seng-i mezar
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 25 Mar 2009
- Mesajlar
- 8
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 50
“bu ümmetin ihtiyacı meal mi? İlmihal mi?
Son zamanlarda çeşitli kampanyalarla, itikad fıkıh hadis vb. islami ilimlerden yoksun gençlerimize direk kur'ân'a muhatap olun ikazı ile ve işareti ile çeşitli vesilelerle meal okumaları salık verildiğini üzülerek görmekteyiz.
Kısa yoldan Kur'ân ile haşır neşir olmak az zamanda Kur'ân dan çok ayet bilmek gibi hevesleri iyi niyetli gayretler olarak hoş görsek te hakikatte bu tür meal okumaları bizi farklı istikametlere çekmektedir.
Okuduğunuz meal Kur'ân’ın bizzat kendisi değil bilakis tercüme eden zatın Kur'ân dan anladığıdır.
Arapça lafız özellik ve zevkini zaten bir mealde görmek imkânsızdır. (S.Kutup Tefsiri Fizilalin Arapçasını Edebi zevkle okuduğunuz halde Türkçeye baktığınızda bu zevkten mahrum kalıyorsunuz.) Günümüzden 100-200 sene evveline baktığımızda ümmetin meal yerine tefsire önem verdiğini görmemiz konuya açıklık getirir sanırım.
İtikadi zemini sağlam olmayan, hadis bilgisi olmayan fıkıh bilgisi olmayan tefsir bilgisi olmayan bir gencin sadece Türkçe olduğu için ulaşabildiği bu tarz mealler demin dediğim gibi tercüme edenin -ne kadar iyi niyetle yapılmış olursa olsun- kendi fikriyatının izahıdır. Zaten ilmi bir kesbiyeti olmayan gencimiz de bu meali Kur'ân olarak kabul edecek ve o tercümanın fikriyatı Kur’ân a dönüşecek. Asıl tehlike buradadır. Dolayısıyla biz burada şu soruyu sormalıyız;
“bu ümmetin ihtiyacı meal mi? İlmihal mi?
Bu ümmet bir problemi olduğunda müftü ve hoca efendilere gider ve sorununu anlatır ve derdine çare bulurdu. Direk Kur’ân’a başvurmazdı. Ya da Kur’ân da var mı? Sanki İslam sadece Kur’ân dan ibaretmiş gibi, hadis-i şerifler gibi tuhaf sorular sormazdı. "evvel yoğ idi iş bu rivayet yeni çıktı" derya ziya paşa iş bu kavilden.
Ümmetin zihnindeki âlim imajı televizyonlarda zedelendi, gerekli gereksiz her mesele tartışılarak çürütüldü maalesef. Sonunda da nasıl olsa en muteber kaynaklarda da zayıf hadisler var o zaman haydi Kur’ân’ a deyip zaten neye nasıl inanacağını bilmeyen ümmet o meal yazarları ve kuran merkezli söylemcilerin Kur'ân dan anladıklarına inanmaya mecbur edildi.
İlla meal okuyacaksak o zaman Ebubekir Sifil hocanın Rihle'nin 4. Sayısında yazdığı “Muradullah mı? Meal yazarının Kanaati mi?” Başlıklı makalesinin sonunda yer verdiği şu tavsiyeleri dikkate alarak meal okuyalım.
1-Meal okumadan önce Ehl-i sünnet itikadını sağlam kaynaklardan eksiksiz öğrenmelidir.
2-Meal yazarının Ehl-i sünnet olmasına ve meal yazacak kudret ve birikime sahip olmasına dikkat edilmelidir.
3-Okuduğu şeyin Allah c c Kelamı değil meal yazarının Allah cc kelamından anladığı şey olduğunu her zaman hatırında tutmalıdır.
4-Okuduğu şeyin Kur'ân'ın lâfzî özelliklerini yansıtmadığını mana özelliklerini ise kısmen yansıttığını bilmelidir.
5-Meal okumalarından elde ettiği bilginin Kur'ân'ın sadece yüzeysel olarak muhtevasını yansıttığını ve mutlaka geniş çaplı muteber bir tefsiri ciddi bir biçimde mütalaa etmesi gerektiğini bilmelidir.
