Siyahgulsevdalisi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 20 Haz 2006
- Mesajlar
- 2,046
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
"Kur’an ve Sünnet’in özünden, Risale-i Nur’un ruhunun hissiyatından, bazı mutasavvıfların cennet ve cehennemin bir tedavi yeri olduklarını ifade etmelerinden ve İslam Ahlakı ve psikoloji ilminden yola çıkıp tefekkür ettiğimizde Allah’ın izni ile ortaya çıkan sonucu, meşhur mantık kuralı olan, zıddı ile karşılaştırıp bir sağlama yaparak mukayese eder isek, Cennet ve Cehennemin hakikatinin ceza veya mükafat yeri olmadığı, bilakis birer tedavi yeri oldukları akla ve kalbe ispat edebiliriz.
CENNET VE CEHENNEMİN HAKİKATİ
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlarım.
Kur’an ve Sünnet’in özünden, Risale-i Nur’un ruhunun hissiyatından, bazı İslam alimlerinin açıklamalarından ve İslam Ahlakı ile psikoloji ilminden yola çıkıp tefekkür ettiğimizde Allah’ın izni ile ortaya çıkan sonucu, meşhur mantık kuralı olan, zıddı ile karşılaştırıp bir sağlama yaparak mukayese eder isek, Cennet ve Cehennemin hakikatinin ceza veya mükafat yeri olmadığı, bilakis birer tedavi yeri oldukları akla ve kalbe ispat edebiliriz.
Bazılarının: “Cennet ve Cehennem birer ceza ve mükafat yerleridir” ile; Sevgili Peygamberimizin (asm.): “Bir günü bir gününe uyanlar ziyandadır”, evrensel tespitini idrak edenler ve hakaiku’l-hakaikin temsilcilerinin: “Cennet ve Cehennem birer tedavi yerleridir” diyerek öne sürdükleri iki beyanı karşılaştırdığımızda, ikinci beyanın haklılığına kanaat getirebiliriz. Fakat ikinci beyandaki gibi inanıp ta toplumun o günkü bilinç düzeyini ve yapısını göz önüne alarak birinci beyan ve benzerleri gibi açıklayanları birincilerle karıştırmamalıyız.
Birinci beyanı şu iki karşılaştırma ile test edebiliriz:
1 – Cehenneme konacak insanları psikanalitik bir gözlemden geçirirsek, onların dünya hayatındaki yaşamlarında nöro-psişik hastalıklarla malul olduklarını teşhis edebiliriz (( Kalpler Nasıl Mühürlenir isimli makalemizde ayrıntılı bilgi mevcuttur. ( oskan663 )) ve bunların içinde başta şizofrenlerin, bazı paranoitlerin ve benzeri hastaların ceza-i ehliyetleri yoktur, suç işlediklerinde ceza verilmez. Pekala dünyanın ceza mahkemeleri, Allah’tan daha mı merhametlidir? Hayır, aslında bu bir merhamet meselesi de değildir, çünkü gerçekte bu bir adalet meselesidir. Adalet meselesidir ki; onlar yaptıkları cürümleri kesinlikle doğru sanarak yapmaktadırlar, yani eğriyi doğrudan ayırabilme melekeleri olmadığı için, onlar adam da öldürseler ceza verilmez ve tedaviye alınırlar. Dünyanın adaletinin mahkemelerinin mizanı bile onları böyle tartarsa, haşirde mizan-ı adalet-i İlahiye nasıl bunun tersi bir muamelede bulunur?
2 – Sonsuz Merhamet Sahibi bir varlık kendinden gelen varlıkları ne yaparlarsa yapsınlar sonuçta merhametle muamele eder. Örneğin; cüz’i merhamet sahibi bir varlık olan bizler dahi, çocuklarımız bize ne kadar isyan ederlerse etsinler, sonunda onlara merhamet ederek onları affediyoruz, buna gerekçe olarak da bilebilseydi yapmazdı diye düşünüyor ve onların cahilliğine veya tecrübesizliklerine veriyor ve sonra onları ıslah etmeye çalışıyoruz. O’nun bize taktığı bu ufacık merhamet duygusuyla bizler dahi böyle hareket ederken, ya O Sonsuz Merhamet Sahibi Zat, nasıl bunun aksi davranır?
Ancak hakikatin bu olması, yani Cennet ve Cehennemin bir tedavi yeri olmasına rağmen diğerinin, yani Cennet ve Cehennemin bir ceza ve mükafat yeri olduğunu kabul etmenin batıl olduğunu göstermez. Bu her iki kabul, bakış açılarına ve bilince göre değişir. Buna bir örnek:
Nasıl ki; biri namazı sırf Allah’a ulaşmak için kılar, diğeri Allah sırf rızası için kılar, bir diğeri sırf Allah’ın emri olduğu için kılar ve bir başkası ise sırf Allah’a hamdetmek için kılar ve bunların hiç biri bizim bunları kabul etmemiz açısından batıl değildir, işte aynen bunun gibi bizim kabulümüz açısından her hangi bir sorun yoktur, ancak bunları bilmeyenlerin ve bu rahatsızlıkları olanların kabulleri önemlidir, çünkü onların kabulleri muhtemelen bizim beyanlarımıza göre olacağı için, bunları topluma açıklarken toplumun değişim ve gelişiminin göz önüne alarak yapmamız gerekir.
Günümüzde insanlar Cehennemin bir ceza yeri olduğu söylemine karşı haşa: “Allah kendi yarattığı kullarına karşı kin mi besliyor, kendi söylediklerini yapmadıkları için onlardan intikam mı alacak?” şeklinde düşünüyorlar ve: “Bu durum Allah’ın sonsuz rahmetiyle nasıl bağdaşır? diyorlar.
Bu durumda bizlere düşen, Allah’ın Cehennemi tedavi için yarattığını ve oraya göndereceği insanları bu amaçla göndereceğini, çünkü Allah’ın haşirde bu insanlara muamele ederken, Adil vasfı ile değil Rahman vasfı ile muamele edeceğini hakkalyakin derecesinde bilip hissederek insanlara bunu açıklamaktır.
Yoksa yüksek bilinç sahiplerinden ayağı kayması sonucu bu duruma düşenler için ve hatta her hangi bir bilinç durumundaki bir çokları için bile, Cehennemin bir ceza yeri olarak algılanması onların ümitsizliğini arttırabilir ve onları kalplerinin mühürlenmesine kadar götürebilir, bu da bize Allah muhafaza vebal yükler.
Cennet ve Cehennem hiçbir şekil ve durumda ceza veya mükafat yeri değildir, onlar insanların dünya yaşamında kendilerini sonsuz hayata uyumlu bir hale getiremeyenleri yani sonsuz hayatın sosyopatları için bir nevi “Davranış Bozuklukları Tedavi Sanatoryumlarıdır”.
Cennet: Bu sanatoryumun “Hafif Bozukluklar Kliniği”dir ve burada hastalar zevk, neş’e, hazlar, keyifler vb.ları ile tedavi edilirler, bir nevi doyum yeridir ve tedavisi bitenler göreceli ve itibari sonsuzluklardan başlanarak ve her aşaması yaşatılarak gerçek sonsuzluğa Rablerine doğru götürülürler. Yani yüksek heyecanlara, büyük sevinçlere, sonsuz zevklere bir nevi alıştırmadır. Çünkü, insan dünya sevinçlerinden her hangi bir zevk, bir heyecan veya bir sevinç ile dahi, hazır olmadan karşılaştığında dayanamıyor ve kalp krizi geçirip dünyasını değiştiriyor.
Cehennem ise: “Ağır Bozukluklar Kliniğidir”, sanaldır ve hastalar şok, eza, cefa, sıkıntılar vb.ları ile tedavi edilirler. Onlar da örneğin: Acıya doyum (mazoşişt kişiliklere), üzüntüye doyum (meleankolik kişiliklere), kaygıya doyum (nevropatik kişiliklere) vb.ları gibi çeşitli yöntemlerle tedavi edilirler ve tedavisi bitenler cennete alınırlar. Nasıl ki; içinde yaşam sürdüren sağlıklı ve kültürlü insanların bulunduğu lüx ve konforlu bir yalıdaki, yemekli ve sohbetli bir davete katılan melankolik veya kompleksli bir kişiye, orası ahırdan beter gelir, işte aynen onun gibi, Cehennemlikler direk Cennete konacaklar, fakat kendileri oradan kaçacaklardır. Buna bir örnek daha verebiliriz:
Bir insanı bir vesile ile gül bahçesine götürürler, içeri girdiklerinde adam bayılır, ne yapsalar ayıltamazlar. Sonunda ağabeyine müracaat ederler ve durumu anlatırlar. Ağabey gider biraz köpek (afedersiniz) pisliği alıp adamın yanına gider, burnuna koklatır ve adam ayılır. Meğer o köpek terbiye edicisiymiş ve burnu pislik kokusuna alıştığından dolayı gül kokusuna dayanamamış.
Allah’ın sıfatlarından, Kur’an ve Risalenin ruhundan bir hissiyatla tefekkür ettiğimizde, Cehennemin manasının yukarıda izah ettiğimiz gibi açılması ile ortaya çıkan tedavi ile ilgili bir sırrı, acizane bana göre; sanki Allah bize şöyle hissettirerek gösteriyor:
“Ben sizlere Kur’an ve Peygamberim (asm.) vasıtasıyla bütün günahları affederim, fakat şirk hariç dedim; çünkü şirk imanın kalpten çıkmasıyla meydana gelen bir delirmedir, şizofrenidir, yani dengenin kaybolması ile kontroldan çıkmadır. O halde, sizler de ey hakiki kullarım; Benim Cennet ve Cehennemde uygulayacağım tedavi yöntem şeklinden yola çıkarak, kendi delirmelerinizin ve delilerinizin tedavi yöntem sırrını çözebilir ve hem kendinizi ve hem de delilerinizi tedavi edebilirsiniz.”
Acizane bende bu histen cüret alarak tefekkür ettiğimde, O’nun lütfu ve ihsanıyla şöyle bir kanaate ulaştım:
Bizler de delirdiğimizde veya başka delirmişlere önce cenneti, yani Allah muhabbetini ve Allah aşkını göstererek, sonra cehenneme, yani nefis ve şeytanla mücahedeye, en ağırından en hafifine doğru giderek azalan ve biten bir periyodik acı çektirme ile onu tedavi edebiliriz. Buna göre tedavide şu kuralların ihmal edilmeden uygulanması çok önemlidir:
1 – Hasta, yani nefsimiz veya bir başkası; güven ve itimat verilip, sevgi ve muhabbet içinde tam bir inisiyatifle kontrol altına alınmalı.
2 – Başta muhakkak Allah’a muhabbetimizi, Allah’a olan aşkımızı ve bunun sonucu huzur, mutluluk dinginlik ve cezbelerimizi onlara yeri geldiğinde göstermeliyiz.
3 – Verilen sevinç ve neş’eler veya eğer gerekiyorsa acılar hiçbir zaman hastanın tahammül sınırlarını aşmamalı ve onun sosyal, kültürel ve duygusal yaşantıları göz önünde bulundurulmalı.
4 – Belirli bir zaman diliminde sistemli, programlı ve periyodik bir uygulama ile azaltılarak bitirilmeli.
5 – Bu uygulamaların hiç surette ve hiçbir zaman ceza veya mükafat olmadığı akıldan çıkarılmamalı.
