nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Bu kalem susmamalı. Kestane dalında sivrilmemeli umudun ucu. Yarıklardan açılan boşluklara dalmamalı gözü pek sevdâ soylusu. Şuûrunun öte yakasında birleşmemeli sancı zanlısı. Karanlığın üvey grubu, derlenmesin toplanıp köşelerde. Asfalta yapışsın varsın gözün aktığı yaş seheri.
İmlâdan âmâ, belâgattan topal. Karşı sokaktan yalpalayan rüzgâr… İçime savurma rem uykularını.
Telâşa ermiş mi semâ otları, görme! Terlikler, yapışık ayaklara. Dağın derdi ki, yalındı her zaman. Şimdikilerde yoktu eskiler. Sahte bir eski, mühürsüzdür zamana. Geriye atıldıkça gerilendiler. Komşu camını kırdı, topu cana gönderenler. Gök deldiler, kulaklarına küpe; ama süs, ama hayâl, ama gürültü. Granitten gram doldurmayan ağırlıkları. Kaçıp sobelenene değin, kördüğümde fikrin tartısı vicdan. Böylesini sulara yatırmalı taşlar, şak ettikçe vursun sabah, gecenin halısına. Gezindiğin yer, uçan bir seyyah… Sağım solum, yeni taşınan viran.
…
Bu kalem susmamalı. Türlü cephe sargısı, iyice sarılmasın kan ırmağına. Balık gözlü duygusal, çatık kalpli bîmecâl. Arada kaynatılmalı ocaksız katre. Dere tepe çığlık senfonisinde, hastaların ayağına kim geldiyse umura alınmamalı. Şâhında şirin günlükler, yazıldıkça kazılsın yazı. Kim gömülecekse, zaman ki âhir; sen kendini tekrar et,nakarat, beste, sekerât. Kulaktan dolma mide şırıltısı. Zihin, gün geçiren repliklerde. Çok bilindik bilmece, çözümü yok!
Budamışlar bahçe ağaçlarını, dallar yemyeşil. Bir kirazı öldürmüşler, mütebessim şekercik. Toprağın hatırı olsaydı bizde, zindan seslerde içimizi beslemezdik. Biraz rahmet, çapalı ve havalanmış. Nefes alan bir gökyüzü için yeryüzüne eğilirdik. Ki biz eğilseydik kalbimiz bin büklüm; böyle ayrık otları temizlemezdik.
…
Bu kalem susmamalı. Yeri geldiğinde kalkmalı oturaklı fikirlerden. Kaldırımlar, uçurum büyütüyor, taşları saklamalı. Ağzına kerpeten susma bandı, deliyi sorgula; kaç öğün yedin aklını? Yılları, ekmeğine yağ diye sürenlerin bir gün damarları tıkanır. Tıkanır bir gün mâhiyetsiz meydanları. İçine boğulur insan, içinden başlar sorulmaya. An gelince kıyamet unutuşunda kalır câmid akıl.
Mündemiç duyguların sadrında, tahtını süslemişler senin ey câna! Kalemi kâğıda gönüllü vermişler de, nokta seyyâresinden üçü yan yana. Son harfin harekesinde ağırlaşan ref’ / refref, haydi Hayy ola! Ki biz şâir olamasak da şiir gibi yaşadık.
…
Öl öyleyse. / Ve susmasın kalemin…
İmlâdan âmâ, belâgattan topal. Karşı sokaktan yalpalayan rüzgâr… İçime savurma rem uykularını.
Telâşa ermiş mi semâ otları, görme! Terlikler, yapışık ayaklara. Dağın derdi ki, yalındı her zaman. Şimdikilerde yoktu eskiler. Sahte bir eski, mühürsüzdür zamana. Geriye atıldıkça gerilendiler. Komşu camını kırdı, topu cana gönderenler. Gök deldiler, kulaklarına küpe; ama süs, ama hayâl, ama gürültü. Granitten gram doldurmayan ağırlıkları. Kaçıp sobelenene değin, kördüğümde fikrin tartısı vicdan. Böylesini sulara yatırmalı taşlar, şak ettikçe vursun sabah, gecenin halısına. Gezindiğin yer, uçan bir seyyah… Sağım solum, yeni taşınan viran.
…
Bu kalem susmamalı. Türlü cephe sargısı, iyice sarılmasın kan ırmağına. Balık gözlü duygusal, çatık kalpli bîmecâl. Arada kaynatılmalı ocaksız katre. Dere tepe çığlık senfonisinde, hastaların ayağına kim geldiyse umura alınmamalı. Şâhında şirin günlükler, yazıldıkça kazılsın yazı. Kim gömülecekse, zaman ki âhir; sen kendini tekrar et,nakarat, beste, sekerât. Kulaktan dolma mide şırıltısı. Zihin, gün geçiren repliklerde. Çok bilindik bilmece, çözümü yok!
Budamışlar bahçe ağaçlarını, dallar yemyeşil. Bir kirazı öldürmüşler, mütebessim şekercik. Toprağın hatırı olsaydı bizde, zindan seslerde içimizi beslemezdik. Biraz rahmet, çapalı ve havalanmış. Nefes alan bir gökyüzü için yeryüzüne eğilirdik. Ki biz eğilseydik kalbimiz bin büklüm; böyle ayrık otları temizlemezdik.
…
Bu kalem susmamalı. Yeri geldiğinde kalkmalı oturaklı fikirlerden. Kaldırımlar, uçurum büyütüyor, taşları saklamalı. Ağzına kerpeten susma bandı, deliyi sorgula; kaç öğün yedin aklını? Yılları, ekmeğine yağ diye sürenlerin bir gün damarları tıkanır. Tıkanır bir gün mâhiyetsiz meydanları. İçine boğulur insan, içinden başlar sorulmaya. An gelince kıyamet unutuşunda kalır câmid akıl.
Mündemiç duyguların sadrında, tahtını süslemişler senin ey câna! Kalemi kâğıda gönüllü vermişler de, nokta seyyâresinden üçü yan yana. Son harfin harekesinde ağırlaşan ref’ / refref, haydi Hayy ola! Ki biz şâir olamasak da şiir gibi yaşadık.
…
Öl öyleyse. / Ve susmasın kalemin…