Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

çocuklarimiza allahi nasil anlatabiliriz? (1 Kullanıcı)

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Çocuk bembeyaz bir kâğıt gibi dünyaya gelir. Bu kâğıda yazılacak yazılar, ebeveyne aittir. Hakla batılı ayıramaz. Ebeveyni de aynı şekilde yaşıyorsa, çocuğun ismi Müslüman, hayatı başka türlü bir insan yetişiyor demektir. Her çocuk cennetlik olarak dünyaya gelir.
Çocuğun hayatı bir denklemdir. Akrabalar, komşular, arkadaşlar, basın ve yayın gibi daha pek çok şey çocuğa kötü şeyler söyleyebilir. Yalnız anne ve baba çocuğa her zaman iyiyi ve doğruyu gösterebilir.

Çocuk, sadece kulağından değil gözünden de terbiye olur. Yani duyduğunu değil, gördüğünü yapar. Yıllar önce çocuk terbiyesiyle ilgili bir kitap neşretmiştim. Onu alanlardan birisi dedi ki: "Bunu oğluma vereyim de okusun." Halbuki biz o kitabı ebeveynler için hazırlamıştık!

Bazı ağaçları aşılayarak daha iyi meyve vermesi sağlanır. Çocuklarımız bir fidandır. Onlara dünya nizamının en iyi dalını aşılamak lazım. Aşı tutmazsa, fidan yerinde duruyor, tekrar aşılanabilir. Aşının tutmamasının sebebi, çiftçinin hatasıdır.

Öyle ebeveyn de var ki, bahçede kavak büyüyor, evde çocuk büyüyor... Çocuğun yetişmesi için her şeyden önce anne-baba yetişmiş olacak. Çocuğunun iyi olmasını isteyen ana-babanın önce kendisi iyi olacak.

Mukayeselerle, kainattan misallerle çocuklarımıza Allah'ı anlatabiliriz. Çocukla hoşlanacağı ortamda bir arkadaş yakınlığında sohbet edilebilir. Hem o günü hem de anlattıklarınızı bir daha unutamaz... Mesela çocuğumuzla birlikte dolaşırken neler konuşabiliriz?...

Binlerce çeşit bitki ve hayvanı kim yaratmakta, büyütmekte ve beslemektedir? Her birine kendine has elbiseler giydirmekte, onun yiyeceği gıdaları hazırlamakta ve her cinse ait bir yaşama şekli vermektedir? Salyangozun elbisesi ile kurbağanınki arasındaki farkı, atın yiyeceği ile kurdun yiyeceğini düşününüz. Ördeklerle, tavukların yaşama tarzları başkadır. Papatyalarla, çınarları ve diğer meyveleri hayal ediniz. "Biz Allah'tan çok uzak olsak da, Allah bize çok yakındır" hususunu güneş misali ile izah etmek mümkündür. Güneş ışıkları üzerimizdedir; sanki güneşin eli bize dokunmaktadır.

Bir derenin üzerindeki kabarcıklara dikkat ettiğimizde, her kabarcığın içinde bir güneş olduğu görülür. Kabarcıklar gider, gelen yenilerinin içinde yine güneş vardır. Bu durum gösterir ve ispat eder ki, daimî duran bir "güneş" var. Gelen her kabarcık, bu güneşe ayna olmaktadır. Başımızı yukarıya kaldırmasak da, bu hakikati anlamamız mümkündür.

Küçücük sinekteki sanat, Ay'ın Dünya etrafında dönmesinden daha basit değildir.Yıldızları, gezegenleri gökyüzüne takan kim?

Tohumu toprağa ekiyoruz, koskoca ağaç oluyor, meyve veriyor. Her meyvede bir çekirdek, her çekirdekte koskoca ağaç... Peki ilk tohum nasıl meydana geldi?

Vücudumuz ne kadar mükemmel bir fabrika! Her organın ne vazife yapacağı çok iyi belirlenmiş. Mesela kalp dakikada ortalama ne kadar atacağını, ne kadar kan pompalayacağını, böbrekler ne kadar kanı temizleyeceklerini, vücuttan ne kadarını dışarı atacağını nereden biliyor?

Şunu kat'i olarak bilmeliyiz ki, İslam dinini öğrenmek, anlamak, yaşamak bizim vazifemizdir. Fakat eşimiz, çocuğumuz ve annemiz de olsa yakınlarımızın İslam'ı öğrenip yaşamaları Allah'ın takdir edeceği bir şeydir. Bir şahsın diğer biri tarafından uyandırılmasına irşat denirse, kulun görevi tebliğdir, irşat Allah'a aittir.

Bazı kimseler yakınlarını mutlaka İslam esasına uydurmaya çalışıyor. Şunu unutmamak lazımdır ki, birçok peygamber, yakınlarını irşat edememiştir. Bu hal, onların peygamberliklerine zarar vermemiştir.

Bizim vazifemiz ise, İslamiyet'i her şartta yaşamaktır
HEKİMOĞLU İSMAİL
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Sorulara Çocuk Mantığı ile Yaklaşmalıyız

Çocukların her konudaki sorularına cevap verirken yetişkin mantığı ile değil, çocuk mantığı ile düşünmeliyiz. Yapacağımız küçük bir hata onların zihinlerini karıştırmaya yetecektir. Çocuklar dört yaşına kadar ben-merkezci bir düşünceye sahiptir. Canlı cansız ayırımı yapamazlar; onlara göre herşey canlıdır. Bu sebeple masallarda geçen olayların tam----- inanırlar, uydurma olduğunu düşünmezler.
Okul öncesi eğitimde masalların ve dinî hikayelerin rolü büyüktür. Masal kahramanlarının şahsında doğru davranışları öğretmek kolaylaşır. Çocuk kendisini kahramanın yerine koyar, onunla özdeşleşir.
Çocuklar yaptığımız basit açıklamalarla yetinir, fazlasını merak etmezler. Bir anne anlatmıştı: Dört yaşındaki çocuğum bana, Anne, dedi, neden Allahı göremiyoruz? Ben de, gözlerimiz küçük olduğu için Allahı göremeyiz, dedim. Kendi kendine mırıldandı: Evet, gözlerimiz küçük olduğu için Allahı göremeyiz. Bu cevap ona yetti, başka soru sormadı. Büyük çocuklara bu açıklama yeterli olmayabilir. Niçin Allahı göremiyoruz, Allah nerededir, ne kadar büyüktür? gibi soruların cevabını vermemiz ve onların şüphelerini ve zihinlerindeki yanlış imajları düzeltmemiz gerekir. Ben, on yaşında bu soruları soran oğluma karşılıklı diyalog yoluyla cevap vermiştim. Önümüzde duran masayı göstererek sordum:
s Bu masa kendi kendine olur mu?
c Olmaz.
s Yani bunu yapan biri var, diyorsun.
c Evet.
s Şu giydiğimiz terlikler ve ayakkabılar da kendi kendine olmaz, değil mi?
c Olmaz.
s Onları kim yapıyor?
c Adamlar.
Evet, adamlar yapıyor. Biz onlara ayakkabıcı diyoruz.
s Ayakkabı kendisini yapan ayakkabıcıya hiç benziyor mu? Ayakkabıcının ağzı, gözü, kulağı, ayağı, kolu var, yürüyor ve konuşuyor. Ayakkabıya bakıyoruz, kendisini yapan ustaya hiç benzemiyor, ne gözü var ne de kulağı, ne yürüyebiliyor ne de konuşabiliyor, değil mi?
c Evet.
s Basit bir masa ve ayakkabı kendi kendine olmazken, gökyüzünde gördüğümüz güneş, ay, yıldızlar ve üzerinde yaşadığımız şu dünya kendi kendine olur mu?
c Olmaz.
s Demek onları yapan, yani yaratan biri var. Kimdir O?
c Allah.
c Evet, dünyayı ve üzerinde yaşayan canlıları yaratan yüksek bilgi ve güç sahibi Biri var ve biz Ona Allah diyoruz. Nasıl ayakkabıcı yaptığı ayakkabıya hiç benzemiyorsa, Allah da yarattığı varlıklardan hiçbirine benzemez. Yemek, içmek, uyumak, bir evde oturmak bize mahsus şeylerdir. Allah, bize benzemediği için bunlardan hiçbirine ihtiyacı yoktur. Allahın varlığını biliyoruz, ama Onu göremiyoruz. Duyularımız, aklımız ve bilgimiz sınırlı olduğu için herşeyi göremez, herşeyi duyamaz ve herşeyi bilemeyiz. Allah melekleri nurdan yarattığı için onları da göremiyoruz.

ALİ ÇANKIRILI
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Korkutarak Değil, Sevdirerek Eğitmeliyiz

Çocuklar dört-beş yaşına kadar rüya ile gerçeği birbirinden ayıramaz, düşüncelerin ve hayallerin gerçekleşebileceğine inanırlar. Kardeşini kıskandığı ve içinden ölmesini arzuladığı zaman, bunun gerçekleşeceğini düşünerek korkar, suçluluk duygusuna kapılır.
Çocuğun yaramazlığından bıkan bir anne, Beni çok üzüyorsun, bir gün üzüntüden öleceğim diye yakınsa veya Allah annelerini üzen çocukları sevmez, cehenneminde yakar diye korkutsa çocuk bunun gerçekleşeceğini zannederek paniğe kapılır.
Çocuklara din eğitimi verirken çoğu aileler farkında olmadan korku objesini kullanırlar. Salzman tarafından kaleme alınan ve Yengeç Kitap olarak bilinen bir eğitim klasiğini Çocukları Kötü Eğitmenin Yolları adıyla çevirmiştim. Çocukları Dinsiz Yapmanın Yolları başlığı altında şu tavsiyeler yer alıyordu:
" Zorla dua ezberletin, ezberleyemediği zaman cezalandırın.
" Yaramazlık yaptığı zaman Allahın onu cehennemde yakacağını söyleyerek korkutun.
" Din adamlarını, dindar akrabalarınızı ve komşularınızı çekiştirin, yaptıkları hataları sayarak gözden düşürün.
Salzman, çocuklarına söz geçiremeyen beceriksiz bir annenin hikayesini anlatırken de şöyle der: Bu ahmak kadın çocuklarını üç şeyle korkutarak sindirmeye çalışırdı: öcü, baba ve Allah. Çocukları yatmaya zorlamak için, Yatın çabuk, kapatın gözlerinizi, yoksa öcüler gelir sizi yer, derdi. Yaramazlık yaptıkları zaman, Allah annesini üzen çocukları cehenneminde yakar, diye korkuturdu. Bir suç işleyen veya yalan söyleyen çocuğu tehdit eder,Baban akşam gelsin görürsün sen, temiz bir dayak ye de aklın başına gelsin, derdi.
Çocuk eğitiminde davranışlarımız sözlerimizden daha etkilidir. Namaz kılacağı zaman çocukları odadan dışarı çıkaran anne babalar var. Camide çocuk azarlayan ve dışarıya kovalayan yaşlılar görürsünüz. Sebebini sorduğunuzda, Yaramazlık yapıp namazımızı bozuyor, derler. Davranışlarıyla çocukları dinden soğuttuklarının farkında değildirler.
Bir gün ailece yaşlı bir akrabamızı ziyarete gitmiştik. Hoş beş ve çay faslından sonra sıra namaz kılmaya geldi. Biz namazda iken dört yaşındaki oğlum gelip sırtıma çıktı, kollarıyla boynuma tutundu. İkimiz de buna alışığız. Peygamberimizin çocuk sevgisini anlatırken Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin dedeleri namazda iken sırtına tırmandıklarını, Peygamberimizin buna ses çıkarmadığını, böyle birlikte namaz kıldıklarını anlatmıştım. O günden sonra, kimbilir belki de kendisini Hz. Hasan veya Hüseyin yerine koyarak, ben namazda iken gelip sırtıma tırmanır, elleriyle boynuma tutunur, böylece birlikte secdeye varırız.Ne yapıyorsun? diyenlere de Babamla namaz kılıyorum der. Biz oğlumla son rekatta iken, namazını bitiren yaşlı akrabamız hışımla çocuğu sırtımdan alıp odadan dışarı çıkardı ve kapıyı kapattı. Bana, Bu namaz olmadı, yeniden kılacaksın! dedi. Güldüm. Yapma Hacı Amca, dedim, Peygamberimizin namazını bozmayan birşey neden benim namazımı bozsun. Ne demek istediğimi anlamadı tabiî. Neymiş Peygamberimizin namazını bozmayan şey? dedi kızarak. Ben de anlattım, ama aklı yatmadı. Olmaz öyle şey, nereden uyduruyorsun bunları! dedi.

ALİ ÇANKIRILI
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt