KırıkGitar
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 20 Eyl 2008
- Mesajlar
- 14
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Bugün anneler günü…
Bugün sen düştün aklıma, her zamankinden daha fazla. Çektiğin acılar, sıkıntı ve kederler; bir-bir yıldırım misali düştü hatırıma. Gözlerimden akan her damla yaş, “Anne” diye yansıdı yüreğimin tâ derûnî köşelerine.
Ellerinde okşadığın başımı,
Kavradım; anneliğini ve aşkından olan aşkını!
Ellerinin, gönülden, sevgiden ve yürekten okşadığı saçlarıma; aklar düşse de halen, sana aç ve sana muhtacım, her zamankinden en fazla. Ne kadar da alışmıştım “oğlum” deyişine. Hasta olduğum geceler, başımdan ayrılmayıp, gözyaşı dökerek inlediğin ve acı çektiğin geceler yakıyor beni. Ağlatıyor… Bu şefkat timsaline hayret edip, gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Çocuktum, muhtaçtım ve aciz, biçareydim. Yüreğime, sağanak-sağanak şefkat yağan sen vardın. Acizliğimi sen giderdin. Kol, kanat ve sevgi gerdin üzerime tüm acılarıma karşı. Sen vardın gözyaşlarımı akıtan göz bebeklerimin; en derininde bana tebessüm eden. Beni, kayıtsız-şartsız seven ve merhametin ne olduğunu bana öğreten sendin. Bilmediklerimi senden örendim, bilginin sırrını çözdüm. Takvayı senden aldım. İlk bakışta, anlamsız, fakat anlam ifşâ eden eylemlerin vardı: Namaz derdi Rabbimiz buna. Kıyam, rükû, secde… Böyle öğrendim senden. Annelerin kim olduğu sorusuna cevap oldun: “Cennetin, filbahrî çiçeği misali ayaklarının altına serilen” mübarek ve sevgi abidesi olduklarının farkına vardım. Efendimiz'in (a.s.m) buyurduğu anne buymuş, er-geç anladım. Seni sevdim, çünkü özgür (özü-gür) oldum. Yani, hem sevdim, hem de sevildim. Tutku denilmezdi buna; bu bambaşka bir şeydi. Kelimelerin aciz kalıp, duyguların anlatamadığı ve algı dışına bıraktığı bir sevda. Belki de; nâ-mütenahi…
Beyaz zambağın içinde tuttuğu o sır,
Şefkat timsali, anne’ymiş bunca asır.
Arındım, arındırıldım. Önce, bildim, sonra tanıdım, daha sonra koklayıp anladım. Evet, anlamıştım, bunun apayrı bir şey olduğunu. Ve sonra; özümü, sözümü, yüzümü sana çevirdim, sadece sana… Yüreğine fıtrat kalemi ile bu şefkat döşeyene kurban olayım. Kavrayışın, yanında yaya kaldığı bir aşkından gelen şefkattir bu. Ey anneciğim! Şimdi, her zamankinden daha fazla muhtacım sana. Hepsini özledim, yanımda olmasan da. Hayallerimin karanlık dehlizlerinin, tozlu sayfalarına daldım, kurtar beni. Tut elimden…
Anneler günün mübarek, duan yüreğimin sensiz kalan yerlerine ek olsun. Ve an âlası “Aşk olsun”…Hem de bir ömür boyu bana yetsin.
Gözü yaşlı ve gârip oğlun: Ferhat…
Ferhat BENEK
Bugün sen düştün aklıma, her zamankinden daha fazla. Çektiğin acılar, sıkıntı ve kederler; bir-bir yıldırım misali düştü hatırıma. Gözlerimden akan her damla yaş, “Anne” diye yansıdı yüreğimin tâ derûnî köşelerine.
Ellerinde okşadığın başımı,
Kavradım; anneliğini ve aşkından olan aşkını!
Ellerinin, gönülden, sevgiden ve yürekten okşadığı saçlarıma; aklar düşse de halen, sana aç ve sana muhtacım, her zamankinden en fazla. Ne kadar da alışmıştım “oğlum” deyişine. Hasta olduğum geceler, başımdan ayrılmayıp, gözyaşı dökerek inlediğin ve acı çektiğin geceler yakıyor beni. Ağlatıyor… Bu şefkat timsaline hayret edip, gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Çocuktum, muhtaçtım ve aciz, biçareydim. Yüreğime, sağanak-sağanak şefkat yağan sen vardın. Acizliğimi sen giderdin. Kol, kanat ve sevgi gerdin üzerime tüm acılarıma karşı. Sen vardın gözyaşlarımı akıtan göz bebeklerimin; en derininde bana tebessüm eden. Beni, kayıtsız-şartsız seven ve merhametin ne olduğunu bana öğreten sendin. Bilmediklerimi senden örendim, bilginin sırrını çözdüm. Takvayı senden aldım. İlk bakışta, anlamsız, fakat anlam ifşâ eden eylemlerin vardı: Namaz derdi Rabbimiz buna. Kıyam, rükû, secde… Böyle öğrendim senden. Annelerin kim olduğu sorusuna cevap oldun: “Cennetin, filbahrî çiçeği misali ayaklarının altına serilen” mübarek ve sevgi abidesi olduklarının farkına vardım. Efendimiz'in (a.s.m) buyurduğu anne buymuş, er-geç anladım. Seni sevdim, çünkü özgür (özü-gür) oldum. Yani, hem sevdim, hem de sevildim. Tutku denilmezdi buna; bu bambaşka bir şeydi. Kelimelerin aciz kalıp, duyguların anlatamadığı ve algı dışına bıraktığı bir sevda. Belki de; nâ-mütenahi…
Beyaz zambağın içinde tuttuğu o sır,
Şefkat timsali, anne’ymiş bunca asır.
Arındım, arındırıldım. Önce, bildim, sonra tanıdım, daha sonra koklayıp anladım. Evet, anlamıştım, bunun apayrı bir şey olduğunu. Ve sonra; özümü, sözümü, yüzümü sana çevirdim, sadece sana… Yüreğine fıtrat kalemi ile bu şefkat döşeyene kurban olayım. Kavrayışın, yanında yaya kaldığı bir aşkından gelen şefkattir bu. Ey anneciğim! Şimdi, her zamankinden daha fazla muhtacım sana. Hepsini özledim, yanımda olmasan da. Hayallerimin karanlık dehlizlerinin, tozlu sayfalarına daldım, kurtar beni. Tut elimden…
Anneler günün mübarek, duan yüreğimin sensiz kalan yerlerine ek olsun. Ve an âlası “Aşk olsun”…Hem de bir ömür boyu bana yetsin.
Gözü yaşlı ve gârip oğlun: Ferhat…
Ferhat BENEK