mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
Haftalık siyasi baran dergisi 212. sayısı ile bayilerinizde
Geçen hafta gündem Tunus’tu ama Mısır’da da kıpırdanmalar başlamıştı. O sayımızda Mısır ile alakalı yaptığımız haberde “25 ocak” tarihine işaret ediyorduk.
Mısır’da gelişen hâdiseler beklentilerimizi boşa çıkarmadı. İçeride yayımladığımız yazılarda işaret ettiğimiz gibi, halk hareketi durdurulamaz bir noktaya ulaştı. Aslına bakarsanız tüm İslam âleminin durumu bezer vaziyette. Şöyle bir kuşbakışı İslâm coğrafyasına ve diğer 3, dünya ülkelerine baktığımızda gördüğümüz manzara şudur: aşağıda, ne olursa olsun tâbi olmak zorunda olan bir halk, onun üzerinde Batıcı-elit bir kesim, onunda üzerinde ise yine Batı yanlısı/kuklası bir diktatör/başkan/kral… Artık söyleye söyleye dilimizde tüy bitti ama tekrarlayalım: Batı Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar, yani AB’nin göbeğini oluşturan Fransa ve Almanya, ayrıca İngiltere ve Atlantik’in öbür tarafındaki ABD Ve Kanada hakikaten sömürgecidirler. Bunların bilhassa son iki asırlık tarihi dünyanın diğer bölgelerinin hile ile veya silah zoruyla sömürülmesinin tarihidir. Sermaye temerküzlerini ve şu an ki endüstriyel terakkilerinin bu vaziyete borçludurlar. Bakmayın siz onların demokratlıklarına, insan haklarına saygısına… O ülkeleri idare edenlerin hepsinin yüzünde maske vardır, arkasında da o resmettikleri “şeytanî yüz”. Sonradan Müslüman olan Amerikalı bir hanımın dediği gibi, “Batı tesadüfen kötülük yapan bir medeniyet yapılanması değildir; Batının aslı kötüdür. O, kötülük üzerine inşâ edilmiş bir medeniyettir.” Hülasa, İslâm ülkelerinin son iki, özellikle de son bir asırlık tarihi, Batılı sömürgecilerin saldırı, Müslümanların da müdafaa tarihidir. Osmanlı’yı ortadan kaldırıp ümmet, yani “birlik” şuurunu yok etmeye çalıştılar. Bunda kısmen de başarılı oldular. Aradan geçen 90 sene Müslümanları sindirmek, dönüştürmek ve gönüllü parya yapmak yerine, bilakis öfkeyi keskinleştirmiş, şuurları daha da aydınlatmış gözüküyor. Yukarıda çizdiğimiz şablonu kabul etmiyor Müslümanlar. (Her ne kadar bu isyan hareketlerinde her tür görüş ve düşünceden insanlar olsa da hakim renk, her zaman olduğu gibi “İslam” olduğundan Müslümanlar diyoruz.) Kısacası bu şablon artık tutmuyor ve sömürgecileri yeni bir şablon kurma çabası içinde oldukları kanaatindeyiz. Öyle “alın özgürlüğünüzü başınıza çalın” demeyecekleri kesin. Bu yeni şablonda, öncekinde olduğu gibi, asıl denklemin Anadolu’da kurulduğu düşüncesindeyiz. AKP hükümeti eliyle İslâm’ı “laikleştirme/ehlileştirme/ılımlılaştırma” yönünde bir operasyon yürütüldüğünü, bu başarılı olursa diğer İslâm ülkelerine de yaymaya çalışacaklarını tahmin ediyoruz. Tabiî asıl tehlike Batılı sömürgeciler açısından tam burada yatmaktadır. İslâm’ın, bir din olması hasebiyle, mutlak itaat gerektirmesi, İslâm’ın özü Müslümanlar tarafından tam manasıyla
anlaşıldığında bu oyunu kuranlara yönelecek bir silahtır. Onlar da bunun farkında, ama ne çare başka alternatifleri yok. Mecburen bu “laikleştirilmiş İslâm” seçeneğini denemek zorundalar. Bu açıdan bakıldığında 2011, bilhassa da 2012 yıllarının büyük dönüşüm
yılları olacağı kanaatindeyiz.
***
“Ölüm Odası-B-Yedi” 38. Bölümü ile bu hafta yine dergimizde. Her zaman olduğu gibi dikkatlice okunması ve üzerinde düşünülmesi gerektiğini yenileyelim.
Bu hafta orta sayamızda USAK Ortadoğu Uzmanı Serpil Açıkalın’ın Ortadoğu’daki gelişmeler üzerine Baran Dergisi’ne yaptığı açıklamaları alâkanıza sunuyoruz.
Carlos(Salim Muhammed), Mısır’dan bahsediyor ve Mısır üzerine okunması gereken en önemli yazılardan birinin bu olduğunu hatırlatalım.
Yazarlarımızın Mısır, Tunus, iç siyaset, iktisad ve kültür-sanat ile ilgili yazılarını ve derlemiş olduğumuz haberleri siz okurlarımıza sunuyoruz.
Selâm ile...
Mısır’da gelişen hâdiseler beklentilerimizi boşa çıkarmadı. İçeride yayımladığımız yazılarda işaret ettiğimiz gibi, halk hareketi durdurulamaz bir noktaya ulaştı. Aslına bakarsanız tüm İslam âleminin durumu bezer vaziyette. Şöyle bir kuşbakışı İslâm coğrafyasına ve diğer 3, dünya ülkelerine baktığımızda gördüğümüz manzara şudur: aşağıda, ne olursa olsun tâbi olmak zorunda olan bir halk, onun üzerinde Batıcı-elit bir kesim, onunda üzerinde ise yine Batı yanlısı/kuklası bir diktatör/başkan/kral… Artık söyleye söyleye dilimizde tüy bitti ama tekrarlayalım: Batı Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar, yani AB’nin göbeğini oluşturan Fransa ve Almanya, ayrıca İngiltere ve Atlantik’in öbür tarafındaki ABD Ve Kanada hakikaten sömürgecidirler. Bunların bilhassa son iki asırlık tarihi dünyanın diğer bölgelerinin hile ile veya silah zoruyla sömürülmesinin tarihidir. Sermaye temerküzlerini ve şu an ki endüstriyel terakkilerinin bu vaziyete borçludurlar. Bakmayın siz onların demokratlıklarına, insan haklarına saygısına… O ülkeleri idare edenlerin hepsinin yüzünde maske vardır, arkasında da o resmettikleri “şeytanî yüz”. Sonradan Müslüman olan Amerikalı bir hanımın dediği gibi, “Batı tesadüfen kötülük yapan bir medeniyet yapılanması değildir; Batının aslı kötüdür. O, kötülük üzerine inşâ edilmiş bir medeniyettir.” Hülasa, İslâm ülkelerinin son iki, özellikle de son bir asırlık tarihi, Batılı sömürgecilerin saldırı, Müslümanların da müdafaa tarihidir. Osmanlı’yı ortadan kaldırıp ümmet, yani “birlik” şuurunu yok etmeye çalıştılar. Bunda kısmen de başarılı oldular. Aradan geçen 90 sene Müslümanları sindirmek, dönüştürmek ve gönüllü parya yapmak yerine, bilakis öfkeyi keskinleştirmiş, şuurları daha da aydınlatmış gözüküyor. Yukarıda çizdiğimiz şablonu kabul etmiyor Müslümanlar. (Her ne kadar bu isyan hareketlerinde her tür görüş ve düşünceden insanlar olsa da hakim renk, her zaman olduğu gibi “İslam” olduğundan Müslümanlar diyoruz.) Kısacası bu şablon artık tutmuyor ve sömürgecileri yeni bir şablon kurma çabası içinde oldukları kanaatindeyiz. Öyle “alın özgürlüğünüzü başınıza çalın” demeyecekleri kesin. Bu yeni şablonda, öncekinde olduğu gibi, asıl denklemin Anadolu’da kurulduğu düşüncesindeyiz. AKP hükümeti eliyle İslâm’ı “laikleştirme/ehlileştirme/ılımlılaştırma” yönünde bir operasyon yürütüldüğünü, bu başarılı olursa diğer İslâm ülkelerine de yaymaya çalışacaklarını tahmin ediyoruz. Tabiî asıl tehlike Batılı sömürgeciler açısından tam burada yatmaktadır. İslâm’ın, bir din olması hasebiyle, mutlak itaat gerektirmesi, İslâm’ın özü Müslümanlar tarafından tam manasıyla
anlaşıldığında bu oyunu kuranlara yönelecek bir silahtır. Onlar da bunun farkında, ama ne çare başka alternatifleri yok. Mecburen bu “laikleştirilmiş İslâm” seçeneğini denemek zorundalar. Bu açıdan bakıldığında 2011, bilhassa da 2012 yıllarının büyük dönüşüm
yılları olacağı kanaatindeyiz.
***
“Ölüm Odası-B-Yedi” 38. Bölümü ile bu hafta yine dergimizde. Her zaman olduğu gibi dikkatlice okunması ve üzerinde düşünülmesi gerektiğini yenileyelim.
Bu hafta orta sayamızda USAK Ortadoğu Uzmanı Serpil Açıkalın’ın Ortadoğu’daki gelişmeler üzerine Baran Dergisi’ne yaptığı açıklamaları alâkanıza sunuyoruz.
Carlos(Salim Muhammed), Mısır’dan bahsediyor ve Mısır üzerine okunması gereken en önemli yazılardan birinin bu olduğunu hatırlatalım.
Yazarlarımızın Mısır, Tunus, iç siyaset, iktisad ve kültür-sanat ile ilgili yazılarını ve derlemiş olduğumuz haberleri siz okurlarımıza sunuyoruz.
Selâm ile...