Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bu muazzam nizamı yaratan zamanı geldiğinde yıkacak (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bu muazzam nizamı yaratan

zamanı geldiğinde yıkacak

Rabbimiz kendisini kullarına tanıtmak istiyor:
"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'tır. O'nun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O hâlde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?" (Yunus, 10/3)
Koskoca gökler ve o göklerde direksiz dayanaksız duran kubbeler, hiçbir yere bağlı değil, ne zincir ne de ona benzer bir şey yok. Yıldızlar, gezegenler birbirine çarpmadan, bir nizam ve düzen ile hiç aralıksız dönmektedirler. Güneş, ay onlar da bir hesap ile dönmektedirler, öyle bir hesap ki, zerre miktar şaşmaz bir hesap. Allah'ımız ne kadar büyüktür ki; bu kadar büyük göklerin idaresi, bütün kâinatın tedbiri yed–i kudretindedir.
Kâinat yaratıldığı günden bu yana, kâinattaki bu muazzam düzenin işlemesinde hiç hata yapmadı, bundan sonra da yapmayacak. Çünkü O Hakîm'dir. Hakîm ne yaparsa yerinde yapar. O Hakîm, tedbir üzerine kâinatı yaşatmaktadır. Gün gelecek kendisi murad edecek ve kâinat yıkılacak ve tebdil edecek ve şu âyet–i celilenin sırları meydana gelecek.
"Yer başka bir yer, gökler de (başka gökler) hâline getirildiği, (insanlar) bir ve gücüne karşı durulamaz olan Allah'ın huzuruna çıktıkları…" (İbrahim, 14/48)
Gözümüzün önünde duran böyle büyük azametli bir manzarayı yaratan, sevk ve idare eden sonra da yılacak olan Allah Celle Celaluhu'nu çok iyi bilmeye, O'na kâmil mânada kulluk etmeye ve böylece varlık maksadımıza ulaşmaya çalışalım inşallah…

Onun âli ve ashabı
mânevî güneşlerimizdir
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âli ve ashabı sonra gelenler için uyulan güneşlerdir. Burada anlatmak istenilen güneş şudur. İnsan bir yere gideceği ya da bir iş yapacağı zamanı seçerken gecenin karanlığını seçmez. Ne zamanı seçer? Güneşin doğup her tarafı aydınlattığı zamanı seçer. Güneş dünyamızı aydınlattığı zaman, kişi güneşin aydınlatmasından istifade ederek, istediği yere gider. İş yapacak olan da güneşin ışığından istifade ederek işini yapar. Kimi var güneşin ışığından istifade ederek gideceği yere gider, kimi var yapacağı işi güneşten gelen aydınlıkta yapar. Her iki durumda da güneş kişiye rehber olmuştur. İnsan bu işlerini yaparken güneşe tâbi olmuş oluyor. Güneş maddî plandaki dünyamızı aydınlatıyor.
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âli ve ashabı mâneviyatımızı, mânevî yollarımız olan şeriat ve tarikat yollarını aydınlatıyor. Mânevî güneşlerimiz olan Efendimizin âli ve ashabına uymakla amacımıza ulaşmış oluyoruz. Onların yolundan başka yol karanlıktır, onların aydınlığından başka aydınlık yoktur. Rabbimiz ne buyuruyor:
"O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar iman etmiş olanlara diyecekler ki: Bize bakınız, nurunuzdan bir parça ışık alalım…" (Hadid, 57/13)

Şimdi teheccüd var,
yarın pişmanlık
Yarın o büyük günde mahşer halkına nida edilecek:
"Bugün Allah'ın fazl–u keremine kimin nail olacağı ortaya çıkacak." Daha sonra şöyle bir nida daha yapılacak:
"Teheccüd namazı kılanlar ayağa kalksın." Bu nida üzerine çok az sayıdaki insan ayağa kalkacak. Demek ki milletin çoğunluğu geceleri uyumuş, oyun ve eğlenceye dalmış teheccüdü ihmal etmiş, kılmamış.
Hesaplar görülmeye başlandığı zaman, çok çetin bir muhasebe yapılacak. Bu muhasebe çok çetin ve zorlu geçecek, ancak iyi kullar için bu muhasebe bir namazın vakti kadar olacak. Kötü kullar içinse, elli bin sene sürecek. O günde Allah dostları, Efendimizin sancağı altında bulunacak, birbirleri ile konuşacak, muhabbet edecek, birlikte sevinecekler. Ya Rabbi! Cümlemizi onlardan eyle. Âmin.
Beyazid–i Bestâmî Kuddise Sırruhu Hazretlerine "Seyyidü'l–Arifin" yanı sriflerin efendisi denilmiştir. Cüneyd–i Bağdâdî Kuddise Sırruhu Hazretlerine de "Seyyidü't–Taife" yani evliyaullah taifesinin efendisi denilmiştir.
Cüneyd–i Bağdâdî Hazretlerini vefatından sonra rüyada görürler ve ona sorarlar:
"Mevlâ Teâlâ sana nasıl muamelede bulundu?"
"İbareler eridi, işaretler de yok oldu. Ancak gecenin içinde kıldığımız rekâtçıklar bize menfaat sağladı."
Demek ki ibadet de ibadet, başka yok. Sonra öyle bir gün gelecek ki, bize fırsat tanınsa da iki rekât namaz kılabilsek. Nerede dünya günleri, geri gitme imkânım olsa da namaz kılsam…

Her zorba yaptığının
karşılığını görecek
Şu insanı anlamak mümkün değil. Bir bakıyorsun ki, utanmadan, korkmadan, kalkıp Allah'ın, Kur'an'ın aleyhine konuşuyorlar. Hiç düşünmüyorlar ki, bu dünyanın âhireti de vardır. Bu toprağın üstünün bir de altı var. Bir gün gelecek ki, bir daha geri dönüşü olmamak üzere kendilerini mezarda bulacaklar.
Bir vakit Emevî halifelerinden Velid bin Abdülmelik vardı. Bu halife bir vakit Kur'an ile istihare yapmak istedi. Yaptığı istiharesinde İbrahim sûresinin şu âyet–i celilesi çıktı:
"Ve Peygamberler fetih istediler. Her zorba inatçı da hüsrana uğradı." (İbrahim, 14/15)
Velid bin Abdülmelik bu çıkan âyete çok kızdı, hatta o kadar ileri gitti ki, "Bana niye müjdeli âyet gelmedi!" diye Kur'an'ı parçaladı, attı ve dedi ki:
"Her zorba ve inatçıyı sen mi tehdit ediyorsun? İşte benim, inatçıyım ve cebbarım. Haşr gününde Rabbine geldiğin vakitte, beni Velid parçaladı de."
Cahil cesurdur, derler. Çok zaman geçmeden Velid öldürüldü. Velid'i öldürenler kellesini sarayın kapısının önüne astılar. Onu öldüren, kendi akrabası çıktı.
İşte Velid örneği. Mevlâ Teâlâ'ya karşı yiğitlik söker mi? Sökmez. Ey gafil beyinsizler, kimin verdiği nimetlerle kime yiğitlik taslıyorsunuz? Allah'ın yakalaması çok çetin ve zorludur, seni derhal, hemen yakalar. Bakınız Sûre–i Mü'min'de ne buyruluyor:
"Onlardan evvel Nuh kavmi peygamberlerini yalanlamıştı. Onlardan sonraki gruplar da yalanlamışlardı. Ve her kavim peygamberlerine azmetmişlerdi, onu yakalayıversinler diye ve bâtıl ile mücadele de bulunmuşlardı, onunla hakkı gidermek için. Sonra onları yakaladım. Artık cezalandırmam nasıl oldu bir düşünülmeli." (Mü'min, 40/5)
Mevlâ Teâlâ'yı gücendirmeye gelmez. O'nunla iyi geçinmeye çalışalım. Allahu Teâlâ'yı tanımayan nefislerimize uymayalım, nefsimizin istediği istikametten gitmeyelim. Ya Rabbi! Nefsimiz bize sevmediğin bir işi yaptıracağı zaman sen bize yardım et.





KÖŞE YAZISI

imam gazâlî



Allah’tan gerçek mânada hâyâ edenler

Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdular:
"Sizin adınıza en çok korktuğum iki şey var. Bunlar aşırı emeller beslemek ve nefsin azgın ihtiraslarına kapılmaktır. Aşırı emeller beslemek, mü'mine âhireti unutturur, nefsin doyumsuz ihtiraslarına kapılmak ise, insanları haktan saptırır."
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz yine bir başka hadis–i şeriflerinde şöyle buyurdular:
"Şu üç şey, üç şeye yol açar:
1–Bütün benliği ile dünyaya sarılan, ötesinde zenginlik olmayan bir fakirlikle,
–Dünya için hırslanan, bitmez bilmeyen bir meşguliyetle,
–Dünya için cimrilik eden, beraberinde hiç zenginlik olmayan hüzünle karşılaşır."
Rivayet edilmiştir ki: Sahabe–i kiramdan Ebü'd–Derdâ Radıyallahu Anh Humus halkına şöyle seslenmiştir:
"Ey Humus halkı! Oturamayacağınız kadar çok binalar yapmaktan, ulaşılması mümkün olmayan emeller beslemekten, yiyeceğinizden çok varlık ve servet biriktirmekten utanmıyor musunuz?
Sizden önce gelip geçenler de büyük binalar yükseltmişlerdi, çok servetler yığmışlar ve uzak vadeli emeller peşinde koşmuşlardır. Fakat kurdukları binalar mezarları olmuş, uzak vadeli emellerinde hayal kırıklığına uğramış ve yığdıkları servetler de hiçbir işlerine yaramamıştır.
Abdullah ibn Ömer Radıyallahu Anhüma şöyle demiştir:
"Sabahladığın zaman "Akşam ne yapacağım?" diye düşünme. Akşamı bulunca da "Yarın ne olacak?" diye endişelenme. Yaşarken ölümün için, sıhhatli iken hasta olacağın günlerin için tedbirini al; çünkü yarın adının ne olacağını bilemezsin."
Şöyle bir rivayet ulaşmıştır:
Peygamberimiz ashabı ile sohbet ederken onlara:
"Hepiniz cennete girmek istiyor musunuz?" diye sorar. Ashab:
"Evet, ya Resûlallah" der. Bunun üzerine Resûlullah onlara:
"Kendinizi uzun vadeli emellere kaptırmayın ve Allah'tan gerçek mânada hayâ edin." Ashab:
"Biz zaten Allah'tan hayâ ediyoruz." dediler. Bunun üzerine Efendimiz onlara:
"Bu sizinki gerçek mânada hayâ sayılmaz. Allah'tan gerçek mânada hayâ etmek şöyle olur: Mezarlığı ve vücutlarınızın çürümesini her zaman hatırınızda tutmalısınız. Karın boşluğunuz ile bu boşlukta bulunan organlarınızı, başınız ile üzerine yayılan organlarınızı haramdan korumalısınız. Âhiretin itibarını arzu eden kimse dünyanın süsünü terk etmelidir. İşte Allah'tan gerçek mânada hayâ etmek böyle olur ve böylelikle kul, Allah'ın dostu olma mertebesine ulaşır."
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt