Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bu günahları işliyormusunuz .. (1 Kullanıcı)

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
eb454e0cefa12ff0f4c70be1f99c57b2.jpeg



Âlimler büyük günahların kesin bir sayısının olup olmadığında farklı görüşler serdetmişlerdir. Çoğunluk, hadislerde verilen rakamların sınırlama ifade etmediğini söylemişlerdir.

Hadislere baktığımızda değişik zaman ve zeminlerde Allah Resulü’nün 3, 5, 7 gibi rakamlarla büyük günahları sınırlandırdığını görürüz...

Kebîre (çoğulu kebâir), büyük günah demektir. Büyük günah, Nas (Kitap, sünnet veya icma) ile büyük günah olduğu bildirilen, yapana had cezası veya ahirette ceza verileceği bildirilen günaha denir. Kur’ân ve Sünnette kesin olarak haram kılınan, haklarında had cezası bildirilen veya âhirette azap sebebi sayılan günahlar büyük, diğerleri küçük günahlardır.

Tâatın zıddı olan “isyan”, “ma’siyet” ve küçük günah manasına kullanılan “lemem” de kebîre gibi günah manasına kullanılırlar.

Büyük günahların haram kılındığı hususunda fakihler arasında ihtilaf yoktur.

“Kim de Allah’a ve Rasülü’ne isyan eder ve Allah’ın sınırlarını aşarsa, Allah onu da ebedî kalmak üzere ateşe koyar. Hem onu zelil ve perişan eden bir azap vardır.” (Nisa, 4/14) ayeti ve

“Yedi helak ediciden sakının” hadisi bunun açık delilidir.

Cumhur-u ulema, günahları büyük ve küçük diye iki kısma ayırırlar.

“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31) ,

“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (Şûrâ, 42/37)

“Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır.” (Necm, 53/32) ayetleri küçük-büyük günah ayırımına işaret eden ayetlerdendir.

“Dikkat edin size günahların en büyüğünü (ekberu’l-kebâir) haber vereyim mi?..” hadisi de bu hususa sünnetten delildir.


Ayrıca bütün günahların günah olduğunu, küçük-büyük diye bir ayırım olamayacağını, günahın küçüklüğü veya büyüklüğünün izafi olduğunu söyleyen alimler de vardır. Yine büyük günahların kendi içerisindeki sıralamasının da, naslardaki ifadelerden hareketle, günahın, gerek şahsî gerek toplumsal zarar ve mefsedetine göre yapıldığını burada zikredelim.

Alimler büyük günahların kesin bir sayısının olup olmadığında farklı görüşler serdetmişlerdir. Çoğunluk, hadislerde verilen rakamların hasr/sınırlama ifade etmediğini söylemişlerdir. Hadislere baktığımızda değişik zaman ve zeminlerde Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) 3, 5, 7 gibi rakamlarla büyük günahları sınırlandırdığını görürüz. İmam Zehebi, baştaki büyük günah tarifinden hareketle hakkında ayet ve hadislerde azap ve sakındırma vâki olan günahların tamamını tespit etmiş ve bunları rakam olarak 76’ya ulaştırmıştır.


Bunun yanında bazı âlimler de büyük günahları belli rakamlarla sınırlandırmışlardır.

İbn-i Mesud büyük günahların, Kur’ân’a dayanarak 4 olduğunu söyler.

Bunlar: Yeis, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, mekr-i İlâhi’den kendini emin hissetmek ve Allah’a şirk koşmaktır.
Diğer hadis kitaplarında geçen meşhur büyük günahlar, ukûk-u vâlideyn (anne-babaya isyan, onlarla sila-i rahmi kesmek), yalan yere şehadet, Harem bölgesinde yapılan ilhad (taşkınlık)dır.

İbni Hacer el-Heytemî, sarih olarak Kur’ân’ın da yasakladığı büyük günahların 4 olduğunu ve bunların da, murdar et, domuz ve yetim malı yemek ve savaştan kaçmaktan ibaret olduğunu söyler.

Buhari ve Müslim’de geçen hadise göre 7 büyük günah, şirk, sihir, adam öldürme, yetim malı yeme, faiz yeme, savaş meydanından kaçma, iffetli kadına iftira atmadır.

