ŞİA’YI ŞİRK OLARAK SUÇLAMA
Yine ilmi bilgisi zayıf olan kişiler tarafından ŞİA âlemi ni Küfür ve Şirk ile suçlamaktadırlar. Bu suçlamaları da Allah’a teveccüh etmeksizin istek ve hacetlerinizi İmamlar dan istiyorsunuz demektedirler. Oysaki bunun böyle olmadığını herkesler çok iyi bilmektedir. Bu suçlama açıkça ölüye tapmak imamları İlah görmek suçlamasından başka hiç bir şey değildir.
Resulullah Efendimiz bir hadisinde şöyle söylemektedir:
“İlmiyle Amel Etmeyen Meyvesiz Bir Ağaç Gibidir”
Bunu mezhebi ne olursa olsun Allah’a onun peygamberlerine ve yüce KUR’AN’a inanan bir Müslüman nasıl olurda Allahtan başka birinden hacetlerini ister. Böyle bir saçmalık olmaz.
İmamların mezarlarına gidilir dualar okunur ve onları vesile kılarak Allah’tan hacetlerin kabul olmasını dilerler.
ŞİRK NEDİR?
KUR’AN’ın Ayetleri birçok âlimin derin araştırmaları sonucu açıklamaların da şirkin iki çeşit olduğunu ve şirkin öteki kısımları da bu ikisinin kapsamına girdiklerini söylemişlerdir.
1-) Açık Olan Şirk
a) Zatta Şirk
İnsan Allah’a zatında, sıfatlarında, fiillerinde veya ibadetlerinde ortak koşarsa bu açık şirktir.
Hıristiyanlar Allah’ın zatını Baba, Oğul ve Ruh’ul-Kudüs olmak üzere üç kısma ayırmışlardır. Bu üçü bir araya gelmezse Allah’ın Zatı da belirginleşmezmiş.
MAİDE Suresi’nin 73. Ayetinde: “Şüphe Yok ki, Allah, Üçün Üçüncüsüdür. Diyenler Küfre Sapmışlardır. Oysa Tek Bir İlahtan Başka İlah Yoktur.”
b) Sıfatlarda Şirk
“Allah-u Teala’nın ilim, hikmet, kudret, hayat vb. gibi sıfatlarını, kadim ve onun zatına zait (yani zatının dışında) bilmek sıfatlarda şirk anlamına gelmektedir.
c) Fiillerde Şirk
Hakikat ve manada Allah’ı bir kabul etmemek fiillerdeki şirktir.
Maide Suresinin 64. Ayetinde: “Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler, elleri bağlandı ve söyledikleri söz yüzünden lanetlendiler.” En güzel örnek olmaktadır.
d) İbadette Şirk
İbadette şirk ise insan ibadet ettiği zaman dış görünüşünü ya da kalbindeki niyeti haktan başka yöne çevirirse ibadette şirk olur. Örneğin başkaları için namaz kılmak başkaları için adak adamak gibi niyete ait olan ibadetlerde niyeti Allahtan başkasına çeviren müşriktir. Namaz, oruç haç, humus, zekât, adak vb. gibi farz veya sünnet ibadetlerin zahiri Allah içindir.
Tabiî ki bu konuların hepsi Şia kaynaklarında daha kapsamlı anlatılmaktadır. Ama Şia ları en çok İbadette şirk ile suçlamaktadırlar ve bu suçlamaları İmamlara adak adamaktan dolayı yaptıklarını söylemektedirler. Oysaki bizim dua kitaplarına ve şia kitaplarına bu konu ile ilgili bakındıkları zaman olayın öğle gerçekleşmediğini anlamakta zorluk çekip bu suçlamaları yaparak günaha girmezdiler.
Adak adarken en çok neye dikkat edilir Niyete dikkat edilir. Yani niyet Allah için olmazsa o amel yapılmamış sayılır. İkinci olarak niyeti tamamlayıp onu basitleştirmek için adak adayan kimse adak adadığı zaman muhakkak adak akdini okuması gerekir. Allah adı olmazsa eyer akit gerçekleşmemiş olur.
Biri adak adadığı zaman şöyle demelidir LİLLAHİ ALEYYE EN ESUME( Allah için oruç tutmak benim üzerime gerekli olsun) veya içkiyi bırakacak kimse LİLLAHİ ALEYYE EN ETRUKE ŞÜRB’EL-HAMR (Allah için içkiyi terk etmek, benim üzerime gerekli olsun) demelidir. Bunlar sadece detaylı bir şekilde anlaşılması için örnekler ile belirtmek istedim.
Adak Allah için adanmalıdır. Şialarda Allah için Adak adayıp adaklarını farklı yerlerde kullanmaktadırlar bu EHLİ SÜNNİ içinde geçerli olan bir şeydir. Mesela adağı Allah için adayım onu evde, bir ibadet yerinde vb yerlerde keserse bunun sakıncası yoktur.
Yaşayan veya ölü olsun Peygamber veya İmam için olsun adanan adağın batıl olduğunu, bunu bilerek ve kasten yapanın da müşrik olduğunu söylemektedirler Şia kaynakları
2-) Gizli Olan Şirk
Gizli şirk ameller de, ibadet ve itaatlerde riya olarak kendini gösterir. Yani namaz kılarken eğer şeytanın aldatmasıyla, velayet makamı veya bir mürşit nazara alınırsa, kesinlikle bu amel batıldır ve şirkin özüdür. Gizli şirkin alanı çok geniştir bunlardan bir tanesi de SEBEPLERDE ŞİRK tir. Bunu da kısaca söylemek gerekirse sebeplerin tesirlerinin kendilerinden olduğuna inanırsa, güneşin birçok şey üzerinde tesiri vardır. Eğer bu tesiri güneşin kendinden olduğunu söyler ve onun yaratıcısından gaflet edilirse bu şirktir.
Şimdi bunları inceleyerek söyleyin bakalım bu yazılarda Şianın beyan ettiğimiz bu şirk çeşitlerinden hangisine girmiştir. Hangi âlim ve avam bir şia Allah-u Tebarek ve Teala’nın zat, sıfat ve fiillerinde şerik kabul ettiğini duydunuz ya da gördünüz. Acaba neye dayanarak Allah’a ibadet ederken başka bir mabuda taptığını söyleye biliyorsunuz. Bu şirk çeşitlerinden hangisini ŞİALAR’ın, usul, füru ve akait kitaplarında gördünüz okudunuz. Hangi imamlarından birinde rivayet görüp duydunuz. Bu şirk sadece Şiilere özgü değildir. ŞİA ve SÜNNİ lerin hepsi bu maddi âlemde tutsaktırlar.
Ve imamlara tevessül etmenin şirk olduğunu söylemekteler. Eğer yardım istemek, vesile kılmak şirkse Peygamberler insanlardan yardım istemezdiler. Kuran’ın ayetlerini daha iyi okusalardı bu suçlamayı ortadan kaldırırlardı.
Neml Suresi’nin 38 ayetinden de 40. ayetine kadar okumalarını tavsiye etmekteyiz. Allah-u Teala şöyle buyuruyor bu ayette (“Ey önde gelenler! Onlar, bana teslim olup gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir? Dedi. Cinlerden bir ifrit: sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphe yok ki ben, elbette güvenilecek bir kuvvete sahibim dedi. Kitaba ait bir bilgiye sahip olan dedi ki: ben gözünü yumup açmadan onu sana getire bilirim. Derken (Süleyman) tahtı yanında duru vaziyette görünce dedi ki: bu Rabbimin lütuf ve İhsanındandır.” Hz. Süleyman bu işin ilahi bir kudretin gerektirdiğini bildiği halde Allah’tan Tahtın getirilmesini istemedi. Aksine onu getirmek için aciz bir mahlûkattan yardım istedi.
Ve yine isteklerimizin ve dertlerimizin giderilmesi hususunda Allaha olan teveccühümüz yerindedir. Kur’an-ı Kerim Allah’ a vesileyle yönelmemizi ve vesileyle onun dergâhına gitmemizi emrediyor. Maide suresinin 35. ayetinde (“ ey insanlar, Allah’tan korkup –sakının ve sizi onu yaklaştıracak vesile arayın.” Tabiî ki burada Vesileden maksat Peygamberin Ehlibeyt’idir. Buna delilimiz;
Hafız Ebu Nuaym İsfahaninin Nüzul’ul Kur’an Fi Aliyyin adlı kitabında
Hafız Ebubekir Şirazi Ma Nezele Min’el-Kur’an Fi Aliyyin kitabında
İmam Ahmed Sa’lebi kendi yazdığı tefsirde
Söyledikleri şeyler Maide/35 Vesileden maksat Hz. Peygamber’in Ehlibeyt’idir. Bu konuda Resulullah’tan birçok hadis naklolunmuştur. Hz. Peygamber’in Ehlibeyt’ine tevessül edip onlara sarılmanın sağlam delillerinden biriside SEKALEYN HADİSİ dir. Bu hadisi bazı imamlar kabul etmemişlerdir ama İbn Hacer-i Mekki çok mutaassıp birisi bu hadisin sahih olduğunu itiraf etmiştir. Es-Savaik’ul Muhrika kitabının 89. ve 90. sayfalarında, 11. babdaki 4. ayetin aşağısında Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, Taberani ve Müslim’den naklettikten sonra şöyle diyor: “Bil ki, Sekaleyn’e (Kur’an ve Ehlibeyt) sarılma hadisi birçok yollarla 20’den fazla sahabeden nakledilmiştir.”
Sakaleyn Hadisi ve Sefine Hadislerinin doğru olduğunu kanıtlayan deliller oldukça çoktur. Buradan çıkaracağımız sonuç şudur ki Kur’an ve Ehlibeyt eş değerdedir.
Peygamber efendimizin Ehlibeyt’ini vesile kılarak Allah’tan hacetleri istemek şirk midir? Biz şahıslar için ibadet etmeyiz ve adaklar adamayız. Sadece onları ziyaret ederek onlar aracılığıyla Allah’tan Hacetlerin kabul olunmasını istemektedir ŞİA’lar.
TEVESSÜL DUASI ( Ehlibeyt Mezarlarında Okunan Dualar.)
Allah-umme inni es eluke ve eteveccehu ileyke binebiyyike nebiyyir rahmeti Muhammedin sallallahu aleyhi ve alihi ya ebel-kasım, ya resulellah, ya imamer-rahmeti, ya seyyidena ve mevlena, inna teveccehna vesteşfana te tevesselna bike ilellahi ve kaddemnake beyne yedey hacatina ya vecihen indellah işfelena indellah.
Ya ebel-hasan, ya emirel muminin, ya aliyyebne ebi talibin, ya hüccetellahi ala halkihi, ya seyyidena ve Mevlana, inna teveccehna vesteşfena ve tevesselna bike ilellahi ve kaddemnake beyne yedey hacatina, ya vecihen indellah iş felena indellah.
Bu dua önce Hz. Resulullah sonra Hz. Ali ve Hz. Fatimayla başlayıp ve daha sonra On bir Masum evladına hitap ederek devam etmektedir. Ve ancak onlara hitap edilirken Ey Allah’ın Yaratıklara olan hücceti diye tek tek onların isimlerini zikrederek tevessül etmektedir. Bu dua da sadece Allah’ a yakarmak vardır. İsmi geçen Masumların hepsi vesile kılınmıştır.
Halife Ömer b. Hatam bile Ehlibeyit’i vesile kılarak hacetlerini Allah’tan istiyordu. Buna delil olarak İBN HACER-İ MEKKİ (SAVAİKTE ) 14. AYETTEN SONRA TARİHİ DİMAŞK’tan Halife Ömer b. Hattab yağmur duası için Ehlibeyt’i vesile kılarak Allaha el açtığını yazmaktadır. Detayları ismi verilen kitaplarda incelene bilir. Ve yine İbn Ebil Hadid Mutezilli Nehcül-Belağa’nın Şerhi Kitabında mevcuttur bunlar Ehli Sünni Kaynaklarıdır.
HZ. RESULULLAH’IN ZÜRRİYETİ
Peygamber efendimizin Ehlibeyt’i hakkında birçok zürriyet konuşmaları vasıl olmuştur. Yani EHLİBEYT’İ Peygamber Efendimizin Zürriyetinden saymamaktadırlar ve bu konuya ilişkin şöyle demektedirler: “Nasıl Biz Peygamber’in Zürriyetiyiz diyorsunuz, hâlbuki Peygamberin Halefi yoktu. Halef ancak erkek evlat içindir, kız evlat için değildir. Oysaki siz kızından olan evladısınız, Peygamber Efendimizin Halefi(Erkek Evladı) yoktur.
İMAM MUSA KAZIM bu konuya cevap olarak EN’AM SURESİNİN şu ayetini okudu: “ Onun Nuh’un ve İbrahim’in soyundan Davud’u Süleyman’ı Eyyüb’u Yusuf’u Musa’yı ve Harun’u hidayete ulaştırdık. Biz iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Yine onun soyundan Zekeriyya’yı Yahya’yı İsa’yı ve İlyas’ı da hidayete eriştirdik. Onların hepsi Salihlerden di.
Ve daha sonra Ey müminlerin emiri! Hz. İsa’nın babası kimdir? İmam cevap olarak şöyle dedi: İsa’nın babası yoktur. İşte Allah-u Teala onu Meryem’in vasıtasıyla Peygamberlerin zürriyetine ilhak etmiştir. Bizide annemiz Fatıma tarafından Hz. Peygamberin Zürriyetine ilhak etmiştir.
Ebu Cafer Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Musa b. Babeveyh-i Kummi yani Şeyh Saduk güvenilir Uyun-u Ahbar’ir-Rıza kitabında ve Ebu Mensur Ahmed b. Ali b. Ebi Talib-i Tabersi İhticac kitabında bu konunun detayını açık bir şekilde izah etmiştir.
Bu konu ile ilgili Fahr-i Razi Tefsir-i Kebir’in dördüncü cildinde, İbn Ebil-Hadid-i Mutezili Şerhu Nehc’il Belağa kitabında, Ebu Bekir-i Razi kendi tefsirinde, Muhammed b. Yusuf-i Genci-i Şafii Kifayet’üt-Talib kitabında, ibn Hacer-i Mekki Es-Savaik’ul-Muhrika kitabında, Hatib-i Harezmi Menakıb kitabında ve birçok kitap da detaylı bir şekilde On İki imamın Resulullah Efendimizin Zürriyeti Olduğunu açıklamaktadır.
HZ. ALİ’NİN NÜBÜVVET MAKAMI VE DELİLLERİ
Hz Ali’nin Nübüvvet makamına ilk delili MENZİLET hadisidir. Bu hadis hem Ehli Sünni hem Şia kaynakların da birkaç kelime fark ile mütevatir olarak nakledilmiştir. Bu hadise Göre Peygamber Efendimiz defalarca çeşitli yerlerde Hz. Ali’ye şöyle buyurmuşlardır. “Acaba senin bana nispetinin Harun’un Musa’ya olan nispetinde olmasına razı değil misin? Ancak şu farkla ki benden sonra Peygamberlik yoktur.
Bu konuya ilişkin EHLİ SÜNNİ kaynaklarında bunun doğruluğunu yazmaktadırlar. Bunlardan bazıları şunlardır.
EBU ABDULLAH BUHARİ MEĞAZİ KİTABININ 54. SAYFASINDA BED’UL HALK KİTABININ 135. SAYFASINDA
MÜSLİM B. HACCAC SAHİHİNİN 2. CİLDİN DE 236-237. SAYFALARIN DA FAZL’ÜS-SAHABE KİTABININ FEZAİL-İ-ALİ BABIN DA
İMAM AHMED B. HANBEL MUSNED KİTABININ 1. CİLDİNDE 98, 118 VE 119. SAYFALARIN DA VECH TESMİYE-İ HASANEYN BÖLÜMÜN DE YİNE AYNI KITABIN 5. CÜZÜNÜN 31. SAYFASINDA
EBU ABDURRAHMAN NESAİ HASAİS’UL-ALEVİYYE KİTABININ 19. SAYFASINDA 18 HADIS NAKLETMİŞ
MUHAMMED B. SURET-İ TİRMİZİ CAMİ KİTABIN DA
İBNİ HACER-İ MEKKİ ES-ES-SAVAİK’UL-MUHRİKA’NIN 9. BABININ 30. VE 74. SAYFALARIN DA
CELALUDDİN SÜYUTİ TARİH-İ HULEFA KITABININ 65. SAYFASINDA, naklolunmuştur. Burada ismini yazmadığım onlarca hadis kitabı da mevcuttur.
Hu hadisler;
ÖMER B. HATTAM, SA’D EBİ VAKKAS, ABDULLAH B. ABBAS, ABDULLAH B. MESUD, CABİR B. ABDULLAH-İ ENSARİ, EBU HUREYRE, CABİR B. SEMURE, MALİK B. MUVEYRİS, BERA B. AZİB, ZEYD B. ERKAM, EBU RAFİ, MUAVİYE B. EBU SUFYAN, ESMA BİNT-İ UMEYS, ÜMMÜ SELEME, nakledilmektedir. Ve bu şekilde birçok sahabe ismi mevcuttur
Yine ÖMER B. HATTAB’dan hadis kitaplarına şöyle nakledilmiştir.
Ebubekir Muhammed b. Caferi el-mutayri ve Ebı’l-leysi Nasr b. Muhammed Semerkandi el-hanefi “Mecalis” kitabında Muhammed b. Abdurrahman-ı Zehebi “Riyaz’un-Nezre”de Mevla Ali Muttaki Kenz’ul-Ummal’da, İbn Sabbağ-i Maliki “el-fusul’ul-Muhimme’nim 125. sayfasında el-hasais’ten naklen, İmam’ul-harem “Zehair’ul Ukba’da Şeyh Süleyman Belhi el-hanefi yenabi’ul-mevedde’de, İbn Ebi’l-Hadid Nehc’ül-belağa Şerhi’nin 3. cildinin 258. sayfasında Nakz’ul-Osmaniyye’den ve Şeyh Ebu Cafer İskafi birkaç kelime farkıyla İbn Abbas’tan şöyle dediğini nakletmişlerdir:
Birgün Ömer B. Hattab şöyle dedi: Alinin adını (yani onun gıybetini etmeyi) bırakın. Çünkü ben Peygamber’den; Ali’de üç özellik vardır. Buyurduğunu duydum; eğer onlardan biri ben Ömer’de olsaydı, güneşin, üzerine doğduğu her şeyden benim için daha sevimliydi. Bu şekil Ömer B. Hattab’dan birçok hadis naklolunmuştur.
HZ. ALİ GADİR-İ HUM HADİSİ VE ONUN NİTALİĞİ
Şia ve Sünni Âlimlerinin ekseriyeti itiraf etmektedirler ki Hicri 10. yılda, Veda Haccı’da, Zilhiccet’ul-Haram’ın 18. gününde, Mekke’den dönerken Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Gadir-i Hum denen yerde bütün ashabını bir araya topladı. Peygamber Efendimizin emriyle önde gidenler geri döndürüldü ve geride kalanların da oraya yetişmesi sağlandı. Şii ve Sünni birçok alim ve tarihçilerin rivayet ettiklerine göre, 70.000 kişi, İmam Sa’lebi tefsirinde ve Sibt b. Cevzi’ye Tezkiretu Havass’il-Ümme fi marifet’il-Eimme’de göre ise Gadir-i Hum’da 120.000 sahabe hazır bulunmuştur.
Peygamber Efendimiz minbere çıkarak oldukça uzun bir hutbe okudu. Bu hutbenin çoğu yerinde Hz. Ali’yi övdü, Hz. Ali hakkında inen ayetleri okudu. Oradaki Müslümanların dikkatini Hz. Âlinin yüce makamına çekti ve şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Ben size kendi nefsinizden daha evla değil miyim?
Onlar; Evet, evlasın dediler.
Bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Ben kimin Mevlası isem Âlide onun Mevlasıdır.
Sonra ellerini kaldırarak şöyle dua etti:
Allah’ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.”
Sonra bir çadır kurmalarını emretti, Ali’ye de o Çadırda oturmasını söyledi. Orada hazır bulunan bütün ümmete şöyle buyurdu: “Gidin Ali’ye biat edin; zira ben Allah-u Teala tarafından sizden Ali için biat almakla görevlendim” O gün Ali’ye ilk biat eden, Ömer, Ebubekir, Osman, Talha ve Zübeyr idi. Orada tam üç gün Ali’ye biat ettiler.
Bu konu ile ilgili hadisleri rivayet eden muteber raviler.
İMAM FAHRUDDİN RAZİ “MEFATİH’UL-GAYB” Tefsirin de
İMAM AHMED SA’LEBİ, “KEŞ’UL-BEYAN” Tefsirinde
CELALUDDİN SÜYUTİ, “DURR’UL-MENSUR” Tefsirin de
EBU’L-HASAN ALİ B. AHMED-İ VAHİDİ EN-NİŞABURİ, “ESBAB’UN NUZUL” Kitabın da
MUHAMMED B. CERİR TABERİ, “TEFSİR-İ KEBİR” DE
HAFIZ EBU NUAYM İSFAHANİ, “MA NEZELE MİN’EL-KUR’ANİ Fİ ALİ” VE “HİLYET’ULEVLİYA” DA
MÜSLİM B. HACCAC NİŞABURİ, “SAHİH” C.2, S. 325 DE
Ve böyle yaklaşık 300 den fazla kişi GADİR-İ HUM Hadisini 100 den fazla Sahabeden rivayet etmişlerdir.
SAHABELER
Resulullah Efendimizi (s.a.a) gören herkesi saygın kabul etmek mümkün değildir. Şia’lar Sahabelere küfür etme nedeni ile suçlanmaktadır. Şia alemi sadece her sahabeyi saygın görmemektedir. Saygınlık Amellere ve davranışlara bağlıdır. Peygamber efendimiz açıkca buyurmuştur ki “ALİ İLE SAVAŞAN BENİMLE SAVAŞMIŞTIR” ve bütün EHLİ SÜNNET kaynaklarındada naklolunduğu gibi Peygamber efendimizin sözü ile Ali benim Halifemdir benden sonra Alinin yolundan ayrılmayın Ali’nin yolu hakyoludur demesi peki, her şeyi geçelim Peygamber Efendimiz (s.a.a) vefat ettikten sonra sahabelerin çoğunluğu dağılmadımı Hz. Ali’ye karşı savaşanlar olmadımı bu Ali’nin buyruğu değil her kaynakta da gördüğünüz gibi Peygamber Efendimizin (s.a.a) buyruğudur. Bu kendi EHLİ SÜNNİ Kaynaklarında açıkca yazılmaktadır ki “SAHABELER KENDİ ARALARIN DA İHTİLAF EDİYOR VE SAVAŞIYOR DU BUNDAN DA ANLAŞILMAKTADIR Kİ ONLARDAN SADECE BAZISI HAK YOLDAN SAPMIŞ, NEFSİNE UYMUŞ VE HATTA ZALİM VE FASIK OLMUŞTUR” Fazıl Taftazani’nin “Şerh-i Mekasid” kitabını incelemelerini öneririm
GAZALİ’NİN ASHABIN AHDİ BOZMALARI HAKKINDA SÖZLER
“Siz Hüccet’ül-İslam Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed Gazaliet-Tusi’nin Sırr’ul-Alemin kitabını inceleyecek olursanız, asla şiaları eleştirmezsiniz. Bu kitabın 4. makalesinden sadece bazı bölümleri nakledeceğim.
“Müslümanların çeşitli fırkaları Gadir-i Hum olayını ve o gün Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) okuduğu hutbeyi şeksiz şüphesis doğru kabul etmiştir. Dolayısıyla her türlü itiraz batıldır. Nitekim Peygamber (s.a.a) hutbesini bitirir bitirmez Ömer hemen Ali’yi tebrik etmiştir. Şüphesiz bu tebrik yeni bir emre teslimiyet ve Ali’nin hilafetine rıza göstermek için gerçekleşmiştir. Ne yazık ki büyük bir sevinçle tebrik ettikleri halde nefsi emare onlara galip geldi ve makam sevgisi onların insani özelliklerini ve duygularını yok etti. Şehvetlerine uyarak güç bayraklarını dalgalandırdılar ve ordulara hükmederek ülkeleri fethetmeye yönlendiler, böylece tarih sayfalarına adlarını kaydetmek istediler. Nefsanî havalarının kadehlerinden şarap içtiler, Kur’an-ı arkalarına attılar, Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetini alaya aldılar, dinlerini dünyalarına sattılar ve Allah-u Teala ile çok çirkin pazarlıkta bulundular.
Hakkı gizledikleri için ahrette hüsrana uğrayacaklardır. Eğer böyle olmasaydı Peygambar-i Ekrem (s.a.a) hasta yatağında kalem kâğıt isterken, “Şüphesiz bu adam hezeyana kapılmış” sözünü işitir miydi? O halde Ebubekir’in hilafeti batıldır. Eğer hilafeti kurmak için icma silahına sarılırsanız, buda asla doğru dağildir. Zira Abbas oğulları, Ali, onun eşi ve çocukları hiçbirisi bu icmaya katılmadılar, hatta Sakife’de olanlardan bazısı da bu icmaya muhalefet etmiş ve oradan ayrılmışlardır, ardından Ensar’da açıkça muhalefet etmiştir.”
Gördüğünüz gibi Şii’ler büyük ve insaflı âlimlerinizin söyledikleri dışında bir şey söylememektedir. Bize kötü baktığınızdan dolayı doğru sözleri de eleştiriyorsunuz.
Hakikati kabul etmek istemeyen ve doğruyu da ortaya çıkmaması için kendi büyük âlimlerinizin bu kitap Gazali’nin kitabıdır dedikleri halde bu olayı saptırmak için çoğu insanlar hayır bu kitap Gazeli’e ait değildir diyorlar. Eğer büyük âlimlerinizi takip etseydiniz o zaman hakkın ne olduğunu çok iyi şekil de anlarsınız.
Açık ve nettir ki Hz. Ali Peygamber efendimizin halifesiydi. Bunu SÜNNİ Kaynakları net bir şekilde nakletmiştir. Ama hak yolu bırakmış olanlar Halifeliye geçtiler. İlmi olarak ta Yönetici olarak ta hiç kimse Hz Aliden üstün değildir.
FEDEK’İN GASP EDİLMESİ
Hayber Kalesinin fethinden sonra Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cebrail şu ayeti nazil etti: “Yakınlarına, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Gereksiz yerde saçıp savurma.” Dedi.
PEYGAMBER-İ Ekrem (s.a.a) zev’il-kurba’nın (yakınlarının) kimler olduğunu ve haklarının ne olduğunu düşündüğü bir hal de Cebrail yeniden nazil oldu, “Allah-u Teala buyuruyor ki: Fedek’i Fatıma’ya ver diye arz etti. Hz peygamber (s.a.a) de Hz. Fatıma’yı çağırarak, Allah-u Teala, Fedek’i sana vermemi emretti diye buyurdular.” Bu yüzden o mecliste Fedek’i Fatıma’ya hediye etti.
Müfessirlerin imamı Ahmed Sa’lebi, Keşf’ul-Beyan tefsirin de Celaluddin Süyuti kendi tefsirinin 4. cildin de, Hafız b. Merduye Ahmed b. Musa, Ebi said Hudri ve Hakim Ebu’l Kasım Haskani’den naklen ve birçok büyük alimlerden nakletmişlerdir bu ayeti (Ve Ati Ze’l-Kurba Hakkahu Ayeti). Peygamber Efendimiz (s.a.a) yaşadığı müddetçe Fedek Fatıma’nın elindeydi, kendi kiraya veriyor ve kirasını üç taksitle alıyordu. Aldığı bu kiradan kendisine ve evlatlarına bir gecelik yetecek kadarını ayırıyor, bir bölümünü Haşimoğulları’nın fakirlerine dağıtıyor, geriye kalanları da diğer yoksullar arasında bölüştürüyordu.
Birçok insan peygamberler miras bırakmazlar demektedirler, oysa Fedek Hz. Fatıma’ya Miras değil Peygamber Efendimiz (s.a.a) Allah’ın emri ile hediye etmiştir. Biz peygamberler miras bırakmayız hadisinin reddedilmişliğine dair birçok delil vardır.
HZ FATIMA’NIN DELİLİ
Allah- Teala bir ayette şöyle buyuruyor: “Süleyman Davud’a varis oldu.”
Zekeriya olayında da şöyle buyurmaktadır: “Katından bana bir veli ver, ki o bana varis olsun, Yakup hanedanına da varis olsun.” Daha sonra Hz. Fatıma şöyle buyurdu: Ey İbn Ebu Kuhafe (Ebu Bekir)! Acaba Allah-u Teala’nın ayetinde mi var ki sen babandan miras alıyorsun da ben babam dan miras alamıyorum? Allah-u Teala’ya büyük bir iftirada bulunuyorsunuz. Ancak bildiğiniz halde kasten mi Allah-u Teala’nın kitabıyla amel etmiyorsunuz ve Kur’an’ı arkanıza atıyorsunuz. Acaba ben Hz. Peygamber’in (s.a.a) kızı değimliyim ki beni hakkımdan mahrum ediyorsunuz? O halde genelde bütün insanlar ve özel peygamberler hakkın da nazil olan bunca miras ayetleri nedir? Bugün kalbimi kırdınız hakkımı gaslettiniz. Ama kıyamette ilahi adalet mahkemesinde sizlerden hakkımı isteyeceğim.
Bu konuşmaların karşısında susarak hemen aynı saatte (Ebu Bekir) minbere çıkarak sadece Fatıma hakkında değil eşi, amcası oğlu, Allah-u Teala ve Resulü’nün (s.a.a) sevgilisi olan Hz. Ali’ye de hakaret etti. Bunu Şia kaynakları deil bütün Sünni kaynakları nakletmektedir. Oysaki Peygamber efendimiz bizzat Allah’ın emri ile Fedek’i Hz. Fatıma’ya vermiştir. Şuan bile bu olayın bey tul mal olduğunu söylüyorlar ve Ebu Bekir doğru yapmış diyorlar ama nedense sizler ilmi bilgisini aldığınız alimlerin hiçbiri sizin söylediğiniz gibi söylemiyor. Beklide hiç burada yazılanları okumamışsınız.
İbn Ebi’ Hadid’in kitabını okumanızı tavsiye ederim. Burada Ebu Bekir Ve Ömer’in sözlerine şaşırılacak sözler vardır ve sadece bu kitap da değil Sünni kitaplarının birçoğun da haksızlıkları ve hak yolu yazmaktadır. Ve sahabenin hatalarını nakletmektedirler.
Peygamber Efendimiz(s.a.a) her zaman buyurmuştur ki ve her kitapta da nazil olmuştur ki her zaman şöyle buyurmuştur: Ali’yi üzen beni üzer, beni üzen, Allah’ı üzer. Yine “size iki emanet bırakıyorum Kur’an ve Ehlibeyt’im ve yine Onları inciten beni incitmiştir; beni inciten ise Allah’ı incitmiştir., Ali’ye eziyet eden, bana eziyet etmiştir.
Ve Buhari Sahih’in c.2 s.118’inde, Müslim Vasiyet kitabının sonunda, Hamidi Cem’un Beyn’es-Sahihayn’de, İmam Ahmed b. Hanbel Müsned’in c.1 s.222’sin de, İbn Ebi’l Hadid Nehc’ül-belağa Şerhinin c.2 s.563’ünde, Kirmani Şerh-u Sahih-i Buhari’de, nevevi Şerh-u Sahihi Müslim’de, İbn Hacer Savaik’te, Kadı Ebu Ali, İmam Gazali ve bir çok Âlim şöyle nakletmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) Veda Haccından döndükten sonra hastalandı ve bir gurup sahabe Peygamber Efendimiz(s.a.a) ziyarete gidince Hz. Peygamber (s.a.a) “BANA KAĞIT KALEM GETİRİN, SİZE BENDEN SONRA ASLA SAPMAYACAĞINIZ ŞEYLER YAZAYIM.” Bazı rivayetlerde de “SİZ BENDEN SONRA İHTİLAFA DÜŞMEYECEĞİNİZ BİRŞEYLER YAZAYIM” Nakledilmektedir.
Ömer ise şöyle dedi: Bırakın bu adamı; şüphesiz o hezeyana kapılmıştır! Allah’ın kitabı bize yeter. Orada bulunan sahabeler ikiye bölündü; bazıları Ömer’i bazıları Peygamber Efendimiz’i savundu ve buda İslam da Peygamber Efendimiz (s.a.a) huzurunda çıkarılan ilk fitne oldu.
Oysaki ne olursa olsun Peygamber efendimizin ağzından çıkan her kelime vahiy yoluyla gelmektedir. Ama Ömer Peygamber Efendimizin vasiyetini engelledi ve Kur’an bize yeter dedi. Bu şu manaya gelmektedir; bizde tıp kitapları mevcuttur doktora gerek yoktur. Kur’an Anca peygamber efendimizle aydınlanır.