Cin ve Şeytan
Göremediğimiz manevi varlıklar sadece melekler değildir. Cinler ve şeytanlar da bizim görmeme- mize rağmen vardır. Cinler Allah'a ibadet, yani kulluk konusunda insanlar gibidirler. Ancak onların zamanı ve mekânı da bizimkinden ayrıdır. Meselâ kendi yıllarınaöre yirmi yaşındaki bir cin bizim zamanımızla bin, hattâ binbeşyüz yıl öncesinden beri var olmuş olabilir.
Meselâ Peygamberimizle görüşen cinin hâlâ yaşadığı söylenir. Yine bizim mekânımız, yani maddemiz onlariçin boşluk hükmündedir. Onun için onların nüfuz edebilen, yani sızabilen ateştenyaratıldıkları bildirilmiştir. (er-rahmân,55/15)
Cinler de evlenir, ürer ve çoğalırlar.
Bazı kötü ruhlu insanların sihir konusunda cinlerden yararlandıkları doğrudur. Ancak bu, sanıldığı ve korkulduğu ölçüde değildir. İnancı güçlü insanlara cinlerin zarar veremeyeceği bir gerçektir. Zaten Kur'an-ı Kerim de sihirle uğraşanlar için:"Allah'ın izni olmadan onlar kimseye zarar veremezler"
(Bakara 2/102) denir.
İbn-i Abbas (r.a.) Hz.'inden naklen Muaz b.Cebel rivayet ediyor:
-Bir gün Resululah (s.a.v.) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk.
Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:
-Ev sahibi, içeridekiler, eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.Görülecek işim var.
Bununüzerine, herkesResülullah(s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve herzamanbüyükoydu,
izinondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, du-ruma vakıf oldu ve:
-"Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?" Buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik:
-En iyi bilen Allah Resulüdür. Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efendimiz:
-"O, lain İblistir.
-Şeytandır. Allah'ın laneti onun üzerine olsun" Buyurunca; hemen Hz. Ömer:
-Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:
-"Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; Ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir, öldürmeyi bırak."Sonra şöyle buyurdu:
-"Kapıyı ona açın gelsin...O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız.Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz..."
-Kapıyı ona açtılar, İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir mandadudağınabenziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi:
-Selam sanaya Muhammed; Selam sizlere ey cemaat-ı müslimin. Onun bu selamına Resülullah (s.a.v.) şu mukabelede bulundu:
- "Selam Allah'ındır ya lain.."Şeytan şöyle anlatmaya başladı:
-Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
-"Nedir o mecburiyet?" Şeytan anlattı:
- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi: ve dedi ki: Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde.Tevazu ile.
Ona gideceksinveademoğullarınınasıl kandırdığınısöyleyeceksinbirbirona. Sonra O; sana ne sorarsa doğrusunu diye-ceksin. Sonra Allah-ü Teala buyurdu ki:
-Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen, seni kül ederim; rüzgar savurur, düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.
İşte böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet banasorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek.
Şu muhakkakki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Bundan sonra,
Resülullah(s.a.v.)Efendimiz şöyle sordu:
-"Madem ki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?"
Şeytan şu cevabı verdi:
-Sensin ya Muhammed... Allah'ınyarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur.
Sonra senin gibi kim olabilir?
Resülullah(s.a.v.)Efendimizsordu:
-"Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?"Şeytan anlattı:
-Muttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.
Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resülullah(s.a.v.) Efendimiz sordu;şeytan anlattı:
-"Sonrakimisevmezsin?"
-Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi...
-"Sonra?.."
-Temizlik işinde... yıkadığıyerleri üç defayıkamayadevamedenkimseyi.
-"Sonra?.."
-Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz...
Halindenşikayetetmez.
-"Peki, bu fakirin sabırlı olduğununereden bilirsin?.."
Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz.
Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz.
Sabırlıkimselerin işi buna benzemez.
-Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.
-"Sonra kim?.."
İblisin cevabı:-Şükreden zengin.
-"Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?.."
-Onu görürsem ki, aldığını helâl yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki: O şükreden birzengindir.
Resülullah (s.a.v.)Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
-"Pe ki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?.."
-Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
-"Neden öyle olursun; ya lain?.."
-Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
-"Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?.."
-O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
-"Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?.."
-O zaman daçıldırırım.
-"Peki, ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun?.."
-O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi.
-"Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?.."
-Ha işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resülullah(s.a.v.) Efendimiz sebebinisordu:
-"Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, yâ Ebamürre?.."
-Bunun üzerine İblis:
-Onu da anlatayım... dedikten sonra:
-Çünkü sadakada dört güzellik vardır.
Şöyle ki:
1-Allah-ü Teâlâ, sadaka verenin malına ihsan eyler.
2-O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
3-Allah-ü Teâlâ, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında birperdeyapar.
4-Allah-ü Teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu:
-"Ebubekir için ne dersin?.."
İblis buna şu cevabı verdi:
-O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi...İslâm'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?
-"Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?." İblis'in buna cevabı:
-Allah'a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçtım.
-"Peki Osman b.Affan için nedersin?.."
-Ondan Utanırım... hem de çok... nasıl ki, Rahman'ınmelekleri deondanutanırlar...
-"Peki, Ali b. Ebütalib için ne dersin..."
Göremediğimiz manevi varlıklar sadece melekler değildir. Cinler ve şeytanlar da bizim görmeme- mize rağmen vardır. Cinler Allah'a ibadet, yani kulluk konusunda insanlar gibidirler. Ancak onların zamanı ve mekânı da bizimkinden ayrıdır. Meselâ kendi yıllarınaöre yirmi yaşındaki bir cin bizim zamanımızla bin, hattâ binbeşyüz yıl öncesinden beri var olmuş olabilir.
Meselâ Peygamberimizle görüşen cinin hâlâ yaşadığı söylenir. Yine bizim mekânımız, yani maddemiz onlariçin boşluk hükmündedir. Onun için onların nüfuz edebilen, yani sızabilen ateştenyaratıldıkları bildirilmiştir. (er-rahmân,55/15)
Cinler de evlenir, ürer ve çoğalırlar.
Bazı kötü ruhlu insanların sihir konusunda cinlerden yararlandıkları doğrudur. Ancak bu, sanıldığı ve korkulduğu ölçüde değildir. İnancı güçlü insanlara cinlerin zarar veremeyeceği bir gerçektir. Zaten Kur'an-ı Kerim de sihirle uğraşanlar için:"Allah'ın izni olmadan onlar kimseye zarar veremezler"
(Bakara 2/102) denir.
İbn-i Abbas (r.a.) Hz.'inden naklen Muaz b.Cebel rivayet ediyor:
-Bir gün Resululah (s.a.v.) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk.
Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:
-Ev sahibi, içeridekiler, eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.Görülecek işim var.
Bununüzerine, herkesResülullah(s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve herzamanbüyükoydu,
izinondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, du-ruma vakıf oldu ve:
-"Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?" Buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik:
-En iyi bilen Allah Resulüdür. Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efendimiz:
-"O, lain İblistir.
-Şeytandır. Allah'ın laneti onun üzerine olsun" Buyurunca; hemen Hz. Ömer:
-Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:
-"Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; Ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir, öldürmeyi bırak."Sonra şöyle buyurdu:
-"Kapıyı ona açın gelsin...O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız.Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz..."
-Kapıyı ona açtılar, İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir mandadudağınabenziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi:
-Selam sanaya Muhammed; Selam sizlere ey cemaat-ı müslimin. Onun bu selamına Resülullah (s.a.v.) şu mukabelede bulundu:
- "Selam Allah'ındır ya lain.."Şeytan şöyle anlatmaya başladı:
-Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
-"Nedir o mecburiyet?" Şeytan anlattı:
- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi: ve dedi ki: Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde.Tevazu ile.
Ona gideceksinveademoğullarınınasıl kandırdığınısöyleyeceksinbirbirona. Sonra O; sana ne sorarsa doğrusunu diye-ceksin. Sonra Allah-ü Teala buyurdu ki:
-Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen, seni kül ederim; rüzgar savurur, düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.
İşte böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet banasorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek.
Şu muhakkakki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Bundan sonra,
Resülullah(s.a.v.)Efendimiz şöyle sordu:
-"Madem ki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?"
Şeytan şu cevabı verdi:
-Sensin ya Muhammed... Allah'ınyarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur.
Sonra senin gibi kim olabilir?
Resülullah(s.a.v.)Efendimizsordu:
-"Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?"Şeytan anlattı:
-Muttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.
Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resülullah(s.a.v.) Efendimiz sordu;şeytan anlattı:
-"Sonrakimisevmezsin?"
-Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi...
-"Sonra?.."
-Temizlik işinde... yıkadığıyerleri üç defayıkamayadevamedenkimseyi.
-"Sonra?.."
-Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz...
Halindenşikayetetmez.
-"Peki, bu fakirin sabırlı olduğununereden bilirsin?.."
Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz.
Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz.
Sabırlıkimselerin işi buna benzemez.
-Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.
-"Sonra kim?.."
İblisin cevabı:-Şükreden zengin.
-"Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?.."
-Onu görürsem ki, aldığını helâl yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki: O şükreden birzengindir.
Resülullah (s.a.v.)Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
-"Pe ki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?.."
-Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
-"Neden öyle olursun; ya lain?.."
-Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
-"Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?.."
-O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
-"Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?.."
-O zaman daçıldırırım.
-"Peki, ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun?.."
-O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi.
-"Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?.."
-Ha işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resülullah(s.a.v.) Efendimiz sebebinisordu:
-"Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, yâ Ebamürre?.."
-Bunun üzerine İblis:
-Onu da anlatayım... dedikten sonra:
-Çünkü sadakada dört güzellik vardır.
Şöyle ki:
1-Allah-ü Teâlâ, sadaka verenin malına ihsan eyler.
2-O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
3-Allah-ü Teâlâ, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında birperdeyapar.
4-Allah-ü Teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu:
-"Ebubekir için ne dersin?.."
İblis buna şu cevabı verdi:
-O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi...İslâm'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?
-"Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?." İblis'in buna cevabı:
-Allah'a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçtım.
-"Peki Osman b.Affan için nedersin?.."
-Ondan Utanırım... hem de çok... nasıl ki, Rahman'ınmelekleri deondanutanırlar...
-"Peki, Ali b. Ebütalib için ne dersin..."