Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Çok Değerli Bir Şahsiyet (HASAN EL BENNA) (1 Kullanıcı)

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
17 Ekim 1906'da Misir'in Mahmudiye kentin de dogan Hasan el-Benna dini ve ilmi yönden köklü bir aileye mensuptur. Babasi hadis alimi idi. Hadis konusunda bizzat kendisinin de yazdigi eserler vardir. Iste böyle ilmi bir yuvada büyüyen Benna ilim, takva ve zühd atmosferinde çok güzel yetismistir. Daha küçük yaslarda üstün bir zeka ya sahip oldugu gözleniyordu. Gece namazlarina ve pazartesi, persembe günleri oruçlarina devam ediyordu. Küçük yaslarinda Kur'an-i Kerimi yari sina kadar ezberleyen Benna 15 yaslarinda hifzi ni tamamladi.

Yüzünün hatlarinda -devamli bir elem ve hü zün görünüyordu. Kalbinde müslümanlarin dertlerine çareler arama aski vardi. Onun bu hali za man zâman bazi kötülükleri bizzat kendi eliyle degistirmeye götürüyordu.

Nafile ibadetlere devam etmesiyle ruhu en ginlesmis ve nefsi daha da ,paklasmisti. Ayrica daha talebelik yillarindaki Islâmi çalismalarin dan dolayi da genel kültürü oldukça gelismisti. Okudugu medrese de "kötülüklere karsi mücadele" adinda bir teskilat kurarak bazi önemli sahsiyetlere mektuplar gönderip, onlara nasihat etmeye ve onlarin dikkatlerini toplumdaki kötü lüklere çekmeye baslamisti.

Liseden mezun oldugunda Misir'daki tüm talebeler arasindaki siralamada besinciydi. Üniversiteyi ise."Darul Ulum"da okumustu. Universiteyi bitirme imtihanlarini verirken onsekizbin siir beyti ve bir o kadarda nesir ezberlemisti. Darul Ulum'u bitirdiginde onun ayarinda talebe yoktu. Çünkü birincilikle bitirmisti.

Üniversiteyi bitiren Hasan el-Benna Ismaili ye'deki okullardan birine tayin edilmisti. O zaman Ingilizlerin tüm güçleri Ismailiye'de toplan misti. Okullarda Avrupa usulü egitim yapiliyordu. Ismailiye bu haliyle sanki Londra'nin muhit lerinden birini andiriyordu.

Halkin çogu ise bir Ingiliz sirketi olan "Su veys"te isçiydiler. Hasan el-Benna Ingilizlerin Misir halkini ezdigini ve onu zelil ettigini görüyordu. Misir halki sanki onlarin kölesiydi. Her türlü fesat almis yürümüs ve haramlar mübahlastirilmisti. Özellikle 1924'de Atatürk tarafindan hilafet yikildiktan sonra bu durum daha da artmisti. Diger taraftan Benna batililarin Islâmi ortadan kaldirmak için yaptigi çalismalari gördükçe kalbi parçalaniyordu. Iste Benna o dönemleri anlatirken söyle diyordu: "Allah bilir nice geceleri ümmetin dertlerine çareler aramak için geçirdik. Ve ümmetin hallerini tahlil etmek, dertlerini ortadan kaldirmak için ne kadar düsündük. Bu hallerin tesirinden bazen aglama durumuna gelirdik." Derken Hasan el-Benna kendilerinde hayir alemetleri olan bazi kisilerle irtibata geçiyordu. Kendisiyle birlikte alti kisi biraraya gelerek Islâmi çalismalarin çekirdegini olusturmak için anlastilar. Benna bu kurdugu teskilatina yeni bir isim almamasi için "Biz Müslüman Kardesleriz" dedi ve cemiyetin adi "Ihvan-i Müslimin" oldu. Benna ilk davetine Ismailiye'de baslamisti. Çalismalarini bereketlendiren Allah Teâlâ onun elleriyle kahvelerde zamanlarini bosa geçiren insanlardan Islâm davasi için mümtaz sahislar yetistirmisti. Bunlara örnek olarak Islâm davasinin ilk öncülerinden Seyh Muhammed Fergali Ingiliz komutaninin karsisina dikilmis söyle diyordu: "Beni bu Ismailiye'den sadece bir kisinin emri çi kartabilir. O da Hasan el-Benna" ' Hasan el-Benna Ismailiye'deki çalismalari ge nisleyince ve tüm gayretlerini Islâm için tahsis edince Ismailiye'den Misir'in baskenti olan Kahi re'ye tasindi. Ihvan-i Müslimin'in merkezini orada kurdu.

Bütün gayretlerini Islâma davet ve onu tanit ma yolunda harcadi. Köyleri gezdi, sehirleri do lasti. Gittigi her yere bir sube açiyordu. Öyle ki bir kaç sene içinde Ihvanin hareketi Misir'in gö zünü ve kulagini doldurmustu. Her tarafta ona katilmalar oluyor ve Misir'in evlatlari onun ka natlari altina giriyordu. Bunu gören hükümet Ih vanin yayilmasindan korkarak onu kontrol etmek için her türlü çareye basvuruyordu.

Hasan el-Benna'yi gizli istihbarattan bir çok kisi takip etmeye baslamisti. O nereye giderse on larla pesinden ayrilmiyorlardi. Derken 1947 se nesinde Hasan el-Benna bazi mücahidlerini Filis tin'e gönderiyordu. Filistin daglari ve köyleri da ha önce görmedikleri ender mücahidler görmeye baslamislardi. Evet Filistin yahudiye kuvvetli bir ders vermek ve onlara zilleti tattirmak için ölümü hayata tercih eden insanlara sahit olmustu.

Bu arada Kral Faruk, bu büyük gelismeler den dolayi meseleyi Ingilizlerle beraber düsünme ye basladi. Özellikle Kral Faruk'un Misir ordusu na dagittigi silahlarin bozuk oldugunun anlasil masindan ve araplarin hiyanetlerinin açiga çik masindan sonra Kral Faruk için mesele iyice teh likeliydi. Filistinde cihad eden Ihvan-i Müslimin Mücâhitlerinin Misir'a gönderilmesinden korkan Faruk, Müslüman Kardesleri tutuklatip hapisha nelere dolduruyordu. Disarida sadece Hasan el Benna kalmisti. Kralin maksadi onu öldürtmekti. Iste bu esnada Mahmud Abdulmecid gizli is tihbarattan bes kisiyi Benna'yi öldürmeleri için gönderdi. Ve Kahire'nin en büyük meydaninda Müslüman Gençler Teskilatinin önünde 12 Subat 1949 tarihinde Hasan el-Benna kursunlandi. Te davi için hastaneye kaldirildi. Bu arada Benna'ya müdahale edilmemesi ve kan kaybindan ölmesi saglandi.

Böylece ömrünün sonuna kadar teblig için çalisan Hasan el-Benna ruhunu tertemiz olarak Allah Teâlâ'ya teslim ediyordu. Cenazesini bir yasli babayla birlikte dört kadin kabre götürmüstü. Bölgede elektrikler kesilmis ve bu dört kadin dehset verici bir ortamda tanklarin arasinda Benna'yi götürüp defnetmislerdi. Bütün bunlar yetmiyormus gibi müslümanlar Benna'nin cesedini çikaripta gösteri yapmasinlar diye mezarinin basinda nöbet tutturuyordu.

Hasan el-Benna dünyayi terketmis Kral Faruk'ta Hasan el-Benna korkusundan rahata kavusmustu. O öldügünde çocuklarina ihtiyaçlarini giderecek bir sey birakmamisti. Hatta ev kirasini bile verecek durumlari yoktu.

Faruk, Hasan el-Benna'dan kurtulmustu ama geriye bir problem kalmisti. O da Ihvan-i Müsli minin Filistinde hala cihada devam eden mücahid gruplariydi. Bunlardan kurtulmak için Faruk, Misir tanklarina ve askerlerine Filistin'e hareket emri verdi. Maksadi oradaki Ihvan mensuplarini tutuklatmakti. Ve tanklar kamplarin etrafindaki duvarlari döverek mücahidleri ya teslim olmak ya da üzerlerine toplarin atilmasina razi olmak arasinda seçim yapmaya zorladilar. Mücahidlerde etrafin cehenneme çevrilmesini istemediklerinden teslim oldular. Oradan hapishaneye tasinan mücahidler böylece duvarlar arkasina terkediliyordu.

Gerçek su ki liderlikte büyüklügün belli bir ölçüsü yoktur. Bazen olur ki büyüklük ilmi yönden olur. Bazen büyük bir fatih veya kesifçi, ya da bir ruhi terbiyeci yahud da bir siyasi lider bü yük olabilir. Fakat kaliciligi bakimindan en büyük lider ümmeti yeniden insa eden, yeni nesille rin yetismesini saglayan ve tarihin gidisatini degistiren liderlerdir.

Iste Hasan el-Benna bu kalici liderlerden birisi, belki de yirminci yüzyilda Islâm tarihinde en göze çarpanlardandi. Onun bu büyüklügü sadece alim olusundan veya iyi bir hatipliginden ya da siyaset adami olusundan degil, Islâm davasini bina eden yeni bir nesil yetistirmesinden ve özelde Misir'in genelde de Islâm aleminin tarihini sars masindandir. Bu gün dahi onun siddetli sarsmasindan olaylar gidisatini degistirmektedir.

Misir'in yeni tarihini yazmak isteyen herhangi bir tarihçi, yahut Filistin meselesini yazmak isteyen birisinin Hasan el-Benna'yi yazmadan bu konulari yazamamasi onun büyüklügünü göstermeye kafidir.

Tarihçilerin her ne kadar Hasan el Benna hakkinda kendilerine özgü ayri ayri görüsleri olsa da, hepsi de olaylarin meydana gelisinde Hasan el-Benna'nin büyük tesirleri oldugunda ittifak etmektedirler.

Bu olaylar ki yarim asirdan günümüze kadar hala tesirini devam ettirmektedir. Isterse günümüzdeki insanlar onun kiymetini bilmesinler ve isterlerse onun hayatinda veya sehadetinden sonra da onu geregi gibi takdir etmemis olsunlar. Bu durum bütün liderler için böyledir. Insanlarin veya ileri gelenlerin onun kiymetini geregi gibi bilememeleri El-Benna'ya en ufak bir zarar veremez.

Gerçek su ki, Islâm önderleri tarihte hiç bir zaman insanlar bilsinler ve taktir edip methetsinler diye, çalismamislardir. Bilakis Islâm onlari öyle özel bir duruma getirmistir ki, tarihte bizden baska milletler bu önderleri pek bilemezler. Çünkü Islâm onlari ruhi terbiye ve büyük bir iman üzere yetistirir. Oyle ki o ruhaniyet özel bir anlayis kazandirmis, hayatin gerçek yönlerini ve varligin sirlarini ögretmistir.

Islâm onlari öyle yetistirmistir ki en üstün fedakarliklari yaparlar ve insanliga karsi çok büyük bir muhabbet beslerler. Iste Islâm önderlerini kendi aralarindaki bazi mizaç farkliliklariyla birlikte onlarin genel durumu budur. Onlar Allah rizasindan baska hiç bir sey de istemezler. Sadece Allah'in hesabindan korkar ve O'ndan sevap beklerler. Yalniz Allah'in indinde itibarlari olsun isterler. Hiç bir zaman kendileri için rahatlik ve huzuru talep etmezler, rahatligi ancak Allah'a kavusmakta ararlar. Onlarda söhret veya methedilmeyi isteme, yahut makam hirsi veya haset bulunmaz. Onlarin dünya hayati veya sehevi arzulari için herhangi bir is yapmalari müm kün degildir. Onlar insanlardan karanliklari kaldirmak için gönderilmis bir nurdurlar. Gökyüzün de devamli olarak parildarlar. Onlar yeryüzünde ki topraklara karismayan ve en yüksek bina ile en küçügüne dahi vuran bir günes subesi gibidirler.

Yeryüzündeki tüm ser güçler, sömürgeciler, krallar, partiler, Ezher Üniversitesi ve fesat ehli Hasan el-Benna ile mücadele ettiler. O da bütün bunlara karsi savasti. Halk bizzat kendi menfaatinden cahil kaldi. Hepsi de Hasan el-Benna'nin yolunu engellemek ve davasindan alikoymak için çalismalarina ragmen o, yüce daglar gibi, rüzgara ve balyozlara aldiris etmeden yoluna devam etti. O, yolunu tutmak için belki saga sola sallanmistir ama bütün tehditlere ragmen hiç bir zaman kasirgalardan etkilenerek davasindan geriye adim atmamistir. Dünya onun etrafinda kararmis olsa da, o hiç bir zaman zafere olan kuvvetli imanindan en ufak bir zayiflik göstermemistir. Karsi kuvvetler ne kadar çok olsa da ve ne kadar üzeri ne çullansalarda o, hiç bir zaman mücadelesinde yenilmemistir.

Bütün bunlara ragmen, tipki arkadaslarina oldugu gibi düsmanlarina bile gönlü açikti. O, hiç bir zaman düsmanlarindan birine karsi hasetlikten dolayi tiksinmemistir. Çünkü büyük insanlarin kalbinde hasede yol yoktur. Fakat onun tiksinmesi ve kerih görmesi, düsmanin batila sap masindan, fesadindan ve iftiralarindandi. Eger düsmani kötülük ve seryolurida gitmeye devam ediyorsa ve halkin menfaatlerine zarar veriyorsâ onlardan nefret eder tiksinirdi. Tipki hakka karsi inatlik eden basiretsizlik göstererek anlayissizlik yapan ve ahlaki bakimdan davayâ sikinti veren dostlarindan nefret ettigi gibi.

Fakat Benna bütün bunlara ragmen Rasûlullah'in Uhud günü yaraliyken ettigi su du ayi devamli olarak ediyordu: "Allah'im sen benim kavmimi hidayete erdir. Çünkü onlar bilmiyor lar." Düsmanlari devamli olarak ona karsi hile ve tuzaklari sürdürürken o da düsmanlarina karsi sürekli sefkat ve nasihata devam ediyordu. Benna'nin bu hali, ta onu her türlü kuvvetten, makamdan ve yardimcidan yoksun bir halde tek basina karanlikta vurarak öldürdükleri zamana kadar devam etti.

Evet onu öldürdüler. Onlar kuvvetli Benna ise zayifti. Onlar hükümran Benna ise bir kenara itilmisti. Onlar silahli, Benna ise eli bostu. Evet Benna'yi öldürdüler, simdi onlar katil ve mücrim, Benna ise mutlu ve saadet içinde.

Daha sonra onlar halkin merhametinden kovulurken, Benna Allah'in rahmetiyle bagislaniyordu. Onlar simdi bati ülkelerinde dagilmis vaziyette. Benna ise istirahatgahinda. Allah O'na ve tüm mücahidlere bol bol rahmet etsin. ( Amin.)

Yazan: Fethi Yeken
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Şehid Hasan El Benna ve İhvan-ı Müslimin


"Allah gayemiz, Peygamber aleyhisselam önderimiz, Kur'an yasamız, Cihad yolumuz, Allah yolunda ölüm en büyük hedefimiz" Şehid Üstad Hasan El-Benna

20. Asrın Başları

Geçmişinden Koparılmış, geleceği karartılmış bir Ümmet...
Müslümanların yaşadığı toprakların tamamı kasaba kasaba, ülke ülke işgal edilmiş, insanları zincirlenmiş, serveti heder edilmiştir. Orduları dağıtılmış, medreseleri çökertilmişti. Dinini hurafeler, bidatler kuşatmış, camileri miskinler mesken edinmişti. Yönetimleri fesada uğratılmış, birliğin sembolü hilafet önce sulandırılmış, ardından da ilga edilmişti. Başsız, dağınık, umutsuz, yolsuz, susuz, yapayalnız bir Ümmet vardı ortada. Peygamberin vekili, dirliğin direği alimler kavuklarının altında kaybolmuştu. Gözleri görmez, dilleri çözülmez olmuştu. Hastası hasta, doktoru da hasta bir Ümmet.

Akıl Veren Yok, Yol gösteren yok!

Cesaret toprağa gömülmüş de üzerine dağlar yığılmıştı sanki. Kimse konuşmuyor, konuşan dinlenmiyordu. Kellesini koltuğuna alıp konuşan ya sözünü bitiremiyor ya da bir daha konuşamayacak dilsize dönüştürülüyordu. Kim kimin adamı, kim nereden geldi belli değildi.

Ne Hac Hacdı, Ne Namaz Namazdı.

Yola çıkan azdı. O azlarda kasabalarının dar coğrafyalarının sınırlarını aşamıyorlardı. İman kardeşliği ile sınırları çizilmiş koca toprağı düşleyemiyorlardı.
Aliminden cahiline herkes, kasabını bekleyen koyuna dönüştürülmüştü. Kıble namazda Kabe'yi, eylemde batıyı gösteriyordu. Kimi ecelini bekliyor kimi kestirmeden kurtaracak bir Mehdi'yi... Aç, açık ve selde saman çöpü gibi bir Ümmet.

Kurtlar Sofrasında Bir Ümmet

Fitne mi fitne, afet mi afet, Selahaddinlerin, Fatihlerin toprağı bir mezarlığa dönmüştü. Yiğitler diyarı Anadolu, farklı farklı çizmelerin çiğnediği yerdi artık. İlim diyarı Mısır yoktu. Ezher bin yıllık fenerini söndürmüş Müslümanları karanlıkta bırakmıştı. Koca bir mezarlık!

Akdeniz'in Ortasında Bir Göl Gibi Kalan Mezarlık!

Mezarlıktaki gönüllü ölüler arasında ses çıkaranlardan kimileri de başlarına gelenden dinlerini sorumlu tutuyor, neredeyse hristiyan olsak böyle olmazdı diyorlardı. Koca bir mezarlık!

Ölülerin Çukurlarını Elleriyle Kazdıkları Mezarlık!

Herkes bir kurtarıcı bekliyor; ama kimse kurtarıcı olmuyordu. Ölüm sessizliği, pasifliğin kahrı kimlikleri imha etmişti. Dert yanan çok, derman bilen yoktu. Kendisinden çok şey beklenenler bocalıyor, Ümmeti hayal kırıklığına uğratıyordu.

Her Gün Yeni Bir Facia, Yeni Bir Şok!

Ve Koca Mezarlıkta 22 Yaşında Bir Diri: Hasan El Benna

elbenna.jpg
1906'ta Mısır'da doğdu.Alim bir babanın oğluydu. Genç yaşta Kur'an'ı ezberledi. Yaşından büyük düşüncelerle emsallerinin arasından ayrıldı. Lise talebesi iken ilk cemiyetini kurdu: "Haramlara Karşı Mücadele Cemiyeti". Henüz üniversite talebesi iken olaylara sessiz kalan Ulemanın tavrına tepki gösterdi. Hocalarını örgütleyip sokağa döktü.

Önce camileri dolaştı. İnsanlara, tarihi şereflerle dolu bir Ümmetin böyle olmaması gerektiğini, dinlerini yüzüstü bırakamayacaklarını anlatmaya çalıştı. Camilerde Allah'ın dinini anlattı. Dinletemedi. Camisinde garip bir İslam'a ağlamak yerine çareler üretti. Olmaz sanılanları olur hale getirdi.

Ne yazık ki Ümmetin fotoğrafı içler acısıydı. Bir taraftan hurafe ve bidatler diğer taraftan da bütün olup bitenlere rağmen parça parça olmuş düşünceler, ayrılıklar... Gemisini kurtaran kaptanlaşıyor. Baktı ki dediğini anlayan yok kendisine yeni bir yol belirledi. Yaşadığı yerdeki kahvehaneleri çalışma merkezi yaptı. İsmailiye'de üç kahvehaneyi kendisine merkez seçti. Her hafta üç kahvehanede sırayla dersler yaptı. Köyleri dolaştı, mescidleri gezdi. Sırtında on dört asırlık bir Ümmeti yüklenmiş olarak yola koyuldu.

Yıl: 1928 Mart Ayı:

Konuştuğu kahvehanelerde onu dinleyenlerden altı kişi bir akşam O'nun evinde toplandı. Artık, konuşmalarını dinledikleri diriden etkilenmişler, ne yapmaları gerektiğini sormaya gelmişlerdi. O akşam orada, İslam davası için yaşamaya ve ölmeye yemin ederek sözleştiler. Sermaye olarak ortaya ilk önce ruhlarını ve ailelerinin o günkü ekmek paralarını koydular.

İçlerinden biri:

"Teşkilatımızın adı ne olacak?" dedi.

Hasan El Benna:

"Biz İslam'a hizmet için yola çıkmış kardeşleriz. Adımız da İhvan-ı Müslimin(Müslüman Kardeşler) olsun." dedi

Böylece 22 yaşında Müslüman Kardeşler örgütünü kurmuş oldu.

