munzurdekorasyon
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 20 Haz 2009
- Mesajlar
- 51
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
"İnsanın, diğer canlılardan ayrıldığı ve üstün olduğu bazı özellikleri var. Bu özellikler Allah’ın bir lütfu olarak insana dünyanın hakimiyetini sağladığı gibi, ahirette de sorumlu olmasının sebebi. Bu özelliklerden biri zekâ. Zihinsel faaliyetin gücü diyebileceğimiz zeka, beynimizle yakından ilgili.
Vücudumuz, herbirinin kendine has görevleri olan ve sürekli çalışan organlardan oluşuyor. Bunlardan kimilerinin eksikliği hayatın devamı için bir engel teşkil etmezken, kiminin varlığı hayatımız için vazgeçilmez şart. Ayrıca organlarımızın, sosyal ve manevi yönlerimizi temsil eden sembolik özellikleri var. Mesela kalbin, hayatı ve sevgiyi sembolize ettiği gibi.
İnsan vücudunda tıpkı kalp gibi sürekli çalışan, yokluğuyla hayatın son bulduğu diğer bir organımız da beyin. Nasıl ki damarlarda kan daima dolaşıyor, insan beyninde de faaliyetin durduğu hiçbir an yok.
Duyu organları aracılığıyla algılananlar, izlenimler her an beyinde işlenerek bir sonuca ulaştırılıyor. Zihinsel faaliyet de diyebileceğimiz bu beyin hareketinin doğurduğu sonuçlar zekâ ile yakından ilgili olduğu için de, zekâ beyinle sembolize ediliyor.
Zekâ Nedir?
Günlük dilde akıl, us, mantık gibi kelimelerle de ifade edilen zekâ, beynin bir fonksiyonudur ve zekâ seviyesi sadece öğrenim başarısıyla değerlendirilmez.
Zekânın ne olduğuna ve bölümlerine dair pek çok tanım yapılmış. Mesela yeni durumlara intibak edebilme, olaylar karşısında olumlu tepkiler verebilme, amaçlı hareket edebilme, mantıklı düşünme, çevreye etki edebilme, problemleri çözebilme kapasitesi birer zeka tanımıdır.
Zekâ, bilme, anlama ve muhakeme etme yeteneklerinin toplam bir sonucudur ve alt birimlerine dair otuz civarında farklı zihinsel yetenek tanımlanmıştır. Kelime hazinesi ve kelimeleri kullanma, sayısal kapasite, cisimleri zihinde canlandırma, hafıza, algılama hızı, şekil ilişkilerini kavrama, sözel ilişkileri anlama, mantık yürütme ve mukayese etme bu alt birimlerin başlıcalarıdır.
Zekâ ile birlikte anılan diğer bir kavram da icad etme kabiliyetidir. Bilinenlerden yeni şeyler icad etmek, sorunlara yeni çözümler bulmak, alışılmamış şekillerde ürün oluşturmak ve diğerlerinden farklı düşünme tarzına sahip olmak bu kabiliyete sahip kişilerin özelliklerinden sayılabilir. Ancak bu tür kişilerin sayıca çok fazla olduğu söylenemez.
Zekânın Kaynağı ve Gelişimi
Zekâ, genel olarak kalıtımla gelmesine rağmen, çevre şartlarının da bu potansiyel üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde etkileri olabilir. Zekânın kalıtımla ilgili olan kısmı ceninin oluşmasıyla son bulur. Bundan sonra çevrenin etkisi başlar ve süregider.
Araştırmalara göre doğum kilosu 2,5 kg altında olan çocukların ve çok iri doğan çocukların zekâ düzeyleri daha düşük olmakta. Keza, ikizlere nispeten tek doğan çocukların daha zeki olduğu da araştırmaların bir sonucu. Erken doğumun zekâ düşüklüğüne yol açabileceğini ileri süren görüşler bulunuyor. Ayrıca bebeklerin zekâ seviyesi bakımından annelerin en sağlıklı doğurma yaşı olarak 20-30 yaşlar arası kabul ediliyor.
Anne karnındaki beslenme, özellikle hamileliğin 6-9’uncu aylarında çocuğun beyin gelişiminde oldukça etkili oluyor. Doğumdan sonraki beslenmede de anne sütünün kullanılması büyük öneme sahip. Sadece fiziki gelişim ve direnç açısından değil; çocuğun dokunma ve sevgi ihtiyacını da karşıladığı için “manevi besin” özelliği taşıyor anne sütü. Sevgi eksikliği çocuğun zekâsının durağanlaşmasına etki eden en önemli nedendir. Sevgisiz büyüyen çocukların bedeni gelişimleri de geri kalabiliyor.
Hayatın ilk 5 yılı, özellikle 3-4 yaşlar zekâ gelişiminin en fazla olduğu dönemdir. 16 yaşa kadar, çocuk zekâ gelişimini büyük ölçüde tamamlıyor. Zekânın gelişimi normal grupta 25 yaşa kadar, üstün zekâlılarda ise 35 yaşa kadar devam edebiliyor.
Herşeye rağmen bireyin kendi kendine hayatta kalabilmesi, çevresine uyum sağlayabilmesi, belli bir zekâ seviyesini gerektirir. Hiç olmazsa normal seviyede zekâ sahibi olmayan insanların, yardımsız ayakta kalmayacakları açık. Zekâ seviyesi, ölçülebilir özellikte olduğu için yapılacak testler ve gözlemlerle, daha sonra çıkabilecek problemlere önlemler alınabiliyor.
Vücudumuz, herbirinin kendine has görevleri olan ve sürekli çalışan organlardan oluşuyor. Bunlardan kimilerinin eksikliği hayatın devamı için bir engel teşkil etmezken, kiminin varlığı hayatımız için vazgeçilmez şart. Ayrıca organlarımızın, sosyal ve manevi yönlerimizi temsil eden sembolik özellikleri var. Mesela kalbin, hayatı ve sevgiyi sembolize ettiği gibi.
İnsan vücudunda tıpkı kalp gibi sürekli çalışan, yokluğuyla hayatın son bulduğu diğer bir organımız da beyin. Nasıl ki damarlarda kan daima dolaşıyor, insan beyninde de faaliyetin durduğu hiçbir an yok.
Duyu organları aracılığıyla algılananlar, izlenimler her an beyinde işlenerek bir sonuca ulaştırılıyor. Zihinsel faaliyet de diyebileceğimiz bu beyin hareketinin doğurduğu sonuçlar zekâ ile yakından ilgili olduğu için de, zekâ beyinle sembolize ediliyor.
Zekâ Nedir?
Günlük dilde akıl, us, mantık gibi kelimelerle de ifade edilen zekâ, beynin bir fonksiyonudur ve zekâ seviyesi sadece öğrenim başarısıyla değerlendirilmez.
Zekânın ne olduğuna ve bölümlerine dair pek çok tanım yapılmış. Mesela yeni durumlara intibak edebilme, olaylar karşısında olumlu tepkiler verebilme, amaçlı hareket edebilme, mantıklı düşünme, çevreye etki edebilme, problemleri çözebilme kapasitesi birer zeka tanımıdır.
Zekâ, bilme, anlama ve muhakeme etme yeteneklerinin toplam bir sonucudur ve alt birimlerine dair otuz civarında farklı zihinsel yetenek tanımlanmıştır. Kelime hazinesi ve kelimeleri kullanma, sayısal kapasite, cisimleri zihinde canlandırma, hafıza, algılama hızı, şekil ilişkilerini kavrama, sözel ilişkileri anlama, mantık yürütme ve mukayese etme bu alt birimlerin başlıcalarıdır.
Zekâ ile birlikte anılan diğer bir kavram da icad etme kabiliyetidir. Bilinenlerden yeni şeyler icad etmek, sorunlara yeni çözümler bulmak, alışılmamış şekillerde ürün oluşturmak ve diğerlerinden farklı düşünme tarzına sahip olmak bu kabiliyete sahip kişilerin özelliklerinden sayılabilir. Ancak bu tür kişilerin sayıca çok fazla olduğu söylenemez.
Zekânın Kaynağı ve Gelişimi
Zekâ, genel olarak kalıtımla gelmesine rağmen, çevre şartlarının da bu potansiyel üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde etkileri olabilir. Zekânın kalıtımla ilgili olan kısmı ceninin oluşmasıyla son bulur. Bundan sonra çevrenin etkisi başlar ve süregider.
Araştırmalara göre doğum kilosu 2,5 kg altında olan çocukların ve çok iri doğan çocukların zekâ düzeyleri daha düşük olmakta. Keza, ikizlere nispeten tek doğan çocukların daha zeki olduğu da araştırmaların bir sonucu. Erken doğumun zekâ düşüklüğüne yol açabileceğini ileri süren görüşler bulunuyor. Ayrıca bebeklerin zekâ seviyesi bakımından annelerin en sağlıklı doğurma yaşı olarak 20-30 yaşlar arası kabul ediliyor.
Anne karnındaki beslenme, özellikle hamileliğin 6-9’uncu aylarında çocuğun beyin gelişiminde oldukça etkili oluyor. Doğumdan sonraki beslenmede de anne sütünün kullanılması büyük öneme sahip. Sadece fiziki gelişim ve direnç açısından değil; çocuğun dokunma ve sevgi ihtiyacını da karşıladığı için “manevi besin” özelliği taşıyor anne sütü. Sevgi eksikliği çocuğun zekâsının durağanlaşmasına etki eden en önemli nedendir. Sevgisiz büyüyen çocukların bedeni gelişimleri de geri kalabiliyor.
Hayatın ilk 5 yılı, özellikle 3-4 yaşlar zekâ gelişiminin en fazla olduğu dönemdir. 16 yaşa kadar, çocuk zekâ gelişimini büyük ölçüde tamamlıyor. Zekânın gelişimi normal grupta 25 yaşa kadar, üstün zekâlılarda ise 35 yaşa kadar devam edebiliyor.
Herşeye rağmen bireyin kendi kendine hayatta kalabilmesi, çevresine uyum sağlayabilmesi, belli bir zekâ seviyesini gerektirir. Hiç olmazsa normal seviyede zekâ sahibi olmayan insanların, yardımsız ayakta kalmayacakları açık. Zekâ seviyesi, ölçülebilir özellikte olduğu için yapılacak testler ve gözlemlerle, daha sonra çıkabilecek problemlere önlemler alınabiliyor.