Son zamanlarda çeşitli kampanyalarla, itikad fıkıh hadis vb. islami ilimlerden yoksun gençlerimize direk kur'ân'a muhatap olun ikazı ile ve işareti ile çeşitli vesilelerle meal okumaları salık verildiğini üzülerek görmekteyiz.
Kısa yoldan Kur'ân ile haşır neşir olmak az zamanda Kur'ân dan çok ayet bilmek gibi hevesleri iyi niyetli gayretler olarak hoş görsek te hakikatte bu tür meal okumaları bizi farklı istikametlere çekmektedir.
Okuduğunuz meal Kur'ân’ın bizzat kendisi değil bilakis tercüme eden zatın Kur'ân dan anladığıdır.
Arapça lafız özellik ve zevkini zaten bir mealde görmek imkânsızdır. (S.Kutup Tefsiri Fizilalin Arapçasını Edebi zevkle okuduğunuz halde Türkçeye baktığınızda bu zevkten mahrum kalıyorsunuz.) Günümüzden 100-200 sene evveline baktığımızda ümmetin meal yerine tefsire önem verdiğini görmemiz konuya açıklık getirir sanırım.
İtikadi zemini sağlam olmayan, hadis bilgisi olmayan fıkıh bilgisi olmayan tefsir bilgisi olmayan bir gencin sadece Türkçe olduğu için ulaşabildiği bu tarz mealler demin dediğim gibi tercüme edenin -ne kadar iyi niyetle yapılmış olursa olsun- kendi fikriyatının izahıdır. Zaten ilmi bir kesbiyeti olmayan gencimiz de bu meali Kur'ân olarak kabul edecek ve o tercümanın fikriyatı Kur’ân a dönüşecek. Asıl tehlike buradadır. Dolayısıyla biz burada şu soruyu sormalıyız;
“bu ümmetin ihtiyacı meal mi? İlmihal mi?
Bu ümmet bir problemi olduğunda müftü ve hoca efendilere gider ve sorununu anlatır ve derdine çare bulurdu. Direk Kur’ân’a başvurmazdı. Ya da Kur’ân da var mı? Sanki İslam sadece Kur’ân dan ibaretmiş gibi, hadis-i şerifler gibi tuhaf sorular sormazdı. "evvel yoğ idi iş bu rivayet yeni çıktı" derya ziya paşa iş bu kavilden.
Ümmetin zihnindeki âlim imajı televizyonlarda zedelendi, gerekli gereksiz her mesele tartışılarak çürütüldü maalesef. Sonunda da nasıl olsa en muteber kaynaklarda da zayıf hadisler var o zaman haydi Kur’ân’ a deyip zaten neye nasıl inanacağını bilmeyen ümmet o meal yazarları ve kuran merkezli söylemcilerin Kur'ân dan anladıklarına inanmaya mecbur edildi.
İlla meal okuyacaksak o zaman Ebubekir Sifil hocanın Rihle'nin 4. Sayısında yazdığı “Muradullah mı? Meal yazarının Kanaati mi?” Başlıklı makalesinin sonunda yer verdiği şu tavsiyeleri dikkate alarak meal okuyalım.
1-Meal okumadan önce Ehl-i sünnet itikadını sağlam kaynaklardan eksiksiz öğrenmelidir.
2-Meal yazarının Ehl-i sünnet olmasına ve meal yazacak kudret ve birikime sahip olmasına dikkat edilmelidir.
3-Okuduğu şeyin Allah c c Kelamı değil meal yazarının Allah cc kelamından anladığı şey olduğunu her zaman hatırında tutmalıdır.
4-Okuduğu şeyin Kur'ân'ın lâfzî özelliklerini yansıtmadığını mana özelliklerini ise kısmen yansıttığını bilmelidir.
5-Meal okumalarından elde ettiği bilginin Kur'ân'ın sadece yüzeysel olarak muhtevasını yansıttığını ve mutlaka geniş çaplı muteber bir tefsiri ciddi bir biçimde mütalaa etmesi gerektiğini bilmelidir.