Yedi yaren yola koyuldu. Ashab-ı Kehf mağaraya çekilmişti. Bunlar ise, mağaradan meydanlara çıktılar.

Mezarlıktaki Ölüleri Uyandırmaya Başladılar

Onlar Allah'a güvenip çalıştılar. Allah sözlerine bereket verdi. Müslümanları asil kimliklerine çağırdılar. Hurafelerden arınmaya, yeniden bir İslam kardeşliği kurmaya davet ettiler.

Kısa bir zaman da 'İhvan-ı Müslimin' büyüdü. Yahudilere karşı cihadı teşfik etti. Filistin meselesini İslam'ın meselesi olarak gündeme getirdi. Filistinde savaşacak birlikler oluşturup cepheye gönderdi. Bir tanesinin başında da kendisi bulundu. Mısırı kemiren İngilizlere karşı ayaklanma başlattı. Mısır çapında okullar, camiler, fabrikalar yapılmasına vesile oldu. Medrese açtırdı. Binler, onbinler derken büyük bir kitleyi uyandırdı.enaz

Kadınların şuurlanması ile özellikle ilgilendi. Müslüman kadınlar örgütü kurdu.

ONUN EN ÇOK BİLİNEN PAROLASI: "İŞLERİMİZ VAKTİMİZDEN ÇOKTUR!"

Hiç ümitsiz olmadı. Pek nazik ve tatlı dilli oldu. Çaresizliği asla kabullenmedi. Allah'a itimadını sarsmadı. Olaylardan ve düşmanlardan daha büyük gördü kendisini.

Namaz vakti, en büyük iş olarak namazı gördü. Davet zamanı da daveti en büyük eylem gördü. İşleri arasında sürtüşme olmadı. Din ve dünya, iş ve ibadet, aile ve cemaat arasında mükemmel bir denge kurdu. Çevresindekilere örnek oldu. Bıkmadı, usanmadı. Azmi dağlar gibiydi.

Etrafında onun sözlerini dinleyenlere şöyle derdi:

"İşlerimiz vaktimizden çoktur!"

TAŞLARI YERİNDEN OYNATTI, OYUNU BOZULDU

1948'de Yahudilere karşı cihaddan söz edince İhvan-ı Müslümin yasa dışı ilan edildi ve kapatıldı. İngilizler onu kara listeye aldılar. Faaliyetlerine "Müslüman Gençler" adıyla devam etti. O ve beraberindekiler büyük bir sindirmeye maruz kaldılar. Sevenleri grup grup tutuklandı. Bir konuşmasında dedi ki: "Ben bu gece rüyamda Hz. Ömer'i gördüm. Bana, 'Hasan öldürüleceksin.' dedi. Ben de kalktım sabaha kadar teheccüd kıldım."

1949 yılının şubat ayında özel aracına el kondu. Ruhsatlı silahı alındı. Yanında korumalığını yapan iki öz kardeşi tutuklandı. Çevresindekiler, araçlarla bilinmeyen yerlere götürüldü. 12 Şubat günü bir koferansından çıkarken silahlı saldırıya uğradı. Olay yerinde ölmedi. Hastaneye kaldırıldı. Polis hastaneye müdahale etti, tedavi görmesini engelledi. Orada ruhunu teslim etti.

MEZARLIKTAKİ DİRİ'NİN İLGİNÇ CENAZESİ

Hasan el-Benna'nın şehadetinden sonra Kahire'de camiler kapatıldı. Erkekler tutuklandı. Sokaklarda sadece polis ve askerler kaldı. Babası doksan yaşında idi.

Cenazesi evine getirildi. Cenazesini mezarlığa götürecek erkek bulunamadığı için, kız kardeşleri ve hanımı tarafından mezarlığa götürüldü. Namazını sadece kadınlar ve babası kıldı. Mezara da onlar indirdi.

Tarihte görülüp görülmediği bilinmez bir bedel ödedi.

Ödediği bedele de değdi.

Bir ekol oldu.

Umut oldu.

Örnek oldu.

Onun ardından bütün İslam topraklarında art arda hareketler başladı.

Vücudu öldü, adı ebedileşti. Allah ondan razı olsun. Ona rahmet etsin.

ŞEHİD İMAMIN ON ÇALIŞMA PRENSİBİ

1- Birlik en büyük hedeftir. Kalpler arasındaki bağ güçlü olsun, tek söz üzerine birleşsin.

2- 'Lailahe İllallah' diyen herkes Tevhid çatısı altında beraberimizdedir.

3- Kusuru nefsinde ara, muhalif hakkında iyi şeyler düşün.

4- Tepki verirken bile ahlakı göz ardı etme

5- Tartışma ve Kibir yok

6- Bir meselede doğru birden fazla olabilir

7- İttifak edilen şeylerde yardımlaş, farklı düşüncelere saygılı ol

8- Ortak düşmanı ön planda tut

9- İş ve üretim ufkunu aç. Her kardeş, -özel hayatındaki işlerine ilave olarak- hergün bir miktar Kur'an okumalı, yatmadan önce nefsini muhasebe etmelidir.

10- Yanlış yoldakilere üzülürüz; üzerine çullanıp teşhir etmeyiz.


"İslam; kulluk ve liderlik, din ve devlet, ruhanilik, iş ve namaz, cihad ve itaat, Mushaf ve kılıçtır. Bunlar birbirinden ayrılmaz." Şehid Üstad Hasan El-Benna


Nureddin Yıldız
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com


HASAN el-BENNÂ (1906 - 1949)
14 Ekim 1906'da Mısır'ın Buhayre iline bağlı Mahmûdiye kasabasında doğan Hasan Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, ilk öğrenimini, geçimini saatçilikle temin ettiği için "Saatî" lakabıyla anılan babası Hanbelî âlimi Ahmed b. Abdurrahman el-Bennâ'dan almış; sekiz yaşında Mahmûdiye'deki klasik eğitim veren Medresetü'r-Reşâdi'd-diniyye'ye girmiş ve orada Kuran'ın bir kısmını ezberlemiş; ayrıca nahiv ve Arap edebiyatı okumuştur. Üzerinde derin izler bırakan medresenin yöneticisi Şeyh Muhammed Zehrân'ın buradan ayrılmasıyla modern bir tarzda eğitim veren el-Medresetü'l-İdâdiyye'ye kaydolan Hasan el-Bennâ, burada bir yandan da hıfzını tamamlamaya çalışmıştır. Mısır yönetiminin idadileri kapatması üzerine Demenhur'daki ilköğretmen okuluna geçen el-Bennâ, idadi yıllarında Cemiyyetü'l-Ahlâkı'l-Edebiyye ve Cem'iyyetü men'i'l-Muharremât gibi kuruluşlarda görev almıştır. Bu dönemde Hassâfiyye tarikatı şeyhi Abdülvehhab el-Hassâfi'ye intisap etmesi, onun mutasavvıf çevrelerle yakın bir ilişki kurmasında etkili olmuş; müteakip dönemlerde de Mahmûdiye'de Cem'iyyetü'l-Hassâfiyye el-Hayriyye ile eş-Şübbânü'l-Müslimîn'in kurulmasında önemli bir rol oynamıştır.
İlköğretimini bitirmesinin ardından Kahire'ye giden Hasan el-Bennâ, burada "Küçük Ezher" olarak bilinen Dârülulûm'a kaydolmuştur. Kendisini derslerine ve ilmî faaliyetlerine adadığı bu yıllarda, fırsat buldukça Kahire'ye giden ve saat tamirciliğine devam eden babasına yardımda bulunmuştur.
İngiliz emperyalizminin Mısır'ı maddi-manevi sömürdüğü bu dönemde, Hasan el-Bennâ'nın yoğun bir faaliyet içinde olduğunu görüyoruz. Dönemin tanınmış alimleriyle temas kuran ve onları bir araya getirmeyi başaran Hasan el-Bennâ, öğrencilik yılları boyunca cami ve kahvehanelerde toplantılar düzenlemiş; gerek buralara davet ettiği alimler yoluyla, gerekse kendi konuşmaları ile halkın bilinçlendirilmesinde etkin bir rol oynamıştır. Mezuniyeti sonrasında öğretmen olarak göreve başladığı İsmâiliye'de de, cami ve kahvehanelerde sürdürdüğü konuşmalarıyla etrafında çok sayıda insanın toplanmasını sağlamıştır. 1928 yılı Mart ayında evinde toplanan bir grup insanla İslam davası yönünde yaşama ve ölme yemini ederek, "milletin kalbinde yeni bir ruh olarak" "İhvan-ı Müslimin" (Müslüman Kardeşler) teşkilatının temellerini atmıştır. 1933 yılına kadar âlimler, tarikat şeyhleri ve muhtelif cemiyetler gibi toplumun farklı kesimlerine ulaştırılan bu davet, Kahire'deki Cem'iyyetü't Tehzîbi'l-İslâmî adlı gençlik teşkilatının da İhvan-ı Müslimîn'e katılmasıyla genişleme fırsatı bulmuştur. 1933 yılında Kahire'ye yaptığı ziyaret sırasında teşkilatın genel merkezini Kahire'ye taşıma kararı alan Hasan el-Bennâ, İsmâiliye'deki ailesi ile birlikte Kahire'ye yerleşmiştir. Öğretmenliğe devam ettiği bu dönemde, vaktinin çoğunu İhvan-ı Müslimîn'in faaliyetlerine adayan Bennâ, erkek ve kız çocuklarına yönelik okullar açılmasına ön ayak olmuş; İskenderiye'de bir mescid ve bir merkez açılmıştır. Teşkilat faaliyetlerini, dinî, sosyal, kültürel, ekonomik ve sportif alanlar gibi birçok farklı alana yaymış ve bu çerçevede Şebrâhit'te bir lokal ve fabrika, Mahmûdiye'de birer tekstil ve halı fabrikası ile tefsir ve hadis eğitimi yapan bir medrese kurulmuştur. Hedef olarak dengeli ve adil bir toplum modelinin inşa edilmesi seçilmiştir.
Ancak II. Dünya Savaşı sırasında Mısır'da iktidarı elinde bulunduran hükümetlerin, İngilizler'in talepleri istikametinde İhvan-ı Müslimîn'e baskı yaptıkları dönemde, Hasan el-Bennâ ve arkadaşları da birçok defa tutuklanmıştır. 8 Ekim 1945'de yapılan genel kurul sonunda yeniden ve ömür boyu teşkilat başkanlığına seçilen Hasan el-Bennâ'nın Mısır'daki sömürgeye son vermek için İngiltere'ye savaş ilan etmesi, teşkilat üzerindeki hükümet baskılarını artırmıştır. Ancak baskılara direnç gösteren teşkilat, Filistin meselesine de el atmış ve düzenlediği büyük bir protesto gösterisi ile İngiliz desteğindeki Yahudi göçü ve devleti aleyhine belli bir kamuoyu oluşturmuştur. 6 Mayıs 1948'de teşkilatın Mısır ve Arap ülkelerine Yahudilerle savaş konusunda yaptığı cihad çağrısı ve Filistin'e gönderdiği çok sayıdaki taraftar, teşkilatın mevcut hükümet tarafından yasadışı ilan edilmesine, hatta 12 Ocak 1949'da da kapatılmasına yol açmıştır. Teşkilatın kapatılması üzerine ülkeyi terk eden çok sayıda üye, fikirlerini komşu Arap ülkelerine de taşımışlar ve Suriye ve Yemen'de buna benzer partiler kurulurken; Filistin ve Ürdün'den de teşkilata aktif bir destek gelmiştir. Teşkilatın kapatılması üzerine, kurucusu olduğu Şübbânü'l-Müslimîn'de faaliyet göstermeye başlayan Hasan el-Bennâ, 12 Şubat 1949 günü teşkilat merkezinden evine dönüşü sırasında otomobiline açılan ateş sonunda hayatını kaybetmiştir. Hükümet her ne kadar suikastı örtbas etmek gayesiyle basın kuruluşlarına sıkı bir sansür uygulamışsa da, 1952 yılında yeniden başlatılan soruşturma ve yargılama sürecinde gizli polis teşkilatının üç mensubu suçlu bulunmuştur.
Mısır'ın muhtelif eğitim kurumlarında edindiği birikimi, fikrî ve manevi bir buhran döneminden geçen Mısır toplumunun yaşadığı yozlaşmanın ıslahına adayan Hasan el-Bennâ, Mısır'ın yaşadığı bu buhran ve düşüşün sebebini İslam'a olan bağlılığın gevşemesine ve gördükleri Batılı eğitim sonucu kendi din, tarih ve medeniyetlerine yabancılaşan Mısır yöneticilerinin halkı kimlik buhranına sürükleyen sorumsuz yönetimlerine bağlamış ve ülkenin tek kurtuluş çaresinin İslam'ın temel değerlerine dönüş olacağını savunmuştur. İslam'ın hayatın bütün yönlerini kuşatan kapsayıcı bir dünya görüşü olduğunu dile getiren Bennâ, İslam'ın ana öğretisini üç ana tez etrafında toplamıştır. Bunlardan ilki, İslam'ın bağlayıcı yanının Kuran ve sahih hadisler olduğunun vurgulanması ve İslam'a sonradan girmiş olan yanlış yorum ve bidatlara karşı Müslümanların bilinçlendirilmesi gerektiğidir. İkinci ilke, bu saflaştırılma fikrinin İslam'ın modern hayatın ihtiyaçlarına cevap verebileceği fikriyle birleştirilmesi, üçüncü ilke ise, bu prensiplerden yola çıkılarak İslâmî esasları hayata geçirecek şekilde belli bir dayanışma ruhu içinde teşkilatlanılmasıdır. Hasan el-Bennâ bu çerçevede halk arasında yaygın olan cincilik, büyücülük ve falcılık gibi hurafelerin yanı sıra, muhtelif tasavvuf ve tarikat hareketlerini de sorgulamıştır.
Müslümanların hayatını yoğun bir şekilde kuşattığını söylediği hurafelerle etkili bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini savunan Hasan el-Bennâ, fikir hürriyetini tanıyan ve ilmî araştırmaları teşvik eden İslam dininin akıl ile gaybı, ilim ile metafiziği birleştiren bir din olduğunu, sömürgecilikle temelleri kemirilmiş ve kaynakları kurutulmuş Müslümanların muhtaç olduğu kalkınma hamlesinin de, ancak hayatın bütün alanlarını kuşatan İslam'la gerçekleşebileceğini ileri sürer. İslam'ın ırkçılığı reddettiğini vurgulayarak, ancak bir milletin tarihî ve kültürel kimliğine sahip çıkması anlamındaki bir milliyetçiliğin benimsenebileceğini dile getiren Hasan el-Bennâ, vatan anlayışını, coğrafî sınırların tayin ettiği, kin, düşmanlık ve ırkçılık üzerine dayalı Batı tipi bir milliyetçilik anlayışının reddedilmesi gerektiğini zikreder ve Batı'ya karşı çıkarken de Doğucu olunmaması gerektiğini, Doğuculuğun geçici bir slogan olduğunu, Müslüman doğunun uykusundan uyandığı zaman dünya liderliğini ele geçirebileceğini vurgular. Dini terk eden Batı'nın manevi yapısının çöktüğünü ve materyalist bir hayat felsefesi benimsediğini, aynı durumu sömürgesi altında olan İslam ülkelerine de empoze ettiğini dile getirmekte ve Batı'nın bunu Doğu ülkelerini iktisadî anlamda kendisine bağımlı kılarak yaptığını ileri sürmektedir.
Girişilecek ıslahat hareketlerinde işe ferdin eğitimi ve ailenin sağlam temeller üzerine inşâ edilmesinden başlanılması gerektiğini vurgulayan Hasan el-Bennâ'nın siyasi görüşlerine gelince; o Abbasî hilâfetinin dağılışından XIX. yüzyılda Avrupalı devletlerin İslam ülkelerini kolonileştirmesine kadarki dönemde İslam milletlerinin içine düştüğü yozlaşmayı, Müslümanlar arasındaki çıkar çatışmaları, siyasi tefrika ve mezhep kavgaları, yöneticilerin ihmal ve gafleti, ilmin uygulamalı disiplinlerden uzak olarak faydasız tartışmalara yönelmesi, Avrupalıların hayat tarzının taklit edilmesi gibi muhtelif faktörlerle izaha çalışır. Nihai çözüm olarak da, hilafetin tesisi yoluyla İslam birliğinin sağlanmasını, İslami değerlerin hayata geçirileceği bir devletin kurulmasını salık verir ve İslam dünyasının her türlü yabancı hakimiyetinden ancak bu yolla kurtarılabileceğini ifade eder.
Çok sayıdaki taraftar ve sempatizanı ile bir kitle hareketine dönüşen ve kendini siyasetin içinde bulan İhvan-ı Müslimîn hareketi, Hasan el-Bennâ'nın ölümünden sonra, bir kısmı ılımlı, bir kısmı ise daha etkin mücadele yanlısı gruplarca sürdürülmüştür. Ilımlı kanadı, el-Müslimûn adlı dergiyle Bennâ'nın damadı Saîd Ramazan, etkin kanadı ise ed-Da've dergisiyle Sâlih Aşmâvî temsil etmiştir. İhvan-ı Müslimîn'in Hasan el-Bennâ'dan sonraki en güçlü temsilcisi ise, harekete 1951 yılında katılan Seyyid Kutub olmuştur.
Hasan el-Bennâ'nın başlıca eserleri, 1942 yılına kadarki hatıralarını ve bu hatıralar vesilesi ile dile getirdiği fikirlerini ihtiva eden Müzekkirâtü'd-Da've ve'd-dâ'iye ile, muhtelif dönemlerde kaleme aldığı sekiz risaleden oluşan ve daha ziyade İhvân-ı Müslimîn teşkilatının gaye ve metodları ile onun bu teşkilat hakkındaki tespitlerinin yer aldığı Mecmû'atü Resâili'l İmami'ş-Şehîd Hasan el-Bennâ adlı koleksiyondur. Bennâ'nın ayrıca İhvan-ı Müslimîn'in resmî yayın organları olan muhtelif gazete ve dergilerde de yazıları yayımlanmıştır
.​
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
HASAN el-BENNÂ (1906 - 1949)
14 Ekim 1906'da Mısır'ın Buhayre iline bağlı Mahmûdiye kasabasında doğan Hasan Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, ilk öğrenimini, geçimini saatçilikle temin ettiği için "Saatî" lakabıyla anılan babası Hanbelî âlimi Ahmed b. Abdurrahman el-Bennâ'dan almış; sekiz yaşında Mahmûdiye'deki klasik eğitim veren Medresetü'r-Reşâdi'd-diniyye'ye girmiş ve orada Kuran'ın bir kısmını ezberlemiş; ayrıca nahiv ve Arap edebiyatı okumuştur. Üzerinde derin izler bırakan medresenin yöneticisi Şeyh Muhammed Zehrân'ın buradan ayrılmasıyla modern bir tarzda eğitim veren el-Medresetü'l-İdâdiyye'ye kaydolan Hasan el-Bennâ, burada bir yandan da hıfzını tamamlamaya çalışmıştır. Mısır yönetiminin idadileri kapatması üzerine Demenhur'daki ilköğretmen okuluna geçen el-Bennâ, idadi yıllarında Cemiyyetü'l-Ahlâkı'l-Edebiyye ve Cem'iyyetü men'i'l-Muharremât gibi kuruluşlarda görev almıştır. Bu dönemde Hassâfiyye tarikatı şeyhi Abdülvehhab el-Hassâfi'ye intisap etmesi, onun mutasavvıf çevrelerle yakın bir ilişki kurmasında etkili olmuş; müteakip dönemlerde de Mahmûdiye'de Cem'iyyetü'l-Hassâfiyye el-Hayriyye ile eş-Şübbânü'l-Müslimîn'in kurulmasında önemli bir rol oynamıştır.
İlköğretimini bitirmesinin ardından Kahire'ye giden Hasan el-Bennâ, burada "Küçük Ezher" olarak bilinen Dârülulûm'a kaydolmuştur. Kendisini derslerine ve ilmî faaliyetlerine adadığı bu yıllarda, fırsat buldukça Kahire'ye giden ve saat tamirciliğine devam eden babasına yardımda bulunmuştur.
İngiliz emperyalizminin Mısır'ı maddi-manevi sömürdüğü bu dönemde, Hasan el-Bennâ'nın yoğun bir faaliyet içinde olduğunu görüyoruz. Dönemin tanınmış alimleriyle temas kuran ve onları bir araya getirmeyi başaran Hasan el-Bennâ, öğrencilik yılları boyunca cami ve kahvehanelerde toplantılar düzenlemiş; gerek buralara davet ettiği alimler yoluyla, gerekse kendi konuşmaları ile halkın bilinçlendirilmesinde etkin bir rol oynamıştır. Mezuniyeti sonrasında öğretmen olarak göreve başladığı İsmâiliye'de de, cami ve kahvehanelerde sürdürdüğü konuşmalarıyla etrafında çok sayıda insanın toplanmasını sağlamıştır. 1928 yılı Mart ayında evinde toplanan bir grup insanla İslam davası yönünde yaşama ve ölme yemini ederek, "milletin kalbinde yeni bir ruh olarak" "İhvan-ı Müslimin" (Müslüman Kardeşler) teşkilatının temellerini atmıştır. 1933 yılına kadar âlimler, tarikat şeyhleri ve muhtelif cemiyetler gibi toplumun farklı kesimlerine ulaştırılan bu davet, Kahire'deki Cem'iyyetü't Tehzîbi'l-İslâmî adlı gençlik teşkilatının da İhvan-ı Müslimîn'e katılmasıyla genişleme fırsatı bulmuştur. 1933 yılında Kahire'ye yaptığı ziyaret sırasında teşkilatın genel merkezini Kahire'ye taşıma kararı alan Hasan el-Bennâ, İsmâiliye'deki ailesi ile birlikte Kahire'ye yerleşmiştir. Öğretmenliğe devam ettiği bu dönemde, vaktinin çoğunu İhvan-ı Müslimîn'in faaliyetlerine adayan Bennâ, erkek ve kız çocuklarına yönelik okullar açılmasına ön ayak olmuş; İskenderiye'de bir mescid ve bir merkez açılmıştır. Teşkilat faaliyetlerini, dinî, sosyal, kültürel, ekonomik ve sportif alanlar gibi birçok farklı alana yaymış ve bu çerçevede Şebrâhit'te bir lokal ve fabrika, Mahmûdiye'de birer tekstil ve halı fabrikası ile tefsir ve hadis eğitimi yapan bir medrese kurulmuştur. Hedef olarak dengeli ve adil bir toplum modelinin inşa edilmesi seçilmiştir.
Ancak II. Dünya Savaşı sırasında Mısır'da iktidarı elinde bulunduran hükümetlerin, İngilizler'in talepleri istikametinde İhvan-ı Müslimîn'e baskı yaptıkları dönemde, Hasan el-Bennâ ve arkadaşları da birçok defa tutuklanmıştır. 8 Ekim 1945'de yapılan genel kurul sonunda yeniden ve ömür boyu teşkilat başkanlığına seçilen Hasan el-Bennâ'nın Mısır'daki sömürgeye son vermek için İngiltere'ye savaş ilan etmesi, teşkilat üzerindeki hükümet baskılarını artırmıştır. Ancak baskılara direnç gösteren teşkilat, Filistin meselesine de el atmış ve düzenlediği büyük bir protesto gösterisi ile İngiliz desteğindeki Yahudi göçü ve devleti aleyhine belli bir kamuoyu oluşturmuştur. 6 Mayıs 1948'de teşkilatın Mısır ve Arap ülkelerine Yahudilerle savaş konusunda yaptığı cihad çağrısı ve Filistin'e gönderdiği çok sayıdaki taraftar, teşkilatın mevcut hükümet tarafından yasadışı ilan edilmesine, hatta 12 Ocak 1949'da da kapatılmasına yol açmıştır. Teşkilatın kapatılması üzerine ülkeyi terk eden çok sayıda üye, fikirlerini komşu Arap ülkelerine de taşımışlar ve Suriye ve Yemen'de buna benzer partiler kurulurken; Filistin ve Ürdün'den de teşkilata aktif bir destek gelmiştir. Teşkilatın kapatılması üzerine, kurucusu olduğu Şübbânü'l-Müslimîn'de faaliyet göstermeye başlayan Hasan el-Bennâ, 12 Şubat 1949 günü teşkilat merkezinden evine dönüşü sırasında otomobiline açılan ateş sonunda hayatını kaybetmiştir. Hükümet her ne kadar suikastı örtbas etmek gayesiyle basın kuruluşlarına sıkı bir sansür uygulamışsa da, 1952 yılında yeniden başlatılan soruşturma ve yargılama sürecinde gizli polis teşkilatının üç mensubu suçlu bulunmuştur.
Mısır'ın muhtelif eğitim kurumlarında edindiği birikimi, fikrî ve manevi bir buhran döneminden geçen Mısır toplumunun yaşadığı yozlaşmanın ıslahına adayan Hasan el-Bennâ, Mısır'ın yaşadığı bu buhran ve düşüşün sebebini İslam'a olan bağlılığın gevşemesine ve gördükleri Batılı eğitim sonucu kendi din, tarih ve medeniyetlerine yabancılaşan Mısır yöneticilerinin halkı kimlik buhranına sürükleyen sorumsuz yönetimlerine bağlamış ve ülkenin tek kurtuluş çaresinin İslam'ın temel değerlerine dönüş olacağını savunmuştur. İslam'ın hayatın bütün yönlerini kuşatan kapsayıcı bir dünya görüşü olduğunu dile getiren Bennâ, İslam'ın ana öğretisini üç ana tez etrafında toplamıştır. Bunlardan ilki, İslam'ın bağlayıcı yanının Kuran ve sahih hadisler olduğunun vurgulanması ve İslam'a sonradan girmiş olan yanlış yorum ve bidatlara karşı Müslümanların bilinçlendirilmesi gerektiğidir. İkinci ilke, bu saflaştırılma fikrinin İslam'ın modern hayatın ihtiyaçlarına cevap verebileceği fikriyle birleştirilmesi, üçüncü ilke ise, bu prensiplerden yola çıkılarak İslâmî esasları hayata geçirecek şekilde belli bir dayanışma ruhu içinde teşkilatlanılmasıdır. Hasan el-Bennâ bu çerçevede halk arasında yaygın olan cincilik, büyücülük ve falcılık gibi hurafelerin yanı sıra, muhtelif tasavvuf ve tarikat hareketlerini de sorgulamıştır.
Müslümanların hayatını yoğun bir şekilde kuşattığını söylediği hurafelerle etkili bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini savunan Hasan el-Bennâ, fikir hürriyetini tanıyan ve ilmî araştırmaları teşvik eden İslam dininin akıl ile gaybı, ilim ile metafiziği birleştiren bir din olduğunu, sömürgecilikle temelleri kemirilmiş ve kaynakları kurutulmuş Müslümanların muhtaç olduğu kalkınma hamlesinin de, ancak hayatın bütün alanlarını kuşatan İslam'la gerçekleşebileceğini ileri sürer. İslam'ın ırkçılığı reddettiğini vurgulayarak, ancak bir milletin tarihî ve kültürel kimliğine sahip çıkması anlamındaki bir milliyetçiliğin benimsenebileceğini dile getiren Hasan el-Bennâ, vatan anlayışını, coğrafî sınırların tayin ettiği, kin, düşmanlık ve ırkçılık üzerine dayalı Batı tipi bir milliyetçilik anlayışının reddedilmesi gerektiğini zikreder ve Batı'ya karşı çıkarken de Doğucu olunmaması gerektiğini, Doğuculuğun geçici bir slogan olduğunu, Müslüman doğunun uykusundan uyandığı zaman dünya liderliğini ele geçirebileceğini vurgular. Dini terk eden Batı'nın manevi yapısının çöktüğünü ve materyalist bir hayat felsefesi benimsediğini, aynı durumu sömürgesi altında olan İslam ülkelerine de empoze ettiğini dile getirmekte ve Batı'nın bunu Doğu ülkelerini iktisadî anlamda kendisine bağımlı kılarak yaptığını ileri sürmektedir.
Girişilecek ıslahat hareketlerinde işe ferdin eğitimi ve ailenin sağlam temeller üzerine inşâ edilmesinden başlanılması gerektiğini vurgulayan Hasan el-Bennâ'nın siyasi görüşlerine gelince; o Abbasî hilâfetinin dağılışından XIX. yüzyılda Avrupalı devletlerin İslam ülkelerini kolonileştirmesine kadarki dönemde İslam milletlerinin içine düştüğü yozlaşmayı, Müslümanlar arasındaki çıkar çatışmaları, siyasi tefrika ve mezhep kavgaları, yöneticilerin ihmal ve gafleti, ilmin uygulamalı disiplinlerden uzak olarak faydasız tartışmalara yönelmesi, Avrupalıların hayat tarzının taklit edilmesi gibi muhtelif faktörlerle izaha çalışır. Nihai çözüm olarak da, hilafetin tesisi yoluyla İslam birliğinin sağlanmasını, İslami değerlerin hayata geçirileceği bir devletin kurulmasını salık verir ve İslam dünyasının her türlü yabancı hakimiyetinden ancak bu yolla kurtarılabileceğini ifade eder.
Çok sayıdaki taraftar ve sempatizanı ile bir kitle hareketine dönüşen ve kendini siyasetin içinde bulan İhvan-ı Müslimîn hareketi, Hasan el-Bennâ'nın ölümünden sonra, bir kısmı ılımlı, bir kısmı ise daha etkin mücadele yanlısı gruplarca sürdürülmüştür. Ilımlı kanadı, el-Müslimûn adlı dergiyle Bennâ'nın damadı Saîd Ramazan, etkin kanadı ise ed-Da've dergisiyle Sâlih Aşmâvî temsil etmiştir. İhvan-ı Müslimîn'in Hasan el-Bennâ'dan sonraki en güçlü temsilcisi ise, harekete 1951 yılında katılan Seyyid Kutub olmuştur.

Hasan el-Bennâ'nın başlıca eserleri, 1942 yılına kadarki hatıralarını ve bu hatıralar vesilesi ile dile getirdiği fikirlerini ihtiva eden Müzekkirâtü'd-Da've ve'd-dâ'iye ile, muhtelif dönemlerde kaleme aldığı sekiz risaleden oluşan ve daha ziyade İhvân-ı Müslimîn teşkilatının gaye ve metodları ile onun bu teşkilat hakkındaki tespitlerinin yer aldığı Mecmû'atü Resâili'l İmami'ş-Şehîd Hasan el-Bennâ adlı koleksiyondur. Bennâ'nın ayrıca İhvan-ı Müslimîn'in resmî yayın organları olan muhtelif gazete ve dergilerde de yazıları yayımlanmıştır.​

Esselemu alaykum,beğenerek okuduğum katkınız çok hayırlıydı,Allah c.c. sizden razı olsun kardeşim.Büyük bir islam önderi dava adamı olan Şehit Hasan El-Benna'nın hayatını okuyupta ders çıkarıp etkilenmemek elde değil.Hasan el-benna gerek kaleminde olsun gerek İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) teşkilatının başkanlığında olsun gerek dava için dik duruşluğunda olsun eşine az rastlanır büyük bir mücahitti.Allah c.c. ondan razı olsun ve şahadetini kabul eylesin amin.
 

Kardelen..

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2007
Mesajlar
251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Allah c.c. razı olsun sizlerden çok güzel kuranı kerim okuyor hasan el benna çok uzundu özetleyerek okudum ama inşAllah evde hepsini okuyacağın Allah izin verirse..mahir el muegili de varsa arşivinizde onunkinide okumak isterimmB)
Allah c.c. emanet olunuz..
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Allah c.c. razı olsun sizlerden çok güzel kuranı kerim okuyor hasan el benna çok uzundu özetleyerek okudum ama inşAllah evde hepsini okuyacağın Allah izin verirse..mahir el muegili de varsa arşivinizde onunkinide okumak isterimmB)
Allah c.c. emanet olunuz..

Esselemu alaykum,Allah c.c. sizden de razı olsun çok özür diliyorum kusura bakmayın ne demek istediğinizi net olarak algılayamadım.Bir daha yazarsanız sevinirim.Sizde rabbime emanet olun hayırlı günler.
 

Kardelen..

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2007
Mesajlar
251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
ve aleyna aleyküm selam kardeşim
estf ne kusuru
yayınladığınız yazı dedim çok hoşuma gitti öğrenmek bilmek istediğim biriydi dedim.
birde arşivinizde mahir el muegilinin de hayatına ait bir yazı var mı dedim
Allah c.c. emanet olunuz..
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
ve aleyna aleyküm selam kardeşim
estf ne kusuru
yayınladığınız yazı dedim çok hoşuma gitti öğrenmek bilmek istediğim biriydi dedim.
birde arşivinizde mahir el muegilinin de hayatına ait bir yazı var mı dedim
Allah c.c. emanet olunuz..

selamun aleyküm inşallah sizin için araştıracam allaha emanet olun
 

Kardelen..

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2007
Mesajlar
251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
ve aleyna aleyküm selam kardeşim sağolun Allah razı olsun.. sizde en güzele emanetsiniz..
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
ve aleyna aleyküm selam kardeşim
estf ne kusuru
yayınladığınız yazı dedim çok hoşuma gitti öğrenmek bilmek istediğim biriydi dedim.
birde arşivinizde mahir el muegilinin de hayatına ait bir yazı var mı dedim
Allah c.c. emanet olunuz..

Selemu alaykum,mahir el muegilinin hayatını anlatan bir yazıyı aramama ve abilerime sormama rağmen şuana kadar bulamadım.:(Onun hakkında biraz detaylı bilgi eğer biliyorsanız ve bizimle paylaşırsanız işimizi kolaylaştıracağına inanıyorum.Tekrar araştıracam inşallah ilerleyen zamanda belki bulabilirim.Rabbime emanet olun.
 

Kardelen..

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2007
Mesajlar
251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
a.s kardeşimm araştırmanıza gerek yok zahmet etmeyin bende çok bir bilgi bilmiyorum
kendisi önceden medine imamıymış sonra kabe imamı olmuş mekkede din ile ilgili karar veren biriymiş bi kadı yani
aynı zamanda peygamber efendimiz sav soyundan gelmiş bir şeyh miş..ramazanda teravi namazlarını kıldıran beş imam arasındaydı..sanırım meshebide şafi onu tam bilmiyorum ama namaz kıldırma şeklinden anladım şafiler namazın sünnetini kılmıyorlar aynı zaman mekkede hemen hemen her kişi şafii meshebine ait bu yüzden bu şekilde düşündüm.
bildiğim bilgiler bu kadar..ama zahmet edip araştımayın Allaha c.c. emanet olun..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt