Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Burada işimiz ne? (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
BURADA İŞİMİZ NE?


Bir kış günü.
Caminin önü kalabalık.

Köy halkı, misafir ettikleri zatın etrafını sarmış içeri girme hazırlığında.
Başında sarığı, sırtında cübbesi, elinde asası ve hiç eksik olmayan şefkatli bakışları ile bu misafir, adeta köylüleri kucaklıyor. Bakışlarının dokunduğu kişilerin gönlüne, izah edilemeyecek bir sıcaklık akıyor.

Onu bekliyorlardı. Haber göndermişti. Gelecek, onlarla sohbet edecek, dertleşecekti. Hep duyuyorlardı; gittiği yerlerin sanki havası değişiyor, insanların içi diriliyor, tuhaf, tatlı bir huzur kalpleri ısıtıyor...

İşte o şimdi karşılarında... Yörede çok tanınan, kısaca “Gavs-i Bilvanisî” diye söz edilen Seyyid Abdulhakim el-Hüseynî k.s. Hazretleri...

Hava soğuk, etraf karlı. Burası civarın en yüksek köylerinden biri. Köylüler, yaz boyunca tarlalarda çalışıp kışlık tedarik ediyor, kış herşeyi o bembeyaz, kalın örtüsünün altına sakladığında, herkes evinde gelecek baharın ılık günlerini bekliyor.

Ama böyle zamanlarda dağlar bayırlar olmasa da, yürekler bahar çiçekleriyle donanabilir, ebedi bahar ikliminden esen meltemlerle nice umutlara, nice coşkulara yelken açabilirdi.

O, kış geldiğinde çevre köyleri ziyarete çıkardı. Bu ziyaretlerde bir usulü vardı. Köye önceden haber gönderir, kararlaştırılan gün gelince de, yanına birkaç talebesini alarak yola çıkardı.

Köye vardığında doğruca camiye gider, orada sohbete başlardı. Sonra eller kenetlenir, pişmanlıklar, güzel yarınlara dair umutlar yüreklerden kelimelere akar, tevbeler yapılırdı. Akşama kadar camide kalırdı. Akşam olunca da köylülerden davet eden birisine misafir olurdu. Ertesi sabah, köylüler farklı bir coşkuyla camiye gelir, Gavs Hazretleri de teşrif eder, teveccühe otururlardı.

İşte bu sefer de öyle oldu. Gavs Hazretleri, misafir kaldığı evden ayrıldı, caminin önüne geldi. Herkes çoktan toplanmıştı bile. Tam o esnada bir ağlama sesi duyuldu. Dönüp baktıklarında, iki kişinin koltuğunda zorla yürüyen yaşlı bir adamın yaklaştığını gördüler.

Yüzon yaşlarında olduğu söylenen bu adam, aynı zamanda köyün ağası. Gavs Hazretleri’nin önüne kadar geldi. Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da başına, dizlerine vurarak şunları söylüyordu:

- Ahh kurban olayım. Siz niye zahmet edip buraya kadar geldiniz? Aslında biz gelmeliydik! Ahh kurban olduğum ahhh!..

Gavs Hazretleri bir an durdu, başını kaldırdı, ağaya şöyle dedi:

- Ağa! Ben Rasulullah s.a.v.’in korkusundan geldim. Haşr meydanında Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle soracak: “Ey şeyhler, ey alimler, ey hocalar! Niçin tebliğ etmediniz? Niçin vazifenizi yapmadınız? Neden benim ümmetim cezaya çarptırılıyor?” Biz ise şöyle cevap vereceğiz: “Canım sana kurban olsun ya Rasulallah! Biz vazifemizi yerine getirmek için cami yaptık, medrese yaptık. İnsanların bir kısmı geldi, onlarla ilgilendik. Diğerleri ise gelmedi.” Bu sefer Rasulullah s.a.v. şunu soracak: “Peki siz niçin onlara gitmediniz? Köy köy, mahalle mahalle, kapı kapı niye gezmediniz?..” İşte Ağa! Ben de mecbur kaldım, Rasulullah s.a.v.’in korkusundan böyle bir kış günü size geldim...

Herkes ağlıyordu. Camiye girildi...

* * *

Bu menkıbe bize bir şeyler söylemiyor mu? Bazı hakikatleri haykırmıyor mu? Ne dersiniz?

Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in mahşer gününde soracağı bu soruya, sadece Gavs k.s. Hazretleri mi muhatap?

Değil elbette. Tebliğ hizmetinin içinde bulunan herkes, iman nimetine kavuşmuş her insan, sorumlu olacak. Hepimiz kabiliyet ve imkanlarımıza göre hesaba çekileceğiz.

Dönüp bir kendimize bakalım; bize ikram edilmiş imkanları düşünerek Allah(cc) ve Rasulü huzurunda mahkemeye çıkarıldığımızı bir düşünelim.
İlim verilmiş olanlarımıza, “İlminizin gereği gibi amel ettiniz mi?”, “Hakikatleri, yaşayarak insanlara anlattınız mı?” diye sorulduğunda cevabımız ne olacak?

İnsanların itimadını elinde bulunduranlarımız, vakıf-dernek gibi hizmetlerde, hele de bunların heyetlerinde bulunanlarımız bu sorulara ne kadar hazırlıklı?..

“Size yönlendirilen gönüllere gereğince rehberlik yaptınız mı?”
“Önünüze serilen imkanları, yetkileri gerçekten insanların hizmetinde kullandınız mı?”

“Bu imkan ve yetkileri veriliş gayesine göre mi, yoksa benliğinizi tatmin için mi kullandınız?”

“İnsanları Hakk’a hakikate götüren bir zemin, bir köprü oldunuz mu?”
“Yoksa size bahşedilen bu güvenin, bu imkanların sağladığı prestij ve güçle nefsinizi mi tatmin ettiniz?”

“Gayreti, kabiliyeti olan insanların önünü açtınız mı? Onları hizmete kazandırmak için benliğinizden vazgeçtiniz mi?”

“Bu itimada layık olmak için alçak gönüllülükle istişareler yaptınız mı?”
Bu sorulara ne cevap vereceğiz? Sahi, alnımız ak, vicdanımız temiz mi? Hangi cevapları hazırlıyoruz?

Evet; içimizde din ve iman konusunda güven ve saygı duyulanların sorumluluğu daha ulvi ve daha hassas. Allahu Tealâ, kalplere sevgi koymuş, yönlendirmiş ve söylenecek sözü, gösterilecek işi yapmaya hazır hale getirmiş. Bu öyle büyük bir nimettir ki, maldan-mülkten, en kuvvetli iktidardan daha hayırlıdır. O halde bunun gereğini yerine getirmek için dertlenmemiz gerekmez mi?

Artık nimet elimizden alınmadan gereğini yerine getirelim. İnsanların üzerimizde hakkı var. Mahşer gününde, yukarıda Gavs Hazretleri’nin buyurduğu gibi, bu hakkı bizzat Rasul-i Ekrem s.a.v. ümmeti adına isteyecek.

O köylüleri ağlatan bu sorgulama, bizim kalbimizi de titretiyor mu?..

www8mv.jpg
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
selamün aleyküm...

Allah razı olsun paylaşımınız için.

Ne mutlu bize ki , bencilliğin hiçbir şekli dinimizde kabul görmüyor.
Rabbimizin verdiği her nimete şükür ediyorken , bilginin şükrünü de öğreterek yapacağız.


Sorgu için huzura çıktığımız günde Kendisinin karşısında mahçup olmamamız için , İslamiyetin en kutsal vazifesini , TEBLİĞ vazifesini layıkıyla yapabilmeyi Rabbimiz hepimize nasip etsin.

Allaha emanet olun.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
selamün aleyküm...

Allah razı olsun paylaşımınız için.

Ne mutlu bize ki , bencilliğin hiçbir şekli dinimizde kabul görmüyor.
Rabbimizin verdiği her nimete şükür ediyorken , bilginin şükrünü de öğreterek yapacağız.


Sorgu için huzura çıktığımız günde Kendisinin karşısında mahçup olmamamız için , İslamiyetin en kutsal vazifesini , TEBLİĞ vazifesini layıkıyla yapabilmeyi Rabbimiz hepimize nasip etsin.

Allaha emanet olun.

Aleykümselam GEVHER herkez bu kadar ince düşünse heryer güllük gülistanlık olur her yaptığımız şeylerden o kadar ince hesaplara çekileceğiz ki aslında bu yazı okadar çok şeyler anlatıyorki ürpermemek elde değil Rabbim bizleri rahmetinle yargılasın inş AMİN :a17:
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt