- Allah’ın azabından emin olmak ne kadar büyük bir günah ise, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek de o kadar büyük bir günahtır.
- Bir kaide var “Eğer Allah vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.” diye. Örneğin, rızk vermek istemeseydi, açlığı, susuzluğu vermezdi. Yemek, içmek arzusunu vermezdi. İnsanların evliliğini istemeseydi, evlilik arzusunu vermezdi. Bunlar çok açık gerçeklerdir.
Aynen bunun gibi denilebilir ki, “Eğer Allah af etmek istemeseydi, tövbe kapısını açmazdı.” Madem insanlar için, sonsuz rahmetinin sarayına çıkacak olan tövbe kapısını ardına kadar açık tutmuş ve insanlara o kapıdan girmelerini emretmiş, elbette onları gerçekten affetmek istiyor, bağışlamak istiyor, günahlarını örtmek istiyor, rahmetiyle kucaklamak istiyor. Allah kimseyle -haşa- oyun oynamaz, kimseyi aldatmaz... Eğer tövbe gibi bir açık kapı bırakmışsa, bunu mutlaka kullarının iyiliğine yapmıştır. Allah’a güvenmek, ona itimat etmek imanın gereğidir.
- Peygamberlerden başka hiç kimse günahsız, masum değildir. Yeter ki, samimi olarak tövbe edip doğru yolda yürümeye çalışalım. Kazaya kalmış namaz ve oruçlarımızı kaza edelim. “Allah tövbe edenleri ve -maddî, manevî kirlerden- arınıp temizlenenleri sever.”(Bakara, 2/222) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, Allah tövbe edenleri sadece affetmekle kalmaz, onları ciddi olarak sever.
Çünkü, Allah’a isyanı ifade eden günahlar Allah’ın gazabını çektiği gibi, ona isyandan vazgeçip tövbe kapısından girerek rahmetiyle kucaklaşmak isteyenlerin bu davranışları da onun sonsuz rahmetini, şefkatini ve muhabbetini çeker. Demek ki, tövbe manevî bir mıknatıs gibi Allah’ın merhametini ve muhabbetini çeker..
- Sonuç itibariyle bir mümin olarak Allah’ın şu ümit bahşeden müjdesine güvenmek gerekir: “De ki: Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz o, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”(Zümer, 39/53).