BU DA GECER
Karaköy katlı otoparkının Boğaz’a bakan tarafında,özellikle iskeleye yanaşan vapurlar tarafından görülebilecek şekilde yerleştirilmiş çok
güzel bir sanat eseri vardır. Bir Boğaz geçişi sonrası insanı farklı
düşüncelere sevk eden, huzur veren bu eserde ‘Bu da geçer ya Hu’ yazmaktadır.
Rivayete göre Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle bir şey yazdırın ki ona her baktığımda,hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim,düşüneyim diye buyurmuş. Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar.
Sonunda bir gün yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.
Sultan Mahmut, ‘tamam işte bu’ demiş.
Yüzüğün üzerinde " bu da geçer ya Hu" yazıyormuş.
Bazen hiç ummadığı şeyler gelir ya insanın başına.Çok istediği bir şeyi tam elde edecekken hüsrana uğrar. Ansızın bi musibet geliverir. Güvendiği dağlara kar yağar. Hiç hesapta yokken bir şeyler ters gider. Hayat karşısında bir kez daha mağlup olur. Yenilmişliğin acısını tadar.
Mazlum durumuna düşer. Çevresinde kendisine akıl veren bir sürü insan olur.Bazıları da içten içe sevinirler düştüğü duruma.Olan olmuştur artık. Güzel günler geride kalmıştır. İmtihanın gereği de budur zaten. Her zaman yolunda gitmez isler.Bazen de insan kendisini çok mutlu hisseder. Hayat O’na gülümser adeta. Her şey tozpembedir sanki. Dert, tasa gibi kavramlar uzaklaşmıştır kendisinden. Denizin maviliği, güneşin parlaklığı,etraftaki her şey
daha bir güzel gözükür insana. Sürekli böyle devam edeceği yanılgısına bile kapılır insan.
‘Bu da geçer’ sözü genellikle kotu ve sıkıntılı zamanlarda hatırlanır ama aslında güzel ve mutlu günlerde de hatırlanması gereken bir sözdür bence.
Zira sıkıntıların sona ermesi gibi, güzel günler de sona erecektir.Dünya durmaz, her gün yeni bir alemin sayfası açılır ve her yeni günün ne getireceği bilinemez. Hayatta mutluluk da hüzün de iç içedir aslında. Yesilcam filmlerinde olduğu gibi kotu ve iyi karakterler kesin bir çizgiyle ayrılmamıştır gerçek hayatta. Ve her şey o filmlerdeki gibi mutlu sonla bitmez. Ne sürekli mutluluk hali vardır hayatta ne de hüzün. Kainatta her şey zıddıyla beraber yaratılmıştır.İnsanın duyguları da böyledir. Bazen biri çıkar öne bazen diğeri... Çok
şükür bitti dediğimiz anlar da olur, maalesef bitti dediklerimiz de. Özlemle hatırladığımız günler de vardır, bir daha hiç düşünmek istemediklerimiz de. Bazen öyle
boğuluruz ki hüzne, daha kötüsünü düşünemeyiz, bazen de öyle seviniriz, öyle
mutlu oluruz, sanırız ki hep böyle gidecek. Oysa gerçek olan şey, her
şeyin geçici olduğudur…Akli başında olan insan Bediuzzaman’in
tavsiyesine uyup, ne bu dünya islerinden kazandığına sevinmeli ne de
kaybettiğine üzülmeli.
Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.
Ayette belirtildiği gibi: ‘O’nun zatından başka herşey helak olup
gidicidir.’1
Sair Neyzen Tevfik Geçer başlıklı şiirinde şöyle
der:
Izdırabın sonu yok sanma , bu alemde geçer ,
Ömr-i fani gibidir , gün de geçer , dem de geçer ,
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer ,
Devr-i şadi de geçer , gussa-i matem de geçer ,
Gece gündüz yok olur , an-ı dem adem de geçer
Hayat bir imtihan…Ve insan bu imtihanda değişik
haller içerisinde yuvarlanıp gider…Hastalık da geçer, sınav da geçer,
okul da geçer,
acı da geçer, çile de geçer, hüzün de geçer, mutluluk da
geçer, sevinç de
geçer ve bir gün bakarız ki hayat da geçer… Hangi durumda
olunursa olunsun,
hiç bitmeyeceği zannedildiği beklenmedik bir anda, insan
bilmelidir ki:
'Bu da geçer...'
1. Kasas Suresi, 88
Bir Kissa
Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra
bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek
ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar.
Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını,
evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip
oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha
rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir’in bölgenin en zengin
kişilerinden birisi olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir
başka çiftlik sahibidir. Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Çokiyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de, aileside hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır... Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için
hep şükret.” der.
Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi
kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer...”
Derviş, Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Birkaç yıl sonra, Derviş’in yolu yine aynı bölgeye düşer.
Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı
köylülerle sohbet ederken Şakir’den söz eder. “Haa o Şakir mi?” der
köylüler, “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”
Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu
yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel
felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da
işlenemez hale geldiği
için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz
daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve
ailesi üç yıldır
Haddad’ın hizmetkârıdır. Şakir, bu kez Derviş’i son derece
mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır... Derviş, vedalaşırken
Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu
cevabı alır:
“Üzülme... Unutma, bu da geçer...”
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu
yine o bölgeye düşer.Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş,
ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık
hizmetkârı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir, Haddad’ın konağında
oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en
zengin insanıdır.
Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini
söyler ve yine aynı cevabı alır:
“Bu da geçer...”
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Oysa Şakir
ölmüştür. Ona
bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır
ve taşında şu yazılıdır:
“Bu da geçer.” Derviş, “Ölümün nesi
geçecek?” diye düşünür
ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek
için geri döner;
ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel
gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır...
S.A.SELAMETLE KALIN
Karaköy katlı otoparkının Boğaz’a bakan tarafında,özellikle iskeleye yanaşan vapurlar tarafından görülebilecek şekilde yerleştirilmiş çok
güzel bir sanat eseri vardır. Bir Boğaz geçişi sonrası insanı farklı
düşüncelere sevk eden, huzur veren bu eserde ‘Bu da geçer ya Hu’ yazmaktadır.
Rivayete göre Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle bir şey yazdırın ki ona her baktığımda,hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim,düşüneyim diye buyurmuş. Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar.
Sonunda bir gün yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.
Sultan Mahmut, ‘tamam işte bu’ demiş.
Yüzüğün üzerinde " bu da geçer ya Hu" yazıyormuş.
Bazen hiç ummadığı şeyler gelir ya insanın başına.Çok istediği bir şeyi tam elde edecekken hüsrana uğrar. Ansızın bi musibet geliverir. Güvendiği dağlara kar yağar. Hiç hesapta yokken bir şeyler ters gider. Hayat karşısında bir kez daha mağlup olur. Yenilmişliğin acısını tadar.
Mazlum durumuna düşer. Çevresinde kendisine akıl veren bir sürü insan olur.Bazıları da içten içe sevinirler düştüğü duruma.Olan olmuştur artık. Güzel günler geride kalmıştır. İmtihanın gereği de budur zaten. Her zaman yolunda gitmez isler.Bazen de insan kendisini çok mutlu hisseder. Hayat O’na gülümser adeta. Her şey tozpembedir sanki. Dert, tasa gibi kavramlar uzaklaşmıştır kendisinden. Denizin maviliği, güneşin parlaklığı,etraftaki her şey
daha bir güzel gözükür insana. Sürekli böyle devam edeceği yanılgısına bile kapılır insan.
‘Bu da geçer’ sözü genellikle kotu ve sıkıntılı zamanlarda hatırlanır ama aslında güzel ve mutlu günlerde de hatırlanması gereken bir sözdür bence.
Zira sıkıntıların sona ermesi gibi, güzel günler de sona erecektir.Dünya durmaz, her gün yeni bir alemin sayfası açılır ve her yeni günün ne getireceği bilinemez. Hayatta mutluluk da hüzün de iç içedir aslında. Yesilcam filmlerinde olduğu gibi kotu ve iyi karakterler kesin bir çizgiyle ayrılmamıştır gerçek hayatta. Ve her şey o filmlerdeki gibi mutlu sonla bitmez. Ne sürekli mutluluk hali vardır hayatta ne de hüzün. Kainatta her şey zıddıyla beraber yaratılmıştır.İnsanın duyguları da böyledir. Bazen biri çıkar öne bazen diğeri... Çok
şükür bitti dediğimiz anlar da olur, maalesef bitti dediklerimiz de. Özlemle hatırladığımız günler de vardır, bir daha hiç düşünmek istemediklerimiz de. Bazen öyle
boğuluruz ki hüzne, daha kötüsünü düşünemeyiz, bazen de öyle seviniriz, öyle
mutlu oluruz, sanırız ki hep böyle gidecek. Oysa gerçek olan şey, her
şeyin geçici olduğudur…Akli başında olan insan Bediuzzaman’in
tavsiyesine uyup, ne bu dünya islerinden kazandığına sevinmeli ne de
kaybettiğine üzülmeli.
Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.
Ayette belirtildiği gibi: ‘O’nun zatından başka herşey helak olup
gidicidir.’1
Sair Neyzen Tevfik Geçer başlıklı şiirinde şöyle
der:
Izdırabın sonu yok sanma , bu alemde geçer ,
Ömr-i fani gibidir , gün de geçer , dem de geçer ,
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer ,
Devr-i şadi de geçer , gussa-i matem de geçer ,
Gece gündüz yok olur , an-ı dem adem de geçer
Hayat bir imtihan…Ve insan bu imtihanda değişik
haller içerisinde yuvarlanıp gider…Hastalık da geçer, sınav da geçer,
okul da geçer,
acı da geçer, çile de geçer, hüzün de geçer, mutluluk da
geçer, sevinç de
geçer ve bir gün bakarız ki hayat da geçer… Hangi durumda
olunursa olunsun,
hiç bitmeyeceği zannedildiği beklenmedik bir anda, insan
bilmelidir ki:
'Bu da geçer...'
1. Kasas Suresi, 88
Bir Kissa
Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra
bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek
ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar.
Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını,
evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip
oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha
rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir’in bölgenin en zengin
kişilerinden birisi olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir
başka çiftlik sahibidir. Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Çokiyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de, aileside hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır... Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için
hep şükret.” der.
Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi
kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer...”
Derviş, Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Birkaç yıl sonra, Derviş’in yolu yine aynı bölgeye düşer.
Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı
köylülerle sohbet ederken Şakir’den söz eder. “Haa o Şakir mi?” der
köylüler, “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”
Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu
yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel
felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da
işlenemez hale geldiği
için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz
daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve
ailesi üç yıldır
Haddad’ın hizmetkârıdır. Şakir, bu kez Derviş’i son derece
mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır... Derviş, vedalaşırken
Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu
cevabı alır:
“Üzülme... Unutma, bu da geçer...”
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu
yine o bölgeye düşer.Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş,
ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık
hizmetkârı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir, Haddad’ın konağında
oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en
zengin insanıdır.
Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini
söyler ve yine aynı cevabı alır:
“Bu da geçer...”
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Oysa Şakir
ölmüştür. Ona
bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır
ve taşında şu yazılıdır:
“Bu da geçer.” Derviş, “Ölümün nesi
geçecek?” diye düşünür
ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek
için geri döner;
ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel
gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır...
S.A.SELAMETLE KALIN