdi'nin Rabbimiz'in özel olarak görevlendirdiği kutlu bir insan olduğunun farkına varacaktır. Buna rağmen derin imana sahip olmayan, Allah'tan gereği gibi korkmayan ya da münafıkane bir karakter taşıyan kimseler ise, Deccal'in ve taraftarlarının vereceği vesveselerin de etkisiyle, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi tanıyamayacak, bu mübarek insanların yanında yer almakta tereddüt edeceklerdir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Deccal'in insanları vesvese ve şüpheye düşürerek kandıracağı şu şekilde haber verilmiştir:
Her kim Deccal'in çıktığını işitirse ondan uzaklaşsın. Allah'a yemin olsun ki kişi kendini mümin zannederek (kendine güven içerisinde) onun yanına gider ve Deccal'in şüphelendirmesiyle onu takip eder.114
Deccal'in çıktığını işittiğinizde ondan kaçınız. Çünkü bir adam onu reddetmek niyetiyle yanına gelir, fakat ona tabi olup kalır. Zira Deccal ile beraber kalpleri vesveselendiren çok şeyler vardır.115
Peygamber Efendimiz (sav) Müslümanları Deccal'in özellikle bu yönüne karşı uyarmıştır. Deccal'in söz konusu özelliği, şeytanın sapkın karakteri ile büyük bir benzerlik göstermektedir. Allah, şeytanın insanları vesvese ve kuruntularla aldatmaya çalıştığını Kuran'da şöyle haber vermiştir
"Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim... (Nisa Suresi, 119)
(Şeytan) Onlara vaatler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor... (Nisa Suresi, 120)
Ayetin devamında ise Allah "... Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey vaat etmez." (Nisa Suresi, 120) şeklinde bildirerek şeytanın verdiği bu kuruntu ve vesveselerin yalnızca boş bir aldanıştan ibaret olduğunu bildirmiştir.
Şeytan gibi, Deccal'in insanlara verdiği vaatler ve kalplerine düşürdüğü kuruntu ve vesveseler de aynı şekilde geçersiz ve asılsızdır. Buna rağmen insanların bir kısmı, şeytanın sahte telkinlerine kulak verdikleri gibi, Deccal'in verdiği vesveseleri de dinleyecek ve doğru yoldan yüz çevireceklerdir. Kuran'da, şeytanın verdiği kuruntulara aldanarak salih müminlerle dost olmayan, onları desteklemekten ve onlarla birlikte olmaktan kaçınan insanların durumu ve bu tavırlarından dolayı ahirette duyacakları pişmanlık şöyle bildirilmiştir:
(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 14)
Ayette de haber verildiği gibi, bu kimseler şeytanın aldatmacalarına uymuş ve samimi müminlerin doğru yolda olduklarından, Allah'ın onları muhakkak üstün kılacağından kuşkuya kapılmışlardır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa ve Hz. Mehdi ortaya çıktığında da, benzer ahlaka sahip olan insanların Deccal'in etkisiyle onların hak yoldaki fikri mücadelelerinden kuşkuya kapılıp, onlara şüphe ile yaklaşacaklarına işaret edilmektedir.
Deccal'in, insanların Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye karşı kuşkuyla yaklaşmaları için vereceği kuruntular ise çok çeşitli olacaktır. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye uydukları takdirde menfaatlerinin zarar göreceği, kurulu düzenlerinin bozulacağı, birtakım maddi kayıplara uğrayabilecekleri ya da toplumun baskısına maruz kalacakları ve tepkisini çekebilecekleri gibi endişelere kapılmalarını sağlayacaktır. Deccal'in özelliği, insanların tedirginlik duyabilecekleri konuları sinsice kullanması ve bu yolla onları dilediği gibi yönlendirebilmesidir. Kuran'da geçmiş dönemlerde de toplumların, peygamberlerin tebliğ ettikleri hak dine karşı şüphe duydukları, akıl dışı kuşkular ve tereddütler nedeniyle onlardan yüz çevirdikleri haber verilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulmuştur:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62)
Samimi olarak Allah'a iman eden müminler ise, Allah'ın izniyle, şeytanın kuruntularına hiçbir zaman kulak vermeyecekleri gibi, Deccal'in yalanlarından, hilelerinden ve sahte telkinlerinden de hiçbir şekilde etkilenmezler. Onlar Allah'a ve elçisine iman eder, Rabbimiz'e tam bir teslimiyetle teslim olurlar. Salih müminlerin bu güzel ahlakı Kuran'da şöyle övülmüştür:
Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resulü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)
Deccal, İnsanların Kibir ve Kıskançlık Duygularını Kullanarak Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi Tanımalarına Engel Olacaktır
Kibir ve enaniyet, insanların vicdanlarına uymalarına ve doğruyu görmelerine engel olan önemli bir ahlak bozukluğudur. Allah Kuran'da insanlara kibirden ve Rabbimiz'e karşı büyüklenmekten sakınmalarını emretmiştir.
