c
Ülkenin birinde her yıl çiftçiler arasında en iyi buğday üreticisi seçiliyormuş. 1. 2. ve 3.ye ödül verildiği için bu çiftçiler için oldukça önemli bir yarışmaymış.
Yarışma bir kaç yıl yapılıp üründe kalitenin yükseldiği görülünce yarışmayı sürekli hale getirmeye karar vermişler. Son yarışmaların üçünde de üst üste aynı kişi 1. olmuş. Bu diğer yarışmacıların ve jürinin ilgisini çekmiş tabi.
Gidip adama sormaya karar vermişler:
- Kardeşim, 3 yıldır üst üste sen birinci oluyorsun. Bizler de gayret ediyor,en iyi tohumu,en iyi gübreleri kullanıyor suyunu tam zamanında veriyoruz. Neden senin ki bizim buğdaylardan daha iyi?
Adam derin bir düşünceden sonra şöyle cevap veriyor:
- Ben her yıl ürünümü alır, en önce o üründen gelecek yılın tohumunu bolca ayırırım. Sonra o tohumluktan kendi tarlama eker, tarlamla sınırı bulunan diğer komşu tarlalara da kendi tohumumdan veririm. Sınırı bulunan tarlalardan da mutlaka benim tohumluğumu kullanmalarını istirham ederim.
Soruyu soran hemen devreye girer:
- Tamam efendim, bizde böyle yaparız. Ama şu son söylediğin komşulara tohum dağıtma olayını anlayamadık!
- İşte işin sırrı burada. Ben kendi tohumuma güveniyor tarlama ekiyorum. Fakat bir rüzgar, bir fırtına olup çevre tarlalardaki zararlı bitki tohumları istenmeyen bitkiler benim ekinimin içine girerse benim ekinim de karışık olur, kalite düşer, istediğim verimi alamam. Onun için sınır komşularıma da kendi tohumumdan verir ve onu ekmelerini rica ederim. O zaman bütün ekinler bir olur. İstenmeyen şeyler içinde olmaz.
İşte bizim çocuklarımız da böyledir. Biz en güzel şekilde eğitir, inancına, karekterine kısaca ahlakına en güzel bildiğimiz şeyleri yükleriz. Ama onları farklı bir çevreye gönderdiğimizde bir bakarız ki, dış çevrenin istemediğimiz özelliklerini kapıvermişler.
Öyleyse eğitimi, sadece kendi çocuklarımıza vermekle bitmez. Çevredekileri de eğitmek gerekir. Yarışmadan çekilmek (çocuğunu dış çevreden soyutlamak) de mümkün olmadığı için iş ebeveyn ve eğitimcilere düşüyor.
Haydi, tohumları hem çevreye hem kendi tarlalarımıza ekelim. Hem kendi çocuklarımız ve kendimizi, hem de çevreyi eğitip “içinizden iyiliği emredip, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler onlardır.”ayetinin muhatabı olalım.
Ülkenin birinde her yıl çiftçiler arasında en iyi buğday üreticisi seçiliyormuş. 1. 2. ve 3.ye ödül verildiği için bu çiftçiler için oldukça önemli bir yarışmaymış.
Yarışma bir kaç yıl yapılıp üründe kalitenin yükseldiği görülünce yarışmayı sürekli hale getirmeye karar vermişler. Son yarışmaların üçünde de üst üste aynı kişi 1. olmuş. Bu diğer yarışmacıların ve jürinin ilgisini çekmiş tabi.
Gidip adama sormaya karar vermişler:
- Kardeşim, 3 yıldır üst üste sen birinci oluyorsun. Bizler de gayret ediyor,en iyi tohumu,en iyi gübreleri kullanıyor suyunu tam zamanında veriyoruz. Neden senin ki bizim buğdaylardan daha iyi?
Adam derin bir düşünceden sonra şöyle cevap veriyor:
- Ben her yıl ürünümü alır, en önce o üründen gelecek yılın tohumunu bolca ayırırım. Sonra o tohumluktan kendi tarlama eker, tarlamla sınırı bulunan diğer komşu tarlalara da kendi tohumumdan veririm. Sınırı bulunan tarlalardan da mutlaka benim tohumluğumu kullanmalarını istirham ederim.
Soruyu soran hemen devreye girer:
- Tamam efendim, bizde böyle yaparız. Ama şu son söylediğin komşulara tohum dağıtma olayını anlayamadık!
- İşte işin sırrı burada. Ben kendi tohumuma güveniyor tarlama ekiyorum. Fakat bir rüzgar, bir fırtına olup çevre tarlalardaki zararlı bitki tohumları istenmeyen bitkiler benim ekinimin içine girerse benim ekinim de karışık olur, kalite düşer, istediğim verimi alamam. Onun için sınır komşularıma da kendi tohumumdan verir ve onu ekmelerini rica ederim. O zaman bütün ekinler bir olur. İstenmeyen şeyler içinde olmaz.
İşte bizim çocuklarımız da böyledir. Biz en güzel şekilde eğitir, inancına, karekterine kısaca ahlakına en güzel bildiğimiz şeyleri yükleriz. Ama onları farklı bir çevreye gönderdiğimizde bir bakarız ki, dış çevrenin istemediğimiz özelliklerini kapıvermişler.
Öyleyse eğitimi, sadece kendi çocuklarımıza vermekle bitmez. Çevredekileri de eğitmek gerekir. Yarışmadan çekilmek (çocuğunu dış çevreden soyutlamak) de mümkün olmadığı için iş ebeveyn ve eğitimcilere düşüyor.
Haydi, tohumları hem çevreye hem kendi tarlalarımıza ekelim. Hem kendi çocuklarımız ve kendimizi, hem de çevreyi eğitip “içinizden iyiliği emredip, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler onlardır.”ayetinin muhatabı olalım.