BUĞZ VE MUHABBETTE ÖLÇÜ
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Hakiki bir müminin buğzu, nefreti ve öfkesi de, hiç şüphesiz Allah içindir. Ölçüsü, onun rızasıdır, aykırı bir harekette bulunmaz. Ama Allahın rızasını gözetmeyen insanların kriteri ise, daima kendi menfaatleridir. Dolayısıyla menfaat ve çıkarlarıyla uyuşmadığı zaman, herkesten, bahusus müminlerden nefret ederler. Bu hususta Kuran-ı Kerim müminleri şöyle ikaz etmektedir:
Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar, size şer ve fesat yapmakta hiç kusur etmezler; size sıkıntı verecek şeyleri arzu ederler. Muhakkak ki, onların kin ve buğzları ağızlarından taşıp meydana vurmuştur. Göğüslerinde gizlemekte oldukları düşmanlık ise, daha büyüktür. S. Al-i İmran, 118...
Yine Cenab-ı Hakk, onların müminlere karşı nefretle dolu oluşlarına mukabil:
Biz onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin bıraktık. S. Maide, 64 beyanı ile kendi aralarındaki dostluk ve beraberliği içlerinden çekip almıştır...
Demek ki, müminler arasında buğzun yeri yoktur. Sevgide olduğu gibi, buğz da yalnızca Allah için yapılmalı ve ölçüyü kaçırmamaya azami dikkat gösterilmelidir. Bu husustaki ölçü ise, bir hadis-i şerifte şöyle bildirilmektedir:
Sevdiğin kimseyi ifrata kaçmadan bir ölçü dairesinde, kararınca sev; çünkü günün birinde, sevmediğin biri olabilir. Sevmediğin bir kimseye de, buğzetmek ve onun aleyhinde bulunmakta itidali elden bırakma. Zira bu kimse, bir gün senin canciğer dostun olabilir. Tirmizi, Muhtarul-Ehadis, H. no 45 ...
İşte muvazene altına alınmış sevgi ve buğz, Allahın rızası istikametinde yapılabilirse, dünyada huzur getirmesinin yanında, uhrevi neticeleriyle de insanın ebedi kurtuluşuna vesile olabilir. Zira Kişi, sevdiği ile beraberdir. Hadis-i Şerif, Tirmizi
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Hakiki bir müminin buğzu, nefreti ve öfkesi de, hiç şüphesiz Allah içindir. Ölçüsü, onun rızasıdır, aykırı bir harekette bulunmaz. Ama Allahın rızasını gözetmeyen insanların kriteri ise, daima kendi menfaatleridir. Dolayısıyla menfaat ve çıkarlarıyla uyuşmadığı zaman, herkesten, bahusus müminlerden nefret ederler. Bu hususta Kuran-ı Kerim müminleri şöyle ikaz etmektedir:
Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar, size şer ve fesat yapmakta hiç kusur etmezler; size sıkıntı verecek şeyleri arzu ederler. Muhakkak ki, onların kin ve buğzları ağızlarından taşıp meydana vurmuştur. Göğüslerinde gizlemekte oldukları düşmanlık ise, daha büyüktür. S. Al-i İmran, 118...
Yine Cenab-ı Hakk, onların müminlere karşı nefretle dolu oluşlarına mukabil:
Biz onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin bıraktık. S. Maide, 64 beyanı ile kendi aralarındaki dostluk ve beraberliği içlerinden çekip almıştır...
Demek ki, müminler arasında buğzun yeri yoktur. Sevgide olduğu gibi, buğz da yalnızca Allah için yapılmalı ve ölçüyü kaçırmamaya azami dikkat gösterilmelidir. Bu husustaki ölçü ise, bir hadis-i şerifte şöyle bildirilmektedir:
Sevdiğin kimseyi ifrata kaçmadan bir ölçü dairesinde, kararınca sev; çünkü günün birinde, sevmediğin biri olabilir. Sevmediğin bir kimseye de, buğzetmek ve onun aleyhinde bulunmakta itidali elden bırakma. Zira bu kimse, bir gün senin canciğer dostun olabilir. Tirmizi, Muhtarul-Ehadis, H. no 45 ...
İşte muvazene altına alınmış sevgi ve buğz, Allahın rızası istikametinde yapılabilirse, dünyada huzur getirmesinin yanında, uhrevi neticeleriyle de insanın ebedi kurtuluşuna vesile olabilir. Zira Kişi, sevdiği ile beraberdir. Hadis-i Şerif, Tirmizi