Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

civciv (1 Kullanıcı)

nturan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2008
Mesajlar
8
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
CİVCİV

O sabah, gözlerinin içi gülerek “seni yaratana kurban olurum”
dedi babaannesi.

Ne demek istemişti acaba.. Çok merak etti Elif. Ancak, okul servisi onu bekliyordu. Arkadaşlarını daha fazla bekletmemek için, babaannesine meraklı gözlerle sadece baktı, hiç konuşmadan yanaklarından öptürdü.. Biraz yürüdü dönüp el salladı. Sırtındaki okul çantasının altında adeta kaybolmuş küçücük o görüntüsüyle.

Bu meraklı haliyle, biran önce akşam olması için sabırsızlanacağını düşünürken, okul servisinin camlarında, arkadaşlarını mavi mor çiçekler gibi neşeyle görünce, hemen unutuverdi babaannesinin sözlerini. Arkadaşlarıyla olmanın sevinciyle, belki neyi unuttuğunu da unutuvermişti.

O gün de diğer günler gibi dersler, kitaplar, defterler, kalemler ve anne babası gibi çok sevdiği öğretmenleriyle göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Tabi birde, koşup oynamaktan terlediğini bile fark etmediği, teneffüs zamanlarıyla su gibi akıp gitti koskoca bir gün.

Sabah evden çıkarken ilgisini çeken, fakat henüz cevabını alamadığı, hatta unuttuğu soruyu, bir başka soru hatırlattı Elif’e.. Öğretmeni “yumurtaya can veren Rabbim” diye bir ifade kullanmıştı, dersin bir yerinde. Her çocuk gibi o da meraklı, hatta belki biraz fazla meraklı bir çocuk olduğu için, öğretmenine sormak geçmişti içinden, uygun bir an beklerken, dersin akışında kaynayıp geçmişti soru sorma düşüncesi.. Arkadaşları ile neşe dolu, minik dünyalarına dalınca, bu sorusunu da doğal olarak unutmuştu Elif.

Son ders zili ile birlikte, öğrencilerin okul çıkışları, gökyüzüne salınan güvercinleri andırıyordu..

Yine bir okul çıkışı, kısa süren seyahati anında, servis aracının her iki yanından akan şehir görüntüsünün seyrine dalmıştı ki.. servisçi amca, geldiklerini haber vermek için yavaşça kornaya bastı, yardımcı abla “hadi Elif’ciğim” dedi.. Elif yavaşça indi basamaklardan. Koşarak, kahverengi şalı omuzlarında, kendini kapıda bekleyen babaannesine, gül kurusu kokuları arasında, koca bir günlük özlemle sarıldı. Her zamanki gibi sıcacık karşılamıştı, biricik torununu babaannesi.. Daha çok küçük omuzlarına ağır gelen çantasını aldı, üstünü değiştirmesine yardım etti. Elif elini yüzünü yıkarken, lavanta kokulu havlusunu onun için özenle hazırladı.. Yemek vaktine kadar, her gün olduğu gibi, sarılıp hasret gidermeyle, günlerinin nasıl geçtiği hakkında sohbetle, bir de sıradan gündelik işlerle geçti zaman..
Vakit gelince beraber sofrayı hazırladılar, mis gibi kokular eşliğinde yemeğe oturdular. Bir ara yemekte, ilk sorusunu sordu, dikkatle beklemeye başladı Elif..

Babaannesi, kısa bir sessizlikten sonra “bizleri yaratan, ne kadar güzel yaratmış.. hele siz masum çocukları.. özelliklede senin gibi akıllı, çalışkan ve büyümüşte küçülmüş yavrucukları.. ruhunuzun güzelliği yüzünüze yansımış.. mâşaAllah diyeyim de nazarlar değmesin.. kişi “yaratana kurban” deyimi ile, karşısındakine olan sevgisini, onu yaratana karşı hoşnutluğunu ve şükranlığını ifade etmek ister.. kurban olmak demek.. yani yoluna feda olmak demek, emrine amade olmak demek, itiraz etmeden razı olmak demektir” der.

İnci gibi dizmeye gayret ettiği sözlerine ara vererek, torununa bakar, anlaması için ona zaman tanır.. Adeta, menekşelerini sulayan bir bahçıvan gibi..

Elif, “tam emin değilim, ama galiba anladım” der.. Tatlı sohbetlerine, sessiz kelimelerle devam ederler.. İçten gülücüklerle, sıcacık bakışlarla konuşurken, bir taraftan da yemeklerini afiyetle yerler.

Yemek bitiminde, günün yorgunluğu, çoktan seçmeli değişik oyunlarla, eğlencelerle bir güzel atılır.. Fazlaca gecikmeden dersler yapılır, okul çantası ertesi güne hazırlanır. Katlanmış okul giysileri, sabahın mahmurluğunda dip köşe aranmasın diye, yerli yerine konulur.

İki arkadaş gibi, yatma vaktine yakın dişler beraberce fırçalanır.. Hiç aksatılmayan iyi geceler öpücükleri alınır.. Babaannesi “Allah rahatlık versin yavrum” derken, Elif “babaanneciğim” diyerek, uykudan önce sık sık yaptıkları, kısa sohbetlerinden birinin daha, kapısını açar..

Bu akşam, masal veya ninni yerine, yine ara sıra yaptıkları “sor bakalım” oynamak ister. Hemen ekler “bu sefer, soran ben olmak istiyorum” der.. Sabah sınıfta, kafasına takılan sorusunu sorar.. Babaannesi “istersen, cevaptan önce sana bir hikaye anlatayım” der. Elif’ten “yaşasııın” cevabını alınca, “yumurta ile konuşan küçük kız” hikayesini anlatmaya başlar;

<< Annesi Mine’yi, yaz tatilinde, anneannesinin köydeki çiftliğine götürür.. Çiftlikte değişik yavru hayvanlar vardır. Hepsi birbirinden güzeldir.. En güzelleri, minik kuzular ile daha çok küçük olan, sarı ördek yavrularıdır.. Hem mini minnacık olmaları hem paytak yürümeleri hem de hiç yerlerinde durmamaları, Mine’nin çok hoşuna gitmektedir..

Sabahları erkenden kalkıp, çoğu zaman uzaktan da olsa, onlarla oynamaktadır. Yeşilin, belki her tonu sergilenen, tepelerde bayırlarda, hafif esen rüzgarla, salınan çayırlarda çimenlerde, kaçışmalarını, hep bir şeyler aramalarını, bazen otlanıp yemlenmelerini zevkle seyretmektedir. Güneşli, masmavi gökyüzünün altında, ışıldayan sularda beraberce yüzmeleri adeta onun da içini serinletmektedir.

Aynı zamanda, rengarenk hoş kokulu çiçeklerle dolu alanlarda, içinde lezzetli meyve ağaçları, çilekler, domatesler olan bahçelerde, her yerde gördüğü böğürtlenler arasında yaptığı, çok değişik keşifler.. renkler, kokular, tatlar.. uçuşan kelebekler kuşlar, tarifsiz bir heyecan vermektedir Mine’ye..

Şırıltılar eşliğinde ahenkle akan, mücevherler gibi ışıldayan çakıl taşlarıyla süslenmiş derede, yosunlu kayaların kah üstlerinde kah arkalarında saklambaç oynamaları, su üzerinde yansıyan, yavru ördeklerin ters görüntüleri, bata çıka yüzmeleri, sulara dalıp çıkmaları çok hoşuna gitmektedir..

Çiftlik günlerinin birinde, tavukların beslenme saatinde anneannesi Mine’yi yanına çağırmış.. Kendisine yardım etmek isteyip istemediğini sormuş. Mine sevinerek “evet” demiş.

Anneannesinin yanında olup biteni takip etmeye başlamış.. Mine’de anneannesinden gördüğü gibi tavuklara yem vermiş.. Bu arada bir şey dikkatini çekmiş.. Ayrı bir yerde oturan, yerinden kalkmayan, tombul siyah tavuğun yemini önündeki kabın içine dökmüş anneannesi.. Tombul siyah tavuğun altına baktıktan sonra, üzgün bir ifadeyle “geciktiler” demiş. Mine hemen sormuş “kimler gecikti”.. Çocuk hassasiyetiyle sorulan bu soru, anneannesinin üzüntüsünü hemen dağıtıvermiş.. Biricik torununa dönerek, tebessümle, “civcivler” demiş..

Mine’nin anlayabileceği bir dille anlatmış, “yani, kuluçka süreleri birkaç gün uzadığı halde, hala yumurtadan çıkmadılar” demiş.. Devam etmiş “acaba, yeteri kadar beslenip gelişip, içinde bulundukları kabuklarına sığamayacak kadar büyüyemedikleri için mi gelemiyorlar, yoksa, bildikleri tek güvenli rahat yerlerinden ayrılıp, bilemedikleri bir dünyaya gitmekten, ürküp korktuklarından mı gelmemek için direniyorlar..”

Anneannesi anlatıyormuş, anlatırken aynı zamanda, kendini dikkatle dinleyen Mine’nin duygusal yüz ifadesini, hayranlıkla izliyormuş..

Mine, gördüklerini, kendisine anlatılanları anlamaya çalışıyormuş.. Fakat, başka bir soru sormadığı için, anneannesi konunun üzerinde daha fazla durmamış, işlerine kaldıkları yerden devam etmişler..

Ertesi gün, Mine için, yeni bir oyun günü daha başlamış.. Hasretle buluştuğu karagöz kuzular, sarı ördek yavruları onu mutlu etmeye yetiyormuş.. Her gün, her fırsatta olduğu gibi, bıkmadan oyunlar oynuyor, ördek yavrularının kendilerine özgü yürüyüşlerini, verandada kahvelerini yudumlayan annesine, anneannesine, kendince taklit etmeye çalışırken.. Bahçede, etrafına diklenen kırmızı horozla, yayılmış topraklarda eşelenen sarı, siyah, kırmızı, beyaz tavukları görmüş.. Kuluçkada yatan, siyah tavuğu hatırlamış.. Yumurtalarına bakmak için, merakla o tarafa doğru koşmaya başlamış..

Fakat kendisini, güzel bir sürpriz beklemektedir..

Gerçekten de Mine, hayatında ilk kez, böyle bir olaya şahit olur.. Beklenen misafirlerden ikisinin geldiğini görür. Biri kırmızı biri siyahtır. Çok sevinir.. Yumurtalardan adeta kapılar açılmış, onlar da sanki tıpış tıpış yürüyerek çıkıp gelmişler.. Çok heyecanlanır..

Anneannesine bu müjdeyi vermek ister.. Fakat diğerlerinin de biran evvel gelmesi, daha çok sevindirecektir anneannesini.. Sürpriz yapmak ister..

Yumurtaların içindeki diğer civcivlere acele etmeleri için seslenmek, bir şeyler söylemek geçer içinden.. Yumurtaların olduğu folluğa biraz eğilir “orada mısınız bilmiyorum, beni duyabiliyor musunuz hiç bilmiyorum, ama eğer beni duyabiliyorsanız, kabuktan evlerinden yeni çıkmış kardeşlerinizin boylarına bakılırsa, orası size göre çok dar bir yer. Nasıl sığabiliyorsunuz oraya.

Oysa burası çok geniş, aydınlık ki hele kümesinizin dışında, güneşli aydınlık sıcacık bir dünya var.. Yemyeşil çimenler, her renk çiçekler, berrak akan sular var..

Hee.. En güzeli, sizi bekleyen bir anneniz var.. Benim anneannem var.. Anneannemi size anlatmama gerek bile yok. Annenize sorun, o size anlatsın. Çok tatlı bir insandır. İnsanları da, hayvanları da, siz tavukları da çok sever.. Hiç yorulmadan, her gün sabah akşam sizleri besler, korur, gözetir..

Haydi, çıkın gelin sizde. Kardeşlerinizle tanışın.. Sarı ördek yavrularıyla tanışın” der..

Sabırsızlanarak, iki civcivi, koşup anneannesine müjdeler.. Yumurtalar ile sohbetini de anlatır.. Anneannesi tebessümle beraber gözyaşları ile, kucaklar Mine’yi, “Bak güzel kızım, hassas kızım, akıllı kızım benim” der.. ona “sen doğmadan önce, annenle senin gelişini beklediğimiz, o anları anlatmamı ister misin” diye sorar.

Mine’nin “istemem” demesi ne mümkün. “Tabi ki isterim” der. Anneannesi “gel şöyle otur yanı başıma” der.. Başlar, Mine’nin öyküsünü Mine’ye anlatmaya;

“Sevgili annen seni bekliyordu. Tabi bizlerde seni bekliyorduk. Hepimiz gelişini sabırsızlıkla bekliyorduk. Doktor ablanın söylediği günler biraz geçmişti. Seni merak etmeye başlamıştık. ‘Acaba bizimle buluşmak için, bizim kadar istekli değil mi yoksa’ diye kendi aramızda konuştuğumuz olurdu.

Seni merak ederdik. Yüzünü, gözlerini, minik ellerini hayal ederdik. Senin için hazırlıklar yapardık. Odanı, minik yatağını, bütün giysilerini hazırlamıştık. Tabi eşyalarını, hatta bir müddet oynayamayacak olsan bile, oyuncaklarını bile odana güzelce dizmiştik.

Doktor abla, senin gelmemek için adeta direndiğini, yerinin çok rahat olduğunu, senin gayet iyi olduğunu ama bunun böyle süremeyeceğini söylerdi bize. Orada hiçbir şeye ihtiyacının olmadığını, annenle beraber beslendiğini, nefes aldığını, uyurken üşümediğini hatta oyunlar oynadığını, parmağını emdiğini söylerdi. Sevgili annende hareketlerini hisseder mutlu olurdu.

Ama her bebek gibi, zamanı gelince, annenin karnındaki rahat hayatına, annenin kucağında, mutlu mesut daha da gelişip büyüyerek devam etmen gerekmekteydi.

Bir keresinde, annenin karnında sana iyice yaklaşıp şöyle demiştim; “Haydi bekletme bizi, gel artık. Korkuyorsan, sakın korkma. Hep duyup huzur bulduğun, o kalp seslerinin sahibi annen, yani koruyucu meleğin seni bekliyor. Göklerde uçan kuşlar gibi uçup gel.

Gel ki biran önce büyüyesin. Seninle gitmeyi hayal ettiğimiz o kadar çok yer var ki bu dünyada. Görünce, sende çok seveceksin. Bu dünyaya gelmelisin ki daha sonra buradan da cennetlere uçup gidebilesin.

Hem bizi merak etmesen bile, sevgili anneni merak etmiyor musun” diyerek seninle sohbet ediyordum ki, annen bir anda “galiba ikna ettin anne” diye bağırınca, korkuyla sevinci, bir arada yaşattın bize”

Anneannesinin anlattıkları ile, uzaklara dalıp giden Mine’yi, anlatılan son kısımla birlikte, bir gülmedir almış.. Anneannesi “tabi şimdi böyle gülersin, sen birde bana sor, o an neler hissettiğimi.. benim sarı civcivimmm” diye sıkıca kucaklamış, canından çok sevdiği biricik torununu... >>

***

Babaannesi, Elif’in uyuduğunu görünce, usulca üstünü örter.. Elif’ciğine şefkatle bakarak, şöyle der; “Sen uyu şimdi.. Uyu da büyü şimdi.. Allah, güzel ve uzun ömürler versin sana.. Sorduğun sorunu, daha sonra cevaplarım inşaAllah.. Minik civcivim benim”

“Eğer istemeden seni bırakmak zorunda kalırsam, sevgili annen ve baban gibi bende, ömrünü en güzel şekilde geçirmen için, dua edip, bekliyor olacağım seni...”

“...inşaAllah”
 

canom

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Eyl 2008
Mesajlar
163
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
allah razı olsun çok güzel bir paylaşım..
allah var ve yardımcınız olsun...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt