Afrika’nın kurak ve çorak alanlarında yaşayan zürafaların en meşhur özellikleri uzun boylarıdır.
Onlar yeryüzünün hâlen yaşayan en uzun ve en zarif canlılarıdır.
Bu zarafet timsali hayvan ile özdeşleşmiş uzun boyunun iyi tarafları da var, kötü tarafları da.
Meselâ uzun boyunları, zürafalara ağaç tepelerindeki başka hiçbir hayvanın ulaşamayacağı yaprakları yemelerini sağlarken, nefes almalarını ve vücutlarındaki kan dolaşımını zorlaştırabilir.
İşte bu noktada zürafaların uzun vücutları için özel olarak yaratılmış kalpleri ve akciğerleri devreye girer.
Bir zürafanın akciğeri bir insanınkinden sekiz kat fazla havayı içine alabilir.
Yine uzun vücudundaki organlara kan gidişini sağlayabilmek için zürafanın uzun damarlarında yaklaşık kırk litre kan dolaşır.
Dolayısıyla oldukça büyük bir kalbi vardır.
Çünkü ancak büyük bir kalp, uzun boyundan beyne kan gitmesi için yeterli basıncı sağlayabilir.
Ancak, kalbin kanı büyük bir basınçla ulaştırması görünürde çok tehlikeli bir durumdur.
Örneğin zürafanın bacağının kesilmesi durumunda büyük miktarda kan kaybı meydana gelebilir.
Tabii hiçbir zürafanın böyle bir sorunla karşılaştığı görülmemiştir.
Çünkü bu tehlikeye karşı zürafalar, kılcal damarları daha dar ve derileri daha kalın şekilde yaratılmıştır.
Sessiz değiller, biz duyamıyoruz
Zürafalar küçük gruplar hâlinde yaşarlar.
Çoğunlukla gruptaki zürafa sayısı on beşi geçmez.
Bir gruptaki iki zürafayı birbirinden ayırmak oldukça zordur.
Fakat vücutlarındaki desenlere dikkatli baktığınızda aslında hiçbirinin birbirine tıpatıp benzemediğini görürsünüz.
Bilim adamları onların özelliklerini araştırırken birbirinden ayırt etmek için kürk desenlerinden faydalanırlar.
Yaşlı erkek zürafalar zamanlarının çoğunu dişi zürafaları korumak için devriye gezerek geçirirler.
Anne zürafalar ise bebekleri için kurdukları küçük kreşlerde farklı gruplar oluştururlar.
Kreşlerde, anneler dönüşümlü olarak nöbet tutarlar.
Bu sayede diğer anneler rahatlıkla kilometrelerce uzağa yiyecek aramaya gidebilirler.
Grup üyelerinin birbirleriyle haberleşebilmek için yakın olmalarına gerek yoktur. Uzun boyları ve keskin gözleri, birbirlerini kilometrelerce uzaktan görmelerini sağlar.
Eğer siz bir yerde durup onları izliyorsanız, onlar çoktan sizi göz altına almışlardır.
Zürafalar dışarıdan gördüğümüz kadarıyla çok sessizdirler.
Fakat görünüşün aksine onlar da birbirleriyle sohbet eder, çeşitli sesler çıkarırlar.
Sadece çıkardıkları düşük frekanslı sesleri biz duyamayız.
Su içmeleri oldukça uzun sürer
Zürafalar su içmeye grup hâlinde giderler.
Eğer tek başlarına giderlerse bu durum onlar için hayatî bir tehlikeye dönüşebilir.
Çünkü su içme pozisyonundan normal hâle geçmeleri, bacaklarının ve boyunlarının uzunluğu yüzünden, biraz vakit alır.
İşte bu yüzden zürafalar grup hâlinde su içmeye giderler ve diğerleri su içerken içlerinden biri nöbet tutar.
Su içmede yaşadıkları bu zorluklara karşın, haftalarca su içmeden yaşayabilirler.
Zürafaların bu yardımlaşmaları zebralar ve antiloplar için büyük bir fırsattır. Kendilerini yırtıcı hayvanlardan koruyamayan bu hayvanlar, zürafaları su içmeye giderken gördüklerinde aralarına karışır ve onların güvenlik sisteminden faydalanırlar.
Bir gözü açık uyurlar
Zürafaların “iyi bir gece uykusu” kavramı bizimkinden çok farklıdır.
Ayakta, bir gözünü açık bırakarak ve kulaklarını düzenli şekilde kımıldatarak, sadece beş dakika derin uyku uyurlar.
Aralıklarla gerçekleşen bu beş dakikalık şekerlemeler bütün gün boyunca toplam bir buçuk saati bulur.
Gün ağardıktan sonra, zürafalar akşam karanlığına kadar zamanlarını ağaçlar arasında gezinip otlanmakla geçirirler ve bu sırada da o zarif yürüyüşleriyle seyredenleri kendilerine hayran bırakırlar.
Günün en sıcak vakitlerinde vücutlarının zarar görmemesi için derileri de özel olarak düzenlenmiştir.
Vücutlarının bazı bölümlerinde kalınlığı yedi buçuk santimetreye varan deri sayesinde zürafalar günün yüksek sıcaklıklarından korunabildikleri gibi, Afrika gecelerinin soğuğuna karşı da kalın derilerine gündüz depolanan ısı, gece vücutlarına yayılır.
Yetişkin bir zürafa günde yaklaşık altmış beş kilogram yaprak yer.
Ağaçların başka hiçbir hayvanın ulaşamadığı en üst noktasından en taze, besin değeri en yüksek olanlarını seçip boyunlarını uzatarak afiyetle yerler.
Bu şekilde, yetişkin bir erkek zürafa altı metre yükseklikteki yapraklara ulaşabilir.
En sevdikleri yemek ise akasya ağaçlarının yapraklarıdır.
Bu ağacın yapraklarının yüzde yetmiş beşi sudur.
Bu da zürafaların nasıl günlerce su içmeden yaşayabildiklerini açıklamada yeterli olur.
Fakat bu lezzetli akasya yaprakları aynı zamanda oldukça sert dikenlere sahiptir.
Ama akasya yapraklarını yerken burunları özel kaslarla kapanır.
Ayrıca üst dudakları da kalın tüylerle kaplanmıştır.
Dikenlerin kolayca boğazlarından geçebilmesi için de tükürük bezleri büyük miktarda koyu tükürük salgılar.
70 kiloluk bir bebek nasıl doğar?
Bir zürafanın dünyaya gelişi tam anlamıyla bir mucizedir.
Yeni bebek hayata bir buçuk metre yükseklikten düşer.
Çünkü anne yere uzanıp doğumu gerçekleştirirse o anda yırtıcı hayvanlara bir nevi davetiye çıkarmış olur ve korunması imkânsızlaşır.
Doğum ânında yavru zürafanın önce arka bacaklarının gelmesi de oldukça ilginçtir.
Aksi olsaydı ve önce başı gelseydi, hayata gözlerini yeni açan zürafanın boynu çok kırılgan ve ince olduğu için doğum ânında annesinin karnından sağlıklı çıkamayacaktı.
Eğer kafa en son çıksaydı yine vücudun ağırlığına dayanamayan boyun kırılacaktı.
Arka ayakların vücudun ön tarafına göre daha kısa olması bu sorunu çözmeye yardımcı olur.
Önce arka ayaklar çıkarak hem vücudun diğer kısmına ağırlık yapmaz, hem de yere dayanarak düşüşü engeller.
Bu, tam anlamıyla, alternatifi olmayan muhteşem bir doğum olayıdır.
Yeni doğan bebek yaklaşık iki metre boyundadır ve yetmiş kilogram ağırlığındadır.
Ağaç yapraklarıyla beslenebilecek hâle gelene kadar anne sütüyle beslenen yavru zürafalar, otuz saniyeden az bir vakitte dört litre süt içebilirler.
Bu hızlı beslenmenin sonucunda bir yaşına geldiklerinde boyları 3,5 metreye ulaşır.
Bir zürafa nasıl kavga eder?
Yetişkin olduklarında boyları beş metreye ulaşan bu zarif hayvanlar genellikle çok sakindirler.
Ama bir tehlikeyle karşılaştıklarında yabanî bir at gibi yerlerinde zıplarlar ve karşılarındakine kuvvetli tekmeler savururlar.
Bu tekmeler bir aslanı öldürebilecek kadar güçlüdür.
Kavga anında uzun boyunlarını da adeta bir silah gibi kullanırlar.
Kocaman bir sopa gibi kullandıkları boyunlarıyla, düşmanlarına unutamayacakları kafalar atarlar.
Uzun boyunları ve uzun bacakları yüzünden vücutlarındaki keneleri temizlemeleri zor olan zürafaların yardımına ise kuşlar koşar.
Bu kuşlar zürafaların sırtında ve kafasının etrafında gezinerek oralardaki keneleri temizlerler.
Yine aynı kuşlar, zürafaların düşmanları yakınlardaysa yüksek çığlıklar atarak uyarıda bulunurlar. Zürafalar ve kuşlar arasındaki bu yardımlaşmanın, onların birbirlerine dost olarak yaratılmış olmasından başka hiçbir açıklaması yoktur.
Bütün araştırmalara rağmen zürafaların davranış şekilleri ve biyolojileri hakkında çok az bilgiye sahibiz.
Kimbilir, bu mucizevî hayvanların bizim bilmediğimiz daha ne kadar çok şaşırtıcı özellikleri var.
Alıntı: Aslıhan Bulur www.moraldünyası.com