Nisa suresi 7. ayetinde “Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışındakileri ise dilerse affeder” ayetinden Allah’a şirk koşmanın en büyük günah olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Yukarıda geçen hadiste de büyük günahların ilki, Allah’a şirk koşmak olduğu açıklanmıştır. Daha sonra anne-babaya isyan ve yalan yere şahitlik etmek zikredilmiştir.

Büyük Günah İşlemenin Âkıbeti


Mü’min, büyük günah işlemekle iman dairesinden dışarıya çıkmaz. Tevbe etmeden ölürse durumu Allah’a kalmıştır; dilerse azap eder, dilerse bağışlar.

Büyük günah işleyen kimsenin adalet/güvenilirlik vasfı ortadan kalkar ve şehadeti kabul edilmez.

Kâsânî,“Günah işleyen kişiye bakılır; eğer günahı büyükse adalet vasfı tevbe edinceye kadar düşer” der.

Büyük günah işleyenler bu yaptıklarıyla fıska girdiklerinden fâsık diye isimlendirilirler.

Karâfî, küçük günah işleyenlerin günahta ısrar etmedikleri takdirde adalet vasıflarını kaybetmeyeceklerini ve fâsık olarak isimlendirilemeyeceklerini söyler. Bu meyanda seleften “Küçük günah ısrar edildiğinde küçük değil, büyük günah da istiğfar edildiğinde büyük değildir” sözü meşhur olmuştur. Zerkeşî, devamlı işlenen küçük günahları büyük günahlar arasında sayar.

Büyük Günahların Affedilmesi


Büyük günahların affedilmesi, kul hakkı ve Allah hakkı ayrımına göre değişmektedir. İçki içmek gibi Allah hakkı veya hem Allah hakkı hem de kul hakkı olan kazf ve hırsızlık suçlarının işlenmesi halinde durum farklılık arzetmektedir. Allah hakkının irtikab edildiği büyük günahlarda, büyük günah işleyen tevbe etmediyse durumu Allah’a kalır. Ancak hem Allah hakkı hem de kul hakkı çiğnendiyse bu durumda tevbe ile beraber cinayet işlenen şahsın velisine kısas, diyet ve aftan birini seçme hakkı verilir. Hırsızlık, yol kesme vs. durumlarda ise konunun gerekli ahkamı devreye girer.

Cumhura göre büyük günah işleyene haddin uygulanması keffaret yerine geçmez; mutlaka tevbe etmesi de gerekir.

Cumhur “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31) ayetinden hareketle büyük günahlardan kaçınıldığında küçük günahların affedileceğini söyler.

Hadis-i şerifte de “Beş vakit namaz, eda edilen cuma ve tutulan ramazan oruçları, büyük günahlardan sakınıldığında bu ibadetlerin aralarında işlenen küçük günahlara keffarettir” buyurulmaktadır.

Eş’arî, Müslümanların, Hz. Peygamber’in ahirette büyük günah sahiplerine şefaat edeceği hususunda icma ettiklerini söyler.

Enes (r.a)’ten rivayet edilen Tirmizi hadisinde de Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem): “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” buyururlar.

Yazımızı, büyük günahlarla alakalı en derli toplu malumatın içinde bulunduğu ve ümmetçe hüsn ü kabul görmüş bir eser olan Zehebî’nin el-Kebâir’inden derlediğimiz büyük günahları sıralayarak bitirelim. Zehebî’nin tespit ettiği bu büyük günahlar, ayet ve hadislerle yasaklanan hususlardır. Neticede bunlar bir hak ihlalidir.. kul veya Allah hakkı ihlali. Bu hak ihlallerinin şekilleri zaman ve zemine göre değişebilmektedir.

Dolayısıyla günümüzde kamu hakkı olan milletin malını hortumlamanın, gasbetmenin, tv., gazete gibi yüzbinlerce insana hitap eden kitle iletişim vasıtaları ile insanların hukukuna tecavüz etmenin, gıybet etmenin, iftira atmanın vs. ne kadar ağır bir günah olduğunu sadece hatırlatarak geçelim.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Belli Başlı Büyük Günahlar:

Allah’a şirk (ortak) koşmak,
insan öldürmek,
sihir (büyü) yapmak,
namazı terk etmek,
zekatı vermemek,
anne-babaya karşı gelmek,
faiz alıp-vermek,
haksızca yetim malını yemek,
Peygamberimiz’e yalan isnad etmek (Hadis uydurmak),
özürsüz Ramazan orucunu bozmak,
savaş meydanından kaçmak,
zina yapmak,
liderin halkına zulmedip zorbalık yapması,
içki içmek,
büyüklenmek,
kendini beğenmek,
övünmek,
yalan yere şahitlik etmek,
livata yapmak,
iffetli kadınlara iftira atmak,
ganimetten, zekat malından ve devletten para ve mal çalmak,
insanların mallarını haksız yollarla almak,
hırsızlık yapmak,
yol kesmek,
yalan yere yemin etmek,
yalan konuşmak,
intihar etmek,
hâkimin hükmünde haksızlık yapması,
kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemeleri,
hulle yapmak ve yaptırmak,
leş, kan ve domuz eti yemek,
haraç toplamak,
riyakarlık yapmak,
Allah’a ve Resulü’ne ihanet etmek,
ilmi gizleme ve sadece dünya için öğrenme,
yaptığı iyiliği başa kakmak,
kaderi inkar etmek,
insanların duymalarını istemediği şeylerini gizlice dinlemek,
lanet okumak,
devlete karşı çıkmak,
kahin, büyücü ve müneccimi (falcı) tasdik etmek,
nüşûz (kadının beyine haksız yere huysuzluk yapması),
akrabalarla ilişkiyi kesmek,
koğuculuk yapmak,
ölenin arkasından bağırıp-çağırıp, kendini dövmek,
soya-sopa sövmek,
haddi aşma, başkalarının hakkını çiğnemek,
silahlı isyan yapmak ve büyük günahları kabul etmemek,
müslümanlara eziyet ve küfretmek,
evliyaullaha eziyet ve düşmanlık yapmak,
kibrinden elbiseyi yerlerde sürümek (Elbiseyle gösteriş yapmak),
erkeklerin altın ve ipek giymeleri,
Allah’tan başkası adına kurban kesmek,
sınır ve insanlara yol gösteren levhaların yerini değiştirmek ve sökmek,
sahabenin önde gelen büyüklerine sövmek,
Ensardan herhangi birine sövmek,
sapıklığa çağırma veya kötü bir çığır açmak,
herhangi bir kesici aleti kardeşine doğru tutarak korkutmak,
bilerek babasından başkasına baba demek,
uğursuzluğa inanmak,
altın ve gümüş kaptan içmek (kullanmak),
Haktan saparak münakaşa tarzında tartışmak,niza yapmak,
hizmetçilerine haksızlık edip zulmetmek,
tartıda ve ölçüde haksızlık yapmak,
Allah’ın azabından emin olmak,
Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek,
iyilik yapana nankörlük yapmak,
fazla suyu hapsedip kimseye vermemek,
hayvanın yüzünü dağlamak,
kumar oynamak,
Harem (Mekke) bölgesinde taşkınlık yapmak,
Cuma namazını terk edip tek başına namaz kılmak,
Müslümanları gizlice izlemek ve mahremlerini açığa çıkarmak.


Küçük Günahlar


Büyük günah işlemek, bazen küçük günahları ehemmiyetsiz görmekten daha ehven olabilir.

Meselâ, zina etmek, nefsin altında kalıp ezilmişliğin ifadesidir. Buna karşılık, sürekli olarak harama bakmak, hafife alındığı takdirde zina derecesinde bir günah olabilir. Aynı şekilde, bir-iki gıybetle, bir yerde köçeklik yapma ölçüsünde günaha girilebilir. İnsan, insan ise, harama bakma günahından da, gıybet günahından da ömür boyu ızdırap duymalıdır.


Bir başka misal olarak, namazı cemaatle kılmak, fukaha-ı kiramdan bazılarına göre farz-ı ayn, bazılarına göre farz-ı kifayedir. Hal böyleyken, cemaati beklemeden namazı geçiştirircesine kılıvermek, namaza karşı bir istihfaftır. “Birisine emredeyim, ezanı okusun; bir diğeri de imamete geçsin. Ben de Medine’nin sokaklarını dolaşıp, cemaate gelmeyenlerin evlerini yakıp, başlarına geçireyim” şeklindeki peygamber beyanı ne kadar üzerinde durulsa azdır.

Cemaati terk edip, namazı tek başına aceleyle kılıverme belki küçük bir günahtır ama, zamanla büyür ve büyük günah halini alır. Bu şekilde cemaati terk, âdetâ namazı terk etmek ölçüsünde büyük bir günah olur. Namazı terk etmek, büyük günahlardandır. Bu sebeple, mü’min, bir vakit namazı terkettiğinde ağlar, sızlar, dövünür ve tevbe eder.

Fakat, cemaati terk ettiği zaman ağlamaz ve tevbe etme gereği de duymaz. Sonra bu, alışkanlık haline gelir ve neticede insan üst üste pek çok günaha girmiş olur. Daha başka şeyleri de bunlara kıyas edebilirsiniz.


Bir de, büyük günahlardan daha büyük bir günah vardır ki, o da, insanın neyi veya neleri kaybettiğinin farkına varmamasıdır. Mânen terakki edemediği gözlenen çok kimseler var ki, zannediyorum bunlar, küçük günahları ehemmiyetsiz görmekte, bu da, onların terakkilerine mâni olmaktadır.

(M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, s. 333)




 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,


Faydalı paylaşım için HAK TEALA sizden razı olsun Hoca Hanım kardeşim...
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Belli Başlı Büyük Günahlar:

Allah’a şirk (ortak) koşmak,
insan öldürmek,
sihir (büyü) yapmak,
namazı terk etmek,
zekatı vermemek,
anne-babaya karşı gelmek,
faiz alıp-vermek,
haksızca yetim malını yemek,
Peygamberimiz’e yalan isnad etmek (Hadis uydurmak),
özürsüz Ramazan orucunu bozmak,
savaş meydanından kaçmak,
zina yapmak,
liderin halkına zulmedip zorbalık yapması,
içki içmek,
büyüklenmek,
kendini beğenmek,
övünmek,
yalan yere şahitlik etmek,
livata yapmak,
iffetli kadınlara iftira atmak,
ganimetten, zekat malından ve devletten para ve mal çalmak,
insanların mallarını haksız yollarla almak,
hırsızlık yapmak,
yol kesmek,
yalan yere yemin etmek,
yalan konuşmak,
intihar etmek,
hâkimin hükmünde haksızlık yapması,
kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemeleri,
hulle yapmak ve yaptırmak,
leş, kan ve domuz eti yemek,
haraç toplamak,
riyakarlık yapmak,
Allah’a ve Resulü’ne ihanet etmek,
ilmi gizleme ve sadece dünya için öğrenme,
yaptığı iyiliği başa kakmak,
kaderi inkar etmek,
insanların duymalarını istemediği şeylerini gizlice dinlemek,
lanet okumak,
devlete karşı çıkmak,
kahin, büyücü ve müneccimi (falcı) tasdik etmek,
nüşûz (kadının beyine haksız yere huysuzluk yapması),
akrabalarla ilişkiyi kesmek,
koğuculuk yapmak,
ölenin arkasından bağırıp-çağırıp, kendini dövmek,
soya-sopa sövmek,
haddi aşma, başkalarının hakkını çiğnemek,
silahlı isyan yapmak ve büyük günahları kabul etmemek,
müslümanlara eziyet ve küfretmek,
evliyaullaha eziyet ve düşmanlık yapmak,
kibrinden elbiseyi yerlerde sürümek (Elbiseyle gösteriş yapmak),
erkeklerin altın ve ipek giymeleri,
Allah’tan başkası adına kurban kesmek,
sınır ve insanlara yol gösteren levhaların yerini değiştirmek ve sökmek,
sahabenin önde gelen büyüklerine sövmek,
Ensardan herhangi birine sövmek,
sapıklığa çağırma veya kötü bir çığır açmak,
herhangi bir kesici aleti kardeşine doğru tutarak korkutmak,
bilerek babasından başkasına baba demek,
uğursuzluğa inanmak,
altın ve gümüş kaptan içmek (kullanmak),
Haktan saparak münakaşa tarzında tartışmak,niza yapmak,
hizmetçilerine haksızlık edip zulmetmek,
tartıda ve ölçüde haksızlık yapmak,
Allah’ın azabından emin olmak,
Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek,
iyilik yapana nankörlük yapmak,
fazla suyu hapsedip kimseye vermemek,
hayvanın yüzünü dağlamak,
kumar oynamak,
Harem (Mekke) bölgesinde taşkınlık yapmak,
Cuma namazını terk edip tek başına namaz kılmak,
Müslümanları gizlice izlemek ve mahremlerini açığa çıkarmak.


Küçük Günahlar


Büyük günah işlemek, bazen küçük günahları ehemmiyetsiz görmekten daha ehven olabilir.

Meselâ, zina etmek, nefsin altında kalıp ezilmişliğin ifadesidir. Buna karşılık, sürekli olarak harama bakmak, hafife alındığı takdirde zina derecesinde bir günah olabilir. Aynı şekilde, bir-iki gıybetle, bir yerde köçeklik yapma ölçüsünde günaha girilebilir. İnsan, insan ise, harama bakma günahından da, gıybet günahından da ömür boyu ızdırap duymalıdır.


Bir başka misal olarak, namazı cemaatle kılmak, fukaha-ı kiramdan bazılarına göre farz-ı ayn, bazılarına göre farz-ı kifayedir. Hal böyleyken, cemaati beklemeden namazı geçiştirircesine kılıvermek, namaza karşı bir istihfaftır. “Birisine emredeyim, ezanı okusun; bir diğeri de imamete geçsin. Ben de Medine’nin sokaklarını dolaşıp, cemaate gelmeyenlerin evlerini yakıp, başlarına geçireyim” şeklindeki peygamber beyanı ne kadar üzerinde durulsa azdır.

Cemaati terk edip, namazı tek başına aceleyle kılıverme belki küçük bir günahtır ama, zamanla büyür ve büyük günah halini alır. Bu şekilde cemaati terk, âdetâ namazı terk etmek ölçüsünde büyük bir günah olur. Namazı terk etmek, büyük günahlardandır. Bu sebeple, mü’min, bir vakit namazı terkettiğinde ağlar, sızlar, dövünür ve tevbe eder.

Fakat, cemaati terk ettiği zaman ağlamaz ve tevbe etme gereği de duymaz. Sonra bu, alışkanlık haline gelir ve neticede insan üst üste pek çok günaha girmiş olur. Daha başka şeyleri de bunlara kıyas edebilirsiniz.


Bir de, büyük günahlardan daha büyük bir günah vardır ki, o da, insanın neyi veya neleri kaybettiğinin farkına varmamasıdır. Mânen terakki edemediği gözlenen çok kimseler var ki, zannediyorum bunlar, küçük günahları ehemmiyetsiz görmekte, bu da, onların terakkilerine mâni olmaktadır.

(M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, s. 333)





Allah razı olsun
Bİrşey soracam..

Farz-ı kifaye olan ilmi öğrenmek için ki islami ortam olmadığı için oda caiz değil
Farz-ı Ayn olan tesettür emrinden yüz çevirmenin günahı nedir ?
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Allah razı olsun
Bİrşey soracam..

Farz-ı kifaye olan ilmi öğrenmek için ki islami ortam olmadığı için oda caiz değil
Farz-ı Ayn olan tesettür emrinden yüz çevirmenin günahı nedir ?


cevabını bildigi sorularını neden sorar bir insan ..?? ;)

:) saglıcakla kalınız kardeşlik ..
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamüanleyküm kardeşim
Allah razı olsun önemli bir paylaşım emeğine sağlık..
Rabbim bilerek yada bilmeyerek işlemiş olduğumuz günahlarımızı bağışlasın inşaALLAH..
Allaha emane tolunuz
selam ve dua ile..
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Selamüanleyküm kardeşim
Allah razı olsun önemli bir paylaşım emeğine sağlık..
Rabbim bilerek yada bilmeyerek işlemiş olduğumuz günahlarımızı bağışlasın inşaALLAH..
Allaha emane tolunuz
selam ve dua ile..


Aleykum selam güzel kardeşim
ALLAH razı olsun, amin ecmain ...
selam ve dua ile hayırlı cumalar kardeşim ..
 

Sedaa_*

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2012
Mesajlar
2,150
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
24
Ben herkese iyi davranmaya çalışıyorum, gün geliyor iyilik yaptığım arkadaşım sırtımdan vuruyor. :)

Allah hepimize, sonra da bana sabır versin :)
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Biz bize düşeni yapalım gerisini Rabb'ime bırakalım :)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki: “Allah bu dinine bağlı genç fidanları yetiştirmeye devam edecek ve bu gençleri Allah’a itaat yolunda değerlendirecektir.” (İbn Mace: Mukaddime 1 Hadis No: 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/200.)

Gençliğin Manevî Eğitiminde Öncelikler İyi Tespit Edilmelidir. Gençlere verilecek manevî eğitimde öncelikler önemlidir. Kuru, ezberci, slogan klişeler yerine; gençleri düşündürecek, ruh ve şuur verecek, onları motive edecek temel hedefler, ideal ölçüler, manevî ilkeler ve ahlakî prensipler tatlı bir dille sunulmalıdır. Bu temel ahlakî prensiplerden “ülfet”, “iffet” ve “izzet” mutlaka işlenmelidir.

Her şeyden önce ülfet (Sıcak iletişim, samimi diyalog) kurma üzerinde durulmalıdır. Aile ve çevre ile sıcak iletişim kurmanın önemi işlenmelidir. “Mü’min, başkalarıyla sıcak iletişim kurabilen ve başkalarının da kendisiyle sıcak iletişim kurabildiği kişidir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/400.)

Efendimiz (s.a.v.) Medine döneminde önce kardeşlik üzerinde durdu. Mekkeli muhacirlerle Medineli Ensar arasında kardeşlik kurdu. İslam toplumunda ilk adımın “İslâm Kardeşliği” olduğunu cihana duyurdu.

İffet (haya, namus, tesettür ve mahremiyet konularında hassasiyet) sahibi olmak, genç için çok anlamlıdır. Günümüz dünyasında gözlerin ve hayânın korunması konusunda gençler özellikle uyarılmalı, kirli gözlerle, kirli kulaklarla, kirli gönüllerle istenen huzur ve saadet ortamının kurulamayacağı üzerinde durulmalıdır. Sokak, arkadaş çevresi ve medyadaki dikenlerden, hayatın her alanındaki kirli çamurlardan korunmak için titiz olma gereği anlatılmalıdır.

İzzet (onurlu, karakterli, kişilik sahibi olma) gençliğin ana özelliklerinden biri olmalıdır. İslamî şahsiyetin inşa edilebilmesi için, İslam tarihinden mümtaz şahsiyetler, seçkin örnekler, eşsiz tablolar gençliğe tatlı bir dille, güzel bir üslûpla sunulmalıdır.

Gençliğin Manevî Kalitesinde Gelişim, “İsabetli Yönlendirme” ile Mümkündür.

Değerli şair, edîb, mütefekkir, ilim, irfan ve gönül adamı Konyalı Ali Ulvi Kurucu merhumu, 2000 yılı Temmuz ayında Medine-i Münevvere’de birkaç öğretmenle birlikte ziyaret etmiştim. Ali Ulvi Hocaefendi, bize yaşlı gözlerle eğitimin önemini, eğitimde yönlendirmenin yerini anlattı. Bize:

-Öğrencilere önce sevgi aşılayın. Önce edeb öğretin, diyordu. Bir çocukluk hatırasını nakletti. Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi şöyle diyordu:

-Çocuktum. Oruca yeni başladığım günlerdi. Medine-i Münevvere’de sıcak bir Ramazan gününde, yaz gününde öğle saatlerinde Ramazan ayında oruç tutuyordum. Sıcaktan ve susuzluktan ağzım kurumuş, âdeta bunalmıştım. Annem, bu sabırsızlığımı görmesine rağmen, beni bu sıcak yaz gününde öğle saatlerinde Afganlı yaşlı bir dedenin fırınından pide almak için gönderdi. Aksakallı Afganlı dede belinden üstünü açmış, sıcak fırının karşısında Temis adı verilen Ramazan pidesi pişiriyordu. Ben:

-Dede! Yanmıyor musun? dedim. Bana:

-Otur evladım, dedi. Anlatmaya başladı.

Peygamberimiz’in; “Ümmetimden, kim Medine’deki sıkıntılara ve zorluklara sabrederse; ben ona kıyamet gününde şefaatçi ya da şahid olurum.” (Müslim: Hac 481; Tirmizî: Menakıb 67; Malik, Muvatta: Medine 3) buyurduğunu anlattı.

Afganlı dede Medine’nin değerini, faziletini; Medine’nin soğuğuna ve sıcağına karşı sabırlı olmanın gereğini anlattı. Anlatıyor ağlıyor, anlatıyor ağlıyordu. Onu büyük bir zevkle dinledim. O güne kadar böyle tatlı konuşan birine rastlamamıştım. Açlığımı, susuzluğumu unutmuştum. Pideleri alıp Afganlı dedeye teşekkür edip ayrıldım.

Birkaç gün sonra anneme:

-Beni yine o pideciye göndersene, dedim. Tekrar gittiğimde Afganlı pideci dede vefat etmişti. Sonra öğrendim ki o sıradan bir pideci değilmiş; o bir Medine âşıkı, o bir Rasûlullah dostu, değerli bir ilim adamı ve gönül erbabı imiş. Annem beni aslında pide almaya değil, Medine âşıkı olan bir Hocaefendiden ders almaya göndermiş. Annelerimiz böyleydi. Bizi daima hayra yönlendirirlerdi. Bizi onlar böyle yetiştirdiler. Allah rahmet eylesin.

Ali Ulvi Hocaefendi, bizlere ve öğretmenlere:

-Gençleri, öğrencileri ilim ehline yönlendirin. Allah’ın salih kullarına yönlendirin. Gönül adamlarına yönlendirin ki manevî ufukları açılsın, diyordu. Canlı örnekler unutulmayacak örneklerdir.

Gençlerin Problemleriyle İlgilenmeyi İslâmî Bir Görev Kabul Etmeliyiz.
Her yerde her zaman ve her yaşta bazı problemler yaşanmıştır, yaşanacaktır. Önemli olan problemli gençlere şefkat kanatlarını germek, problemlerini paylaşmak ve problemlerine çözüm aramaktır. Genç adamı hayatta sorunlarıyla baş başa yalnız bırakmamak, her zaman gencin yanında olmak, gençliğe sadece nasihat etmekle değil, her yönden destek olmak iman kardeşliğinin gereğidir.

Mevlânâ Celâleddin Rumî zamanında bir genç intihar etmişti. İntihar, o zaman çok az rastlanan bir olaydı. Mevlana bu haberi duyunca irkilmiş ve:

- “O mahallede hiç Müslüman yok muydu?” demiştir.

Mevlana’ya göre ailevî, ekonomik, psikolojik ya da sağlıkla ilgili bir problemi olup tıkanan, bunalan ve sonunda intihara yönelen bu gençle ilgilenmek, o bölgedeki müslümanların en önemli görevidir.

Problemli gençle gereği gibi ilgilenmeyen, onun stres ve bunalıma düşmesine kayıtsız kalan, böylece onun intihara teşebbüs etmesine göz yuman bölge halkı Mevlânâ’ya göre sorumludur. Böyleleri “gerçek Müslüman” değildir.

Gençliğe Sözden Daha Çok, Vücut Dilimizle Hitap Edebilmeliyiz.
Muhataplarımıza, cemaatimize, öğrencilerimize ve genç kardeşlerimize sadece sözle değil, aynı zamanda tavır ve davranışlarımızla örnek olarak (Lisan-ı hal ile) ders vermeliyiz. Bazen tavır ve davranışlarımız, sükûtumuz hatta duruşumuz bile sözden daha tesirli olabilir. İçtenlik ve samimiyet daima daha verimli ve yararlı olmuştur.

Yunus Emre, davet, tebliğ ve irşâd için köy köy kasaba kasaba dolaşmaktadır. Bir kasaba girişinde kilise görünce bu kilisedeki papazı Hak Dine davet etmeye karar verir. Önce kiliseye girip müsait bir yerde iki rekat namaz kılar. Huşû içerisinde yaşlı gözlerle uzun uzun namaz kılar. Namazdan sonra büyük bir ihlasla içten dualar etmeye başlar. Sessizce başladığı duaya sesli devam eder. Duasının bir yerinde:

- Ya Rabbi! Bu mabede geldim. Namazımı kıldım. Dualar ettim. Burada batıl din mensubu birileri mutlaka vardır. Onlara da hidayeti nasib eyle, diye yaşlı gözlerle dualar eder. Onu başından beri hayranlıkla izleyen papazın kalbi yumuşamıştır. Hayatında tanıdığı azizler arasında bile böyle ihlâslı birini göremeyen Papaz:

-Yeter, yeter. Müslüman oldum, der. İslâm’la şereflenir. Yunus Emre’nin içtenlikle ve ihlâsla yaptığı dualar, Allah’ın izniyle o papazın hidayetine vesile olmuştur.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Mevlana Şems’e sorar:

_Onca insan arasında niye beni buldun?

Şems der ki:

Ben kul arar idim, herkes Allah olmuş, bir tek kul seni buldum ya Mevlana..

Evet, bilmeden Allah adına hüküm verir olmuşuz.
Nasıl mı? Şu cennetlik , şu cehennemlik der olmuşuz.
Batını bilmeden sırf zahire bakarak ve onun hakkında Allah'ın ne takdir etttiğini bilmeksizin hüküm verir olmuşuz.

Kendi taşıdığımız kalbten bihaber iken, Edison'un veya Einstein'ın dahi cennete veya cehenneme gideceğine karar verir olmuşuz.
Yanımızda çalışana serzenişte bulunmuşuz "Rızkını ben veriyorum daha ne nankörlük ediyorsun "diye.
Hakiki Rezzak'ı unutmuşuz da kendimizi "Rezzak" sanmışız.
İlmimizle böbürlenip kasılıp gezerken hakiki ALİM olan Allah'tan uzaklaşmışız.

Emanet can, emanet ilim, emanet akıl, emanet dünyalık ile sahiplik iddiasına kalkışıp ahmaklığımızı görmeyip bir de kendimizi akıllı sanmışız.

Kimimiz derviş olduk dünya makamlarından, malından geçtik derken, mananın makamlarına hırslanır olmuşuz.

Kerameti, tay-i mekanı arzulayıp, asıl kerametin istikamet üzere olmak olduğunu unutup, ilmi ledün tahsili için Hızır a.s.'ı gözler olmuşuz.

Dünya hırsını terk edip , mana hırsına dönmüşüz de gerçek maksadın her dem hakiki kulluk ve Allah rızası olduğunu unutmuşuz.

Resûlullah efendimiz dahi her zaman

"Allahümme yâ Mukallib-el-kulûb, sebbit kalbî alâ dînike"

(Ey kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren Rabbim; kalbimi, dînin üzere sâbit kıl)

duâsını okurken, kalplerimizin bir an kayıpta son nefeste imansız gitmekten korkmaz olmuşuz

.Halbuki, son nefeste iman ile Alemler Rabbına dönmek ne büyük lütuf, ne büyük hazine..

Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin gençliğinde sırtı kamburlaşmıştı.
Sebebini sorduklarında;


“Üç üstâda talebelik yaptım. Hepsi de zamânının en âlimleriydi. Ölüm zamanında üçü de dünyâdan îmânsız gittiler. Ben onların hâlini görünce, korkudan omurga kemiğim eğrildi” buyurmuştur.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt