nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
(Eğer bir kimse öğle namazından bir rekât kıldıktan sonra cemaat, namaza başlarsa) kılmakta olduğu bir farz namazı bozulmaktan korumak için (o kimse bir rekât daha kılar ve) cemaatla namaz kılma sevabını kaçırmamak için (cemaata katılır. Eğer bu kimse ilk rekâtta henüz secdeye varmamış ise -sahih olan kavle göre- hemen namazını keser ve imamın arkasında namaza durur.) Zira daha secde yapmadığı için rekât tamam olmamıştır. Onun için kişi namazını kesebilir. Kaldı ki kişinin bu namazını kesmesi, aynı namazı daha üstün bir şekilde kılmak içindir. Fakat eğer kişi sünnet olan bir namazı kılmakta iken cemaat namaza başlarsa, öyle değildir. Çünkü bu durumda kişinin namazını kesmesi, aynı namazı daha üstün bir şekilde kılmak için değildir.
Eğer kişi, öğle veya Cumanın ilk sünnetini kılmakta iken, cemaat öğle namazına veyahut imam hutbeye başlarsa -İmam Ebû Yûsuf tan rivayet olunduğuna göre- iki rekat kıldıktan sonra sünnetini keser. Kimisi de: »Tamamlar, demiştir. (Eğer bir kimse, öğle namazından üç rekât kıldıktan sonra cemaat namaza başlarsa, o kimse namazını tamamlamak zorundadır.) Çünkü bu kimse namazının çoğunu kılmıştır ve bir şeyin çoğu tamamı hükmünde olduğu için artık namazını tamamlamış sayılır. Bunun için yarıda bırakamaz. Fakat eğer daha üçüncü rekâtın secdesine varmamışken cemaat namaza başlarsa, üçüncü rekât tamamlanmamış olduğu için kişi daha namazının yarısını kılmış sayılır. Bunun için namazını kesebilir. Bu kimse isterse oturup selâm verdikten sonra kalkıp cemaata katılır, iste,rse hemen ayakta imama uyar. (Cemaat başlarken öğle namazından üç rekât kılmış olan kimse, eğer namazını tamamladıktan sonra cemaata katılırsa cemaatla kıldığı namaz kendisi için nafile olur.) Çünkü bir vakitte, farz olan namaz tekerrür etmez. (Cemaat başlarken sabah namazından bir rekât kılan kimse, namazını yanda bırakıp cemaate katılır.) Çünkü eğer bir rekât daha kılarsa cemaatı kaçırmış olur.
(Cemaat başlarken sabah namazının ikinci rekâtında olan kimse de, eğer daha secdeye varmamış ise namazını bırakıp cemaata katılır.) Cemaat başlarken sabah namazını bitirmiş olan kimse ise, cemaatla bir daha kılamaz. Zira eğer kılarsa onun için nafile olur. Nafile ise sabah namazından sonra mekruhtur. İkindi namazından sonra da nafile mekruh olduğu için ikindi namazı da öyledir. Zahir olan rivayete göre akşam namazı da öyledir. Çünkü üç rekâthk nafile yoktur ve dört rekât da kılınsa, imama uyulmamış olur.
(Ezanı okunmuş olan bir camiye giren kimsenin namaz kılmadan camiden çıkması mekruhtur) Zira Peygamber Efendimiz (Aley-hi"s-salâtü ve's-selâm) -Ezan okunduktan sonra camiden ancak münafık ofan bir kimse çıkar. Meğer ki kişi zorunlu bir işi için ve bir daha dönmek üzere çıksın...» ([1]) buyurmuştur.
(Ancak eğer çıkmasında bir başka topluluk için maslahat bulunan bir kimse ise, o zaman çıkması mekruh değildir.) Zira bu kimsenin çıkması her ne kadar birlikten aynlmak gibi görünüyorsa da, gerçekte birliği korumak içindir. (Eğer ezam okunan camiye giren kimse, daha önce namaz kılmış ve namaz da öğle veyahut yatsı namazı) olup müezzin de daha kamet getirmeye başlamamış (ise çıkmasında bir sakınca yoktur.) Zira bu kimse Allah'ın çağmasına daha Önce icabet etmiştir. (Fakat eğer müezzin kamet getirmeye başlamış ise çıkması mekruhtur.) Zira açıkça birlikten ayrıldığı kuşkusunu doğurmuş olur.
(Eğer namaz, ikindi, akşam veyahut sabah namazı ise -müezzin kamet getirmeye başlamış olsa bile- çıkması mekruh değildir.) Zira bu namazlardan sonra nafile kılmak mekruhtur.
(Eğer kişi sabah namazı için, sünnet kılmadan evinden çıkar ve camiye vardığında imamın namaza başladığını görürse, eğer sünnet kıldığı takdirde ikinci rekâtta imama yetişeceğini umarsa hemen sünnetini kapıda kılar ve ondan sonra içeri girer.) Çünkü böyle yapması halinde, hem sünnetini bırakmamış ve hem de cemaata yetişmiş olur. -Sünnetini kapıda kılar» dedik. Çünkü imam cemaatla naraaz kılarken cami içinde imamdan ayrı olarak namaz kılmak mekruhtur. (Eğer sünnet kıldığı takdirde imama ikinci rekâtta da yetişemi-yeceğinden korkarsa, hemen içeri girip cemaata katılır.) Zira hem cemaatın sevabı daha büyüktür ve hem de cemaata gitmemeyi yeren hadisler daha ağırdır. Fakat öğle namazının sünneti öyle değildir. Çünkü öğle namazının sünneti için cemaatin bir rekâtı bile feda edilmez. Zira öğle namazının sünneti farzdan sonraya da bırakılsa, yine vaktin içinde kılındığı için -sahih olan kavle göre- caizdir. Ancak farzdan sonraya bırakıldığı zaman, son sünnetten önce mi sonra mı kılınır? diye İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed ihtilâf etmişlerdir. Sabah namazının, sünneti ise Allah'ın izniyle biraz sonra anlatacağımız üzere- öyle değildir. Teravih namazıyla Tahiyyet-ül Mescid dışında, bütün sünnetler evde kılınsa daha iyidir. Peygamber Efendimizden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelen bütün rivayetler bu yoldadır. (Sabah namazının sünnetini kaçıran kimse, güneş doğmadan onu kaza edemez.) Çünkü eğer kılacak olursa mutlak nafile olur. Mutlak nafilede sabah namazından sonra mekruhtur.
(İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf'a göre güneş doğup yükseldikten sonra da kaza edilemez. İmam Muhammed ise: -Güneş yükseldikten sonra öğleye kadar kaza edilebilir, ondan sonra edilemez- demiştir.) Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) uykuda kalarak sabah namazını kaçırdığı gecenin sabahında güneş yükseldikten sonra onu kaza etmişti. îmam Ebü Hanife ile imam Ebû Yûsuf: «Sünnette asıl olan, kaza edilmemesidir. Çünkü kaza vacibe mahsustur. Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu kaza etmesi, farzı da beraberinde kaza ettiği içindir» demişlerdir. Buna göre ancak, eğer sabah namazının farzı da kazaya kalır ve daha öğle vakti girmeden tek başına veyahut cemaatle kaza edilirse, sünneti de beraberinde kaza edilir. Sabah namazı farzının kazası öğleden sonraya kaldığı takdirde, beraberinde sünneti de kaza edilir mi edilemez mi? diye ihtilaf vardır. Diğer namazların sünnetlerine gelince: tek başına kaza edilmezler. Farzlanyla birlikte kaza edilip edilmediğinde ise ihtilâf etmişlerdir. (Dört rekâth namazın yalnız bir rekâtına yetişerek üç rekâtım kaçıran kimse, cemaatla namaz kılmış sayılmaz İmam Muhammed Cemaatle kılmış sayılmıyorsa da, cemaatın sevabına ermiş olur» demiştir.) Çünkü bir şeyin sonuna yetişen kimse, o şeye yetişmiş olur ve yetişmiş olunca da sevabından mahrum kalmaz. Bunun için eğer bu kimse daha önce: -Ben cemaata yetişmiyeceğim» diye yemin ettiğini farz edersek yemininde durmamış olur. Fakat eğer: «Ben öğle namazını cemaatle kılmayacağım» diye yemin ettiğini farz edersek yemininde durmuştur.
(İçinde vaktin cemaati kılınmış olan bir camiye giden kimse, vakit içinde istediği kadar sünnet kılabilir.) Yani eğer daha vakit varsa sünnet kılabilir, vakit darsa farza başlaması gerekir. Kimisi: -Sabah ve öğle namazının sünnetleri, vakit dar da olsa, bırakılmaz. Çünkü bu iki sünnetin diğer sünnetlerden ayrı bir üstünlüğü vardır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) t>abah namazının iki rekât sünneti hakkında; -Düşman süvarileri bile arkanızda olsa onları kılın-, ([2]) diğeri hakkında da: -öğleden önceki dörtrekat sünneti kılmayan kimseye şefaatim ermez- ([3]) buyurmuştur- demiştir. Kimisi de : «Bütün sünnetler böyledir. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) farz namazları eda ederken bu sünnetlerden hiç birini terk etmemiştir ve terk edilen hiçbir sünnet yoktur. Zira eğer ara sıra terk edilse sünnet değil, tatavvu olur- demiştir. Kimine göre de, hangi durumda olursa olsun evla, sünnetin birakılmamasıdır. Zira sünnet farzın tamamlayıcısıdir. Ancak eğer vakit çok dar olup da, sünnet kılmmcaya kadar farzın kazaya kalma endişesi bulunsa, o zaman sünnet bırakılır.
(İmam rûkûda iken niyet edip tekbir alan ve fakat eğilmeyip imam rükûdan kalkıncaya kadar ayakta bekliyen kimse, rekâta yetişmiş olmaz.) İmam Züfer (Allah rahmet eylesin) : «Yetişir. Çünkü imam daha rükûda iken namaza girmiştir. Rükûda olmak da ayakta olmak hükmünde olduğu için, imam ayakta iken namaza girmiş gibidir» demiştir. Biz diyoruz ki: Namazın hareketlerinde imama uymak şart olduğuna göre, bu kimse imamın ne ayakta ve ne de rükûa varma hareketlerine katılmamıştır. (İmamın arkasında olan kimse, eğer imamdan önce rükûa va-nr ve daha rükûda iken imam da rükûa varırsa caizdir.) İmam Züfer: «Caiz değildir. Çünkü bu kimsenin vardığı rükûun ilk kısmı imamın rükûundan önce olduğu için muteber değildir. Son kısmı da muteber olmayan bir hareketin devamı olduğu için muteber değildir- demiştir. Biz diyoruz ki: Hareketlerde imam ile beraberlik, hareketin bir kısmında da olsa kâfidir. Bu kimse de rüküunun son kısmını imam iie beraber yapmıştır. İmam ile beraber rükûa va-np' da imamdan önce rükûdan kalkan kimsenin rükûu, ilk kısmında imam ile beraber olduğu için nasıl sahih ise, bununki de son kısmı imam ile beraber olduğu için sahihtir.
[1] İbn-i Mâce (Ezan) C. 1 S. 54, Ebû Davud da az bir değişiklikle «Mürsel Hadislerinle kaydetmiştir.
[2] Ebü Davud (Sabah namazının sünneti) S. 1 S. 186, TahavI C. 1 S. 176
[3] Çok gariptir. Diraye sahibi ben bu hadisi bulamadım demiştir.
[4] Şeyhü'l-Îslâm Burhanüddîn Ebu'l-HasanAli b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/159-163.
Eğer kişi, öğle veya Cumanın ilk sünnetini kılmakta iken, cemaat öğle namazına veyahut imam hutbeye başlarsa -İmam Ebû Yûsuf tan rivayet olunduğuna göre- iki rekat kıldıktan sonra sünnetini keser. Kimisi de: »Tamamlar, demiştir. (Eğer bir kimse, öğle namazından üç rekât kıldıktan sonra cemaat namaza başlarsa, o kimse namazını tamamlamak zorundadır.) Çünkü bu kimse namazının çoğunu kılmıştır ve bir şeyin çoğu tamamı hükmünde olduğu için artık namazını tamamlamış sayılır. Bunun için yarıda bırakamaz. Fakat eğer daha üçüncü rekâtın secdesine varmamışken cemaat namaza başlarsa, üçüncü rekât tamamlanmamış olduğu için kişi daha namazının yarısını kılmış sayılır. Bunun için namazını kesebilir. Bu kimse isterse oturup selâm verdikten sonra kalkıp cemaata katılır, iste,rse hemen ayakta imama uyar. (Cemaat başlarken öğle namazından üç rekât kılmış olan kimse, eğer namazını tamamladıktan sonra cemaata katılırsa cemaatla kıldığı namaz kendisi için nafile olur.) Çünkü bir vakitte, farz olan namaz tekerrür etmez. (Cemaat başlarken sabah namazından bir rekât kılan kimse, namazını yanda bırakıp cemaate katılır.) Çünkü eğer bir rekât daha kılarsa cemaatı kaçırmış olur.
(Cemaat başlarken sabah namazının ikinci rekâtında olan kimse de, eğer daha secdeye varmamış ise namazını bırakıp cemaata katılır.) Cemaat başlarken sabah namazını bitirmiş olan kimse ise, cemaatla bir daha kılamaz. Zira eğer kılarsa onun için nafile olur. Nafile ise sabah namazından sonra mekruhtur. İkindi namazından sonra da nafile mekruh olduğu için ikindi namazı da öyledir. Zahir olan rivayete göre akşam namazı da öyledir. Çünkü üç rekâthk nafile yoktur ve dört rekât da kılınsa, imama uyulmamış olur.
(Ezanı okunmuş olan bir camiye giren kimsenin namaz kılmadan camiden çıkması mekruhtur) Zira Peygamber Efendimiz (Aley-hi"s-salâtü ve's-selâm) -Ezan okunduktan sonra camiden ancak münafık ofan bir kimse çıkar. Meğer ki kişi zorunlu bir işi için ve bir daha dönmek üzere çıksın...» ([1]) buyurmuştur.
(Ancak eğer çıkmasında bir başka topluluk için maslahat bulunan bir kimse ise, o zaman çıkması mekruh değildir.) Zira bu kimsenin çıkması her ne kadar birlikten aynlmak gibi görünüyorsa da, gerçekte birliği korumak içindir. (Eğer ezam okunan camiye giren kimse, daha önce namaz kılmış ve namaz da öğle veyahut yatsı namazı) olup müezzin de daha kamet getirmeye başlamamış (ise çıkmasında bir sakınca yoktur.) Zira bu kimse Allah'ın çağmasına daha Önce icabet etmiştir. (Fakat eğer müezzin kamet getirmeye başlamış ise çıkması mekruhtur.) Zira açıkça birlikten ayrıldığı kuşkusunu doğurmuş olur.
(Eğer namaz, ikindi, akşam veyahut sabah namazı ise -müezzin kamet getirmeye başlamış olsa bile- çıkması mekruh değildir.) Zira bu namazlardan sonra nafile kılmak mekruhtur.
(Eğer kişi sabah namazı için, sünnet kılmadan evinden çıkar ve camiye vardığında imamın namaza başladığını görürse, eğer sünnet kıldığı takdirde ikinci rekâtta imama yetişeceğini umarsa hemen sünnetini kapıda kılar ve ondan sonra içeri girer.) Çünkü böyle yapması halinde, hem sünnetini bırakmamış ve hem de cemaata yetişmiş olur. -Sünnetini kapıda kılar» dedik. Çünkü imam cemaatla naraaz kılarken cami içinde imamdan ayrı olarak namaz kılmak mekruhtur. (Eğer sünnet kıldığı takdirde imama ikinci rekâtta da yetişemi-yeceğinden korkarsa, hemen içeri girip cemaata katılır.) Zira hem cemaatın sevabı daha büyüktür ve hem de cemaata gitmemeyi yeren hadisler daha ağırdır. Fakat öğle namazının sünneti öyle değildir. Çünkü öğle namazının sünneti için cemaatin bir rekâtı bile feda edilmez. Zira öğle namazının sünneti farzdan sonraya da bırakılsa, yine vaktin içinde kılındığı için -sahih olan kavle göre- caizdir. Ancak farzdan sonraya bırakıldığı zaman, son sünnetten önce mi sonra mı kılınır? diye İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed ihtilâf etmişlerdir. Sabah namazının, sünneti ise Allah'ın izniyle biraz sonra anlatacağımız üzere- öyle değildir. Teravih namazıyla Tahiyyet-ül Mescid dışında, bütün sünnetler evde kılınsa daha iyidir. Peygamber Efendimizden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelen bütün rivayetler bu yoldadır. (Sabah namazının sünnetini kaçıran kimse, güneş doğmadan onu kaza edemez.) Çünkü eğer kılacak olursa mutlak nafile olur. Mutlak nafilede sabah namazından sonra mekruhtur.
(İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf'a göre güneş doğup yükseldikten sonra da kaza edilemez. İmam Muhammed ise: -Güneş yükseldikten sonra öğleye kadar kaza edilebilir, ondan sonra edilemez- demiştir.) Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) uykuda kalarak sabah namazını kaçırdığı gecenin sabahında güneş yükseldikten sonra onu kaza etmişti. îmam Ebü Hanife ile imam Ebû Yûsuf: «Sünnette asıl olan, kaza edilmemesidir. Çünkü kaza vacibe mahsustur. Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu kaza etmesi, farzı da beraberinde kaza ettiği içindir» demişlerdir. Buna göre ancak, eğer sabah namazının farzı da kazaya kalır ve daha öğle vakti girmeden tek başına veyahut cemaatle kaza edilirse, sünneti de beraberinde kaza edilir. Sabah namazı farzının kazası öğleden sonraya kaldığı takdirde, beraberinde sünneti de kaza edilir mi edilemez mi? diye ihtilaf vardır. Diğer namazların sünnetlerine gelince: tek başına kaza edilmezler. Farzlanyla birlikte kaza edilip edilmediğinde ise ihtilâf etmişlerdir. (Dört rekâth namazın yalnız bir rekâtına yetişerek üç rekâtım kaçıran kimse, cemaatla namaz kılmış sayılmaz İmam Muhammed Cemaatle kılmış sayılmıyorsa da, cemaatın sevabına ermiş olur» demiştir.) Çünkü bir şeyin sonuna yetişen kimse, o şeye yetişmiş olur ve yetişmiş olunca da sevabından mahrum kalmaz. Bunun için eğer bu kimse daha önce: -Ben cemaata yetişmiyeceğim» diye yemin ettiğini farz edersek yemininde durmamış olur. Fakat eğer: «Ben öğle namazını cemaatle kılmayacağım» diye yemin ettiğini farz edersek yemininde durmuştur.
(İçinde vaktin cemaati kılınmış olan bir camiye giden kimse, vakit içinde istediği kadar sünnet kılabilir.) Yani eğer daha vakit varsa sünnet kılabilir, vakit darsa farza başlaması gerekir. Kimisi: -Sabah ve öğle namazının sünnetleri, vakit dar da olsa, bırakılmaz. Çünkü bu iki sünnetin diğer sünnetlerden ayrı bir üstünlüğü vardır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) t>abah namazının iki rekât sünneti hakkında; -Düşman süvarileri bile arkanızda olsa onları kılın-, ([2]) diğeri hakkında da: -öğleden önceki dörtrekat sünneti kılmayan kimseye şefaatim ermez- ([3]) buyurmuştur- demiştir. Kimisi de : «Bütün sünnetler böyledir. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) farz namazları eda ederken bu sünnetlerden hiç birini terk etmemiştir ve terk edilen hiçbir sünnet yoktur. Zira eğer ara sıra terk edilse sünnet değil, tatavvu olur- demiştir. Kimine göre de, hangi durumda olursa olsun evla, sünnetin birakılmamasıdır. Zira sünnet farzın tamamlayıcısıdir. Ancak eğer vakit çok dar olup da, sünnet kılmmcaya kadar farzın kazaya kalma endişesi bulunsa, o zaman sünnet bırakılır.
(İmam rûkûda iken niyet edip tekbir alan ve fakat eğilmeyip imam rükûdan kalkıncaya kadar ayakta bekliyen kimse, rekâta yetişmiş olmaz.) İmam Züfer (Allah rahmet eylesin) : «Yetişir. Çünkü imam daha rükûda iken namaza girmiştir. Rükûda olmak da ayakta olmak hükmünde olduğu için, imam ayakta iken namaza girmiş gibidir» demiştir. Biz diyoruz ki: Namazın hareketlerinde imama uymak şart olduğuna göre, bu kimse imamın ne ayakta ve ne de rükûa varma hareketlerine katılmamıştır. (İmamın arkasında olan kimse, eğer imamdan önce rükûa va-nr ve daha rükûda iken imam da rükûa varırsa caizdir.) İmam Züfer: «Caiz değildir. Çünkü bu kimsenin vardığı rükûun ilk kısmı imamın rükûundan önce olduğu için muteber değildir. Son kısmı da muteber olmayan bir hareketin devamı olduğu için muteber değildir- demiştir. Biz diyoruz ki: Hareketlerde imam ile beraberlik, hareketin bir kısmında da olsa kâfidir. Bu kimse de rüküunun son kısmını imam iie beraber yapmıştır. İmam ile beraber rükûa va-np' da imamdan önce rükûdan kalkan kimsenin rükûu, ilk kısmında imam ile beraber olduğu için nasıl sahih ise, bununki de son kısmı imam ile beraber olduğu için sahihtir.
[1] İbn-i Mâce (Ezan) C. 1 S. 54, Ebû Davud da az bir değişiklikle «Mürsel Hadislerinle kaydetmiştir.
[2] Ebü Davud (Sabah namazının sünneti) S. 1 S. 186, TahavI C. 1 S. 176
[3] Çok gariptir. Diraye sahibi ben bu hadisi bulamadım demiştir.
[4] Şeyhü'l-Îslâm Burhanüddîn Ebu'l-HasanAli b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/159-163.