Eğitimden amaçlanan hususlar arasıda meslek edinme, makul bir gelir sahibi olma ve en önemlisi demokrasiye sahip çıkarak onu yaşatacak, geliştirecek karakter ve kapasitede insanları bulup çıkarmak ve eğitmekte mevcuttur.
Eğitimin, bireylerin gelişmesi ve gelişmiş bireylerden oluşan milletlerin ve devletlerin de dünya sahnesinde daha ekili bir biçimde yer alması konusundaki etkisi tartışmasız. Hatta çağımızın yüksek nitelikli insan çağı olduğu, otoritelerin üzerinde mutabık kaldığı bir husus. Eğitim konusuna Türkiyemiz açısından bakarsak eğitimimizin
1 Fiziki bakımdan
2 Kalite bakımından
Ciddi problemleri olduğu görülür. Kalabalık sınıflar, 8 yıllık mecburi eğitimin getirdiği taşıma zorlukları ve öğretmenlerin önemli bir kısmının mesleki ve maddi yetersizlikleri problemin fiziki boyutunun bir kısmını oluşturmakta. Diğer taraftan hemen her derste ideolojik eğitime gidilmesi, gelişen teknolojinin ve sosyal bilimlerin öğrencilere sunulamaması, neredeyse 60 70 yıl önceki ilk öğretim ve lise müfredatıyla bugünkü müfredatı aynileştirmiştir. Hatta denilebilir ki, yarım asır öncesi fen ve matematik bilimlerinde öğretim kalitesi bugünkünden daha iyiydi.
Üniversitelere gelince, bu kurumlarımız günümüzde emsal ülkelere nazaran çok çok gerilere düşmüş, araştırma-geliştirme faaliyetlerinden çok, gününü gün etme ve en bağnaz ideolojik faaliyetlerin uygulama alanı haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak, dünya çapında pek çok genç beyinler eğitimlerini yurtdışında yapmak ve oralarda yerleşmek durumunda kalmışlardır. Bunun ülkemiz sosyal ve ekonomik hayatına getirdiği zararlar hesaplanamayacak kadar çoktur. Beyin göçünün sadece ekonomik zararı on milyarlarca Dolar ile ifade edilmektedir.
Eğitimden amaçlanan hususlar arasında meslek edinme, makul bir gelir sahibi olma ve en önemlisi demokrasiye sahip çıkarak onu yaşatacak, geliştirecek karakter ve kapasitede insanları bulup çıkarmak ve eğitmekte mevcuttur.
Thomas Jeffersonun 220 yıl önce söylediği şu ifadeler çok dikkat çekicidir Allah’ın bol bir şekilde zengin kadar fakire de bağışladığı, ama aranıp geliştirilmediği takdirde yok olan yetenekler olmadan demokrasi yaşayamaz. Halk sadece hükümete emanet ediliyor ve bir katılım gösteremiyorsa o hükümet yozlaşır. Tabii ki halka güvenebilmek için, onların da zeka ve yeteneklerini geliştirmek gerekir. Eğitim kendi kendini idareyi mümkün kılan araçtır.
Thomas Jeffersonun bu ifadelerinden sonra biraz kendimize bakalım. Eğitim dünyasının ne kadar içindeyiz? Kendimiz ne kadar eğitiyor, ne kadar kendimize yatırım yapıyoruz? Hep şikayet makamında mıyız? Çözüm üretebiliyor muyuz?
Bu soruları kendimize sormamız gerekir. Çünkü bağımsız düşünceyi yakalayan, kendi içinde tutarlılık sağlayan, toplum içinde bütünleşebilen, gereğinde toplumu dönüştürebilen insanları yetiştirmek zorundayız.
Son yıllarda Türkiyenin yaşadığı bazı iç konjonktürel gelişmelerin üzerine son 2 yıldır yaşadığımız ekonomik kriz, tabiri caizse, tuzbiber olmuştur. Bu hal toplumun pek çok kesimlerinde ve özellikle de üniversite gençliğinin üzerinde çok ciddi bir karamsarlık atmosferinin oluşmasına yol açmıştır.
Bugün yüksek öğrenim yapan gençlerimizin önemli bir kısmı Okulumuz bitince ne yapacağız? sendromuna girmişlerdir. Özellikle bazı fakültelere girenler, bir sürü gayret, zaman, çaba ve para sarfından sonra ciddi pişmanlık duymaktadır. Bu sonuçta, yukarıda da belirtildiği gibi sistemin sorumluluğu çok fazladır. Bu doğru. Ama ya kendi sorumluluklarımız? Aile olarak ve fert olarak sorumluluklarımızın farkında mıyız? Ve gerekeni yapıyor muyuz? Mesela üniversite öğreniminin dışında ayrıca kabiliyetlerimiz geliştirebiliyor muyuz?
? İyi bir diksiyon kursu alıp güzel konuşma ve hitabet becerimizi arttırmayı
? Beden dilini daha iyi kullanma becerimizi arttırmayı
? En azından bir yabancı dili çok iyi öğrenmeyi
? Bilgisayarı iyi kullanmayı
? Kendi kabiliyetlerimiz doğrultusunda bir musiki enstrümanı kullanmayıBatang">
? Var olan zeka ve potansiyelimizi geliştirmeyi
? Güzel, doğru, sade bir üslupla yazı yazmayı
? İnternetle eğitim almayı
? Kendimizle ve karşımızdakilerle olumlu diyalog kurmayı
? Özgüvenimizi geliştirmeyi
? Zamanı verimli kullanmayı
? Koşulsuz sevmeyi
? Beynimizi iyi kullanmayı başarabiliyor muyuz? Bunlarla ilgili eğitim alıp kendi eksilerimizi artılara çevirebiliyor muyuz? Yoksa... Evet yoksa sadece durumdan şikayet edip oturuyor muyuz?
Kısacası; daha özgür bir toplum için, daha demokrat bir ülke için, daha bilge bireyler için, okul içinde veya okul dışında her zaman eğitim, eğitim, eğitim.
Bu arada gerek üniversite tahsilini bir şekilde yapamamış, gerekse Ben üniversiteyi bitirince ne yapacağım? diyen gençlere de bir çift sözüm var. Neden kendinizi yukarıda bir kısmını saydığım ve daha pek çok alanları bulunan konularda kendi vasıflarınızı artırıcı çalışmalarda bulunmuyorsunuz? Neden çaresizlik sendromuna giriyorsunuz? Yoksa parolayı unuttunuz mu! Ya çaresizsiniz, ya da ÇARE SİZSİNİZ.
Eğer birey olarak eğitimimize önem veriyorsak bilelim ki engeller birer birer aşılacaktır. Yok sadece şikayet makamındaysak, çok ama çok büyük bir israf içindeyiz. Yani geleceğimizi ve kendi kendimizi israf ediyoruz.HALUK İMAMOĞLU
Eğitimin, bireylerin gelişmesi ve gelişmiş bireylerden oluşan milletlerin ve devletlerin de dünya sahnesinde daha ekili bir biçimde yer alması konusundaki etkisi tartışmasız. Hatta çağımızın yüksek nitelikli insan çağı olduğu, otoritelerin üzerinde mutabık kaldığı bir husus. Eğitim konusuna Türkiyemiz açısından bakarsak eğitimimizin
1 Fiziki bakımdan
2 Kalite bakımından
Ciddi problemleri olduğu görülür. Kalabalık sınıflar, 8 yıllık mecburi eğitimin getirdiği taşıma zorlukları ve öğretmenlerin önemli bir kısmının mesleki ve maddi yetersizlikleri problemin fiziki boyutunun bir kısmını oluşturmakta. Diğer taraftan hemen her derste ideolojik eğitime gidilmesi, gelişen teknolojinin ve sosyal bilimlerin öğrencilere sunulamaması, neredeyse 60 70 yıl önceki ilk öğretim ve lise müfredatıyla bugünkü müfredatı aynileştirmiştir. Hatta denilebilir ki, yarım asır öncesi fen ve matematik bilimlerinde öğretim kalitesi bugünkünden daha iyiydi.
Üniversitelere gelince, bu kurumlarımız günümüzde emsal ülkelere nazaran çok çok gerilere düşmüş, araştırma-geliştirme faaliyetlerinden çok, gününü gün etme ve en bağnaz ideolojik faaliyetlerin uygulama alanı haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak, dünya çapında pek çok genç beyinler eğitimlerini yurtdışında yapmak ve oralarda yerleşmek durumunda kalmışlardır. Bunun ülkemiz sosyal ve ekonomik hayatına getirdiği zararlar hesaplanamayacak kadar çoktur. Beyin göçünün sadece ekonomik zararı on milyarlarca Dolar ile ifade edilmektedir.
Eğitimden amaçlanan hususlar arasında meslek edinme, makul bir gelir sahibi olma ve en önemlisi demokrasiye sahip çıkarak onu yaşatacak, geliştirecek karakter ve kapasitede insanları bulup çıkarmak ve eğitmekte mevcuttur.
Thomas Jeffersonun 220 yıl önce söylediği şu ifadeler çok dikkat çekicidir Allah’ın bol bir şekilde zengin kadar fakire de bağışladığı, ama aranıp geliştirilmediği takdirde yok olan yetenekler olmadan demokrasi yaşayamaz. Halk sadece hükümete emanet ediliyor ve bir katılım gösteremiyorsa o hükümet yozlaşır. Tabii ki halka güvenebilmek için, onların da zeka ve yeteneklerini geliştirmek gerekir. Eğitim kendi kendini idareyi mümkün kılan araçtır.
Thomas Jeffersonun bu ifadelerinden sonra biraz kendimize bakalım. Eğitim dünyasının ne kadar içindeyiz? Kendimiz ne kadar eğitiyor, ne kadar kendimize yatırım yapıyoruz? Hep şikayet makamında mıyız? Çözüm üretebiliyor muyuz?
Bu soruları kendimize sormamız gerekir. Çünkü bağımsız düşünceyi yakalayan, kendi içinde tutarlılık sağlayan, toplum içinde bütünleşebilen, gereğinde toplumu dönüştürebilen insanları yetiştirmek zorundayız.
Son yıllarda Türkiyenin yaşadığı bazı iç konjonktürel gelişmelerin üzerine son 2 yıldır yaşadığımız ekonomik kriz, tabiri caizse, tuzbiber olmuştur. Bu hal toplumun pek çok kesimlerinde ve özellikle de üniversite gençliğinin üzerinde çok ciddi bir karamsarlık atmosferinin oluşmasına yol açmıştır.
Bugün yüksek öğrenim yapan gençlerimizin önemli bir kısmı Okulumuz bitince ne yapacağız? sendromuna girmişlerdir. Özellikle bazı fakültelere girenler, bir sürü gayret, zaman, çaba ve para sarfından sonra ciddi pişmanlık duymaktadır. Bu sonuçta, yukarıda da belirtildiği gibi sistemin sorumluluğu çok fazladır. Bu doğru. Ama ya kendi sorumluluklarımız? Aile olarak ve fert olarak sorumluluklarımızın farkında mıyız? Ve gerekeni yapıyor muyuz? Mesela üniversite öğreniminin dışında ayrıca kabiliyetlerimiz geliştirebiliyor muyuz?
? İyi bir diksiyon kursu alıp güzel konuşma ve hitabet becerimizi arttırmayı
? Beden dilini daha iyi kullanma becerimizi arttırmayı
? En azından bir yabancı dili çok iyi öğrenmeyi
? Bilgisayarı iyi kullanmayı
? Kendi kabiliyetlerimiz doğrultusunda bir musiki enstrümanı kullanmayıBatang">
? Var olan zeka ve potansiyelimizi geliştirmeyi
? Güzel, doğru, sade bir üslupla yazı yazmayı
? İnternetle eğitim almayı
? Kendimizle ve karşımızdakilerle olumlu diyalog kurmayı
? Özgüvenimizi geliştirmeyi
? Zamanı verimli kullanmayı
? Koşulsuz sevmeyi
? Beynimizi iyi kullanmayı başarabiliyor muyuz? Bunlarla ilgili eğitim alıp kendi eksilerimizi artılara çevirebiliyor muyuz? Yoksa... Evet yoksa sadece durumdan şikayet edip oturuyor muyuz?
Kısacası; daha özgür bir toplum için, daha demokrat bir ülke için, daha bilge bireyler için, okul içinde veya okul dışında her zaman eğitim, eğitim, eğitim.
Bu arada gerek üniversite tahsilini bir şekilde yapamamış, gerekse Ben üniversiteyi bitirince ne yapacağım? diyen gençlere de bir çift sözüm var. Neden kendinizi yukarıda bir kısmını saydığım ve daha pek çok alanları bulunan konularda kendi vasıflarınızı artırıcı çalışmalarda bulunmuyorsunuz? Neden çaresizlik sendromuna giriyorsunuz? Yoksa parolayı unuttunuz mu! Ya çaresizsiniz, ya da ÇARE SİZSİNİZ.
Eğer birey olarak eğitimimize önem veriyorsak bilelim ki engeller birer birer aşılacaktır. Yok sadece şikayet makamındaysak, çok ama çok büyük bir israf içindeyiz. Yani geleceğimizi ve kendi kendimizi israf ediyoruz.HALUK İMAMOĞLU