Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cafer B. Ebi Talib (1 Kullanıcı)

reyyan34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Eki 2007
Mesajlar
180
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in oğlu. Ebû Tâlib'in Tâlib, Akîl, Câ'fer ve en küçükleri Hz. Ali olmak üzere dört oğlu vardı. Hz. Câfer, Rasûlullah (s.a.s) daha Erkam'ın evine girip İslâm'ı yaymaya başlamadan önce müslüman olmuş; ikinci Hicret kâfilesine katılarak hanımı Esma binti Üveys ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. (İbn Sad, Tabakât, Beyrut, 1376/1957, IV, 34; İbn Abdilber, el-İstiâb, Kahire (t-y), I, 242).

Habeş muhacirlerinin sayısı sekseniki erkek ve on kadına ulaştı. Daha sonra bunlardan otuzdokuz kadarı, bazı Kureyş büyüklerinin İslâm'a girdiği haberi üzerine Mekke'ye geri döndü. Fakat bu haberin asılsızlığı ortaya çıkınca, bazıları gizlice bazıları da Mekkeli müşrik akrabalarının himayesi altında, Mekke'ye girebildiler. (İbn İshak, es-Sîre, Mısır 1355/1936, II, 3-10).

Kureyş müşrikleri, muhacirleri Habeşistan'dan geri çevirmek üzere Abdullah b. Ebi Rabîa ile Amr b. el-Âs'ı değerli hediyelerle Habeşistan'a gönderdiler. Elçiler Habeş Necâşîsi nezdinde müslümanları kötüleyince, Câ'fer b. Ebi Talib müslümanların temsilcisi olarak konuştu ve müşriklere üç soru sorulmasını istedi:

1) Biz Kureyş'in köleleri miyiz? 2) Mekke'de bir cinayet mi işledik ki, zorla iade edilmemizi istiyorlar? 3) Mekke'de mal gasbettik de, üzerimizde başkalarının hakları mı vardır?

Kureyş elçileri bütün bu sorulara olumsuz cevap verdiler. Ancak, puta tapmayı bırakıp İslâm dinine girmelerinin suç olduğunu bildirdiler. Bunun üzerine Necaşî, Câ'fer'e İslâm dini ile ilgili sorular sordu. Hz. Câ'fer, İslâm'ın getirdiği iman, ahlâk ve fazilet esaslarından söz etti. Necaşî'nin isteği üzerine Meryem Suresi'nin* baş tarafından okumaya başladı. Ankebut* ve Rûm* surelerini de okudu. Bu sırada Necaşî'nin gözlerinden yaşlar akıyordu. İstek devam edince, Hz Câfer Kehf* sûresini okudu. Necaşî, kendisini tutamayarak "Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nûrdur ki, Mûsa da, İsa da aynı mesajla gelmiştir." dedi. Hz. Muhammed'in bir peygamber olduğuna kanaat getirdi. Bunu açıkladı ve Müslümanları himaye etti (İbn İshak, es-Sîre, I, 356-362; Ahmet b. Hanbel, H. no:1740, 4400; İbnû'l Esir el-Kâmil, Mısır 1301, II, 37-38; İbn Haldun, Tarih, Mısır 1355/1936, II, 178; İbn Kayyim, Zâdü'l Meâd, Mısır (t.y), I, 301 ).

Câ'fer b. Ebi Tâlib ve arkadaşları hicretin yedinci yılında Habeşistan'dan Medine'ye döndüler. Bu sırada Hz. Peygamber Hayber gazvesinde bulunuyordu. Hayber ganimetlerinden Habeşistan'dan gelenlere de pay verildi (Buhârî, Sahîh, İstanbul 1329, V, 80; Müslim, Sahîh, (Nşr. M. F. Abdülbâki), 1375/1956, IV, 1946).

Hz. Câ'fer, Hicret'in sekizinci yılında vuku bulan Mute gazvesine katıldı ve orada şehit düştü. Mûte, Şam'a yakın bir köy olup, halkı Gassanîlerden ve Rumlar'dan oluşuyordu. Hz. Peygamber, Hâris b. Umeyr'i Şam'a, Gassânî hükümdarına elçi olarak göndermişti. Mûte'den geçerken, vali Şurahbil b. Amr tarafından yakalandı ve Hz. Muhammed'in elçisi olduğu anlaşılınca da şehit edildi. Hz. Peygamber olaya çok üzüldü. Düşmana karşı bir ordu hazırlanmasını istedi. Üç bin kişilik bir ordu hazırlandı. Allah Rasûlü öğle namazından sonra, orduya Zeyd b. Hârise'yi komutan tayin ettiğini o şehit olursa yerine Câ'fer b. Ebi Tâlib'in, o da şehit olursa yerine Abdullah b. Revâha'nın geçmesini bildirdi. (İbn Sa'd, Tabakât, II, 128; İbn İshak, es-Sîre, IV, 15) Düşman hristiyan Arap ve Rumlardan oluşan büyük bir ordu toplamıştı. Ebû Hüreyre şöyle der: "Mute savaşında ben de bulundum. Müşrikleri gördüğümüz zaman onların sayı, silâh, at, atlas, ipek, altın vb. bakımından bizimle karşılaştırılamayacak, karşılarında durulamıyacak derecede olduklarını gördük. Gözüm kamaştı. Çarpışma başlayınca, baş kumandan Zeyd b. Hârise, Hz. Peygamber'in sancağını elinde tutarak ilerledi. Vücudu Rumlar'ın mızraklarıyla delik deşik oluncaya kadar çarpıştı ve sonunda şehit oldu." (İbn İshak, es-Sire, IV,19- 20; İbnü'l Esir, el-Kâmil, II, 236).

Zeyd b. Hârise şehit düşünce, Câ'fer b. Ebi Talib sancağı aldı. Zırhını giyerek atına bindi. Düşmanın ortalarına kadar ilerledi. Kurtulamayacağını anlayınca, önce attan inerek, atını düşmanın yararlanamaması için saf dışı etti. O düşmanla çarpışırken, "Cennet de, ona yaklaşmak da ne güzeldir. Onun şerbetleri tatlı ve soğuktur" diye mırıldanıyordu. Bu sırada düşman tarafından vurulup, bir eli kesildi. Sancağı diğer eline aldı. O da vurulup kesilince, sancağı koltuğunun altına kıstırdı. Aldığı yaralarla yere düştü ve şehit oldu." (İbn İshak, es-Sîre, IV, 20; İbn Sa'd, Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahîh, V, 87).

Abdullah b. Ömer der ki: "Câ'fer b. Ebi Tâlib'i şehitler arasında aradık. Bedeninde doksandan fazla mızrak, ok ve kılıç yarası bulduk." (İbn Sa'd Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahih, V, 87) Hz. Cafer'in iki kolunun da kesilmesi üzerine, şehadetinden sonra Rasûlullah ona Cennet'te iki kanat takıldığını haber vererek şöyle buyurmuştur: "Câfer'i, Cennet'te meleklerle birlikte uçarken gördüm." (Tirmizî, Menâkıb, 69) Bundan sonra, kuş gibi kanatlanıp Cennet'te uçtuğu hadisle sabit olan Câ'fer'e "çok uçan Câfer" anlamında "Câfer-i Tayyâr" lâkabı verilmiştir.
_________________
 

havza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Eki 2007
Mesajlar
61
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
cafer r.a.

cafer r.a.

selam alykum ne güzel yazmışsınız o ne güzel şehittir kanatlı şehit rabbim hepimizi onların şefaatine nail eylesin allaha e. o.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
CAFER B.EBİ TALİB RA.

Cafer İbni Ebi Talib (R.A.), Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın amcası Ebu Talib’in oğludur. Yaklaşık 590 yılında Mekke’de doğmuştur. Hz. Ali (R.A.)’dan on yaş büyüktür.
Ebu Talib’in çocuklarının fazla oluşu sebebiyle geçim sıkıntısı çektiği sırada yükünü hafifletmek üzere Peygamber Efendimiz Hz. Ali (R.A.)’ı, amcası Abbas (R.A.)’da Caferi (R.A.) yanına almıştı. Bu sebeple Cafer (R.A.)’ın gençlik yılları Hz. Abbas (R.A.)’ın yanında geçti. Cafer İbni Talib (R.A.) ilk iman edenlerdendi. İbni İshak’a göre otuzbir insandan sonra iman eden 32. müslümandı. Mekkeli müşriklerin müslümanlara eziyet ve işkenceleri iyiden iyiye arttığında Hanım Esma binti Umeys ile birlikte Habeşistan’a hicret eden ikinci kafileye katıldı ve Peygamberimiz (S.A.V.) tarafından bu kafileye başkan tayin edildi. Onunla Necaşiye mektup gönderilip Efendimiz (A.S.)’ın Necaşi nezdindeki elçisi oldu. Oğlu Abdullah Habeşistanda dünyaya geldi ve orada doğan ilk müslüman olarak anıldı. Kureyş müşrikleri Hicret eden müslümanlara iltica hakkı tanınmaması için Abdullah b. Ebi Rebia ile Amr bin As’ı (ki henüz müslüman olmamıştı) elçi olarak Habeş Kralı Necaşi’ye gönderdiler.
Necaşi ile görüşme
Bu iki elçi yanlarında, krala ve etrafındaki yüksek rütbeli subaylarla, bir kısım devlet büyüklerine sunulmak üzere bir çok hediyeler götürdüler. Gayeleri Necaşi’den, yanına sığınmış olan bu müslümanları kabul etmemesini ve onları tekrar düşmanlarına teslim etmesini rica etmekti. İki elçi bu konuda Necaşi ile konuştular. Tabi bundan evvel diğer devlet büyükleriyle konuşup getirdikleri hediyeleri onlara takdim etmişlerdi. Lakin Necaşi, müslümanlarla bu yeni din hakkında konuşmadıkça, onlardan hiçbirini kendilerine teslim etmeyi kabul etmedi.
Kureyş elçileri Necaşi’nin huzurunda iken müslümanlarda O’ nun yanına getirildiler. Necaşi onlara:
“Kavminizle aranızın açılmasına sebep olan bu din nedir? Halbuki siz ne benim dinime, ne de diğer milletlerden herhangi birinin dinine girdiniz” diye sordu.
Müslümanların sözcüsü Cafer bin Ebi Talib (R.A.) Necaşi’ye hitaben:
“Ey hükümdar! Biz cahil bir kavim idik. Putlara tapar, leş yer, fuhuş yapardık. Akrabalarımızla gidip gelmez komşularımıza kötü davranırdık. Kuvvetli olanlarımız güçsüz olanlarımızı ezerdi.
Yüce Allah (C.C.), bize kendimizden soyunu sopunu, doğruluğunu eminliğini, iffet ve nezahatini çok iyi bildiğimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz bu durumda ve tutumda idik. O peygamber, bizi Allan’a (C.C.), Allah (C.C.)’nun birliğine inanmaya, O’na ibadete bizim ve atalarımızın Allah (C.C.)’dan başka tapına geldiğimiz taşları ve putları bırakmaya davet etti. Doğru sözlü olmayı, emanetleri yerine getirmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlaksızlıktan bizi nehyetti... Biz de O’nu tasdik ettik ve O’na iman ettik. O’nun Allah’dan getirip tebliğ ettiği şeylere tabi olduk... Bu sebepten dolayı kavmimiz bize düşman oldu. Bize saldırdı, işkence yaptı. Allah’a ibadetten vazgeçirip tekrar putlara taptırmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar. Bizi perişan edip çeşitli zulümlere maruz bıraktıklarında bizde senin ülkene sığındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene ve komşuluğuna can attık. Senin yanında zulme, haksızlığa uğramayacağımızı umuyoruz!” dedi.
Necaşi ayetleri okumalarını istiyor
Necaşi sordu:
“Yanınızda Allah’dan indirilen bir ayet var mı ?”
Cafer (R.A.):
“Evet!” deyince Necaşi biraz okumasını istedi.
Bunun üzerine Meryem suresinin baş tarafını okudular. O ilahi kelam okundukça adeta oranın havası değişmişti. Kalpler titredi rikkate geldi. O koskoca salonda Allah (C.C.)’nun kelamı yankılanıyordu. Necaşi kendini tutamadı ve sakalı ıslanıncaya kadar ağladı. Etrafındaki papazlar da ağlıyordu ve o ıslak gözleriyle bakarak dedi ki:
“Vallahi bunlar İsa (A.S.)’ın getirdiği aynı kandilden fışkırmış bir nurdur.” Sonra Kureyşli iki elçiye dönerek:
“Gidiniz ! Allah’a and olsun ki ne onları size teslim ederim, ne de onlara bir kötülük düşünürüm” dedi. Sonra müminlere hitaben:
“Siz ülkemde huzur ve asayiş içinde yaşayın! Kim size ilişirse mahvolmuştur.
Altından bir dağ verseler yinede size işkence edemem. O iki Kureyşli’ye geri verin hediyelerini! Onlara ihtiyacım yok. Allah mülkümü bana verdiğinde benden rüşvet almadı. Ben rüşvet mi alayım? İnsanlar bana hangi konuda geldiyse ben de o konuda onları dinlerim.”
Böylece Cafer bin Ebi Talib (R.A.) bu çok kritik ortamda hayatiyet arzeden önemli meselede büyük bir açıklık ve cesaretle fevkalade bir hitabet ve maharetle islam inançlarını ortaya koyup yurtlarını terketme sebeplerini izah ederek yapmış olduğu savunmayla Kureyş müşriklerinin talep ve iddialarını red ettirmiş iki Kureyş elçisinin eli boş dönmesini sağlamış ve Necaşi’nin mülteci müslümanları himaye etmesini sağlamıştı. Habeş ülkesinde istedikleri yerde ve emin bir surette yaşamaları mümkün olmuştu.
Cafer b. Ebi Talib Bedir Gazvesine katılmamış olmakla beraber kendilerine Hz. Peygamberimiz (S.A.V)’in bu savaşta elde edilen ganimetlerden pay ayırdığı ve Bedir’e katılma şeref ve sevabına sahip olduklarını belirttiği sekiz kişiden birisidir.
Hicretin yedinci yılında Cafer b. Ebi Talib (R.A.) ve arkadaşları Habeşistan’dan Medine’ye döndüler. Bu sırada Efendimiz (A.S.) Hayber Gazvesi’nde bulunuyordu. Doğruca yanına gittiler. Hayberin fethinden hemen sonra Cafer (R.A.)’ı karşısında gören Peygamberimiz: “Hangisine sevineceğimi bilmiyorum. Hayber’ in fethine mi, yoksa Cafer’in gelişine mi? buyurarak O’nu kucaklayıp alnından öptü ve elde edilen ganimetler onaltı arkadaşıyla birlikte O’na pay ayırdı. Ayrıca Mescidi Nebevi’ nin yanında bir yer ayırarak O’nu buraya yerleştirdi.


Selamün Aleyküm, emeğinize sağlık..Allah c.c razı olsun..Hayırlı bayramlar..Selam ve dua ile.
 

anka kuşu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ara 2007
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Emeğinize sağlık kardeşim çok güzel yazmışsınız. Rabbim onların imanından bizlerede nasip etsin inş...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt