baltefsiri
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 24 Eyl 2006
- Mesajlar
- 619
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
>>>>Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye
>>>>yükledi. Endonezya'ya
>>>>
>>>>>gitti ve oraya yerleşti.İşini orada devam ettirdi. Kumaşları
>>>>>kaliteliydi.
>>>>
>>>>>Tam da o bölge halkının aradığı cinstendi. Kendisi kanaat sahibi
>>>>>bir
>>>>
>>>>>insandı tüccarın. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi.
>>>>>Bir gün
>>>>geç
>>>>
>>>>>geldi iş yerine.
>>>>
>>>>>Ama kasada fazlaca para vardı. Belli ki, tezgâhtar iyi bir kâr
>>>>>elde
>>>>etmişti
>>>>
>>>>
>>>>>sattığı mallardan. Merak etti, sordu:
>>>>
>>>>>-Hangi kumaşlardan sattın?
>>>>
>>>>>-Şu kumaştan efendim.
>>>>
>>>>>-Metresini kaça verdin?
>>>>
>>>>>-On akçeye.
>>>>
>>>>>-Nasıl olur?" diye hayret etti, tüccar.
>>>>
>>>>>-Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş
>>>>
>>>>>adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?
>>>>
>>>>>Tezgahtar gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkân sahibi
>>>>>müşteriyi
>>>>
>>>>>karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı
>>>>>müşteriye
>>>>uzattı.
>>>>
>>>>>Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu.
>>>>
>>>>>-Ne demekti hakkını helâl et?
>>>>
>>>>>Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın
>>>>>kulağına kadar
>>>>
>>>>>vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı ve sordu:
>>>>
>>>>>-Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de
>>>>>gördük.
>>>>Bunun
>>>>
>>>>
>>>>>aslı nedir?
>>>>
>>>>>-Ben, dedi tüccar, Müslüman'ım. İslâm dini böyle emreder.
>>>>>Müşterinin bana
>>>>
>>>>>hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece
>>>>>bir
>>>>
>>>>>yanlışı düzelttim. Kral,
>>>>
>>>>>-İslâm nedir, Müslümanlık nedir? gibi peş peşe sorular sordu.
>>>>>Tüccar,
>>>>birer
>>>>
>>>>
>>>>>birer sorularını cevapladı.
>>>>
>>>>>Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman
>>>>>geçirmeden
>>>>
>>>>>İslâm'ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman
>>>>>oldu.250
>>>>
>>>>>milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı
>>>>>kabul
>>>>
>>>>>etmesindeki sır sadece beş akçelik bir kumaş ve hakkaniyete
>>>>>uygun
>>>>küçük(!)
>>>>
>>>>>bir davranış idi... Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi
>>>>>yaşamak,
>>>>
>>>>>sahip olduğu güzellikleri çevresiyle
>>>>
>>>>>paylaşmaktı. Efendimizin müjdesi herkese açık: "Doğru ve
>>>>>güvenilir
>>>>
>>>>>tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve
>>>>>şehitlerle
>>>>
>>>>>beraberdir." Yani, asıl olan söz dili değil, hal diliydi.
>>>>>Konuşmaktan çok
>>>>
>>>>>yaşamaktı. İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi
>>>>>yaşamaktı...
>>>>Herkes
>>>>>üzerine düşeni yapsın, isteyen dersini alsın, isteyen dostlarına
>>>>göndersin
>>>>>bu mesajı, isteyen de silip atsın... Ameller niyetlere göre
>>>>değerlendirilir
>>>>yükledi. Endonezya'ya
>>>>
>>>>>gitti ve oraya yerleşti.İşini orada devam ettirdi. Kumaşları
>>>>>kaliteliydi.
>>>>
>>>>>Tam da o bölge halkının aradığı cinstendi. Kendisi kanaat sahibi
>>>>>bir
>>>>
>>>>>insandı tüccarın. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi.
>>>>>Bir gün
>>>>geç
>>>>
>>>>>geldi iş yerine.
>>>>
>>>>>Ama kasada fazlaca para vardı. Belli ki, tezgâhtar iyi bir kâr
>>>>>elde
>>>>etmişti
>>>>
>>>>
>>>>>sattığı mallardan. Merak etti, sordu:
>>>>
>>>>>-Hangi kumaşlardan sattın?
>>>>
>>>>>-Şu kumaştan efendim.
>>>>
>>>>>-Metresini kaça verdin?
>>>>
>>>>>-On akçeye.
>>>>
>>>>>-Nasıl olur?" diye hayret etti, tüccar.
>>>>
>>>>>-Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş
>>>>
>>>>>adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?
>>>>
>>>>>Tezgahtar gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkân sahibi
>>>>>müşteriyi
>>>>
>>>>>karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı
>>>>>müşteriye
>>>>uzattı.
>>>>
>>>>>Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu.
>>>>
>>>>>-Ne demekti hakkını helâl et?
>>>>
>>>>>Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın
>>>>>kulağına kadar
>>>>
>>>>>vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı ve sordu:
>>>>
>>>>>-Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de
>>>>>gördük.
>>>>Bunun
>>>>
>>>>
>>>>>aslı nedir?
>>>>
>>>>>-Ben, dedi tüccar, Müslüman'ım. İslâm dini böyle emreder.
>>>>>Müşterinin bana
>>>>
>>>>>hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece
>>>>>bir
>>>>
>>>>>yanlışı düzelttim. Kral,
>>>>
>>>>>-İslâm nedir, Müslümanlık nedir? gibi peş peşe sorular sordu.
>>>>>Tüccar,
>>>>birer
>>>>
>>>>
>>>>>birer sorularını cevapladı.
>>>>
>>>>>Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman
>>>>>geçirmeden
>>>>
>>>>>İslâm'ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman
>>>>>oldu.250
>>>>
>>>>>milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı
>>>>>kabul
>>>>
>>>>>etmesindeki sır sadece beş akçelik bir kumaş ve hakkaniyete
>>>>>uygun
>>>>küçük(!)
>>>>
>>>>>bir davranış idi... Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi
>>>>>yaşamak,
>>>>
>>>>>sahip olduğu güzellikleri çevresiyle
>>>>
>>>>>paylaşmaktı. Efendimizin müjdesi herkese açık: "Doğru ve
>>>>>güvenilir
>>>>
>>>>>tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve
>>>>>şehitlerle
>>>>
>>>>>beraberdir." Yani, asıl olan söz dili değil, hal diliydi.
>>>>>Konuşmaktan çok
>>>>
>>>>>yaşamaktı. İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi
>>>>>yaşamaktı...
>>>>Herkes
>>>>>üzerine düşeni yapsın, isteyen dersini alsın, isteyen dostlarına
>>>>göndersin
>>>>>bu mesajı, isteyen de silip atsın... Ameller niyetlere göre
>>>>değerlendirilir