Davetler çeşit çeşittir. Bir kimseye "gel" denildiğinde, çağıran sevmediği biri ise durum farklı, dostu ise daha farklı, annesi ise çok daha farklı, hele sevdiği biri ise bambaşkadır.
Öyleyse Allah'ın davetine icabet, çok farklı bir gönül coşkusu içinde ve teslîmiyet neşvesi hâlinde olmalıdır. Bilhassa günde beş defa yerleri ve gökleri dolduran (Haydi namaza!) davetine karşı gönlümüzdeki şevk ve heyecanımızın nasıl olduğunu Hakk'a bağlılık ve muhabbet terazisinde dâima mîzân etmeliyiz. Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur: "Aklını başına al!.. Madem ki Cenâb-ı Hak seni taleb ediyor, bu isteğe karşı sen başını bile ayak yap da koş!.."
"Zirâ O'nun gel demesi, insana yücelikler verir. Manevî coşkunluk verir, sonsuz ihsanlar bağışlar, ebedî yaygılar yayar, yüce sofralar kurar."