Kibir, aynı zamanda şeytanın da en belirgin özelliklerinden biridir. Kuran'da şeytanın akılsızca kibirlenmesi şöyle bildirilmiştir:
(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf Suresi, 12)
Şeytan çarpık mantık örgüsüne göre kendisini, insandan daha üstün görmüş, bu nedenle de Allah'ın emrine itaat etmeyerek insana secde etmemiştir. Şeytanın kibiri onu hem doğruyu görmekten hem de Rabbimiz'e itaat etmekten alıkoymuştur. Şeytanın bu kötü ahlakı, Kuran ahlakını yaşamayan ve münafıkane karakter gösteren insanlarda da ortaya çıkabilir. Bu insanların kibirleri, en belirgin olarak, gönderilmiş olan elçilere itaat etmeleri gerektiği durumlarda ortaya çıkabilir. Kapıldıkları büyüklük duygusu, bu gibi insanların tarih boyunca elçilerin üstün ahlaklarını takdir etmelerini ve çağrıldıkları doğru yola uymalarını engellemiştir. Akıl ve mantık dışı bahaneler öne sürerek, peygamberlere uymaktan kaçınmışlardır. Çünkü kibirli bir insan için, kendisinden başka bir insanın üstünlüğünü kabul etmek nefsinin en çok zorlanacağı konulardan biridir. Kuran'da tarih boyunca pek çok insanın kendilerini doğru yola çağıran elçilere uymamak için "onların da kendileri gibi insanlar oldukları" bahanesini öne sürerek haktan yüz çevirdikleri bildirilmiştir. Allah Kuran'da bu insanların sapkın mantık örgülerini şu şekilde haber vermiştir:
Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir. De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik." (İsra Suresi, 94-95)
Şeytanın telkinleriyle kibir ve büyüklük hissine kapılan insanlar için, kendileri gibi beşer olan birine tabi olmak, onun getirdiği doğrulara uymak nefislerine çok ağır gelen bir durumdur. Onların cahilce kıstaslarına göre, sözüne uymaları gereken kişi, zenginlik, makam, mevki ya da itibar gibi dünyevi özellikler açısından kendilerinden daha üstün biri olmalıdır. Oysa Kuran ahlakına göre bir insanı üstün kılan yönü takvasıdır. Bir kişi, imanı, Allah korkusu, samimiyeti, adaleti, dürüstlüğü, sabrı, merhameti ya da sadakati gibi güzel ahlak özelliklerine göre değerlidir veya üstündür. Peygamberler ise Allah Katında seçkin ve onurlu olan, Rabbimiz'in tüm insanlara ahlaklarını ve tavırlarını örnek kıldığı çok mübarek insanlardır. Dolayısıyla Rabbimiz'in kulları için seçip beğenmiş olduğu böyle mübarek insanlara tabi olup onların yolunu izlemek müminler için büyük bir lütuftur. Ancak tarih boyunca kibirleri nedeniyle Rabbimiz'in bu lütfunu takdir edememiş olan insanlar gibi, ahir zamanda aynı yanılgıya kapılan kişiler de Deccal'in etkisiyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye karşı aynı büyüklük hisleriyle hareket edeceklerdir. Kibirleri nedeniyle onları takdir etmekten ve onlara tabi olmaktan kaçınacaklardır. Vicdanen kavradıkları halde onlara destek olmayacak ve belki de bu mübarek insanları tanıdıkları halde bu durumu anlamazlıktan geleceklerdir. (En doğrusunu Allah bilir).
Kibirli insanların bir diğer kötü özellikleri de kıskanç olmalarıdır. Kuran'da nefsin bir kötülüğü ve sakınılması gereken bir özellik olarak bildirilen kıskançlık, tarih boyunca pek çok insanın gönderilen elçilere uymalarına engel olmuştur. Kuran'da insanların, peygamberlere indirileni kıskandıkları için bu mübarek şahıslara karşı çıktıkları şöyle haber verilmiştir:
Allah'ın kullarından, dilediğine Kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır. (Bakara Suresi, 90)
Hadislerde Deccal'in de ahir zamanda insanların kibir ve kıskançlık duygularını kışkırtarak, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye uymalarını engellemeye çalışacağına yönelik işaret yer almaktadır. Deccal'in bu telkinlerinden etkilenen insanlar, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye tabi olmanın kendi sözde azametlerini ve kibirlerini kıracağını düşündükleri için bundan kaçınacak ve bu nedenle Hz. İsa'yı ve Hz. Mehdi'yi tanımazlıktan geleceklerdir. Bu kişiler gördükleri alametlerden, yaşanılan olaylardan, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'de tecelli eden akıl, feraset, basiret ve güzel ahlaktan onların kendilerini kurtuluşa davet ettiklerini anladıkları halde anlamazlıktan geleceklerdir. (En doğrusunu Allah bilir).
İnsanların vicdanlarıyla doğruyu gördükleri halde, sırf büyüklenmeleri nedeniyle doğru olandan yüz çevirdikleri Kuran'da da bildirilen bir durumdur:
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 14)
Samimi müminler ise, vicdanlarıyla ve imanlarının kendilerine kazandırdığı anlayış gücüyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi Allah'ın izniyle hemen tanıyacak ve onlara gönülden bir sevgi ve saygıyla bağlanacaklardır
Deccal'in Maddi Çıkar Sunarak Kendisine Taraftar Toplaması, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin Tanınmasını Engelleyecektir
Kuran ahlakını yaşamayan insanlar için dünya hayatına yönelik menfaatler büyük önem taşır. Dünyanın geçici bir mekan olduğunu, ölümle birlikte dünyada sahip oldukları herşeyi geride bırakacaklarını ve ahirette sorguya çekileceklerini düşünmedikleri için daha çok mal ve servet edinmeye büyük önem verirler. Servetlerini artıracaklarını ve daha iyi bir mevki kazanacaklarını düşündüklerinde ise yanlış olduğu halde pek çok şeyi göze alabilirler. Böyle bir durumda herhangi bir haksızlığa veya adaletsizliğe neden olmalarını önemsemeyebilirler. Bazı insanların mala ve dünya hayatına olan bu hırslı tutkuları Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Kuran ahlakını yaşamayan insanlar için kendi hırsları gibi, başkalarının toplumdaki konumları ve maddi imkanları da son derece önemlidir. Bu ahlaktaki insanlar, maddi imkanları olan, güç ve itibar sahibi kimselere karşı saygı ve hayranlık duyarlar. Bu kimselerin kendilerine arzu ettikleri koşulları sağlayacağını düşündüklerinde ise, bu kişilerin ahlaklarını hiç düşünmeden onlara tabi olabilir, onların isteklerine uygun şekilde hareket edebilirler. Sırf zengin olduğu için bir insanla dost olabilir, maddi olanakları nedeniyle kayıtsız şartsız onu dost edinebilirler. Gücün kendilerine de fayda sağlayacağına inanarak, yanlış bile olsa hep onlardan yana tavır alırlar. Bu kişilerin kötü özellikleri, ahlaki bozuklukları, dejenere yaşamları, çarpık ilişkileri, acımasızlıkları, zalimlikleri ise çoğunlukla göz ardı edilir. Pek çok dünya ülkesinde dejenerasyonun öncüsü olmalarına rağmen zengin olan insanların toplum tarafından kabul görmesinin temelinde de bu gerçek vardır.
Bu çarpık bakış açısı, sırf bu özelliklerinden dolayı bazı varlıklı kimselerin toplumda söz sahibi olmalarına sebep olur. Öyle ki, söyledikleri gerçeği yansıtmasa ya da tavsiyeleri yanlış da olsa toplumun önemli bir kesimi bu kişilerin telkinleriyle yönlendirilebilir. Nitekim pek çok toplumda söz konusu kişiler, toplumu din ahlakından uzaklaştıran telkinlerde bulunduklarında, güzel ve temiz ahlaklı insanları iftiralarıyla kötülediklerinde bazı insanlar bunun etkisi altında kalırlar. Elbette burada yanlış olan, varlıklı bir insanın öğütlerine uyulması değildir. Önemli olan kişinin verdiği telkinin içeriğidir, toplumu neye yönlendirmeyi hedeflediğidir. Bir kişi insanlara din ahlakına uygun olmayan telkinlerde bulunuyor, onları dejenere bir hayata yönlendiriyor ve yalnızca zengin olduğu için, sahip olduğu maddi imkanlara duyulan hayranlık nedeniyle bu durum doğal karşılanıyorsa, yanlış olan budur.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki işaretlere göre, pek çok toplumda hakim olan bu çarpık bakış açısını Deccal de kendi hedeflerine ulaşabilmek için kullanacaktır. Zira Deccal'in hadislerde bildirilen özelliklerinden biri de insanları, menfaatlerine hitap eden vaatlerle kandırmaya çalışmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in, Deccal'in bu özelliğine dikkat çeken hadislerinden bazıları şöyledir:
Beraberinde ekmek ve et dağları, su nehirleri olacak...116
Beraberinde çorbadan bir dağ, soğumayan sıcak et, akan bir nehir, yemyeşil bahçelerden oluşan orman, duman ve ateş dağı mevcuttur... İnsanlara işte bu cennetimdir, bu da cehennemimdir... İşte yemek, işte içecekleri, diyecek...117