6 – Ve karşımızdaki nefsimiz de olsa veya bir başkası da olsa, onun bize bir emanet olduğu ve hem de Sevgili Rabbimizin bir emaneti olduğu, asla unutulmamalı.
Allah rast getirsin inşallah.
En doğrusunu Allah bilir.
Allah’ı her türlü noksandan tenzih ederiz. Allah’ın bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. O her şeyi bilir ve her işi hikmetle yapar.
CENNET VE CEHENNEMİN HAKİKATİ
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlarım.
Kur’an ve Sünnet’in özünden, Risale-i Nur’un ruhunun hissiyatından, bazı İslam alimlerinin açıklamalarından ve İslam Ahlakı ile psikoloji ilminden yola çıkıp tefekkür ettiğimizde Allah’ın izni ile ortaya çıkan sonucu, meşhur mantık kuralı olan, zıddı ile karşılaştırıp bir sağlama yaparak mukayese eder isek, Cennet ve Cehennemin hakikatinin ceza veya mükafat yeri olmadığı, bilakis birer tedavi yeri oldukları akla ve kalbe ispat edebiliriz.
Bazılarının: “Cennet ve Cehennem birer ceza ve mükafat yerleridir” ile; Sevgili Peygamberimizin (asm.): “Bir günü bir gününe uyanlar ziyandadır”, evrensel tespitini idrak edenler ve hakaiku’l-hakaikin temsilcilerinin: “Cennet ve Cehennem birer tedavi yerleridir” diyerek öne sürdükleri iki beyanı karşılaştırdığımızda, ikinci beyanın haklılığına kanaat getirebiliriz. Fakat ikinci beyandaki gibi inanıp ta toplumun o günkü bilinç düzeyini ve yapısını göz önüne alarak birinci beyan ve benzerleri gibi açıklayanları birincilerle karıştırmamalıyız.
Birinci beyanı şu iki karşılaştırma ile test edebiliriz:
1 – Cehenneme konacak insanları psikanalitik bir gözlemden geçirirsek, onların dünya hayatındaki yaşamlarında nöro-psişik hastalıklarla malul olduklarını teşhis edebiliriz (( Kalpler Nasıl Mühürlenir isimli makalemizde ayrıntılı bilgi mevcuttur. ( oskan663 )) ve bunların içinde başta şizofrenlerin, bazı paranoitlerin ve benzeri hastaların ceza-i ehliyetleri yoktur, suç işlediklerinde ceza verilmez. Pekala dünyanın ceza mahkemeleri, Allah’tan daha mı merhametlidir? Hayır, aslında bu bir merhamet meselesi de değildir, çünkü gerçekte bu bir adalet meselesidir. Adalet meselesidir ki; onlar yaptıkları cürümleri kesinlikle doğru sanarak yapmaktadırlar, yani eğriyi doğrudan ayırabilme melekeleri olmadığı için, onlar adam da öldürseler ceza verilmez ve tedaviye alınırlar. Dünyanın adaletinin mahkemelerinin mizanı bile onları böyle tartarsa, haşirde mizan-ı adalet-i İlahiye nasıl bunun tersi bir muamelede bulunur?
2 – Sonsuz Merhamet Sahibi bir varlık kendinden gelen varlıkları ne yaparlarsa yapsınlar sonuçta merhametle muamele eder. Örneğin; cüz’i merhamet sahibi bir varlık olan bizler dahi, çocuklarımız bize ne kadar isyan ederlerse etsinler, sonunda onlara merhamet ederek onları affediyoruz, buna gerekçe olarak da bilebilseydi yapmazdı diye düşünüyor ve onların cahilliğine veya tecrübesizliklerine veriyor ve sonra onları ıslah etmeye çalışıyoruz. O’nun bize taktığı bu ufacık merhamet duygusuyla bizler dahi böyle hareket ederken, ya O Sonsuz Merhamet Sahibi Zat, nasıl bunun aksi davranır?
Ancak hakikatin bu olması, yani Cennet ve Cehennemin bir tedavi yeri olmasına rağmen diğerinin, yani Cennet ve Cehennemin bir ceza ve mükafat yeri olduğunu kabul etmenin batıl olduğunu göstermez. Bu her iki kabul, bakış açılarına ve bilince göre değişir. Buna bir örnek:
Nasıl ki; biri namazı sırf Allah’a ulaşmak için kılar, diğeri Allah sırf rızası için kılar, bir diğeri sırf Allah’ın emri olduğu için kılar ve bir başkası ise sırf Allah’a hamdetmek için kılar ve bunların hiç biri bizim bunları kabul etmemiz açısından batıl değildir, işte aynen bunun gibi bizim kabulümüz açısından her hangi bir sorun yoktur, ancak bunları bilmeyenlerin ve bu rahatsızlıkları olanların kabulleri önemlidir, çünkü onların kabulleri muhtemelen bizim beyanlarımıza göre olacağı için, bunları topluma açıklarken toplumun değişim ve gelişiminin göz önüne alarak yapmamız gerekir.
Günümüzde insanlar Cehennemin bir ceza yeri olduğu söylemine karşı haşa: “Allah kendi yarattığı kullarına karşı kin mi besliyor, kendi söylediklerini yapmadıkları için onlardan intikam mı alacak?” şeklinde düşünüyorlar ve: “Bu durum Allah’ın sonsuz rahmetiyle nasıl bağdaşır? diyorlar.
Bu durumda bizlere düşen, Allah’ın Cehennemi tedavi için yarattığını ve oraya göndereceği insanları bu amaçla göndereceğini, çünkü Allah’ın haşirde bu insanlara muamele ederken, Adil vasfı ile değil Rahman vasfı ile muamele edeceğini hakkalyakin derecesinde bilip hissederek insanlara bunu açıklamaktır.
Yoksa yüksek bilinç sahiplerinden ayağı kayması sonucu bu duruma düşenler için ve hatta her hangi bir bilinç durumundaki bir çokları için bile, Cehennemin bir ceza yeri olarak algılanması onların ümitsizliğini arttırabilir ve onları kalplerinin mühürlenmesine kadar götürebilir, bu da bize Allah muhafaza vebal yükler.
Cennet ve Cehennem hiçbir şekil ve durumda ceza veya mükafat yeri değildir, onlar insanların dünya yaşamında kendilerini sonsuz hayata uyumlu bir hale getiremeyenleri yani sonsuz hayatın sosyopatları için bir nevi “Davranış Bozuklukları Tedavi Sanatoryumlarıdır”.
Cennet: Bu sanatoryumun “Hafif Bozukluklar Kliniği”dir ve burada hastalar zevk, neş’e, hazlar, keyifler vb.ları ile tedavi edilirler, bir nevi doyum yeridir ve tedavisi bitenler göreceli ve itibari sonsuzluklardan başlanarak ve her aşaması yaşatılarak gerçek sonsuzluğa Rablerine doğru götürülürler. Yani yüksek heyecanlara, büyük sevinçlere, sonsuz zevklere bir nevi alıştırmadır. Çünkü, insan dünya sevinçlerinden her hangi bir zevk, bir heyecan veya bir sevinç ile dahi, hazır olmadan karşılaştığında dayanamıyor ve kalp krizi geçirip dünyasını değiştiriyor.
Cehennem ise: “Ağır Bozukluklar Kliniğidir”, sanaldır ve hastalar şok, eza, cefa, sıkıntılar vb.ları ile tedavi edilirler. Onlar da örneğin: Acıya doyum (mazoşişt kişiliklere), üzüntüye doyum (meleankolik kişiliklere), kaygıya doyum (nevropatik kişiliklere) vb.ları gibi çeşitli yöntemlerle tedavi edilirler ve tedavisi bitenler cennete alınırlar. Nasıl ki; içinde yaşam sürdüren sağlıklı ve kültürlü insanların bulunduğu lüx ve konforlu bir yalıdaki, yemekli ve sohbetli bir davete katılan melankolik veya kompleksli bir kişiye, orası ahırdan beter gelir, işte aynen onun gibi, Cehennemlikler direk Cennete konacaklar, fakat kendileri oradan kaçacaklardır. Buna bir örnek daha verebiliriz:
Bir insanı bir vesile ile gül bahçesine götürürler, içeri girdiklerinde adam bayılır, ne yapsalar ayıltamazlar. Sonunda ağabeyine müracaat ederler ve durumu anlatırlar. Ağabey gider biraz köpek (afedersiniz) pisliği alıp adamın yanına gider, burnuna koklatır ve adam ayılır. Meğer o köpek terbiye edicisiymiş ve burnu pislik kokusuna alıştığından dolayı gül kokusuna dayanamamış.
Allah’ın sıfatlarından, Kur’an ve Risalenin ruhundan bir hissiyatla tefekkür ettiğimizde, Cehennemin manasının yukarıda izah ettiğimiz gibi açılması ile ortaya çıkan tedavi ile ilgili bir sırrı, acizane bana göre; sanki Allah bize şöyle hissettirerek gösteriyor:
“Ben sizlere Kur’an ve Peygamberim (asm.) vasıtasıyla bütün günahları affederim, fakat şirk hariç dedim; çünkü şirk imanın kalpten çıkmasıyla meydana gelen bir delirmedir, şizofrenidir, yani dengenin kaybolması ile kontroldan çıkmadır. O halde, sizler de ey hakiki kullarım; Benim Cennet ve Cehennemde uygulayacağım tedavi yöntem şeklinden yola çıkarak, kendi delirmelerinizin ve delilerinizin tedavi yöntem sırrını çözebilir ve hem kendinizi ve hem de delilerinizi tedavi edebilirsiniz.”
Acizane bende bu histen cüret alarak tefekkür ettiğimde, O’nun lütfu ve ihsanıyla şöyle bir kanaate ulaştım:
Bizler de delirdiğimizde veya başka delirmişlere önce cenneti, yani Allah muhabbetini ve Allah aşkını göstererek, sonra cehenneme, yani nefis ve şeytanla mücahedeye, en ağırından en hafifine doğru giderek azalan ve biten bir periyodik acı çektirme ile onu tedavi edebiliriz. Buna göre tedavide şu kuralların ihmal edilmeden uygulanması çok önemlidir:
1 – Hasta, yani nefsimiz veya bir başkası; güven ve itimat verilip, sevgi ve muhabbet içinde tam bir inisiyatifle kontrol altına alınmalı.
2 – Başta muhakkak Allah’a muhabbetimizi, Allah’a olan aşkımızı ve bunun sonucu huzur, mutluluk dinginlik ve cezbelerimizi onlara yeri geldiğinde göstermeliyiz.
3 – Verilen sevinç ve neş’eler veya eğer gerekiyorsa acılar hiçbir zaman hastanın tahammül sınırlarını aşmamalı ve onun sosyal, kültürel ve duygusal yaşantıları göz önünde bulundurulmalı.
4 – Belirli bir zaman diliminde sistemli, programlı ve periyodik bir uygulama ile azaltılarak bitirilmeli.
5 – Bu uygulamaların hiç surette ve hiçbir zaman ceza veya mükafat olmadığı akıldan çıkarılmamalı.
6 – Ve karşımızdaki nefsimiz de olsa veya bir başkası da olsa, onun bize bir emanet olduğu ve hem de Sevgili Rabbimizin bir emaneti olduğu, asla unutulmamalı.
Allah rast getirsin inşallah.
En doğrusunu Allah bilir.
Allah’ı her türlü noksandan tenzih ederiz. Allah’ın bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. O her şeyi bilir ve her işi hikmetle yapar.