Korkaklıkla bir yere varamayız. Bizdeki cesaretin karşı tarafın göstermesi hiç hoş değil.
Bizler İslam için insanlara göre deli olabilmeliyiz. Yobazlar gibi düşünmemeli çağdaşız(!) diyen armut kadar olamayanlar gibi de hayvanlaşma medeniyetine inmemeliyiz. Alçaldıkça sanıyorlar yükseldik… Önderimiz(sav)i düşünecek olursak dava için neler yapmadı ki ? ebu cehilin kapısını kaç defa çaldı kaç defa uçurumun kenarındakilere seslendi. Bize ne oluyor da içimizdeki ateş kendimizi bile ısıtmıyor. Davamızı düşünemiyoruz. İslam her şeyi maiyetine alırken İslam’ı bir yerlerden soyutlamaya çalışıyoruz. Bize ne oluyor da İslam’dan öte kendimizi düşünüyoruz. İşte bakınız şurada Hz.Bilal kayanın altına bırakmışlar. Müezzinimiz ne güneşte yandığını ne de kayanın altında ezildiğini dert ediniyor dilde tek kelime “EHAD” Asırlar geçiyor bizdeki bu cesareti çalıyorlar. Nitekim Che “Çoğu bana maceracı diyecek, evet öyleyim; ama farklı bir türden ! İnançlarını doğrulamak uğruna, postunu tehlikeye atan türden.” Sözünü söylüyor. Tefekkür edelim acaba bu sözün hakkını veren kimlerdi…Sahabe… Bizler farklıyız hiçbir kafire benzemeyiz. İnancımızın doğruluğunu bilir ve bu uğurda postumuzu tehlikeye atmak bir yana veririz bile…Şehitlik…
Ne olursa olsun gerçeği de savunurduk. Gerekirse eli kesilecek olan kişi Fatih olsun. Gerekirse hakkı alacak karınca olsun. Bizler dava erleriydik. Önderimizin(sav) izinde O(sav)nun namına hareket edenlerdik. Şimdi ne oluyor da bizler bir öyle bir böyle oluyoruz ? Yine bu halimizin yansıması Che’nin sözünde bulunuyor “Hayatta gerçeklerle yaşa ve her zaman onları savun. Takdir eden olmasa bile, Vicdanına hesap vermekten kurtulursun.” Bizler bunu bilen ve yaşantısına uygulayandık Che vicdan demiş biz imanımızı tırmalamasından kurtuluyoruz ve takdiri yalnızca ALLAH’tan bekliyoruz. Ayrıca Che ve onun gibilerinin bilmediği izni de biliyoruz. “İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir.” Hadisi bize bunu öğretiyor…
Kardeşimizin derdi derdimizdi. Şimdi “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesindeyiz” Gül Yüzlü(sav) bir yerde sıkıntı gördüğümüzde nasıl davranmamızı dahi öğretmişti. Önce el sonra dil sonra kalben buğz. El gücümüzü temsil ediyor dil sözü buğz son seçeneği… Biz bunları unuturken kafirler yeni yeni bulmaya başlıyor bu gerçeği. Che “Dünyanın Neresinde Olursa Olsun, Haksız Yere Birisinin Suratına Atılan Tokadı, Kendi Suratında Hissetmeyen Kişinin İnsanlığından Şüphe Ederim” cheye benzeyenler de bunları öğrenmeye öğretmeye çalıştılar. Oysa biz Dinimizden kul hakkını, komşuluk hakkını ve insanlığa faydalı olmayı öğrenmiştik. İslam kul veya komşu hakkını Müslüman olanlara yahut olmayanlara diye ayırmamış. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” Hadisini yaşantısında unutan yine bizleriz.
Önder(sav)in gerçeği açıklamışken biz hala araştırmayıp davaya yaklaşmayı ve nasıl davranmamız gerektiğini başkalarında mı göreceğiz? Ebubekir,Ömer,Osman,Ali,Hamza,Muaz biziz ve dünyaya neyin nasıl olması gerektiğini gösteren yine biziz…
30 Aralık 2010
davaislam
Bizler İslam için insanlara göre deli olabilmeliyiz. Yobazlar gibi düşünmemeli çağdaşız(!) diyen armut kadar olamayanlar gibi de hayvanlaşma medeniyetine inmemeliyiz. Alçaldıkça sanıyorlar yükseldik… Önderimiz(sav)i düşünecek olursak dava için neler yapmadı ki ? ebu cehilin kapısını kaç defa çaldı kaç defa uçurumun kenarındakilere seslendi. Bize ne oluyor da içimizdeki ateş kendimizi bile ısıtmıyor. Davamızı düşünemiyoruz. İslam her şeyi maiyetine alırken İslam’ı bir yerlerden soyutlamaya çalışıyoruz. Bize ne oluyor da İslam’dan öte kendimizi düşünüyoruz. İşte bakınız şurada Hz.Bilal kayanın altına bırakmışlar. Müezzinimiz ne güneşte yandığını ne de kayanın altında ezildiğini dert ediniyor dilde tek kelime “EHAD” Asırlar geçiyor bizdeki bu cesareti çalıyorlar. Nitekim Che “Çoğu bana maceracı diyecek, evet öyleyim; ama farklı bir türden ! İnançlarını doğrulamak uğruna, postunu tehlikeye atan türden.” Sözünü söylüyor. Tefekkür edelim acaba bu sözün hakkını veren kimlerdi…Sahabe… Bizler farklıyız hiçbir kafire benzemeyiz. İnancımızın doğruluğunu bilir ve bu uğurda postumuzu tehlikeye atmak bir yana veririz bile…Şehitlik…
Ne olursa olsun gerçeği de savunurduk. Gerekirse eli kesilecek olan kişi Fatih olsun. Gerekirse hakkı alacak karınca olsun. Bizler dava erleriydik. Önderimizin(sav) izinde O(sav)nun namına hareket edenlerdik. Şimdi ne oluyor da bizler bir öyle bir böyle oluyoruz ? Yine bu halimizin yansıması Che’nin sözünde bulunuyor “Hayatta gerçeklerle yaşa ve her zaman onları savun. Takdir eden olmasa bile, Vicdanına hesap vermekten kurtulursun.” Bizler bunu bilen ve yaşantısına uygulayandık Che vicdan demiş biz imanımızı tırmalamasından kurtuluyoruz ve takdiri yalnızca ALLAH’tan bekliyoruz. Ayrıca Che ve onun gibilerinin bilmediği izni de biliyoruz. “İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir.” Hadisi bize bunu öğretiyor…
Kardeşimizin derdi derdimizdi. Şimdi “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesindeyiz” Gül Yüzlü(sav) bir yerde sıkıntı gördüğümüzde nasıl davranmamızı dahi öğretmişti. Önce el sonra dil sonra kalben buğz. El gücümüzü temsil ediyor dil sözü buğz son seçeneği… Biz bunları unuturken kafirler yeni yeni bulmaya başlıyor bu gerçeği. Che “Dünyanın Neresinde Olursa Olsun, Haksız Yere Birisinin Suratına Atılan Tokadı, Kendi Suratında Hissetmeyen Kişinin İnsanlığından Şüphe Ederim” cheye benzeyenler de bunları öğrenmeye öğretmeye çalıştılar. Oysa biz Dinimizden kul hakkını, komşuluk hakkını ve insanlığa faydalı olmayı öğrenmiştik. İslam kul veya komşu hakkını Müslüman olanlara yahut olmayanlara diye ayırmamış. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” Hadisini yaşantısında unutan yine bizleriz.
Önder(sav)in gerçeği açıklamışken biz hala araştırmayıp davaya yaklaşmayı ve nasıl davranmamız gerektiğini başkalarında mı göreceğiz? Ebubekir,Ömer,Osman,Ali,Hamza,Muaz biziz ve dünyaya neyin nasıl olması gerektiğini gösteren yine biziz…
30 Aralık 2010
davaislam