Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Cahillik kadınların kaderi değil!
Bir gecede cahil hale getirilen insanların hanımları da cahillikten nasibini almış oldu. Kadın ve cehalet kelimeleri o kadar bir arada anıldı ki neredeyse Müslüman kadın, olsa olsa cahil olur tarzında bir inanış bize zorla kabullendirilecek hale geldi. Müslüman kadınlar ve özellikle genç kızlar da bu cehalet ithamı altında ezilmemek için 'bilgi' uğruna dinlerinden taviz pahasına bile olsa diploma sahibi olma peşine koştular. Diploma sahibi olmanın ne kadar ilim sahibi olmayı yansıttığı elbette tartışmamız gereken bir meseledir. Hangi diploma ilmin muadili olmuştur? İstisnalar dışında diploma ilim ile avunma vazifesi görmüştür adeta.
Kadınların İslam tarihi boyunca erkekler düzeyinde ilim yolculuğu yapamadıkları doğrudur. Ama ilimden tamamen uzakta tutulup cehalete terk edildikleri de doğru değildir. İlim kitabı olan ve 'oku' emri ile başlayan Kur'an'a iman eden kadın veya erkek insanın cahillikle vasfedilmesi mümkün değildir. Herhangi bir mü'min cahil kalabilir ama cahilliği benimsemez. Beşikten mezara kadar ilim peşinde olmak, ilim imkânı bulmayanın ilim ehline sevgi beslemesi bir ilkedir İslam anlayışında.
Okumaya doymayan bir ümmet değil miyiz?
Cahillik, İslam'la şereflenemeyenlere karşı bir itham konusudur zira. Tarihimiz ilim yönünden göğsümüzü göklere kadar iftiharla dolduracak örneklerle doludur. İlimden anladığını, elindeki din kitabı ile laboratuarda öğrendiğini ayrıt etmeyen bir ümmetiz. Matematikle fıkhı aynı deftere yazdık. Bağdat, dünyanın merkezi olduğu asırlarda ilimle dini bir kitabın iki kapağı arasına koymuştu. Kim bize cahilliği yamadı ise iftira etti ya da aslımızda olmayan arızî halimizi aslımız gibi gösterdi. Okuyan, okudukça okumaya dalan, okumaktan doymayan ümmet biz değiliz de kimdir? Sadece Kur'an mı okuduk? Kütüphanelerimiz onca yakılmaya, yağmalamaya karşı tasnifi bile hâlâ yapılamamış eserlerle dolu değil mi?
Kadınlarımız da 'oku' emrine muhataptır
Onlar da okudular. Eğer kadınlarımızı 'okullara' göndermemeyi yeğlediysek, bu cahilliği benimsediğimizden değildir kesinlikle. Ne okutulduğuna, nasıl okutulduğuna karşı ciğerlerimizden atamadığımız endişeler bizi 'okunan yerler' dışında gösterdi. Yaşadıklarımız, başımıza gelenler de bize göre olanı üretmemize mani oldu. Yoksa 'cahil kadın' Müslüman kadın değildir. Aişe'yi önünde gören kadın nasıl cahilliği içine sindirebilir?
İki güneşin ardında bir sürü kadın!
Büyük âlimleri yetiştirenlerin onları doğuran anneler olduğu biline gelen bir hakikattir. Ancak bugün dinimizi, eserlerinden öğrendiğimiz, ilimleri ufku doldurmuş pek çok âlimin yetişmesinde kadın hocalarının önemli bir etkisi vardır. Sadece örnek olması açısından iki büyük hadis âlimini, İmam Suyûti'yi ve İbni Hacer el-Askalanî'yi ele alabiliriz. Suyuti, hicri 849 yılında doğmuştur. İbni Hacer ise hicri 773 doğumludur. Biri dokuzuncu hicri asırda diğeri de sekizinci hicri asırda yaşamıştır. Her iki asır da ne sahabe asrıdır ne de Salahaddin asrıdır. Sıkıntıların ve açmazların gündemin ana maddesini oluşturduğu asırlardandır bu iki asır. İlimde, siyasette, yönetimde 'iyi' olmadığımız asırlardan söz ediyoruz. Ordularımızın gittikleri yerlerden zaferle dönemedikleri dönemdir bu dönem.
Eğitim kurumlarımızın yaygın olmadığı, Müslümanların daha çok, ayakta kalabilme mücadelesi yaptıkları garip dönemlerimizden biri olarak bu dönemi de kaydedebiliriz.
Her iki âlimin de ilim dünyasında herkesin itiraf ettiği yüksek bir seviyededir. Bilhassa İbni Hacer için, alanında en üstte bulunduğunu söyleyebiliriz. Suyuti için ise söze gerek yok denecek çapta bir şöhret vardır ortada.
İmam Suyuti!
Suyuti, İslam usulünde yaygın olan şekliyle hocalarının dizinin dibine oturarak ilim tahsil etmiştir. Bir hocanın dizinin dibine oturmak yani ondan icazet almak, o hocanın icazet verebilme ehliyetine haiz olduğunu göstermektedir. Suyuti, 'filancadan icazet aldı' ifadesi, o kişinin icazet verdiği konuda ehliyeti kabul edilmiş biri olmasını tescil etmektedir.
Suyuti'nin altı yüz civarında icazet aldığı hocası vardır. Suyuti ve eserleri hakkında bilgi sahibi olanlar, altı yüz hocadan icazet almanın onun için abartılacak bir şey olmadığını anlarlar. Burada dikkatimize takılan bir husus var. Suyuti'nin bu altı yüz hocasından kırk iki tanesi kadın hocadır. Kırk iki kadın hocanın Suyuti'ye icazet verecek durumda olması, o dönemde kadınların ilim konusunda ne durumda olduklarını göstermektedir. Şimdi elifba düzeyinde bile olmayan kadınların ilim seviyesine bakarak, kadınların âlimliği veya cahilliğini konuşmanın insafla bağdaşabilecek bir yönü var mıdır?
Suyuti'ye icazet verecek durumda olan bu kadınların bir anaokulu öğretmeni sanılması hatadır. Anaokulunda Suyuti'ye elifba okutmuşlar sonra da Suyuti şöhret basamaklarından tırmanınca: 'Onu biz yetiştirmiştik!' diyen kadın hocalardan söz etmiyoruz. Buhari, Müslim, Arapça, şiir, edebiyat okutup icazet veren kadınlardan söz ediyoruz. Çünkü Suyuti, çocukluk hocalarını da anlatmaktadır ve onların arasında kadın hoca yoktur. Suyuti anıldıkça her Müslüman kadının kendisine bir iftihar payı çıkarması gayet tabiidir elbette. (Örnekler için bkz. İyad Halid Tabba', el-İmam Celalüddin es-Suyuti, Dımaşk, 1417)
İbn Hacer
İbni Hacer için de aynı şeyden söz etmemiz mümkündür. Bugün hadis ilminde kendisinden sonra gelenler arasında bir üstünü bulunmadığı söylense mübalağa yapılmış olmaz. İbni Hacer adeta bir markadır hadiste. Sözü muteber, kitabı güvenilirdir. O da kadın hocalardan icazet alarak yetişmiştir. İbni Hacer gibi bir ismin arkasında kadınlar da vardır. Şimdiki kadınların Buhari ile evindeki ansiklopedi arasındaki farkı bilemiyor olması kadın dünyasını göstermiyor. Kadınlar hakkında hüküm verilirken Suyuti ve İbni Hacer yetiştiren kadınlar da sayılmalıdır. İnsaf budur. İbni Hacer, icazet aldığı kadın hocaları arasında Fatıma binti Münecca et-Tenuhiyye'yi, örnek verir. Büyük kitaplarda bu kadından icazet aldığını söylemektedir. Bir başka icazet aldığı kadın ise Fatıma el-Makdisiyye'dir.
Bu iki kadın, İbni Hacer'i İbni Hacer yapan ilmin merkezinde durmaktadır. Allah onlardan razı olsun. İlim ve hadis var oldukça, İbni Hacer'in ismi anılacağına ve ümmet onu minnetle yâd edeceğine göre kadınlar, kendileri için çok ciddi bir övünç kaynağı önünde durmaktadırlar. İbni Hacer'in kendi kayıtları incelendiğinde elliden fazla kadın hocadan icazet aldığı görülmektedir. İbni Hacer, hadis ve sünnet demek olduğuna göre, kadınların ilimde oturdukları yer tartışılmaz bir seviyeyi göstermektedir. (Örnekler için bkz. Abdüssettar eş-Şeyh, el-Hafız İbni Hacer el-Askalani, Dimaşk, 1412)
Mesele şudur
Kesinlikle cahillik kadının kaderi değildir. Evlenmesi, doğurması, çocuk büyütmesi, eşinin karşısındaki görevlerini ifa etmesi ilim ehli olmasına mani olamaz. Tarihimiz 'okuma yazma bilen kadınlarla doludur' şeklinde bir savunma yapmıyoruz biz. Kur'an ve onu izleyen ilim kaynaklarımız kadınların da içinde bulunduğu bir himmet dalgasıyla bize kadar ulaştı diyoruz.
Şimdi karşılaştığımız şey, kadınlarımızın ve erkeklerimizin ilimde ne anladıkları sorunudur. O anlayış da şüphesiz kader değildir. O da aşılacaktır biiznillah.
nureddin yildiz