Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cephe gerisindeki kahramanlar: Anneler! (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
70
Konum
BURSA
Cephe gerisindeki kahramanlar: Anneler!



istasyon1915.jpg
Karaköy taraflarında tramvay beklerken elinde fotoğrafı ile evladını arayan annenin hikâyesi annelerimizin vatan ve millet sevgisini göstermesi bakımında hayli manidardır. Onlara saygı ve hürmetlerimizi takdim ederek aşağıda biri Çanakkale Muharebeleri sırasında diğeri başka bir zamanda cereyan etmiş iki hadiseyi sizlerin bilginize sunuyorum:
Birkaç gün oluyor: Kadıköy vapurundan henüz çıkmış, Karaköy'den gelecek olan tramvayı intizaren mevkideki elektrik direğinin gölgesine sığınmıştım. Yakıcı bir haziran güneşi ortalığı kavuruyor, sıcaklığın etkisiyle yumuşayan asfalt kaldırımlar üzerinde yürüyebilmek pek ziyade müşkülat arz ediyordu.
Hava sakindi. Yalnız ara sıra boğaz içinden kopup gelen serin bir esinti, çehreleri latif bir temasla okşuyor, sonra yine aynı sıcak aynı cehennemi hava başlıyordu. Güneşin tepe noktasına yaklaştığı şu sırada köprü üzeri pek tenha idi. Hele Haliç'e doğru olan yaya kaldırımı üzerinde tramvay bekleyenlerden başka hemen kimse yoktu. Yalnız Karaköy cihetinden bastonuna dayanarak ağır ağır ilerleyen kahraman bir gazi geliyor, vakit vakit etrafı temaşa ettikten, boğaza karşı büyük büyük nefesler aldıktan sonra ilerliyordu.
Henüz kesb-i afiyet ettiği anlaşılan bu kahraman, sinesinde harp madalyası parlayan bu Türk yavrusu genç yüzbaşı, iyice yaklaşmış idi ki, nereden geldiğine dikkat edemediğimiz bir kadın kendisine yaklaştı. Elindeki kâğıdı göstererek:
- Oğlum, burada ne yazar okur musun? diye sordu. Zabit cevap verdi:
-Valide, görüyorsun ki çok zaman ayakta duracak halim yok… Şuradan arabaya bineceğim. Uzun bir şey değilse ver okuyayım.
Bir taraftan bu sözleri söylerken diğer taraftan ihtiyar kadını hoş etmek için uzatılan kâğıdı aldı. Fakat bir nazar-ı seri atf eder etmez zabitin gözleri açıldı. Rengi birden değişti:
- ... Alayın... Taburundan Ali oğlu Osman... Valide bu senin nendir?
- Oğlumdur yavrum. Kendisini tanıyor musun?
- Nasıl tanımam... Benim bölüğümden idi. Hem en kahraman neferlerimizden idi. Çok yiğit oğlun varmış valide.
- Aman oğlum, bir zamandır kendisinden bir haber alamadım. Senin malumatın varsa söyle.
- Merak etme valide. Elbet bir gün haber alırsın. Git evine otur. Böyle bir kahraman yetiştirdiğin için iftihar et.
Yüzbaşı bu sözleri söyleyerek uzun sorguya çekilmemek için boş geçmekte olan bir arabaya atladı.
Artık her şeyi anlamış olan kadın da tebessümden, kat'a renk vermeyerek uzaklaştı. Haliç tarafında olan merdivenden aşağı inerek tenha bir köşe buldu. Burada gözyaşlarını bıraktı. Bir müddet sakinane kimseye göstermeyerek ağladı. Sonra gözyaşlarını sildi. Üstünü başını topladı. Teessürden nişane verecek küçük bir eser bırakmayarak yukarı çıktı.
Felaketinden renk vermemeye çalışan bu muhterem valide tramvayı bekleyen birkaç yolcu arasına karıştı. Ve henüz gelen aşinalarından bir kadın ile selamlaştıktan sonra konuşmaya başladı. Bu sahneye şahit olan herkes bu muhterem valideye bir hiss-i hürmet ve tazim ile bakıyordu. Şu metin kalpli Türk validesi, bütün tesirini ruhunun derinlerinde gizleyerek, oğlundan malumat soran refikasına veriyordu:
- Bu gün sabahtan beri sağlam bir haber alamamıştım. Şimdi burada bir zabite tesadüf ettim. Kendisine yaklaştım. Asker oğlumun yüzbaşısı imiş. Kat'i bir şey söylemedi. Oğlumun gayretini ve kahramanlığını çok meth etti: "Böyle bir kahraman yetiştirdiğin için iftihar et." dedi. Kalbim diyor ki, Osman'ım şehit olmuştur. Fakat her halde, ister gazi, ister şehit olsun, değil mi vazifesini yapmıştır. Gam yemem. Allah devlete, millete zeval vermesin.
Bu sırada Karaköy cihetinden bir İstanbul tramvayı görünmüş, herkes tramvaya binmek için ilerlemişti.

(A. Tahsin, “Harp ve Kadınlarımız”, Sabah, 24 Haziran 1331 - 7 Temmuz 1915, s. 3.)

Bilecik İstasyonu’nda ise başka bir ana oğlunu askere uğurlamaktadır. Oğluna verdiği nasihat Müslüman Türk annesinin dini ve vatını için evladını şehit vermeyi bir mukaddes vazife bilişinin vesikasıdır:
- Oğlum, Hüseyin dayını Şıpka’da, babanı Dimetoka’da, kardeşleri Çanakkale’de yatıyorlar! Sen benim son yongamsın! Minarelerden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse sütlerim haram olsun. Öl de köye dönme. Yolun Şıpka’ya uğrarsa, dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma. Haydi Oğul! Allah yolunu açık etsin.
Ana nasihatlerini dinleyen oğluna son defa sarıldı, oğul anasının elini bir daha öptü, trene doğru yürüdü. Türk kadının bu yüksek ruh halini gören subay anaya yaklaşarak sordu:
- Ana, demek sizin ailenin bütün erkekleri şehit oldular ha? Ah oğul ah! Ne ailesi, ne sülalesi; elli yıl var ki, köyümüzün sokaklarında bir genç dolaşmaz oldu ve yine elli yıl var ki, biz gencimizi köyümüzün mezarlığına gömemedik, her biri, bir cepheye gönüllü gitti…
Analar yiğitlerini bir daha geri gelmeyeceklerini bile bile cepheye göndermiştir. Biri Osman’ını, diğeri Hüseyin’ini, bir başka anne ise Hasan’ını saçını kına yakarak vatanının ve dininin bekası için gözlerindeki yaşı yüreklerine akıtarak, ama bir o kadar da mutmain bir şekilde cepheye göndermiştir.
Dr.Lokman Erdemir
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
70
Konum
BURSA
CEPHE GERİSİNDE

Hüzün ve gözyaşı çökmüştü .
Ağlıyordu hışkırıyor bir türlü susmuyordu.
Önce kimse anlam veremedi.
Kimse bilemedi kimse öğrenemedi derdini.
Ne olmuşsa bir anda olmuştu
O neşe dolu insan gitmiş
Sanki herşey birden değişmişti
Neydi bu adamın derdi?
O değil miydi?
Herkesin derdiyle dertlenen
O değil miydi ? Daima yüzü gülen
O değil miydi ? Herkese teselli veren
Kimdi o gelen ve ne söylemişti ?
Hey gidi Hacıoğlu Bayram hey!
Seni kimse üzemezdi
Ama bu uğursuz adam
kulağına eğilip te ne söylemişse
Dağ gibi adamı devirmişti.
Düştü bayıldı Hacıoğlu yığıldı kaldı
Ama ne ayıldı ne de bir daha ayağa kalktı

Kaldırdılar acil servise ama heyhat
Gitti Hacıoğlu çoktan oldu emvat!
Kahveye gelen adamı yaka paça tuttular
Hepside bir ağızdan aynı soruyu sordular
Dedi ki adamcağız ona haber getirdim
Bilsem böyle olacak ne gelir ne söylerdim
Herkeste meraklandı neydi bu haber böyle
Hele dur soluklan anlat oturda şöyle
Anlatmaya başladı herkes kulak kesildi
Herkes elleriyle gözyaşlarını sildi.
Meğerse bu adam vazifeli astsubaymış
Hacıoğlunun arkadaşı şehadete kanmış

Herkes meselenin aslını astarını öğrenince
Hem giden şehide hemde arkadaşlarına
bir kat daha üzülmüştü ...

Haberci şöyle seslendi...Üzülmeyin !
Dimdik ayakta durun! Giden iki şehitte
bu vatanın evladı .Bazen insan cephede içer şehadet
şerbetini bazende cephe gerisinde...

Not:Bu memleket böyle kahraman evlatları oldukça daima ayakta kalacaktır...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt