Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cehalet girdabından sakınalım... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
İnsanoğlu çok zayıf ve aciz bir mahluktur. Siz hiç bir kuzu veya buzağının doğumunu gördünüz mü? Cenabıhakkın bahşettiği muazzam enerji ve hareket kabiliyeti içinde doğar doğmaz debelenmeler içinde ayakta durmaya ve hareket etmeye başlar. Ama güç ve kuvvetine, kabiliyet ve varlığına çok güvenen insan ise ancak ikinci yıldan itibaren yürümeyi öğrenir. Bir yaprak, bir çiçek bile soğuğun ve sıcağın durumuna göre Hakkın bahşettiği biyolojik saat basiretiyle içindeki rutubet yok olmasın diye büzüşür ve açılır. İşte bu sebeptendir ki zarar ve tehlikelerden korunması ve faydalı şeylere yönelmesi için insana tefekkür kabiliyeti verilmiştir. Okusun, araştırsın, kendisini, Mevla'sını ve çevresini tanısın diye. Diğer yaratıkların aksine insan, hayat için gerekli herşeye yabancı olduğu için onları öğrenmeğe mecburdur. İstek ve arzuları sonsuz fakat vakti kısadır. Bu kısacık ömrüne çok şey sığdıramazsa hem dünyası hem ahireti boşa gitmiş olacaktır. Bu bakımdan durmaksızın öğrenmeğe ve faydalı olanlarını hayatına geçirmeğe muhtaçtır. Şeytan ve onun oyuncağı olan nefis ise; insanı daima noksansız, yanılmaz ve haşa ebedî gibi görüp ve göstermeğe devam edecektir. Bizi en iyi tanıyan rabbimiz Kuranı kerimin Nisa Suresinin 28. ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır. "Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır." Nahl suresinin 4.ayetinde ise "O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir." Düşünerek ancak haddini ve seviyesini idrak edecek olan insan, nefsinin tahriki ile uçup kaçmaktan vazgeçecek, halikine dönerek, huzura ve saadete kavuşabilecektir.
Her cepheden esen tehlikeli ve helâk edici çeşitli anaforların akımına maruz kalmış günümüz insanı dikkat ve basiretle hareket etmezse işi zor olacağa benziyor. İşte bu tehlikelerin başında sayısız nimetlere ve teknik kolaylıklara rağmen insanoğlunun hâlâ büyük çapta cehalet içinde yüzdüğünü görüyoruz. Cehalet kelimesi nefse çok ağır gelip bir türlü kabule yanaşmasa da 21.asrın cehaleti maalesef devam etmektedir. Midesi ve şehveti uğruna en yakınına akıl almaz işkence etmekten perva etmeyenlerden tutun, makam ve üniformasına güvenip kendisini haşa her şeyin sahip ve maliki zanneden; yaptıkları keyfi tutum ve davranışların ise ilmin ve asrın bir gereği olduğunu iddia edenlere ve bütün bu safsataları hizmet ediyorum diye ekranlarına ve gazetelerine aksettirenlere kadar aynı cehaletin izlerini görmek mümkündür.

MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERE KARŞI
ADI KONULMAMIŞ BİR SAVAŞ
Kalkınmanın temeli, batının ölçüsü olarak hâlâ yıllık fert başına düşen gelir fazlalığı ile ölçülüyor. Halbuki ahlâk ve dürüstlük ölçüsüne dayanmayan ekonomi, gelirde en yüksek seviyede olan milletleri menfaatine mahkum birer insan kasabı olmaktan neden kurtaramadı? İnsanın değeri fazla üretmesinin ardından fazla tüketmesi ile ölçülüyor. Alın teri ve el nasırları olmadan köşeyi dönme maharet olarak takdim ediliyor. Büfe önlerinde görüyorsunuz. Mecmua ve gazeteler biri birinden parlak ve modern baskılı görünümlerine rağmen büyük çoğunlukla şehvete ve mideye hitap ediyor. Ramazandan Ramazana tiraj ve rant için Kuran ve Hadis hediyelerine ve köşe tahsislerine başlıyorlar. Ülkenin en verimli orman arazisi yok edilerek binalar ve Özel Üniversiteler dikiliyor. Malları ve hizmetleri sırf Allah'ın rızası istikametinde sabit hale getirme ve bağlama anlamını taşıyan Vakıf kavramı ismi ile hiçbir ilgisi olmayan menfaat ve rantlara alet ediliyor. Yıllarca ırkçılık akımlarını hortlatarak Osmanlıyı perişan hale getiren batılılar besleyip büyüttükleri terörü zaman zaman yer altına çekerken halkı Müslüman ülkelerin belini doğrultmasına fırsat vermeden ansızın ipini çekiyorlar. Kendi bünyelerinde dini eğitim pek küçük yaşlarda başlarken Müslüman ülkelerde neslin şuurlanmaması için çeşitli kılıf ve etiketler altında içi boş projeler sunuyorlar. Halbuki nesillerin üstün hizmet ve değerli birer evlat olmaları hem bedeni hem de ruhi eğitimlerinin eksiksiz verilmesine bağlıdır. Düşünebiliyor musunuz Allah demenin yasak olduğu yıllarda bütün dillerin Türkçe'den ve bütün kavimlerin Türklerden çıktığına dair teoriler ortaya atılmış ve bunun hiçbir ilmî tarafı olmadığı halde kurullar meydana getirilmişti. Hatta Bursa Ulucami'de mihrabın sol tarafında sülus hattı ile işlenen ve içinde Sultan ibaresi geçen bir levhanın üzerine başka bir levha geçirilerek örtülmüştür. Sultan Abdülhamid'in birçok yerde inşa ettiği okul ve mescidlerin bir arada olduğu tarihî eserler birbirinden ayrılmış ve tuğralar sökülmüştür. Kaybedilen başarı ve gelişmenin yegâne yolu; akıl, feraset, üstün buluş ve eserlerden geçtiği halde, hâlâ başörtüsü kalkınmada yegane engel olarak savunulmaktadır. Bu yüzden güçlü beyinler ve hizmete susamış gönüllerin gurbet diyarına gitmesiyle meydana çıkan kayıplar gözardı edilmektedir. Bütün bu ve daha sayılabilecek onlarca derdin kaynağı cehalet değilse nedir? Eskiden diploma alan münevver sayılır hem devlet hizmetinde parlak icraatlar ortaya koyar ve hem de halkla idare arasında sarsılmaz köprüler kurardı. Darılmasın kardeşlerimiz ama şimdi diplomayı katlayıp bir kenara koyan vasıfsız diplomalı cahiller ortalarda dolaşıyor. Eğer hayatın kendisi ve lüzumlu gerçek bilgiler okullarda alınmayacak ise nereden elde edilecektir acaba?
Kuranı Kerimde Zümer Suresinin 9.ayetinde Cenabıhak mealen şöyle buyuruyor:
"De ki hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" Öğretim sağlam bir eğitimle birlikte işletilerek dertlere geçici ve palyatif çözümler değil kalıcı çareler sağlanmalıdır. Fabrika kaliteli mamul çıkarmadığında baştan aşağı her çark kontrole alınıp gereği yapılmazsa hatalı ve zararlı mamul çıkarmaz mı? Bugün ilmi ve ahlaki ile amil yüksek vasıflı ve inançlı, uluslar arası kürsülerdeki hayati konulara yön veren kaç kişi yetiştirebiliyoruz. Onun için gönül adamımız Yunus Emre yedi asır evvel ne kadar haklı söylemiş:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır

Okumaktan ma'ni ne
Kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir

SOKAKLAR CEHALET SARHOŞU İLE DOLU
Allah'ın Habibi Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz her müslümanın belleğine kazıması gereken bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"Ben ümmetimin gizli şirke düşeceğinden korkmuyorum, cehalet sarhoşluğu ve dünya sarhoşluğuna kapılmalarından endişe ediyorum." Evet başımıza gelen dert, felaket ve musibetlerin kaynağı elbetteki cehaletimizdir. Cehaleti sadece okur yazar olmayan anne babaların sayıp sövmelerinde, yersiz konuşmalarında aramak yanlıştır. Bugün cemiyetin her yanında ve maalesef baş köşede kimlerin dolaştığını ve itibar gördüğünü yakinen tetkik ederseniz görürsünüz. Gerçekten bir sarhoş nasıl akıl başında olmadığı müddetçe tek gerçeğin o anda yapmakta olduğu şey olduğunu sanarak ona canla başla sarılır, bağırır, naralar atar, yüksek sesle meydan okursa, cehalet ve dünya sarhoşları da aynı durumdadır. Zil zurna sarhoş adam yıkanıp kendine geldiği an, çoğu zaman nedamet ve ağlaması başladığı gibi cehalet ve dünya sarhoşu da Allah korusun ya bir felaketten dönecek, ya haddini ve seviyesini bilerek Hakkın yoluna girecektir ki ancak akl–ı selim içinde gerçeğe yaklaşabilsin. İslamiyet dünyayı hiçbir zaman tamamen terketmeyi tensip etmez ancak gaye edinmeyi uygun görmez. Zira dünya gaye edinilince artık sekyülarizm denilen balıklama dalış başlar. Sadece dünya menfaati esas alınarak ahiret hesap ve azabı bir yana atılır. Artık o mahluk bir insan olmaktan çıkıp hayvandan daha aşağı hale gelir. İşte 11 Eylül olayının ardından birçok vicdan sahibi merhamet gözyaşları dökerken işin temelinde birçok insanı yutan devasa gök deleni yıkarak yeniden yapılmasında ihale kavgasını hedefleyen Yahudi şirketlerin korkunç çehresi yatıyordu.


YA ÖĞREN YADA ÖĞRET
Dikkat edilirse Efendimize Risalet gelişinden önceki döneme cehalette ısrar ve fecaatte çok ileri gittikleri için Cahiliye Devri denilmiştir. Kainatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda hutbesinde önemli bir konuya işaretle "Bilesiniz ki cahiliyyenin tüm adetleri, izleri ve eserleri kaldırılmıştır. Tüm cahili anlayışlar ayağımın altındadır" diye buyuruyordu. Yine o dönemde adı Ebul Hakem olan zengin, sözü dinlenir ve tanınmış kişi de gerçekleri gördüğü ve bildiği halde inat ve ısrarla cehalette kaldığı için Ebu Cehil diye adlandırılmış ve ona ait meşhur konakları da Mekke'de def–i hacet yeri olarak hizmet görmektedir. Demek ki cehaletten kurtulmak için Allah'a yalvarmak ve ona teslim olmak esastır.
Cehaletin sebeplerinin başında tek tip insan yetiştirilmesinin büyük payı vardır. Ders müfredat programları hayatla iç içe olmayıp özellikle ruhi eğitim ihmal edilmektedir. Öte yandan Üniversite Diploması hedeflendiği için münevver ve vasıflı insanlar yetişmiyor. Bundan yıllarca önce ellili yıllarda okuyacak insan nisbeten vardı ama okunacak eser yoktu. Bugün durum tam aksini göstermektedir. Muntazam kitap okuyan ve kitaptan anlayan nesiller azalmaktadır. Yılda sadece bir haftalık bir süre içinde kitaplar konusunda nutuk atmanın kitabı sevdirmeğe yeterli olacağı sanılmaktadır. Türk Dili Öztürkçe akımı ile başlayan ihanetle gittikçe fakirleştirilmiş ve bugün dilin zenginleşmesi bir yana hatalı kullanılmasına engel olunmamaktadır. Kültür ve değerlerimiz derinlemesine sevdirilip benimsetilmemektedir. İdareci ve ileri gelenler sadece günde bir iki gazeteyi şöyle bir gazeteyi çevirip manşetlere göz atmakla görevlerinin tamamlandığını sanıyor. Şer güçler ve dış kaynaklar koyu cehalet içinde kalıp şuur ve şahsiyetli nesiller meydana gelmemesi için bir yandan sunî gündemler meydana getirirken diğer yandan sinsi planlarını sahneye koymaktadır. Halbuki İslam dini her türlü cahil davranış ve hareketi cinayet saydığı gibi bu yoldaki gayretlere dahi cürüm sayarak ceza uygulamıştır. Peygamberimizin damadı ve ilmin kapısı haklı unvanına sahip Hazreti Ali (Cenabı hak şanını yüceltsin) nin ibretli bir sözü vardır: "İnsanlar iki kısma ayrılır: Ya öğrenir ya öğretir geri kalanlarda hayıt yoktur." Bu bakımdan cehaletten kurtulma kaliteli eğitim ve öğretimi seferberlik haline getirmekle mümkündür. Bugün maalesef bir gelir kapısı olan bununla yetinmeyip ikinci bir iş kapısı için, hanımının da çalışması için çalmadık kapı bırakmıyor. Halbuki açlıktan ölen kimse olmadığı gibi rızkın Allah'tan olduğuna inanmış durumdayız. Sayıları yüzbinlerin üzerinde olan cami imamlarının nesilleri yoğurup yetiştirmesi, cehaletten uzaklaşmamız için camileri birer eğitim yeri haline getirmeleri gerekirken imamlığı hafife alarak maalesef çoğunlukla ikinci bir maddi gelir yolunu aramakta yerine namaz kıldırmak için sağa sola telefon etmektedirler.
Makamlara ve siyasi mevkilere bilgili, vasıflı ve Allah'ından korkan insanlar getirmedikçe kurtuluş nafiledir. İstiklal Marşı Şairimiz merhum Akif cehalet konusunda çok dertli olduğundan içini satırlarına şöyle döküyor:
Ey millet uyan cehline
kurban gidiyorsun
İslamı da batsın diye
tutmuş yediyorsun
Allahtan utan bırak
dini elinden
Gir leş gibi topraklara
kendin gireceksen.
Bir Arap Atasözü acı fakat gerçek olan konuyu şöyle dile getirmektedir: "Her şey bir şeydir, tezek de bir şeydir fakat cahil hiçbir şeydir." Cenabı hak vaktini çok iyi değerlendiren, evine ve çevresini dershane haline getiren, güzel yaşayan ve başkalarının da sevimli yaşamalarına yardımcı olan salih ve takva sahibi kullarından eylesin amin.



CEHALETİN ÇEŞİTLERİ

Cehaletin üç nevi vardır. Birisi safiyanedir. Bir konuda bilgisi olmayan tahsil de görmemiş bir Müslüman yanılarak veya işin yanlışlığını bilmeden hatalı davranabilir veya yanlış söz söyleyebilir. Muhatabı ona işin gerçeğini makul tarzda ve tatlı biçimde söylediği takdirde çoğu zaman hatasını kabul edip hatta özür de dileyebilecektir. Yeter ki meseleye öfke ve gayzla yaklaşılmış olmasın. Ama ikinci tarz cehalet örneği biraz daha farklı tezahür eder.
Adam cahildir ama cehaletini bilmez ve izah edildiği zamanda şeytan mesleği olan inadından vazgeçmeyerek doğruyu kabul de etmez. İşte bu tarz davranışa ilim meclislerinden bihaber olarak, hayata sadece fiziki çalışma ile başlamış ve o yolda yoğrulmuş olup biraz da dünyalık veya makamı yüksek olan kişilerde rastlarsınız. Bunlara çok sevecen tarzda ve nefsi kabartmadan, saygı içinde ve anlayacağı biçimde davranıldığı takdirde müspet netice alınması mümkün olabilir. İş gayret, dua ve değişik metotları kullanmayı gerektirebilir. Ama üçüncü sınıf cehalet örneği oldukça çetin ve aşılmazdır. Böylesi insan konuyu bilmediğini bilmediği gibi üstelik bu cahilliğini birinci sınıf doğru olarak şiddetle savunur. İşte böylesine mürekkep cahil denilir. Bunlar konuyu ya nefsi üstünlüğe getirir veya etrafı kırıp geçirir. Onun için muhatabımıza karşı dikkatli olmak tam bilmediğimiz veya muhatabımızın özelliğini kavrayamadığımız meselelerde tartışmadan kaçınarak sükut etmek üzerimize görev olmaktadır. Nitekim Kuranı Kerimde de Bakara 67, Maide 50, En'am 35, A'raf 199, ve Hud 46. ayetlerde cahillerden uzak durulması ve onların terk edilmesi emredilirken bu husus kastedilmektedir. Bugün çeşitli diploma ve kariyeri bulunan birçok makam sahipleri dini yönden zayıf yetiştikleri gerçeğini nefislerine bir türlü kabul ettiremedikleri gibi bazı çevrelere karşı da menfaat ilişkisi veya sıcak görünme kaygusu taşıdıkları için kendisini fetva makamı kabul ederek uluorta beyanlarda bulunabilmektedir. Bazı gazete ve medya ise böylesi prototiplerle ortalığı bulandırarak dikkati çekme veya tirajı amaçlamaktadır. Bediüzzaman Hazretleri bu tiplere karşı en güzel cevabın sükut etmek olduğunu ifade buyurmaktadır. Esasen okullarda konuşma ve savunma tekniğini geliştirme amacı ile takip edilen münazara veya tartışma da doğru bir metot değildir. Zira laf kalabalığını, hissiyat ve benzeri aldatma yollarını kullanarak ne pahasına olursa olsun muhatabını yenmek hedeflenmektedir. Sonunda tez ve hipotezin fayda ve mahzurlu taraflarını toplayıcı bir konuşma da olmadığı için çocuklar yanlış yönlendirilmiş olacaktır.
 

god one

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Tem 2006
Mesajlar
440
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Cehalet girdabından sakınalım...

selamun aleyküm ellerine ve yüreğine sağlık ama o resmi hangi niyetle koyduğunu anlayamadım kardeşim
 

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Cehalet girdabından sakınalım...

a.s. Niyet bir Protestoya devam Yasak kalkıncaya kadar konu ile bagdaştırmasanda olur kardeşim...
 

medina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ağu 2006
Mesajlar
148
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Cehalet girdabından sakınalım...

ALLAH razı olsun kardeşim çok güzel bir yazıB)
 

god one

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Tem 2006
Mesajlar
440
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Cehalet girdabından sakınalım...

ok. kardeşim anladım...allah razı olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt