Kısa Bir MOLA..!

“Ne hoş bir güzelliği vardır; hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin.
Kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin.”
Virginia Woolf
Uzun yolculuğumuz devam ederken kısa bir mola verdik dünyada.
Baktık ki iyilikle kötülük, güzellikle çirkinlik, doğruluk yanlışlık, günah sevap…
Hepsi bir arada…
Dünya böyle bir yermiş…
Dünya bir talimgâh… Askerî bir misafirhane…
Bir harp meydanı… Bir imtihan meydanı…
Bir başka açıdan muazzam bir sergi salonu… Enteresan bir galeri…
Bir tarafta yeni doğanlar… Bir tarafta ahiret yurduna göçenler…
Burası ebedi değil, sonsuz değil.
Gelenler gidiyor, konanlar göçüyor işte…
Bir dakika inada değmeyecek basit şeyler için kırıp dökmeye gerek var mı?
Bu kısa dünya molasının belki de sonundayız…
Aşırı hırsa, aşırı öfkeye gerek yok.
Her şeyin bir orta kararı olmalı.
Fazlası zarar…
Bir gönül alabildin mi?
Bir iyilik yapıp denize atabildin mi?
Sen asıl bunlardan haber ver.
Çünkü öte tarafta geçer akçe, karşılık beklemeden yapılan iyilikler.
Vahşi rekabete kapılmak anlamsız.
Kendini sürekli başkalarıyla kıyaslamak sonra…
Ne gerek var?
Ayağını nereye bastığın önemli.
Nerede durduğun önemli.
Hem kâinat kitabını, hem de insan kitabını okuyabilmek sonra…
Şu inci gibi yıldızlar… Uçuşan gökler…
Bu ihtişamın karşısında senin o büyük dünyevî dertlerin küçük kalır.
Sonra insan…
Kendi kalbin, aklın, duyguların…
Sen bunları marifet ve muhabbetle doyurmaya bak.
Marifetullah ve muhabbetullah ile…
Zaman ilerliyor.
Ömür sermayesi azalıyor.
Seni ilgilendirmeyen şeylerle uğraşma.
Onlarla vakit kaybetme.
Lüzumsuz insanlarla oyalanma.
Şu ezan seslerine kulak ver biraz.
Şehrin en güzel camiine git, şadırvanda bir abdest al…
O camide iki rekât namaz kıl sonra.
Sonra düşün…
Geçip giden hayatını…
Hayatının dakikalarını… O dakikaların şükrünü eda edebildin mi?
Sen bir zamanlar yoktun.
Yaratan, seni sevdi de yarattı.
Sadece bunun için bir teşekkür etmek, bir minnet duymak gerekmez mi Yaratan’a?
Oysa sen yoktun, adın yoktu…
Sen, adı anılmayan, ismi bilinmeyen birisiydin.
Ama seni bir bilen, bir seven vardı.
Seni bir Yaratan vardı.
Ona şükretmek, Onu anlamak, Onu tanımak çok mu zor..?
Kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin.”
Virginia Woolf
Uzun yolculuğumuz devam ederken kısa bir mola verdik dünyada.
Baktık ki iyilikle kötülük, güzellikle çirkinlik, doğruluk yanlışlık, günah sevap…
Hepsi bir arada…
Dünya böyle bir yermiş…
Dünya bir talimgâh… Askerî bir misafirhane…
Bir harp meydanı… Bir imtihan meydanı…
Bir başka açıdan muazzam bir sergi salonu… Enteresan bir galeri…
Bir tarafta yeni doğanlar… Bir tarafta ahiret yurduna göçenler…
Burası ebedi değil, sonsuz değil.
Gelenler gidiyor, konanlar göçüyor işte…
Bir dakika inada değmeyecek basit şeyler için kırıp dökmeye gerek var mı?
Bu kısa dünya molasının belki de sonundayız…
Aşırı hırsa, aşırı öfkeye gerek yok.
Her şeyin bir orta kararı olmalı.
Fazlası zarar…
Bir gönül alabildin mi?
Bir iyilik yapıp denize atabildin mi?
Sen asıl bunlardan haber ver.
Çünkü öte tarafta geçer akçe, karşılık beklemeden yapılan iyilikler.
Vahşi rekabete kapılmak anlamsız.
Kendini sürekli başkalarıyla kıyaslamak sonra…
Ne gerek var?
Ayağını nereye bastığın önemli.
Nerede durduğun önemli.
Hem kâinat kitabını, hem de insan kitabını okuyabilmek sonra…
Şu inci gibi yıldızlar… Uçuşan gökler…
Bu ihtişamın karşısında senin o büyük dünyevî dertlerin küçük kalır.
Sonra insan…
Kendi kalbin, aklın, duyguların…
Sen bunları marifet ve muhabbetle doyurmaya bak.
Marifetullah ve muhabbetullah ile…
Zaman ilerliyor.
Ömür sermayesi azalıyor.
Seni ilgilendirmeyen şeylerle uğraşma.
Onlarla vakit kaybetme.
Lüzumsuz insanlarla oyalanma.
Şu ezan seslerine kulak ver biraz.
Şehrin en güzel camiine git, şadırvanda bir abdest al…
O camide iki rekât namaz kıl sonra.
Sonra düşün…
Geçip giden hayatını…
Hayatının dakikalarını… O dakikaların şükrünü eda edebildin mi?
Sen bir zamanlar yoktun.
Yaratan, seni sevdi de yarattı.
Sadece bunun için bir teşekkür etmek, bir minnet duymak gerekmez mi Yaratan’a?
Oysa sen yoktun, adın yoktu…
Sen, adı anılmayan, ismi bilinmeyen birisiydin.
Ama seni bir bilen, bir seven vardı.
Seni bir Yaratan vardı.
Ona şükretmek, Onu anlamak, Onu tanımak çok mu zor..?
Alıntı: N. Kağan Çetin