Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Davetin dönemlerinden iki dönem (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
DAVETİN DÖNEMLERİNDEN İKİ DÖNEM

Resulullah (sas), Mekke'de birbirini takip eden iki dönemde seyretmiştir. Bunlardan birincisi; eğitim, kültürleştirme, fikrî ve ruhî hazırlık dönemiydi. İkincisi ise; davetin yayılması ve mukavemet, karşı koyma dönemiydi.

Birinci dönem; fikirleri anlama, onların şahıslarda cisimleşmesi ve şahısların fikirlerin etrafında kitleleşmesi dönemidir. İkinci dönem ise; bu fikirleri, hayat sahasında tatbik etmesi için toplumu iten bir itici kuvvet olarak topluma taşıma dönemidir.

Çünkü fikirler, tatbik edilmedikleri sürece mücerred/ soyut, yalın bilgiler olarak kalırlar. Bu bilgilerin herhangi bir yerde saklı, kapalı kalmaları halinde, ister kitaplarda bulunsunlar isterse dimağlarda bulunsunlar hiç bir farkı yoktur. Onun için hayatta tatbik edilmeleri için taşınmazlarsa bu fikirlerin hiç bir değeri yoktur. Fikirler, tatbik edilmeleri için mutlaka onların fikir devrinden insanları itici kuvvet devrine dönüşmeleri gerekir. Böylece insanlardan çoğunluklar o fikirlere inanırlar, idrak edenler, taşırlar ve onların tatbik edilmeleri yolunda uğraşırlar. O zaman onların tatbik edilmeleri kesin bir iş ve tabiî bir netice olur. İşte Resul (sas), davetiyle Mekke'de bu iki dönemde seyretti/çalışmasını sürdürdü.

Birinci döneme gelince; o insanları İslâm'a davet, insanları İslâm'ın fikirleri ile kültürleştirme, insanlara İslâm'ın hükümlerini telkin etme (öğretme) ve insanlardan müsaid/uygun olanlarını İslâm akidesi esası üzerinde kitleleştirme dönemidir. Bu dönem, davetin gizli kitleleşme dönemidir.

Nitekim Resul (sas), daveti hiç ihmal etmedi. Onun için çalışmaktan bıkmadı, kesilmedi. İslâm'a giren kişileri sürekli İslâm'ın fikirleriyle kültürleştirmek için gayret gösterdi. Ve onları Dar-ül Erkam'da (Erkam'ın evinde) topladı. Onlardan yeterli kültür alanları, İslâm'a yeni giren diğerlerini kültürleştirmesi için gönderdi. Böylece halkalardan oluşan bir kitle meydana getirdi.

Müslümanlar; evlerinde, dağların arkasında, vadilerde, Erkam'ın (ra) evinde gizlice toplanıyorlar ve kitleleşiyorlardı. Böylece onların her gün imanları artıyor, kuvvetleşiyor ve her gün birbirlerine olan bağları kuvvetleşiyordu. Her gün yüklendikleri işin, vazifenin hakikatını idrak etmeleri artıyordu. Yüklendikleri davetin yolunda kurban olmaya hazırlanıyorlardı. Ta ki davet, nefislerinde yerleşti. İslâm, vücudlarında dolaşan kan gibi oldu. Onlar İslâm'la yürümeye başladılar, onunla birlikte; kitleleşmeleri gizli olmasına, kendilerini gizlemesine ve toplantılarını gizlemekte haris/çok titiz olmalarına rağmen davet, onların nefislerinde mahpus, tutsak kalamazdı. Onlar güvendiği ve daveti kabul etmeye müsait/uygun gördükleri kişilere İslâm'dan bahsetmeye başladılar.

Bununla insanlar, onların davetlerini ve varlıklarını hissettiler, farkına vardılar. Onunla davet başlangıç noktasını geçmiş, aşmış oldu. Böylece davet, kesinlikle yürümeye başladı. Onun yürüyüşüne ya da patlayışına dikkatli bakışlar ve insanların toptan onun hakkında konuşmaları vukuu bulmaya başladı.

Bununla birlikte gizli kitleleşme ve kitlenin üzerine bina edildiği kültürleştirme dönemi olan birinci dönem sona erdi. Ve hemen insanların anlayışlarını İslâm'la etkileme ve mukavemet/direnç gösterme dönemi olan ikinci döneme geçiş başladı. Ki insanlardan bazıları İslâm'la uzlaşıyorlar, ona yöneliyorlar, İslâm onların nefislerine karışıyor ve fikirleriyle çarpışıyordu. Bu çarpışmada küfür ve fesat hezimete uğruyor, yenik düşüyordu. İman ve doğruluk ise gittikçe yerleşiyordu. Doğru fikir galip geliyordu. Çünkü akıllar ne kadar inatçı olsalar da sahih, doğru fikrin önüne kapıyı kapamaları mümkün değildi. Onlar, doğru fikir kendilerine tesir etmemesi için ondan uzaklaşsalar bile, o doğru fikri inkâr edemezler.

İşte böylece tesir dönemi ve onunla birlikte fikirler arası ve müslümanlarla kâfirler arası çatışma dönemi başladı. Bu çatışma hizbî kitleden dolayı oldu. Çünkü Resulullah (sas), ashabı ile birlikte Arapların daha önceden görmedikleri ince bir tertip, düzen, organize içinde bir kitle halinde Kâ'be'ye doğru gitti. Kâ'be'yi tavaf etti ve davasını ilân etti. O vakitten sonra Resulullah (sas), davetini hep âşikâr, açıkca, çekinmeden meydan okuyarak yapmaya başladı.

Resulullah (sas)'e; Tevhid'e davet etmek, putları ve şirki inkâr etmek ve onlara saldırmak, atalarını, ecdatlarını körü körüne taklid etmelerini kınamak ile ilgili ayetler inmeye başladı. Yine toplumdaki fâsid, bozuk, batıl ilişkilere, muamelâta saldıran, ribâya hücum eden; fâsit, bozuk ticarete, tartıda ve ölçüdeki hileye hücum eden ayetler inmeye başladı.

Resulullah (sas), insanlara topluluklar halinde İslâm'dan anlatmaya başladı. Nitekim kavimini evinde yemek daveti ile topladı. Onların hepsine İslâm'dan anlattı. Onlardan müslüman olmaları ve kendisine yardımcı olmaları talebinde bulundu. Fakat onlar, onu kötü bir şekilde red ettiler. Daha sonra Mekke ehlini Safa'da topladı ve onlara İslâm'dan, davetinden bahsetti. Kureyş'in ileri gelenleri ayaklandılar, karşı çıktılar. Ebu Leheb, onu kötü bir şekilde red etti. Kureyş ile Nebî Muhammed (sas) arasında düşmanlık gittikçe arttı. Aynı şekilde Kureyş'ten olmayanlarla onun (sas) arasında düşmanlık arttı.

Böylece davet, halakalarla evlerde, vadiler arasında ve Erkâm'ın evinde kültürleştirme durumundan yani insanlar içinde uygun görülen kişilere davetten, insanlara topluluklar halinde davet etmeye dönüştü. Bu topluluğa yapılan davet ve kültürleştirme, Kureyş üzerinde tesirli oluyordu. Zira Kureyş'in kini artmış ve kendilerine yaklaşan tehlikeyi hissetmişlerdi. Karşı koymak için ciddî adımlar atmaya başladılar. Önceleri Muhammed'e ve davetine aldırış etmezlerken daha sonra Nebî (sas) ve ashabı üzerinde eza, zulüm ve işkence arttı.

Fakat bu topluluklara yapılan davet, Davetin kendisinde de çok tesirli oldu. Nitekim insanlar, topluluklar halinde İslâm'ın sözünü işittiler. Allah'ın Dinine yapılan davet, Mekke halkı arasında toptan yayıldı. Hiç bir gün yoktu ki onlardan bazısı Allah'a teslim olup O'na yönelmiş olmasın.

Her yoksul, her zayıf, her mahrum kişi, ticaretin, alış-verişin kendisini oyalamadığı ve Resulullah (sas)'in kendisine davet ettiği şeyi iyice, gereği gibi düşünmekten alıkoymadığı her kişi ona iman ediyordu. Mekke'nin tüccarları, eşrafı/ileri gelenleri, liderleri ona iman ediyorlardı. Nefisleri pislikten temizlenmeye, nezâheti/ kötülükten uzaklaşmayı ve doğruluğu idrak edenler inadçılık ve alçaklıktan uzaklaşarak yükseliyorlardı. İşte onlar sadece Allah'a yöneliyorlardı. Muhakkak ki onlar, davetin sıhhatini ve davetçinin doğruluğunu idrak ediyorlardı.

Böylece İslâm, Mekke'de yayıldı. İnsanlar, erkek ve kadınlar halinde İslâm'a girdiler. Davetin topluluklara yapılmasının, onun daha geniş ufuklara taşınmasında çok tesiri/etkisi vardı. Her ne kadar bu taşıma onu meşakkate, azaba ve çeşitli eziyetlere katlanmayı gerektirse de bu öyle idi.

Mekke'yi ve kâfirlerin hallerini, amellerinin açığa çıkmasını karartan zorbalık, şiddet ve zulüm ateşinin alevi Kureyş liderlerinin nefislerinde Resulullah'a saldırarak artıyordu.

Resulullah ve beraberinde ashabı ile Kureyş'in kâfirleri arasında en çetin merhalelerden bir merhale, en sert devirlerden bir devir başladı. Çünkü, o kültürleşme devrinden etkileme, karşı koyma devrine geçiş en dakik, nâzik dönemlerdendir. Çünkü bu; hikmeti, sabrı, hareketlerinde dikkatli olmayı gerektirir. Karşı koyma devri ise, en çetin zor devirlerdendir. Çünkü o; sarihliği, açıklığı, neticeyi ve durumu hesaba katmaksızın meydan okumayı gerektirir. Bu dönemde kâfirlerin, müslümanların dinleri hakkındaki fitneleri müslümanların karşısında toplanıp sabit olur. Bu dönemde, iman ve dayanma gücü ortaya çıkar. Bu dönemde, nefisteki çalışıp çabalama, eziyetlere karşı dayanmadaki sadakat, doğruluk ortaya çıkar.

Resulullah (sas), ashabı (r.anhum) bu dönemde zulüm, şiddet, baskı ve meşakkat ve fesattan dolayı dağların bile yüklenmekten çekindikleri şeyi yüklenerek yürüdüler. Onların içerisinde Dini için kaçarak Habeşistan'a hicret eden vardı. Onların içinde, azab/işkence altında ölen vardı. Onların içinde, çok şiddetli çeşitli eziyetler çekenler vardı. Onlar, bu hal üzerinde oldukça uzun bir müddet devam ettiler. Çünkü Mekke toplumu, İslâm'ın nuru ile etkileniyor ve zulumât/karanlıklar dağılıyordu.

Muhakkak ki Resulullah (sas), üç sene Erkâm (ra)'ın evinde kaldı. Kültürleştirme olan birinci dönem bu üç sene içinde tamamlandı. Resulullah (sas), diğer sekiz seneyi küfre karşı koymakla, direnmekle ve insanlara mucizeler göstermekle geçirdi. Onunla beraber Kureyş, müslümanlara eziyet etmeyi, baskısını ve İslâm'la savaşındaki şiddetini hafifletmedi.

Evet müslümanların Kureyş'le uyuşmazlığı bütün Arap Yarımadası'nın İslâm'ı duymasına vesile oldu. Davetin havası, Arap Yarımadası'nın her köşesinde yayıldı. Hacılar davetten bahsederek onu Arap Yarımadası'nın diğer bölgelerine taşıyordu. Fakat o Araplar seyirci olarak kalıyorlardı. Onlar imana doğru bir adım dahi atmayıp Kureyş'in öfkesini gidermeye gayret gösteriyorlar ve Kureyş'in o öfkesinin kabarmaması için Resulullah'tan uzaklaşıyorlardı.

Bu durum, Resulullah (sas) ve ashabı üzerinde gittikçe şiddetlendi. Şu açıkca ortaya çıktı/anlaşıldı ki; İslâm'ın tatbik edilmesi dönemi olan üçüncü döneme mutlaka geçilmelidir. Fakat Mekke'deki toplumun kabalığı, taş yürekliliği, katılığı bu tatbike imkan vermiyordu. Müslümanlar üzerinde eziyetin artması, müslümanlara davet eçin feragatta bulunmaya yani sadece davet için çalışmaya imkân vermiyordu. Bilâkis, bu eziyetler onlar ile davetin arasını dağıtıyordu. İnsanların davetten uzaklaşması, onların elem ve hüzünlerini daha da artırıyordu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt